9 Mart 2010 Salı

3- MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN EVLİLİĞİ

Ahmet AVCI
24 TEMMUZ 2009
SEFERİHİSAR



            MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN EVLİLİĞİ

            Mustafa Kemal Paşa, gelişmiş uluslarda toplumun temelini ailenin oluşturduğunu görmüş, Türk toplumuna örnek olmak için öncelikle kendisi çağdaş bir aile kurma gereği duymuştur. Çünkü aile insan soyunu sürmesini sağlayan, ilişkilerin belli bir biçimde düzenlendiği, anne-baba ve çocuklar arasında, içten sıcak ve güven verici ilişkilerin kurulduğu, ekonomik etkinliklerin belli ölçüde yer aldığı en küçük toplumsal kurumdur.
Ailenin biyolojik, psikolojik, ekonomik, sosyalleşme ve eğitim gibi işlevleri de vardır.
Mustafa Kemal Paşa, bilinçli ve aydın bir doğulu gibi düşünmesine karşın, Batılı uygar bir devlet adamı olarak davranan bir yapıya sahip olan kişiliğini doğal olarak, gerçekleştirdiği devrimlere de yansıtmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, toplumun çekirdeğini oluşturan ailenin önemini anlamış, yeni Türk Devletinin temellerini oluştururken uygulama düzenlemelerini bu doğrultuda yapmıştır.
Mustafa Kemal, ailenin önemli öğesi olan kadının eğitim görmesinin, sosyal yaşamda etkin olmasının Türkiye’deki toplumsal yapıya getireceği yararları şöyle özetlemiştir;
“… Kadınlarımızın… Üzerine düşen… En önemli, en hayırlı, en soylu bir görevleri de anne olmaktır… Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski dönemlerdeki gibi basit değildir. Kadınlarımız, hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli daha çok bilgili olmak zorundadırlar.”(1)
Kadın-erkek birlikteliğinin sonucu olan evliliğin aile yaşamındaki önemini ve modern toplumların gelişmesindeki işlevini çokça dile getiren Mustafa Kemal, bu kurumun huzurlu olmasının şart olduğunu da belirtmiştir.
O, Latife Hanımla evlendikten sonra çıktığı yurt gezilerinde eşini de yanına almaktaki esas amacı Türk toplumunun sosyal yaşamında kadının önemli yer tuttuğunu vurgulamak içindir.
Ulu önder, evlilik kurumuna verdiği önem ve değeri şu sözleriyle açıklamıştır:
“Eşimi mutlu edebilecek herkes evlenmelidir… Çoluk çocuk sahibi olmalıdır… Bana bakmayınız. Bu konuda örnek İsmet PAŞA’DIR. Benim yaşamım başka biçimde düzenlenmiştir. Buna rağmen denedim. Sonradan anladım ki bu benim başarabileceğim bir iş değildir.” (2)
Mustafa Kemal, her zaman yaptığı gibi, evliği ile de Türk milletine örnek olmak istemiştir. Bu yüzden, gönlünde olan kadını değil, aklına ve mantığına uyan kadını kendisine eş seçmiştir.
Bu kadın, Uşakizade Latife’dir.
Latife Hanım, kültürlü, zeki kendine güvenen bir Türk kızıdır. Etkileyici, özgüveni tam ve cana yakın bir yapısı vardır.
Mustafa Kemal, bu sempatik, çarşaflı, peçesiz, kahverengi gözlü genç kızda aradığı yeni ve ideal kadın modelini bulmuştur.
Paşa için O, modern Türk kadınının bir sembolü niteliğindeydi…
Asırlarca uygulanan baskılardan sıyrılan kendine güven duyan yaratıcı Türk kadınının sembolü…
Mustafa Kemal Paşa, Halide Edip’le, arabayla İzmir’i bir baştan bir başa geçerken, Latife Hanım’dan övgü ile bahsederek, bu kültürlü ve olgun Türk kızının ne kadar iyi yetişmiş olduğunu, çok iyi usul ve erkân bildiğini, vatansever olduğunu, babasının uğradığı maddi zararlara rağmen üzülmediğini takdir duygularıyla anlatmıştır.
Halide Edip, Paşa’yı dinledikten sonra, O’nun bu hanımla evlenmek istediği kanaatine varmıştır.
Kuşkusuz, Mustafa Kemal Paşa da her erkek gibi bir yuva kurmayı arzulamış, ancak yaşamının fırtınalı döneminde bu arzusunu gerçekleştirecek uygun bir ortam bulamamıştır.
Zaferin elde edilmesiyle oluşan yeni düzende aklına tasarladığı mutlu bir aile ortamı oluşturacak mantıki bir evliliği gerçekleştirmek istemiştir.
Mustafa Kemal’in bu düşüncesi, kuşkusuz yalnızca kendisi tarafından değil aynı zamanda kendisine büyük bir ilgi ve hayranlık duymakta olan Latife Hanım’ın cesaretlendirici yaklaşımıyla da ilgilidir.
Mustafa Kemal Paşa genelde, kadınların kendisine hizmet etmesinin doğal olduğuna inanan, onların kendisini etkilemesinden hoşlanmayan bir yapıya sahipti.
Bir asker olarak, uzun yıllar sonunda benimsediği alışkanlıklarını ve yaşam biçimini pek istemeyen Paşa, kadınlara daima kibar davranmış ve fiziksel cazibeleri dışına onlara pek ilgi göstermemeye özen göstermiştir.
Zaten yaşamı hemen hemen kışlalarda geçen Mustafa Kemal Paşa, evlenmeyi düşünmeye de pek fırsat bulamamıştır.
Mustafa Kemal ve Latife Hanımın Evlik Öncesi İlişkileri
Büyük Taarruz başarıyla sonuçlanmış ve 9 Eylül 1922’de İzmir’e ulaşılmıştı. Artık Mustafa Kemal Paşa, muzaffer bir komutan ve Anadolu halkının kurtarıcısı olarak görülmekteydi.
İzmir’deki ilk günlerinde, yoğun programı olmasına karşın, biraz da zorlama sonucu olarak, Latife Hanımla tanışmış ve karargâhını onun evine taşıma davetini almıştı. Önceleri bu öneriye sıcak bakmamış olan Paşa, 13 Eylülde başlayan yangın nedeniyle karargâhın daha güvenli bir yere taşınması gerektiğinden Latife Hanım’ın bu önerisi kabul edilmişti.
14 Eylül’de karargâh, Beyaz Köşk’e taşınmıştır. Mustafa Kemal Paşa, üç hafta misafir kaldığı ve Latife Hanım’ın yönettiği bu köşkte müstakbel eşini yakından tanıma fırsatını bulup takdir etmiştir.
Paşa’nın takdirine layık olan Latife Hanım, Paris Sorbonne Üniversitesinde ve Londra’da iyi bir eğitim görmüş, genç, hırslı ve güçlü iradesiyle çağdaş Türk kadınının temsilcisi durumunda idi. Bu hanım aynı zamanda birkaç dil bilmekte ve iyi derecede piyano çalmaktaydı.
Köşkte kaldığı sürede Mustafa Kemal Paşa, çağdaş görünümüne, bilgi, kültür, zekâ, konukseverlik ve köşkün yönetiminde gösterdiği örgütçü yeteneğine hayran kaldığı Latife Hanıma, şaka yollu “karargâh kumandanı hanım” diye hitap etmiştir.
Bugün Harbiye Askeri Müzesinde muhafaza edilen resmini Latife Hanım’a armağan etmiş ve ona evlenme teklifinde bulunmuştur.
Sonra devlet işlerinin yoğunluğu nedeni ile Ankara’ya dönmüştür.
Saltanatın kaldırılması ve Lozan Konferansı ile ilgili hazırlıkların alt yapısını oluşturma çalışmalarını yapmak üzere 29 Eylül 1922’de İzmir’den ayrılan Mustafa Kemal Paşa, 2 Ekim’de Ankara’ya ulaşmıştır.
Kendisi devlet işleriyle ilgili yoğun bir çalışma temposu içine girmiştir. Ancak Latife Hanım, kendisine yakın gördüğü ve saygı duyduğu M. Kemal Paşa’nı Başyaveri Salih (BOZOK) Bey’le irtibatını kesmemiş ve onun kanalı ile Paşa’ya mektuplar göndermiştir.
Latife Hanım’ın Paşa ile böyle yakından ilgilenmesi görünüşte O’nun kariyerine değil şahsına duyduğu saygı ve derin sevgi yüzündendir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’da oturan ve ağır mafsal ağrıları çeken ve çok ağır hasta olan annesi Zübeyde Hanım’ı sürekli kontrol altında tutan doktorlar, Ankara’nın kara ikliminin ona yaramadığını, İzmir gibi deniz kıyısında bir yerde yaşamasını öneriyorlardı.
Sonuçta Zübeyde Hanımın İzmir’e gönderilmesine karar verildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Başyaveri Salih Bey’e “İzmir’e gitmesini orada Vali (Abdülhalik Renda) Bey’le birlikte annesinin oturabileceği bir yer temin etmesini, evi dayayıp döşedikten sonra, annesini İzmir’e göndereceğini, ancak, bulunacak evin, “emval-i metruke” yani terkedilmiş Rum evlerinden olmasını” söylemiştir.
Salih Bey İzmir’e gitmiş, Latife Hanımla birlikte Vali Beyle görüşmüşlerdir. Bu görüşme sırasında, Latife Hanım söz alarak; “ Karşıyaka’da kimsenin oturmadığı, kendilerine ait bir köşk bulunduğunu (bugün 1762 sokak No: 16) ve Gazi Paşa’nın annelerinin ikametine tahsis edebileceğini” bildirmiştir.
Köşkü gören Vali Bey, “Evin sanatoryum gibi mükemmel” olduğuna karar verdi. Gazi Paşa’ya haber verip, olumlu yanıt aldıktan sonra, köşk dayayıp döşenmeye başlandı ve kısa sürede oturulabilecek duruma getirildi.
Zübeyde Hanım, özel trenle ve Başyaver Salih Bey ve eşi, Dr. Tevfik Rüştü (ARAS) Ankara’dan İzmir’e hareket etmişlerdir.
İnsani ilişkileri iyi bilen ve hayat deneyimi olan Mustafa Kemal Paşa, bir erkek olarak, Latife Hanımın şahsında, özlemini duyduğu Türk kadınının tüm özelliklerini bulmuş ve onunla evlenmek istediğini göstermek ve genç Türk kızını fazla bekletmemek için kendisine iki hedef belirlemiştir. İlki, ağır eklem ağrıları çekmekte olan annesini sıcak ve kuru Akdeniz İkliminin hâkim olduğu İzmir’e yollamıştır. Hava koşulları hem annesinin ağrılarına iyi gelecek, hem de ikinci hedef olarak annesi, latife Hanıma ait olan Karşıyaka’daki köşke oğlunun Latife Hanımla evlenmesine sıcak baktığını ve kabullendiğini ima etmiş olacaktı.
Karşıyaka istasyonuna; 14 Aralık 1922’de gelen özel treni aile fertleri ve yakınlarıyla karşılayan Latife Hanım, Zübeyde hanımın kompartımanına kadar gelerek, hoş geldiniz demiştir.
Pek de güzel ve cazibeli sayılmayan bu müstakbel gelinini ilk bakışta itici bularak beğenmemiş, onun yanındaki kız kardeşini daha sempatik bulmuş, ancak duygularını saklamıştır.
Daha sonra uygun bir zamanda, çok sevdiği Başyavere; münasip bir lisanla ve Rumeli şivesiyle, Latife Hanım ve gerçekleşecek evlilik ile ilgili aşağıdaki düşüncelerini oğluna iletmesini istemiştir:
“Gel şüyle yanıma, konuşmak isterim. Dertleşmek isterim. Salih’ciğim, bilirsin beni, yalan yok bende. Kısa diyeceğim. Bak beri, hiç nafile! Bu iş ulmaz. Uygun düzen dildir. Bu iş ulmaz.”
-       Neden anneciğim?
-       Neden? Bak neden! Sülerim buni yalnız sana. Sen bildir Mustafa’ma lisanımünasip ile. Ulmaz dedim. Çünkü davul dengi dengine vurmuyor. Ana kalbi göz gibidir. Görür doğruyu. Bu kız iyidir, oştur, ailesi soyludur, iyi terbiye görmüş. Vardır paraları. Konuşur bülbül gibi firenk dillerini. İyi okumuş. Lakin ne derler bizim oralarda? ‘ Erkeğin okumuşi kadı ulur, kadının okumişi cadı olur.’
-       “Bak çocuk! De şimdi sen bana: bu kız Mustafa’yı mı sever? Mustafa Kemali mi sever? Mustafa Kemal Paşa’yı mı? Mustafa benimdir. Benim Çakırım! Bir tanem, vermem oni kimseciklere. Mücahittir, Sarı Sipahidir. Kendini adamıştır başkalarına, milletine. Gürürse buni bir kadın, âşık olur buna. Çünkü bu onun gerçeğidir. Canımı veririm be o kadına. Ama kız görür Mustafa Kemal Paşa’yı. Mevki görür. Unvan görür. Bir tanedir o. Kız o bir taneyi görür. Sahip olmak ister una. Uy böyle. Aşikâr istemez kimseyi. Ne seni, ne beni, ne Mustafa’yı. İster Mustafa Kemal Paşa’yı: İşte! Düşün bunları. Yaz Mustafa’ma. Gelmez bu işin suni. Bilesiniz. Adi git yat artık. İsterim uyumak. Sancım var. Allah yardımcın olsun. Sündüresin ışığı. Yalnız, o kandil yansın.”(3 )

Karşıyaka’daki köşkte sıcak bir aile ortamında tedavi görmekte olan
Zübeyde Hanım,  öleceğini hissetmekte ve acı çekmektedir. Hastalığının yanı sıra, onu daha da rahatsız eden asıl konu, gelin adayı Latife Hanım ile aralarında başlayan gizli rekabettir.
            Selanik özlemini çeken, İzmir’deki lüks ve protokolü yadırgayan Zübeyde Hanım, bu misafirliğin onuncu gününde Ankara’ya dönmeği istemiş, ancak doktorları buna karşı çıkmışlardır.
            Latife Hanımın annesi olan Adviye Hanım ve misafirleri olan Fuat (BULCA) Bey’in eşi Seher Hanım köşkte konuşurlarken, konuk hanım, Latife Hanım’a müstakbel kayınvalidesi için:
            “Latifeciğim, sen O’nun annesinin gözüne girmeğe bak, gerisi kolay.”  diyerek, kocasının Gazi Paşa’yı bu işe ikna edeceğini vurgulayarak, “ama annesi diretirse bu iş olmaz.” …”çok bağlıdır annesine, senin yapacağın Zübeyde Hanıma şirin görünmektir.”  Gibi öğütlerde bulunmaktaydı.
            İstemeyerek de olsa konuşmalara kulak misafiri olan Zübeyde Hanım, ev sahiplerine rahatsızlığını sezdirmeden, Ankara’ya gitmek üzere kendisine vedaya gelen güvendiği Emir Çavuşu Ali’ye içini kemiren şu soruyu yöneltti:
            “Sence bu kadın Mustafa’mı mutlu edebilir mi?” (4 )
İzmir’e gelişinin ilk günlerinde hastalığının daha da ilerlediğini hisseden Zübeyde Hanım, İzmir Valisini ve Müftü Rahmetullah Efendiyi yanına çağırarak; yazılı vasiyetini hazırlamalarını istemiştir.
Pek fazla olmayan malını ve parmağındaki elmas yüzüğünü oğlu Mustafa’ya bıraktığını beyan etmiştir.
Bu vasiyetten kısa bir süre sonra Zübeyde Hanım, misafir olarak kaldığı köşkte huzur içinde ölmüştür. (14 OCAK 1922)
Başyaver Salih Bey acı haberi telgrafla; İzmit Gezisine çıkmış olan Gazi Paşa’ya hemen bildirir. Eskişehir’de bulunduğu sırada acı haberi alan Gazi Paşa’dan gelen yanıt şöyledir:
Başkomutanlık Başyaveri Salih Bey’e;
Verdiğiniz elemli haber beni çok müteessir etti. Uygun bir tarzda defin törenini ifa ediniz. Cenab-ı Hak millete hayat ve selamet versin.”
Gezisini sürdüren Mustafa Kemal, Eskişehir, Bilecik, İzmit’ten sonra Bursa’ya gelerek,  Anadolu Oteline yerleşmiştir.
Bu oteli işleten Madam Brotte, M. Kemal Paşa onuruna verilen yemekte, Paşaya bir soru yöneltir: “Paşam İzmir’de evlenecek misiniz?” Gazi Paşa, soruya olumlu yanıt vererek ekler ve der ki: “Başlangıçta evlenmenin aleyhindeydim” konuşmasını sürdürerek, “Ben mücadele adamıyım. Hiçbir kayıt altına girmek istemezdim. Bu nedenle kendi hesabıma evlenmeden yana değildim. Bu fikri neden değiştirdiğime gelince, bunu Latife Hanıma söyleyeceğim… O eğer bunun karşılığını vermezse o zaman fena…” latife hanımın adını ilk kez Paşa’dan duyan konuklardan bir hanım: “Latife Hanımefendi güzel mi?” sorusuna, şu yanıtı verir: “Hanımefendi çok güzel olsa ben zaten almazdım. Ben kıskanç bir erkeğim… Zekâsı, bilgisi ve terbiyesini beğendim.”

Mustafa Kemal Paşa’nın Evliliği:
Başyaver Salih Bey ve İsmet Paşa da Latife Hanımla Mustafa Kemal Paşa’nın evlenmelerini istiyorlardı. Çünkü Gazi Paşa bir yuva kurarsa, alkol alışkanlığını bırakacak, düzenli b ir yaşam sürecekti sağlığını daha iyi koruyabilecekti.
Bu evliliğe Latife Hanımın Gazi Paşayı idare edebilecek beceri ve yeteneğe sahip olmadığına inanan Fethi (OKYAR) Bey karşı çıkıyordu.
Ancak, Salih BEY’İ manevi babası kabul eden Latife HANIM, Salih Bey’in bu evliliği istiyor olması ve Gazi Paşa’ya hep Latife ilgili ve onun lehine olan bilgiler vermesi, bu evliliğin oluşmasına büyük katkı sağlamıştır.
“Uygarlığın esası; ilerlemenin ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır.” diye düşünen Mustafa Kemal Paşa, Bursa’dan İzmir’e 27 Ocak 1923 günü gelmiştir.
Karşıyaka istasyonundan iner inmez, yanındaki Fevzi Paşa ile üst düzey birkaç görevliyle annesinin taze mezarını ziyaret etmiştir. Adet üzere yapılan duadan sonra, Gazi Paşa orada bir konuşma yaparak, duygularını şu cümlelerle açıklamıştır:
“Annemin kaybından kuşkusuz çok üzüntülüyüm. Fakat bu üzüntümü hafifleten ve beni teselli eden bir husus vardır ki, o da ana vatanımız yok olmaya yıkmaya götüren yönetimin bir daha geri gelmemek üzere mezara gömülmüş olduğunu görmektir. Annem bu toprağın altında, Fakat milli egemenlik sonsuza kadar yaşasın. Beni teselli eden en büyük kuvvet budur. Evet, millet egemenliği sonsuza dek devam edecektir. Annemin ruhuna, bütün geçmişimin borçlu olduğum, yeminimi tekrar edeyim. Annemin önünde yemin ediyorum. (Kader, kan dökerek milletin elde ettiği ve tespit ettiği egemenliğin korunma ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsızlık göstermeyeceğim. Milli egemenlik uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcudur.) (5)
Gazi Paşa, aynı gün yaverine şu emri vermiştir: “Ben Latife Hanımla evlenmeğe karar verdim. Şimdi babası İzmir’de ise kararımı kendisine bildirir ve hiç kimseye bir şey söylememesini de ilave edersin.”
Gereği yapılan bu emir üzerine Latife Hanımın babası Muammer Bey, bu mutlu habere sevinmiş ve Gazi Paşa ile tanışmıştır.
Paşa, Latife Hanıma da hazırlanması için iki gün süre vermiştir.
Nikâh haberi, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinin 29 Ocak 1923 Pazartesi günü Recep Zühtü Bey’in; “Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin bugün İzmir’de Göztepe’de Nikâh akidleri icra edilecektir.” haberi ile duyurulmuştur.
Nikâhın sade bir törenle yapılmasını arzu eden Gazi Paşa, yalnızca İzmir’in ileri gelenlerini Uşakizadelerin “Beyaz Köşkü”nde yapılacak olan nikâh törenine davet etmiştir.
Davetliler arasında bulunan İzmir’in en yüksek adli yetkilisi olan Kadı Efendi bizzat “Beyaz Köşk”e geldi. Önceden hazırlanmış olan köşkteki nikâh salonuna Kadı Efendi girdi. Sonra Gazi Paşa ve Latife Hanım içeriye girdi. Resmi elbiseyle Mareşal Fevzi (ÇAKMAK) ve Kazım Karabekir Paşa Gazinin şahitleri olarak, yanında yer aldılar. İzmir Valisi Mustafa Abdulhalik Bey ile Kaymakam Salih Bey Latife Hanımın iki yanında gelinin şahitleri olarak oturdular.
Nikâh saat 17.00’de sade bir törenle başladı. Paşa Kadıya hitaben, “Efendi Hazretleri, biz Latife Hanımla evlenmeğe karar verdik. Siz lütfen maslahat-ı lazimesini yapar mısınız?” dedi.
Kadı, Latife Hanıma hitaben, “On dirhem gümüş mihr-i muaccel ve aranızda karar eden mihr-i müeccel ile hazırü’l- bi’l- meclis Gazi Mustafa Kemal Paşa zevci kabul ediyor musunuz?” demiş ve Latife Hanım, “Kabul ettim” yanıtını vermiştir.
Sonra Kadı Efendi bu kez Gazi Paşa’ya da aynı soruyu yöneltmiş, Gazi de “Evet kabul ettim” demiştir. Kadı damada dönerek, mihr-i müeccelin ne kadar olacağını sorunca, Paşa, “10 dirhem gümüş” deyiverir. Oradaki silah arkadaşları, gülerek, ona hitaben “kızı ucuza kapattın” diyerek latifede bulunurlar.
Hoca Efendi uzun dualar okurken Paşa, Asım Gündüz’e dönerek, “İnşallah zaman olur nikâhı Vali Bey kıyar” diyerek, resmi ve medeni nikâhı arzu ettiğini ima eder.
Bu nikâh şekli, uygulanmakta olan nikâh usulüne yenilikler getirmiştir. İlk olarak, dini nikâh adet olduğu üzere Perşembe gününde değil Pazartesi günü kıyılmıştır. İkincisi nikâhı kıyılan hanım, adetlerin aksine, şahsen nikâh törenine katılmıştır. Üçüncü değişiklik ise, evlenen tarafların (karı- koca) her birine geleneğin aksine birer değil ikişer kişinin tanıklık yapmıştır.
Gazi Paşa, eşi Latife Hanım’a Lozan Konferansına katılan üyelerce alınmış olan nikâh yüzüğünü takmış ve ayrıca eşine Başkomutanlık Meydan Muharebesinde mağlup ve esir düşen Yunan Başkomutanı Trikopis’in kendisine savaş hatırası olarak vermiş olduğu iki tabanca ile bir Arap atı hediye etmiştir.
Nikâhtan sonra Gazi Paşa’nın yakın asker arkadaşları ve Uşakizade ailesi fertleri birlikte yemek yediler.
Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve Kazım Karabekir Paşalar ile sohbetini sürdürdü. Arkadaşları yeni evlileri yalnız bırakıp Beyaz Köşk’ten ayrılmak istediklerinde Gazi Paşa izin vermeyip, kalmalarına ısrar ederek, “Bir askerin karısı ilk geceyi mutfakta geçirir.” demekle yaşam biçimini değiştirmek niyetinde olmadığını anlatmak istemiştir.
İlk görüşmelerinden başlayarak, Latife Hanımın Gazi Paşa’yı etkileyen yönü, onun hanımlığından çok, bir Türk kızında olması gereken modern, açık fikirli ve vatanseverlik duygularının güçlü olmasıydı. Bu ortak noktalar, her ikisinin de hemen hemen aynı karaktere sahip olmalarından kaynaklanmış olmalıdır.
Latife Hanım, İzmir’de Gazi Paşa ilk tanıştıkları dönemde, ülkeyi düşmandan kurtaran milli bir kahraman olarak, derin bir ilgi duymuş, Halaskar Gazi Paşa’ya bu yönüyle beslediği samimi duyguları zamanla gelişerek, gerçek bir aşka dönüşmüştür.
Varlıklı bir ailenin kızı olan ve çok iyi maddi olanaklara sahip bulunan Latife Hanım, serbest yetişme biçimi yüzünden kendisine kimsenin hükmetmesini istemezdi. Ancak, Gazi Paşa’nın yaşam biçimine uyum sağlayabilecek bir eş olarak, O’nu yönetebilme yeteneğinde bir kadın sezgisinden yoksun olması, karı-koca olarak aralarındaki çatışmaların kaçınılmaz hale gelmesine yol açmış olmalıdır.
Daha önce irtibat halinde bulunduğu ve kendisine hizmet etmiş olan uzak akrabası Fikriye Hanım, Özellikle tüberküloz hastalığına yakalandıktan sonra, Gazi Paşa’sına daha yakın ilgi duymuş ve ona karşı olan derin bağlılığını gizlememiştir. Öte yandan eşi olan Latife Hanım ise belki Gazi Paşa’nın sağlığını ve rahatını düşünerek, belki de karısı olması içgüdüsüyle O’nu yönetmeye çalışmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, büyük bir olasılıkla, Fikriye Hanım gibi daima arkasında duran, bir kadı değil, Türk Ulusuna örnek bir aile kurmak isteğini göstermesi bakımından yanında yer alacak, kendisiyle düşünce ve eylem açısından uyum içinde olabilecek bir kadın arzusu ile Latife Hanımla evlenmiş olmalıdır.
Ancak eşi Latife Hanım, O’nun önüne geçmeye çalışıp ve O’nu yönetmeye kalkışınca, her şeye rağmen Gazi Paşa büyüklüğünü göstererek, uzun süre eşine sabır ve nezaketle tahammül etmiştir.
Evliliklerinde sorunlar yaşamaya yaşayan Mustafa Kemal Paşa, İzmir’de hem dinlenmek, hem de yolunda gitmeyen evlilik sorunlarına bir çözüm bulmak amacıyla uzun süreli bir dinlenmeye ihtiyaç duymuştur.
Ancak, kendisini devlet ve ülke sorunlarının çözümüne adayan Mustafa Kemal Paşa, 1924 yılının başından itibaren Halifelik kurumunun kaldırılması ile meşguldü.
3 Mart 1924 tarihinde Halifelik kaldırılmış, Türk halkının “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma” yolu üzerindeki büyük bir engel de ortadan kaldırılmış oldu.
Mustafa Kemal Paşa ve eşi Latife Hanım, 1924 yılı Ağustos ayında Dumlupınar Gezisine çıkmışlardır.
            30 Ağustos: Mustafa Kemal, Dumlupınar’da. ( Meçhul asker anıtının temeli atıldı)
            Akşam Bursa’ya hareket.
            31 Ağustos: Mustafa Kemal, Bursa’da.
            Bursa’ya geldiklerinde ilişkileri gayet iyidir. Daha sonra, Mudanya’dan Hamidiye Kruvazörü ile İstanbul (İstanbul’a uğramadan) üzerinden Samsun’a oradan da Trabzon’a gitmişlerdir.
20 Eylül’de Samsuna dönülür. Diğer görevliler eşlerini gemi ile geriye yolladıkları halde Latife Hanım geziyi sürdürür.
            24 Eylül: Erzurum’a gitmek üzere Samsundan hareket. Havza, Amasya.
Uğradıkları yerlerde, özellikle kadınların, Ulu Önder’e yakın ilgi ve sevgi gösterilerinde bulunmaları, Latife Hanımı rahatsız ettiği daha sonraki davranışlarından belli olmuştur.
            25 Eylül’de Tokat’ta kentin ileri gelenleriyle yenilen bir yemekte, saatler ilerleyince, Latife Hanım, vaktin epeyce geç olduğunu ileri sürerek uyumayı önerir. Ancak Mustafa Kemal, kentin yetkili ve üst düzey subaylarıyla sohbet etmeyi tercih ederek, eşinin önerisini dikkate almayınca, latife Hanım, bu duruma kızarak, üst kata çıkmış, tepkisini kapı çarpma, tepinme ve ağlama biçiminde göstermiştir.
Bu duruma konuklar çok şaşırmışlardır. Nitekim Nezihe ARAZ, Gazi Paşa’nın bu durum karşısındaki tepkisini şu satırlarla anlatmaktadır:
Gazi Paşa ilk kez dayanamadı ve “meğer” diye dertlendi, “meğer kadını idare etmek de zormuş. Ben savaşlar idare ettim, ama işe bakın ister okumuş yazmış olsun, ister kendi halinde bir kadın durum değişmiyor demek ki. Ben bir kadını idare edemiyorum. Galiba hayatımın en büyük hatasını evlenmekle yapmışım ben”
Gazi Paşa başkanlığındaki heyet 8 Ekim’de Erzurum’dan hareketle Erzincan’a gelmiş, şehrin valisi akşam yemeği düzenleyerek, Gazi Paşa ve eşini, Ordu Komutanları Ali Sait Paşa ve Cevat Paşaları ve şehrin ileri gelenlerini davet etmiştir.
Yemekte Latife Hanım olduğu için tüm davetliler de eşleriyle birlikte gelmişlerdir.
Yemek samimi bir ortamda sürerken, Gazi Paşa, Ali Sait Paşa’nın şık ve modern giyinmiş eşine iltifat etmesinden, Latife Hanım, kıskançlık duygusuyla rahatsız olmuş ve kontrolünü yitirerek, yüksek sesle Gazi Paşa’yı uyarmıştır.
Bu nahoş durum, Gazi Paşa’yı sinirlendirmiş, yemektekiler de rahatsız olmuşlardır.
Bu olaydan sonra, Gazi Paşa eşiyle diyalogu kesmiş ve ertesi gün yaveri Salih Bey’den eşini Ankara’ya götürmesini istemiş ve İsmet Paşa’ya hitaben bir mektup kaleme almıştır.
Mektupta:
“Erzurum 9 Teşrinievvel 1340 ( 9 Ekim 1924)
Azizim İsmet,
Latife Hanım tekaddüm ederek Ankara’ya geliyor. Beraber seyahate devamı münasip görmedik. Çünkü iki senelik tecrübe beraber yaşamak imkânı olmayacağına kanaat hâsıl ettirdi.
Kararımdan kendisini haberdar ettim. Çok meyus ve mahzundur.
Zatıâlinizin ve belki Fevzi Paşa Hazretlerinin ihtilaf için delaletinizi rica edecektir. Kararım katidir.
Yalnız gerek kendisinin ve gerek ailesinin şeref ve haysiyetini rencide etmek istemiyorum.
Kendisine ve ailesine hörmetimi ve hakiki dostluğumu muhafaza edeceğim.
Suret-i infikakı (ayrılış şeklini) Ankara’da kararlaştırınız.
Sükûnetle İzmir’e gitmeye muvafakatini temin lazımdır.
Gözlerinizden öperim.

 Gazi Mustafa KEMAL”

Diyen Gazi, aslında evliliğini bu kararıyla noktalamış görünmektedir. Ancak ortak dostları Salih ve Kılıç Ali Beyler, bu evliliği kurtarmak için çaba göstermişlerdir.
Yaptığında pişman olan Latife Hanımın da Gazi Paşa’ya mektup yazarak af dilemesi bu dostların işini kolaylaştırmıştır.
Öte yandan, baskıyla da olsa bu evliliği sürdürmeye razı oldukları anlaşılan Gazi ve Latife Hanımın tavırları, barışma girişiminde bulunanları mutlu etmiştir.
            Mustafa Kemal, Salih Bey’e Kayseri’ye ulaştıklarında kendisini beklemeleri talimatını verdi. Karısını şimdilik bağışlamıştı.
Kılıç Ali ve Salih Beyler karı- kocayı Kayseri’de buluşturarak, yeni bir balayı için Adana ve Mersin gezisine çıkarmayı başarmışlardı.
Daha sonraki gezilerde de; özellikle Konya ve Tokatta, latife Hanımın Mustafa Kemal Paşanın yaşantısına müdahale girişimleri çevresindekilerce de anlaşılabilecek bir boyut kazanmıştır.
Konya’da, kadınların çarşafı atıp, erkeklerle birlikte sohbet etmeleri henüz başlamışken, sofradaki hanımların çekingenlik duymalarını gidermeye yönelik Gazi Paşa’nın onları memnun edecek, nükteli ve cesaretlendirici konuşmaları yanında Latife Hanımında sohbete katılması dikkate değer bir durumdur.
Yemekten sonra arkadaşlarıyla gezinti yapan Gazi Paşa, maiyetinin kaldığı Bağdat oteline de uğrar, sohbet biraz ilerleyince, aniden Latife Hanımın çıkagelmesi Paşa’yı da şaşırtır.
Geziden Ankara’ya döndükten sonra karı-koca arasındaki ilişkiler eski sıcaklığını, içtenliğini yitirmiştir.
Latife hanımın hırçınlıkları ve öfkeli hali zaman zaman patlak vermiş, buna karşılık Mustafa Kemal Paşa, yaşının ve deneyiminin verdiği olgunlukla, büyük sabır ve nezaket göstererek olayları geçiştirmeyi uygun bulmuştur.
Evliliğinin çatırdamakta olduğunu gören Gazi Paşa, zamanının büyük bölümünü Çankaya Köşkünden uzakta olan Ziraat Mektebinde, eski karargâhında geçirmeye karar vermiştir. Ancak ara sıra da olsa Köşke uğramayı ihmal etmemiştir.
Böyle bir günün gecesinde, Çankaya Köşküne geç saate dönen Gazi Paşa, kendisini derin bir sevgiyle karşılayan nöbetçi subay ve askerleriyle sohbete dalmış, böylece kendini daha mutlu hissetmiştir.
Bu sırada köşkün balkonundan eşi Latife hanımın sesi yükselmiş:
“Kemal! Artık buraya gel. Yeter artık. Mahalle arkadaşların yetmiyormuş gibi, şimdi de köşk nöbetçileriyle mi sohbet ediyorsun?”
Bir başka akşam;  Paşa, asker ve yakın silah arkadaşlarıyla yemekte buluşmuş ve sohbetleri had safhaya çıkmıştır. Bu sırada odaya giren Latife Hanım, Gazi Paşanın masasında toplanmış yakın arkadaşlarının her birine, O’nun gözü önünde onların kişiliklerini aşağılayıcı sözler sarf etmiş ve şahsi hakaretlerde bulunmuştur.
Bu affedilmez davranış, artık bardağı taşıran son damla olmuştur.
Gazi Paşa Salih ve Kılıç Ali Beyleri çağırarak; “Bu evlilik artık bitmiştir. Kimseyi (Latife Hanımı kastederek) görmek istemiyorum… İsmet Paşa ile gereğini yaparsınız.” diye emretmiştir.

Evliliğin Sona Ermesi:
İki yıl altı ay ve sekiz gün sürebilen ve Türk Ulusuna örnek olması bakımından büyük umutlarla 29 Ocak 1923 tarihinde kurulmuş olan bu evlilik, 5 Ağustos 1925 günü sona ermiştir.
1926 yılına kadar geçerli olan İslam Hukuku göre bir erkeğin eşine üç kez “boş ol” demesi ve onu babasını evine göndermesi boşanma için yeterliydi.
Ama Gazi Paşa bu usulü uygun bulmamış olmalı ki, yaverlerinden birini Latife Hanım’ı İzmir’deki ailesinin yanına götürmekle görevlendirmiş ve sonradan İzmir’e gönderilmek üzere bir boşanma belgesi hazırlamıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Latife Hanımla olan evliliğini sona erdiren ve 12 Ağustos 1925 tarihinde yayımlanan bildiri metni:
“Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Başbakanlığa yazdıkları 11 Ağustos 1925 tarihli tezkerelerinde, Uşşakizade Latife Hanımefendi hazretleri ile evlilik bağına son vererek birbirlerinden ayrılmaya karar verdiklerini ve Ağustos 1925 tarihinde boşanma vuku bulmuş olduğunu bildirmiştir. Durum bilgi olmak üzere Vekiller Heyeti kararı ile resmen tebliğ olunur.”
Gazi Paşa’yı sevenleri üzen bu istenmeyen ayrılık olayını yalnız belli bir nedene bağlamak doğru bir yaklaşım değildir. Bu evliliğin kısa sürede sona ermiş olması, hem Gazi Paşa’nın hem de Latife Hanım’ın yaşam tarzları ve ortak yaşam hakkındaki görüşleri arasındaki temel farklılıkların doğal bir sonucundan başka bir şey değildir.
Latife Hanım, Atatürk ve Atatürk’ün yakın çevresiyle iktidar mücadelesine gireceğine, O’nun ne kadar sıra dışı bir insan olduğunu algılayabilseydi. İçki sofralarında o’nun yalnızlığını paylaşabilseydi. O’nun müziğini birlikte dinleyebilseydi.  O’nun her zaman ve hep platonik ya da karşılıklı bir aşk yaşayacağını sessizce kabul edebilseydi. O’nun hep güveneceği sırdaşı olabilseydi. Vazgeçilmez olabilmeyi başarabilseydi...
Zaman içerisinde Atatürk’ün düzensiz yaşamını makul bir düzeye çekebilir, çevresindeki akbabaları dışlayabilir, Atatürk’ün ömrünü uzatabilirdi...
Kim bilir belki bugünkü Cumhuriyetin çehresi bile daha farklı olabilirdi.
Zeki bir kadınmış ama akıllı bir kadın değilmiş. Akıllı bir kadın olsaydı, O’nun âşık olduğu kadınlardan biri olmayı bile başarabilirdi.
Kiminle dans ettiğinin farkına varabilecek kadınsı sezgilerden yoksun olunca bu evlilik Latife Hanım’a bir kaç numara büyük gelmiş, kaldıramamış…
Yıllar Sonra; Latife Hanım’dan ayrılma nedenini açıklamak gereği duyan Mustafa Kemal Paşa, Devrim önderliğini kastederek; “Ben bu işlerin başında bulunurken, evlenmekle hata ettim ve ayrılmakla da bu hatamı tashih ettim.”(6) demiştir.


KAYNAKLAR:
1 Atatürk’ün Söylev ve demeçleri 1–3, 2
2 Kocatürk, a.g.m, s 206
3 Nezihe ARAZ, Mustafa Kemalle 1000 gün, İstanbul 2000, s 106–107
4 Nezihe ARAZ, “Ateş Hattında Bir Kadın Latife Hanım”,
5 Ertuğrul Zekai ÖKE, Atatürk’ün Yurt Gezileri, İstanbul, s. 84–85
6 Falih Rıfkı ATAY, ÇANKAYA
Prof.Dr. Nemci ÜLKER, Az Bilinen Yönleriyle ATATÜRK
Lord Kinross, Atatürk
Andrew Mango, Atatürk

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar