23 Kasım 2015 Pazartesi

260- ÇOCUKLUKTAKİ GÖZÜMLE KÖYÜM VE KÖYLÜM

Ahmet Avcı bir belgeyi düzenledi.

Ahmet AVCI
 ÇOCUKLUKTAKİ GÖZÜMLE KÖYÜM VE KÖYLÜM!
 1948 yılı Mart ayında Çulçapur'da dünyaya gelmişim.
İlk anılarım çok silik.

Ferhat Ağabeyimin düğünü en eski anı gibi aklımda… Düğün alayı beklenen güzergâhtan gelmemişti, Şintil Köyünden... Şerif Ağabeyin düğünü de aklımda…
Eşref dayı; Helezür’den gelirken çocukları nedense kovalamıştı; köy bekçisi miydi? Ve bahtsız Fatma bacımın evliliği... Anamın çaresizliliği, babamın suskunluğu... Yokluk, yoksulluklar... Anamın dertleri, dertleşmeleri ve öğütleri...
Babamın meselleri... SEFERBERLİĞE İLİŞKİN askerlik anıları. Özlemle Ferhat ağabeyimin yolunu gözlemeleri... Bahçeden meyve ağaçları ayırmaları... (Mevsimine göre en çok vişne ve elma ayırırdı.) "Oğlum Ferhat’ın kokusu geliyor... Herhalde yakında burada olur" biçimindeki özlem dolu kehanetleri...
Abbas ağabeyimin bahçe yetiştirme hevesi ve çabası, Rifat Eniştem ve Tahir Tosunla olan dostlukları ve şakalaşmaları... Kadstro çalışmaları sırasındaki koşturmaları ve çocuklarına olan düşkünlüğü...
Ben 40 günlükken vurulan Mahmut amcamın süregelen acısı, O'nun ölümünden sonra dünyaya gelen oğlu Yadigâr’ın Elazığ yetimhanesinde ölümü...
Şükrü amcamın oğlu can arkadaşım Niyazi'nin ON YAŞINDA ani ve beklenmedik ölümü...
Zekeriye Amcamın oğlu Mehmet'le olan kardeş gibi arkadaşlığımız...
En keyifli düğün olarak; Hacı Mevlüt’ün oğlu Aydın’ın düğününü hatırlıyorum.
Bir de Bedri Gakko ile İsmail’in sünnetini…
Kuran kursuna gidişimi ve hoca’nın eğitim anlayışını ve rutin FALAKA işini de unutamıyorum…
Sonra Okul… Tek odalı kerpiç damda eğitim veren köyümüz okulu… Gem iskemlesinde dizlerimizin üzerinde yazı yazarak okumak… Acaba çok mu zordu, dokuz öğrenciye okul sırası yapmak…
Bir de okula taşıdığımız odunlar… Düzgün odun götürsem anam, kötü odun götürsem öğretmenim kızardı…
Öğretmenimiz Osman Taşçı idi. Köylümüz onu Osman ÇAVUŞ olarak bilir… Askerken okumayı yazmayı öğrenmiş… Orada Çavuş olmuş… Okuma Yazma Seferberliği başlatıldığında da üç aylık bir kursla EĞİTMEN yapılmış…
Ve bu yoklukta- yoksullukta- öğretmenimizin bizi eğitmek için ortaya koyduğu çabalar…
Ve köylülerimizin övündüğü, köyümüz gençleri; öğretmen olanlar, Astsubay olanlar… Ve diğer memurlar. (Hepsi Osman Çavuş’un eseri idi.)
Helezür'de müfettiş gözetiminde yapılan sınavda; Helezür öğrencilerinden daha iyi olduğumuzun saptanması...
Köyümüzdeki yaşlılar…
Aslında aile reislerinin tümü bize yaşlı görünürdü ya…
Bizde toplanan büyüklerin askerlik anıları… Babamın ve Rifat eniştemin askerlik anılarını kayda alamadığıma hala yanarım…
Tek eğlencemiz olan SIĞIR OTARMA ETKİNLİĞİNİN VERDİĞİ ÇOCUKÇA KEYİF…
DAVAR VE NAHIR KATMA KOŞUŞTURMASI.
Hane reisinin adı ile anılan pegler...
Köyümüze "Marşal Yardımı"nın gelişi...
Kadastro çalışmalarının başlaması...
Muhtar (İbo) amcanın maceraları...
Köylüye tohumluk buğday dağıtılması ve köylü adına kredi çekilmesi...
Nato Petrol Boru Hatlarının kazı çalışmaları...
Köyümüzde; Pancar ekiminin başlatılamsı heyecanı...
Fenni gübre ile tanışma...
Köyümüzden; Kuylu Köyüne göçler ve bizim Köye Usludan gelişler...
Üç yıl süreli köyümüz okulundaki eğitimin sona ermesi.
Ve sonra 1958 yılı Ağustos'unda İstanbul’a gidişim…
On yaşında idim ama artık yetişkindim...
Ahmet AVCI

9 Kasım 2015 Pazartesi

259- ATAMIZA HESAP GÜNÜ

ATAMIZA HESAP GÜNÜ

Bir ülkenin onurunu, saygınlığını koruyarak, nasıl değiştirileceğini, dönüştürüleceğini, nasıl çağdaş ve örnek cumhuriyet haline getirilebileceğini; hem tarih yazarak hem de tarihe not düşerek gösteren; Ülkemizin kurtarıcısı ve
Devletimizin kurucusu Atatürk’ü özlemle anıyor ve arıyoruz.

10 Kasım 1938’de aramızdan ayrılan, ancak Türk Milletinin gönlünde ve beyninde sonsuza değin yaşayacak olan Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmak istediği bir düzen vardı: biz buna “Atatürk Düzeni” diyorduk…
Bu düzene sahip çıkanlara ve çıkacak olanlara da Atatürkçü ya da Kemalist diyorduk…

Atatürkçülük; “Atatürk’ü anlamak ve tamamlamaktır…”
Atatürk düzeni ise:
“Milli egemenlik ve bağımsızlığa bağlı, aynı zamanda barışçı ve insancı, milliyetçi, halkçı, laik, demokratik parlamenter sistemi benimsemiş, Atatürkçü özde devrimci, tüm dünya uluslarıyla her alanda işbirliğine açık, her türlü diktayı reddeden, haklar, hürriyetler ve kalkınma düzeni” dir.

Bugün; bu tanımı göz önüne aldığımızda, nerede bulunduğumuzu görebiliyor muyuz?
- Milli egemenlik ve bağımsızlığa ne ölçüde sahibiz?
- Barışçı ve insancı mıyız?
- Milliyetçi, halkçı, laik miyiz?
- Demokratik parlamenter sistem işletilebiliyor mu?
- Atatürkçü özde devrimcilik ne âlemde!
- Tüm dünya uluslarıyla işbirliğine açık mıyız?
- Her türlü diktayı reddedebildik mi?
- Haklar ve hürriyetler ne âlemde!
- Ya kalkınma…

Bunları elbette birilerine hesap sormak için sıralamadım…
Anımsatmak istedim yalnızca…
Hani bizler Atatürk devrimlerinin sahibi ve bekçileriydik ya…

77 yıl sonra da olsa, atamıza; hesap verelim istedim…
Gerçek Atatürkçülük; o’nun yaptıklarını kabul etmek, benimsemek, koymuş olduğu ilkeler çerçevesinde yerleştirmek, ilerletmek ve gücü yeterince, elinden geleni yapmak, gereken çabayı harcamaktır. “atam izindeyiz” deyip, izi üzerinde, gittiği yöne “çağdaş uygarlık” yönüne gitmektir.
Geldiği orta çağın karanlıklarına doğru hızla yol değildir.

Saygılarımla…

Ahmet Avcı
10 Kasım 2015

Formun Üstü

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar