20 Ağustos 2016 Cumartesi

304- MİLLİ MÜCADELEDE İHTİLAL PLANI

            MİLLİ MÜCADELENİN ÖNCÜSÜ VE LİDERİ MUSTAFA KEMAL’İN
 İHTİLAL PLANI…
           

Milli Mücadelede İhtilal Planı: (Milli Bilinçlenme, Milli Örgütlenme, Kurtuluş savaşı)
            Mustafa Kemal’in ihtilal planını dört noktada özetlemek mümkündür.
  1. Anadolu’nun İstanbul ile olan fikri ve idari bağını kopartarak Anadolu’yu İstanbul’dan ayırmak.
  2. “Milli İstiklali kurtarmak” Parolası ile Anadolu halkını bir örgüt etrafında birleştirerek İhtilal havasına  sokmak.
  3. İhtilal için Ordunun desteğini sağlamak.
  4. Anadolu’daki Mülki idareyi, Valiler ve Mutasarrıflar eliyle İhtilal yönetimine bağlamak.
Türkiye’nin o günkü koşullarında bu planın açıkça ortaya konulması elbette düşünülemezdi. İşin başında bulunanlar bile, Mustafa Kemal’in Memleketi ihtilale sürüklediğini kesinlikle bilmemeliydiler. Bunu içindir ki Mustafa Kemal, hep Milli İstiklali, Vatanı ve Padişahı kurtarmaktan söz etmiş; Padişaha karşı yapılan herhangi bir hareketi, ”Padişahı kurtarma gerekçesine” dayamıştır.

      Mustafa Kemal, İhtilalin koşullarının ne ölçüde hazır olduğunu düşünürken, durumu şöyle değerlendirmekte idi: Millet ve Ordu, Padişahın ihanetinden haberdar değil.
Asırların kökleştirdiği dini ve ananevi bir bağ ile padişaha karşı itaatkar ve sadık. Milleti ve Orduyu kurtuluş için bir fikir etrafında toplamak gerekiyor. Ancak Millet ve Ordu; asırların verdiği alışkanlık ile kendisinden önce HİLAFETİN VE SALTANATIN kurtuluşunu düşünüyor.
Padişahsız ve Halifesiz bir kurtuluş düşünemiyor. Başka türlü fikir ve karar sahipleri; Milletin ve Ordunun gözünde; derhal dinsiz, vatansız ve hain olur.
      Halkı ve Orduyu İhtilale sürükleyebilmek için Mustafa Kemal’in elinde üç önemli koz vardı.
1.    Yurdun birçok bölgesinin özellikle de İzmir’in İşgali.
2.    Hükümetin acizliği, tepkisizliği ve düşmanla işbirliği içinde görünmesi.
3.    Taşıdığı sıfat ve yetkiler. (Ordu Müfettişliği ve Padişah Fahri Yaverliği)

-- İtilaf Devletlerinin Anadolu üzerindeki emelleri ve Mondros Mütarekesi gereğince bazı yerlerin işgali, Anadolu’nun birçok yerinde halkı endişeye sevk etmişti Ancak  İzmir’in işgali, o güne kadar sezilmemiş olan büyük tehlikeyi ortaya çıkarmıştır. İzmir’in başına gelen felaket her yerde beklenebilirdi.
İzmir’in işgali ile ortaya çıkan heyecanı besleyerek tüm yurda yaymak ve devamlı kılmak gerekiyordu. Mustafa kemal bunu büyük koz olarak kullanacaktı.
-- İzmir’in işgali üzerine Hükümet istifa etmiş, ancak Padişah yeni hükümeti kurma görevini Damat Ferit Paşaya vermişti.
Halik Ferit Paşayı tanımıyordu. Bir vatan parçasının küçük bir devlet tarafından kolayca işgaline seyirci kalan ve halka sükunet tavsiye eden bir hükümeti halkın gözünden düşürmek zor olmayacaktı.
Aslında altı aydır, İtilaf Devletlerinin işgal ve kontrolünde bulunan İstanbul’da Hükümet edilemezdi. Padişah da aynı nedenle hür ve serbest değildi.
Bu görüşü ileri sürerek, Milletin İstanbul’a karşı ümidini ve güvenini kırmak, ihtilal için Mustafa Kemal’in elinde kuvvetli bir kozdu.
Mustafa kemal Paşa "Yaveri Hazreti Şehriyari” idi.
Bu saygıdeğer sıfata ilaveten, Ordu müfettişi unvanını taşıyordu.
Samsundan itibaren Sivil ve Askeri makamlara yazdığı yazılarda bu iki sıfatını da kullanmıştır. Ordu Müfettişi ve Padişahın yaveri olarak tanınmak ve güven kazanmak zorunda idi. İlk etkiyi yaptıktan sonra, bu sıfatları kaybetse bile gerisi nasılsa gelirdi.
Mustafa Kemal’in bir şansı da; tüm Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’dan daha kıdemli Komutanın bulunmayışı idi. ( Konya’da bulunan Yıldırım Kıtaatı Müfettişi Mersinli Cemal Paşa daha kıdemli idi. Fakat kısa bir süre sonra, İstanbul’a gitti ve Harbiye nazırı oldu)

İhtilalde Mustafa Kemal’in Kullandığı Metot;
1.    Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak,
2.    Olayların gelişmesinden yararlanarak, kamuoyunu hazırlamak.
3.    Aşama, aşama yürüyerek hedefe ulaşmaya çalışmak.
 Düşüncelerini ve tasarladığı planı uygulamak için ihtilalin, her aşamasını, zamanı geldikçe, ortaya koyacaktı.
Bu metot; olayları zorlamamak, ancak başarıyı da tümüyle rastlantılara bırakmamak, demekti.
Mustafa Kemal, yukarıda belirtildiği gibi, İhtilal hareketini, halka mal etmek ve İhtilali halk hareketi olarak göstermek istiyordu.
Ancak başarıya ulaşmak için Ordunun desteğine de ihtiyacı vardı. Kendi deyimi ile ”ilk olmak üzere, tüm Ordu ile temasa geçmek lazımdı.”

Mustafa Kemal, Milleti, Orduyu ve Meclisi kazanarak, birlik beraberlik içinde Milli Mücadeleyi yürütmüş ve başarıyı sağlayarak, önce işgalcileri yurttan kovmuş, yepyeni bir devlet kurarak, Türk Milletinin Çağdaş dünyadaki yerini almasını sağlamıştır…

Ahmet AVCI
20 Ağustos 2016
İZMİR




9 Ağustos 2016 Salı

303- SEVR BARIŞI

SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI
10 AĞUSTOS 1920

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamıştı…
İtilaf Devletleri bu Antlaşma hükümlerini uygulayarak, Ülkemizi işgale başlamışlardı…
Padişah ve İstanbul Hükümeti bu işgal ve diğer haksız uygulamaları benimsemişken, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülük ettiği Kuvayı Milliye, İşgale karşı direnişleri örgütlemiş ve 19 Mayıs 1919 da Milli Mücadeleyi başlatmıştı…
Amasya Genelgesiyle, Milli Mücadelenin Amacı, gerekçesi ve yöntemi ortaya konulmuş, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle de bu mücadele tek bayrak altında toplanıp, genelleştirilmiş halka mal edilmişti…
Anadolu’daki bu direnişi kuşku ile izleyen işgal güçleri, İstanbul Yönetimini; direnişçilerle yeterli mücadele etmediğini suçlayarak, İstanbul’u 16 Mart 1920’ de Resmen işgal ederek tüm devlet kurumlarına el koydu…
Osmanlı Meclisi dağıtıldı, Devlet kurumlarına el konuldu.
Genelkurmay Başkanı’nı bile makamından tekme tokat kovaladılar…
İstanbul’dan Ankara’ya, geçen Komutan ve Milletvekillerin de katkılarıyla Ankara’da yeni bir oluşum gerçekleştirildi..
23 Nisan 1920 de TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ AÇILDI…
ARTIKYENİ BİR TÜK DEVLETİ KURULMAKTADIR…
Bu yeni oluşumu engellemeye çalışan işgal güçleri, ilk çare olarak, bir barış antlaşmasını yürürlüğe koyma karar verdiler..
Bu; “SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI” olacaktı…
 Beklenen yarar şu idi; Barış anlaşması ile savaş sona erecek, böylece Anadolu halkı rahata kavuşacaktı.
Bu durumda Mustafa Kemal’in çabaları boşa gidecekti.
Artık TBMM de halk tarafından benimsenmeyecekti.

            SAN-REMO KONFERANSI (18- 26 NİSAN 1920)
            İngiliz, Fransız ve İtalyan Devlet adamları, San-Remo’da toplanarak, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Almanya ve Rusya’nın yıkılmasıyla ortaya çıkan sorunları görüşmeye baladılar. Ancak bu Konferansta, Türk topraklarının parçalanması söz konusu olduğu halde, İtilaf Devletleri Türklerin görüşünü almaya gerek duymamışlardır.
           
21 Nisan 1920’de alınan kararların tebliğ edilmesi için Türklerin Konferansa çağrılması uygun görüldü.

Konferansa giden Tevfik Paşa, önüne konulan kararların kabul edilemeyeceğini belirterek İstanbul’a dönecektir.

SEVR BARIŞ ANTLAŞMASININ İMZALANMASI:
10 Ağustos 1920

San Remo’da hazırlanan taslak metin, Osmanlı Heyeti Başkanı Tevfik Paşa tarafından İstanbul’a bildirilirken, bu kararların; “İstiklal ve hatta devlet kavramları ile bağdaşmadığı” da belirtilmiştir.
Bunun üzerine hazırlanan itirazlar Damat Ferit Paşa tarafından Konferansa sunuldu. Ancak İtilaf devletleri, Türklerin isteklerini, 16 Temmuz 1920’de SPA Konferansında reddettiler.
Ve anlaşmanın kabul ya da reddi için 27 Temmuz 1920 akşamına kadar süre verdiler.

Bu gelişmeleri yakından izleyen TBMM 18 Temmuz’da Ankara’da yaptığı toplantıda, ”Misak-ı Milli sınırları içindeki Milleti ve Vatanı kurtarmak için” ant içti.
Buna karşılık, Osmanlı Hükümeti, ”20 Temmuz’da antlaşmasının imzalanmasını tavsiye kararı aldı.”
Öte yandan, barış koşullarının “Kabulü ya da reddi için Padişah, Yıldız Sarayı’nda  “Saltanat Şurasını” topladı.
Kendisinin başkanlık ettiği toplantıya, Veliaht, Hükümet Üyeleri,  o dönemdeki devlet ileri gelenleri ile Büyük Rütbeli Generaller ve bilginlerden kimi kişiler katılmıştı. Bu şurada görüşülen Sevr Barış taslağı görüşüldü ve kabul edildi.
Karara Ferik Rıza Paşa katılmadı
 10 Ağustos 1920 Salı günü saat 16’da; Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Raşad Halis beyler tarafından Paris yakınlarındaki Sevres (SEVR) kasabasında Osmanlı tarihinin en büyük kara lekesi olan SEVR Barış anlaşması imzalandı.
 Birinci Dünya Savaşı sırasında gizlice yapılan paylaştırma uygulama alanına konulmuş oluyordu.
SEVR BARIŞI İLE ARTIK OSMANLININ YAŞAMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Sevr Antlaşması; Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polonya, Sırp-Hırvat-Sloven (Yugoslavya) Devleti ve Çekoslovakya arasında imzalandı.

Sevr barış anlaşmasının hükümleri ile
            1. Osmanlı İmparatorluğunun ülkesi; İstanbul dolayları ve Anadolu’nun ufak bir parçası ile sınırlanıyordu.
İstanbul Başkent olarak kalacaktı, ancak Osmanlı bu anlaşma hükümlerini uygulamazsa yeni karar alınacaktı. Ayrıca İstanbul’un diğer yurt bölgeleri ile de bağı kesilmişti.
            2. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, savaş sırasında bile tüm devletlerin gemilerine açık tutulacak, Boğazlar, kendisine mahsus bayrağı ve bütçesi olan bir Avrupa komisyonu tarafından yönetilecektir.
            3. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Japonlardan kurulacak bir KOMİSYON, Osmanlı adli kapitülasyonlarının yerine geçmek üzere, koyacağı bir usulü Osmanlılar kabul edeceklerdi. Kapitülasyonlardan tüm Müttefik tebaası yararlanacaktır.
            4. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Osmanlılardan oluşacak bir KOMİSYON,”Türkiye’nin servetini idame ve tezyit için ”gerekli tedbirleri alacak, bütçe üzerinde son sözü söyleme yetkisine sahip olacak, Türk Parasının cins ve miktarını düzenleyecekti.
BU komisyonun izni olmadıkça, Osmanlılar, içte ve dışta, borç yapamayacaklardı. Türkiye’nin “tüm servet ve gelirin” emrinde bulunduracak olan bu komisyon, elde ettiği paraları; sıra ile kendi masraflarını, İşgal kuvvetlerinin masraflarını, savaş sırasında zarar görmüş olan müttefik vatandaşlarının zararlarını karşılamaya ayıracak, geri kalan kısmı da Osmanlılar için harcayacaktı.
Bu komisyonda bulunan Osmanlı üyesinin yalnızca “Bilgilendirme niteliğinde” bir konuşma hakkı olacaktır.
            5. Azınlıklar her derecede okul açabileceklerdi.
            6. Türkiye’nin askeri kuvveti;15 bini Jandarma olmak koşulu ile 50.700 kişiden ibaret olacak ve topları bulunmayacaktı. Subaylarının da % 15’ini müttefik ya da tarafsız ülke subayları oluşturacaktı.
Zorunlu askerlik hizmeti olmayacaktı.
            7 Osmanlı Devletinin,600 tonilatodan aşağı olmamak üzere,13 gambot ve torpidosu olabilecek, fakat karada ve denizde askeri uçağı bulunmayacaktı. Türkiye’de herhangi bir “tahkimat” yapılamayacak ve Türk Silahlı kuvvetleri, Müttefik komisyonların kontrolü altında bulanacaktı.
            8. Antlaşmanın uygulanmasına başlandıktan bir yıl sonra, Kürtler; Doğu Anadolu’da bağımsız bir kuruluş meydana getirmek isterlerse ve onların bu istekleri;
” Cem’iyyet-i Akvam” tarafından kabul edilip, Osmanlılara tavsiye edilirse, Osmanlılar bu tavsiyeyi yerine getireceklerdir.
            9. Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinin bulunduğu alanda, bir Ermenistan Devleti kurulacak, ”Bu devletin sınırlarının belirlenmesi, ABD Başkanının hakemliğine bırakılacaktır.”
            10. Hicaz bağımsız bir devlet olacak, Osmanlılar, Mısır üzerindeki tüm haklarından vaz geçecek, Suriye, Irak ve Filistin için,”Belirlenecek kararları” da kabul edecekti.
11. Oniki ada, İtalyanlara, Akdeniz’deki diğer adalar da Yunanlılara bırakılacaktır.
12. “İzmir şehri ile Tire, Ödemiş, Akhisar ve Bergama”yı da içine alan bölgedeki “Osmanlı Hâkimiyet”i Yunanistan’a bırakılacak, yalnız Osmanlı hâkimiyetine işaret olmak üzere İzmir Kalelerinden birine Türk Bayrağı çekilecektir.
Fakat “Mahalli Parlamento”, beş yıl sonra, çoğunluk kararı ile İzmir’in Yunanistan’a bağlanmasını, Cemi’yyet-i Akvam’dan isteyebileceği gibi aynı konu için referanduma da karar verebilecektir.
            13. Antalya ve Konya bölgeleri İtalyanların; Adana Sivas Ve Malatya ise Fransızların manda alanı olmuştu.
            14.   Savaşta zarar görenlere tazminat ödenecekti.

            Sevr Barışından birkaç gün sonra; İngiltere, Fransa ve İtalya aralarında ayrı bir anlaşma imzalayarak, Osmanlıya bırakılan toprak parçası üzerinde nüfuz bölgeleri kurdular. Her devlet kendi bölgesinde nüfuz sahibi olacaktı.       
            Böylece Anadolu’nun Güney yarısı ve Akdeniz bölgesi –Yunanistan’a bırakılan Ege kesimi dışında- Tüm Batı Anadolu İtalyanların;
            Silifke, Kayseri, Tokat, Mardin Çizgisini içine alan bölge Fransızların;
            Mardin doğusu da İngilizlerin nüfuz bölgesi oldu.

            SEVR BARIŞ ANLAŞMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ:

            Sevr barış hükümlerinin anlamı çok açıktır. Osmanlı Devletinin Doğu Trakya, Boğazlar ve hatta İstanbul üzerindeki egemenliği sona ermiştir. Ege bölgesinin yönetimi Yunanistan'a geçmiştir. Burası beş yıl sonra Yunanistan’ın olacaktır.
            Doğu Anadolu elden gitmiştir. Ayrıca elde kalan ufacık bölgenin büyük bölümü de İtilaf devletlerinin nüfuzuna girmişti.
            Osmanlı Devletinin artık Ordusu yoktur. Ekonomik denetimi yitirmiştir. Azınlıklar üzerinde Osmanlının hiçbir hakkı kalmamıştır.
Bu duruma düşen bir devlete artık var denemezdi.
            Eylemsel olarak Mondros ateşkesinden sonra yok olan Osmanlı Devleti bu anlaşma ile hukuken de ortadan kalkıyordu.
            Osmanlı Hükümdarının bu anlaşmayı nasıl kabul ettiği tam bir bilmecedir. Anadolu İhtilalini ve Yeni Türk devletini boğmak ve ödünlerle saltanat hakkını sürdürebilmek için bu anlaşmayı kabullenen Vahdettin’in devlet adamlığı niteliğinden ne kadar yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
            TBMM’NİN Sevr barışına tepkisi çok sert oldu. Bu barışı TBMM kabul etmiyordu. Bu anlaşmayı onaylayan tüm Osmanlı Devlet Adamları 19 Ağustos’ta TBMM’nce alınan kararla vatan haini ilan edildiler.
Ve vatandaşlık haklarından yoksun kılındılar.
Sevr; Yurttaki direnme bilincini biledi.
            Sevr’in yürürlüğe girmediğini de belirtmek gerekir. Çünkü Anayasaya göre Bu anlaşma mecliste onaylanmamıştır.
Çünkü Meclis 11 Nisan 1920’de Padişahça dağıtılmıştı. Bu yüzden Sevr hukuken de geçersizdir.
            Sevr Barışı Dünya Savaşından sonra işgal edilmeye başlanan Türk Yurdunun 1920 Yılı ortalarındaki durumunu tescil etmekten öte bir yenilik getirmemişti.
            Osmanlı Devletinin yalnızca adı kalmıştı bir de hiçbir gücü kalmayan Padişah ve Osmanlı Hükümeti, görüşmeler sırasında İtilaf Devletlerinin Ülkeyi parçalama, egemenliğini yok etme planlarında en küçük bir değişiklik bile yapamamıştır.
            Böylece pek çok batılı gözünde; altı yüz yıl önce başlayan;”Türk Sorunu” sona eriyordu.
Türkler yalnızca Avrupa’dan atılmamışlardı. Anadolu’daki varlıkları da sona ermiş sayılırdı.
96 YIL ÖNCE BUGÜN İMZALANAN VE Osmanlı Tarihine bir kara leke olarak geçen bu antlaşma; Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde sürdürülen Milli Mücadele sonucunda Tarihin çöp sepetine atılarak, Yeni Türkiye Cumhuriyetinin Tapu senedi olan Lozan Barış antlaşması yürürlüğe konulmuştur…
Lozan Antlaşması, yürürlüğe konulmuştur ama iç ve dış düşmanlar, Türk ve Türkiye düşmanları, SEVR hedeflerinden hiç vazgeçmemişlerdir…
Bugün; BÖLÜCÜ KÜRT FAALİYETİNİN, ERMENİSTAN TALEPLERİNİN, AB DAYATMALARININ VE BÜYÜK ORTADOĞU POROJSİNİN, SEVRLE örtüşmediğini kim söyleyebilir…
Bugün ülkemizde bile; “KURTULUŞ SAVAŞI YAPILMAMIŞTIR, SEVR ANLAŞMASI, LOZAN ANTLAŞMASINDAN DAHA İYİDİR” diyen aymaz ve hainler vardır…

            Ahmet AVCI
            10 AĞUSTOS 2016
            İzmir


https://www.facebook.com/notes/ahmet-avc%C4%B1/sevr-bari%C5%9Fi/1231790260204842

7 Ağustos 2016 Pazar

302- ERZURUM KONGRESİ

ERZURUM KONGRESİ 
23 Temmuz /7 Ağustos 1919

Birinci Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, Mondros Mütarekesiyle kayıtsız şartsız teslim olmuş ve ülke torakları işgale başlanmıştı…
Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevine son verilen Mustafa Kemal Paşa da, İstanbul’a dönmüş, bir süre işsiz güçsüz bir Paşa olarak kaldıktan sonra; Doğu Karadeniz Bölgesinde ortaya çıkan çetecilik faaliyetlerini önlemek ve Doğu bölgesinde terhis edilmeyen askerlerin terhisini sağlamak üzere 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmişti…
Mustafa Kemal Paşa, 19 mayıs 1919 günü Samsun’a çıkmış ve Müfettişlik yetkisini kullanarak, İşgalcilere karşı, Türk Milletini ve Orduyu örgütlemeye başlamıştı.
Mustafa Kemal’in Amaç ve niyetini anlayan İngilizler, Geriye dönmesini sağlamaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardır…
Mustafa Kemal Paşa Samsun’dan Amasya ya geçmiş; ve 21/22 haziran gecesi- İHTİLAL BİLDİRİSİ- AMASYA GENELGESİ ile MİLLİ MÜCADELENİN, AMACINI, HEDEFİNİ VE GEREKÇESİNİ ORTAYA KOYARAK MİLLİMÜCADELEYİ BAŞLATMIŞTIR…
Kongre hazırlıkları başlatılmış olan Erzurum’a Rauf Bey’le geçerek Kazım Karabekir Paşa ile buluşmuştur…
Ve Kongre başlamadan, Padişahlıkça görevden alınınca Askerlikten de istifa ederek, bir MİLLET FERDİ olarak, Milli Mücadeleyi sürdürmeye başlamıştır…
           
                        Erzurum Kongresi hazırlıklarının yapıldığı sırada, M. Kemal Paşa’nın Görevinden ve Askerlikten ayrılması, İhtilalin en BUNALIMLI anlarından birisidir.
İlk gençlik yıllarından başlayarak, sırtında üniforma taşımış, tüm görevlerinde başarıya ulaşmış, Dünya Savaşının en büyük Komutanlarından M. K. Paşa’nın birden bire askerlikten ayrılması, başlatılan Milli Hareketi tehlikeye düşürebilirdi.
O güne kadar Anadolu’daki tüm girişimlerini 9. ( Sonra da 3.) Ordu müfettişi olarak, yapmıştı; her fırsatta bu sıfatla emirler vermişti. Şimdi rütbesiz, yetkisi bulunmayan kişi, yani sivil bir vatandaş olmuştu.
                        İstanbul’dan, 15.Kolordu Komutanlığına; TUTUKLANMASI için verilen gizli emir, yürürlüğe sokulabilirdi.
İhtilal hareketi her bakımdan sönebilirdi.
Ancak öyle olmadı. Kolordu K. Kazım Karabekir Paşa; Mustafa Kemal’e “BAĞLILIĞINI” bildirince; Mustafa Kemal’in birkaç günlük karamsarlığı bitti.
            Kazım Karabekir Paşanın bu hareketi, Türk Devrimini KURTARMIŞ sayılabilir.
Ancak bu olayın en anlamlı yanı; Mustafa Kemal’in; ÖNDERLİK ve ÇEKİCİLİK özelliklerinin artık tartışılmaz duruma gelmesidir.
Daha sonra başta Ali Fuat Paşa olmak üzere tüm BİRLİK KOMUTANLARI aynı yolu tuttular.
3.Kolordu K.Alb. Selahattin emre girmedi ve İstanbul’a sığındı.
Ve Mustafa Kemal tam bir kahraman durumuna geldi.
            Erzurum Kongresi 23 Temmuz (İkinci Meşrutiyet’in ilan günü) başladı.

ERZURUM KONGRESİNDE İKİ SORUN:

1. Mustafa Kemal ve Rauf Bey; Kongreye nasıl ve hangi kimlikle katılacaklar?
Erzurum Merkez Delegelerinden, E.Binbaşı Kazım beyle Cevat (Dursunoğlu) Bey DELEGELİKTEN çekilince; yerlerine Mustafa Kemal ve Rauf bey getirildi.
Yeniden, Kazım Bey Tortumdan Cevat Bey de Pasinler’den delege seçildiler.
 2. Heyeti Temsiliye Seçimi:
M. Kemal; ”Heyeti Temsiliye’ye (temsilciler Kurulu) Başkanlığına seçilmek istiyordu. BUNDA; Hem Kurtuluş Savaşı, hem de Mustafa Kemal için; HAKLILIK-ZORUNLULUK VE GEREKLİLİK vardı.

-HAKLILIK vardı; çünkü kurtuluşu yerel ve bölgesel direnme görünümünden çıkartıp, ulusal boyutlara ulaştıracak ta ve bu bağı pekiştirecek olan da Mustafa Kemaldir. Eylemin yaratıcısı olan ve eylemin ulusal boyutlarda yürütülmesini sağlayan önder, elbette temsilciler kurulu başkanı olmalıdır.

-ZORUNLULUK vardı, çünkü; Ta başından beri, Ulusal birliği örgütlemek, eyleme ve ulusal savaşa hazırlamak için komutanlarla, tüm il ve ilçe yöneticileri ile yerel direnme örgütleri ile ilişki kuran, yazışmalar yapan; düşmanlara, Padişaha ve onun hükümetine karşı Anadolu’yu yeni bir güç olarak ortaya çıkartan MUSTAFA KEMAL’Dİ.

-GEREKLİLİK vardı, çünkü Mustafa Kemal’in Ordu Müfettişliğinden ayrılmasından, Askerlikten istifa etmesinden sonra üzerinde her hangi bir sıfat olmadan; dışarıda kalacağı bir TEMSİLCİLER KURULU adına, ulusun iradesi adına konuşabilmesi olanaksızdı. Konuşsa bile inandırıcı, güven verici, etki sağlayıcı olamazdı.
Mustafa Kemal bunu çok iyi biliyor, değerlendiriyor, onun için de Erzurum Kongresinde Temsilciler kuruluna seçilmek ve Kurulun da Başkanı olmak istiyordu.
             Erzurum kongresine; Doğu Anadolu’da ki; Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Elaziz, Mardin ve Diyarbakır illerinin tümü temsil edilemedi. Elaziz, Diyarbakır ve Mardin temsilcileri Valileri izin vermediği için katılamadı.
Sivas katıldı.
Kongreye 54 delege katıldı. 17 çiftçi ve tüccar, 5 emekli subay, 4 emekli memur, 5 öğretmen, 4 gazeteci, 5 hukukçu, 2 mühendis, 1 doktor, 6 din adamı, 3 eski milletvekili, 1 eski general, 1 eski bakan. Yani çoğunluğu aydın kişilerdi.
Yani ihtilalımız, doğrudan doğruya aydınlarımızın başlattığı bir hareketti.

İLK ULUSAL KONGRE İÇİN NEDEN ERZURUM SEÇİLMİŞTİ?
1. 15. KOLORDU’NUN gücü ve Milli davaya inanmış Komutan Kazım Karabekir Paşanın varlığı.
Bu olgudan yaralanılarak, tüm yurda örnek olacak bir adım atılabilirdi.
2. Doğu Anadolu işgal edilmemişti. Ulusal eylemin örgütlenmesi güven içinde yapılabilirdi.
3. Doğu Anadolu ciddi bir tehdit altında bulunuyordu. Ermenilerin bir saldırı hazırlığı vardı. Bunun için de hazırlıklı olunmalıydı.

MUSTAFA KEMAL ERZURUM’DA İKEN GENEL DURUM:

-Kendisine inanan ve güvenenler çoğalmaktadır. Gönderdiği genelgeler olumlu karşılanmaktadır.
-Ege bölgesinde, Yunanlılar yayılmakta, halka zulüm artmaktadır.
-Güneydoğuda Milis birlikleri Fransızlarla boğuşmaktadır.
-Damat Ferit, Paris’teki Barış konferansına çağrılmış, hiçbir varlık gösterememiştir. O’nun başarısızlığı ve aşağılanması her yerde duyulmuştur.
-İngilizlere dayanılarak barış yapılamayacağı anlaşılmıştır.
-Damat Ferit Sadrazamlıktan istifa etmiştir

ERZURUM KONGRESİ KARARLARI
23 Temmuz-7 Ağustos 1919

  1. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünemez
2. Yabancıların her türlü işgal ve müdahalelerine karşı konulacaktır.
3. Vatanın kurtuluşunu İstanbul’daki hükümet sağlamazsa, buna karşılık geçici bir hükümet kurulacaktır.
4. Milli iradeyi egemen kılmak esastır.
5. Azınlıklara milli bütünlüğümüzü ve sosyal yapımızı bozucu haklar verilemez
6. Manda ve himaye kabul edilemez.
7. Milli meclis hemen toplanacak ve hükümet işleri meclis denetimin de yürütülecektir.
8. Milli irade, padişahı ve halifeyi de kurtaracaktır.

ERZURUM KONGRESİ ANLAMI VE ÖNEMİ:
Erzurum kongresi, daha sonraki Kongrelere, karalara,”Misak-ı Milli’ye” Milli Meclise, ve Ulusal İradenin egemen olduğu yönetim biçimine ışık tutmuş, bunların ilk ilkelerini saptayarak, yaymış ve artık yerel, bölgesel direniş örgütleri, savunma, kurtulma girişimleri dönemini geride bırakmış,”ULUSAL BİRLİĞİN ATEŞİNİ YAKMIŞTIR.”
 Artık bundan böyle ulusça kara verilecek, Ulusça ve onun seçtiği temsilcilerce alınan, kararlar uygulanacak ve ülke yönetilecektir.
ANA YURT, ANADOLU, ÜLKE, TÜRKİYE BÖLÜNMEZ BİR BÜTÜNDÜR.
Rumlara Ermeniler, başkalarına ve İtilaf devletlerine verilecek bir karış toprağımız yoktur. Ulusal sınırlarımız bellidir. Diğer gelişmiş ve sanayileşmiş devletlerin güdümüne de ihtiyacımız yoktur.
Milli mücadele, Milli Kurtuluş, Milli Savaş, Yalnızca bu eylemin başlatıcısı önderi, Mustafa Kemal’in değil, TÜM USLUN DİLEĞİDİR.
Gerektiğinde yeni bir yönetim (HÜKÜMET) kurulacaktır.
Erzurum Kongresi sonucunda;
Doğu Anadolu’daki ulusal faaliyetler birleştirildi.
Doğu illerinin özellikle Ermeni saldırılarına karşı bir bütün halinde savunulması, siyasal bakımdan sağlandı.
Ayrıca; Kongre vatanın ve bağımsızlığın sonuna kadar savunulacağını her yere duyurmuş, bundan sonra toplanacak, Sivas Kongresi için daha olumlu bir hava yaratılmıştı.
97 yıl önce; ülkemizi Kurtarmak ve Yeni bir devlet kurmak için ayağa kalkanları minnet ve şükranla anıyor,  başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm yol arkadaşlarını saygı ile selamlıyorum…

Ahmet AVCI
            7 AĞUSTOS 2016
İZMİR


NOT: Erzurum’da bir anı:
7/8 Ağustos Kongrenin sona erdiği günün akşamı, Mustafa Kemal Paşa’nın, Mahzar Müfit Kansu’nun hatıra defterine yazdırdıkları:
 “Zaferden sonra; Cumhuriyet kurulacaktır. Bunu size bir sorunuz üzerine de söylemiştim.
Bu bir.
İki: Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince icap eden işlem yapılacaktır.
Üç: Tesettür kalkacaktır. Dört: Fes kalkacak, Medeni Milletler gibi şapka giyilecektir.”

           






Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar