9 Ağustos 2016 Salı

303- SEVR BARIŞI

SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI
10 AĞUSTOS 1920

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamıştı…
İtilaf Devletleri bu Antlaşma hükümlerini uygulayarak, Ülkemizi işgale başlamışlardı…
Padişah ve İstanbul Hükümeti bu işgal ve diğer haksız uygulamaları benimsemişken, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülük ettiği Kuvayı Milliye, İşgale karşı direnişleri örgütlemiş ve 19 Mayıs 1919 da Milli Mücadeleyi başlatmıştı…
Amasya Genelgesiyle, Milli Mücadelenin Amacı, gerekçesi ve yöntemi ortaya konulmuş, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle de bu mücadele tek bayrak altında toplanıp, genelleştirilmiş halka mal edilmişti…
Anadolu’daki bu direnişi kuşku ile izleyen işgal güçleri, İstanbul Yönetimini; direnişçilerle yeterli mücadele etmediğini suçlayarak, İstanbul’u 16 Mart 1920’ de Resmen işgal ederek tüm devlet kurumlarına el koydu…
Osmanlı Meclisi dağıtıldı, Devlet kurumlarına el konuldu.
Genelkurmay Başkanı’nı bile makamından tekme tokat kovaladılar…
İstanbul’dan Ankara’ya, geçen Komutan ve Milletvekillerin de katkılarıyla Ankara’da yeni bir oluşum gerçekleştirildi..
23 Nisan 1920 de TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ AÇILDI…
ARTIKYENİ BİR TÜK DEVLETİ KURULMAKTADIR…
Bu yeni oluşumu engellemeye çalışan işgal güçleri, ilk çare olarak, bir barış antlaşmasını yürürlüğe koyma karar verdiler..
Bu; “SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI” olacaktı…
 Beklenen yarar şu idi; Barış anlaşması ile savaş sona erecek, böylece Anadolu halkı rahata kavuşacaktı.
Bu durumda Mustafa Kemal’in çabaları boşa gidecekti.
Artık TBMM de halk tarafından benimsenmeyecekti.

            SAN-REMO KONFERANSI (18- 26 NİSAN 1920)
            İngiliz, Fransız ve İtalyan Devlet adamları, San-Remo’da toplanarak, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Almanya ve Rusya’nın yıkılmasıyla ortaya çıkan sorunları görüşmeye baladılar. Ancak bu Konferansta, Türk topraklarının parçalanması söz konusu olduğu halde, İtilaf Devletleri Türklerin görüşünü almaya gerek duymamışlardır.
           
21 Nisan 1920’de alınan kararların tebliğ edilmesi için Türklerin Konferansa çağrılması uygun görüldü.

Konferansa giden Tevfik Paşa, önüne konulan kararların kabul edilemeyeceğini belirterek İstanbul’a dönecektir.

SEVR BARIŞ ANTLAŞMASININ İMZALANMASI:
10 Ağustos 1920

San Remo’da hazırlanan taslak metin, Osmanlı Heyeti Başkanı Tevfik Paşa tarafından İstanbul’a bildirilirken, bu kararların; “İstiklal ve hatta devlet kavramları ile bağdaşmadığı” da belirtilmiştir.
Bunun üzerine hazırlanan itirazlar Damat Ferit Paşa tarafından Konferansa sunuldu. Ancak İtilaf devletleri, Türklerin isteklerini, 16 Temmuz 1920’de SPA Konferansında reddettiler.
Ve anlaşmanın kabul ya da reddi için 27 Temmuz 1920 akşamına kadar süre verdiler.

Bu gelişmeleri yakından izleyen TBMM 18 Temmuz’da Ankara’da yaptığı toplantıda, ”Misak-ı Milli sınırları içindeki Milleti ve Vatanı kurtarmak için” ant içti.
Buna karşılık, Osmanlı Hükümeti, ”20 Temmuz’da antlaşmasının imzalanmasını tavsiye kararı aldı.”
Öte yandan, barış koşullarının “Kabulü ya da reddi için Padişah, Yıldız Sarayı’nda  “Saltanat Şurasını” topladı.
Kendisinin başkanlık ettiği toplantıya, Veliaht, Hükümet Üyeleri,  o dönemdeki devlet ileri gelenleri ile Büyük Rütbeli Generaller ve bilginlerden kimi kişiler katılmıştı. Bu şurada görüşülen Sevr Barış taslağı görüşüldü ve kabul edildi.
Karara Ferik Rıza Paşa katılmadı
 10 Ağustos 1920 Salı günü saat 16’da; Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Raşad Halis beyler tarafından Paris yakınlarındaki Sevres (SEVR) kasabasında Osmanlı tarihinin en büyük kara lekesi olan SEVR Barış anlaşması imzalandı.
 Birinci Dünya Savaşı sırasında gizlice yapılan paylaştırma uygulama alanına konulmuş oluyordu.
SEVR BARIŞI İLE ARTIK OSMANLININ YAŞAMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Sevr Antlaşması; Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polonya, Sırp-Hırvat-Sloven (Yugoslavya) Devleti ve Çekoslovakya arasında imzalandı.

Sevr barış anlaşmasının hükümleri ile
            1. Osmanlı İmparatorluğunun ülkesi; İstanbul dolayları ve Anadolu’nun ufak bir parçası ile sınırlanıyordu.
İstanbul Başkent olarak kalacaktı, ancak Osmanlı bu anlaşma hükümlerini uygulamazsa yeni karar alınacaktı. Ayrıca İstanbul’un diğer yurt bölgeleri ile de bağı kesilmişti.
            2. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, savaş sırasında bile tüm devletlerin gemilerine açık tutulacak, Boğazlar, kendisine mahsus bayrağı ve bütçesi olan bir Avrupa komisyonu tarafından yönetilecektir.
            3. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Japonlardan kurulacak bir KOMİSYON, Osmanlı adli kapitülasyonlarının yerine geçmek üzere, koyacağı bir usulü Osmanlılar kabul edeceklerdi. Kapitülasyonlardan tüm Müttefik tebaası yararlanacaktır.
            4. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Osmanlılardan oluşacak bir KOMİSYON,”Türkiye’nin servetini idame ve tezyit için ”gerekli tedbirleri alacak, bütçe üzerinde son sözü söyleme yetkisine sahip olacak, Türk Parasının cins ve miktarını düzenleyecekti.
BU komisyonun izni olmadıkça, Osmanlılar, içte ve dışta, borç yapamayacaklardı. Türkiye’nin “tüm servet ve gelirin” emrinde bulunduracak olan bu komisyon, elde ettiği paraları; sıra ile kendi masraflarını, İşgal kuvvetlerinin masraflarını, savaş sırasında zarar görmüş olan müttefik vatandaşlarının zararlarını karşılamaya ayıracak, geri kalan kısmı da Osmanlılar için harcayacaktı.
Bu komisyonda bulunan Osmanlı üyesinin yalnızca “Bilgilendirme niteliğinde” bir konuşma hakkı olacaktır.
            5. Azınlıklar her derecede okul açabileceklerdi.
            6. Türkiye’nin askeri kuvveti;15 bini Jandarma olmak koşulu ile 50.700 kişiden ibaret olacak ve topları bulunmayacaktı. Subaylarının da % 15’ini müttefik ya da tarafsız ülke subayları oluşturacaktı.
Zorunlu askerlik hizmeti olmayacaktı.
            7 Osmanlı Devletinin,600 tonilatodan aşağı olmamak üzere,13 gambot ve torpidosu olabilecek, fakat karada ve denizde askeri uçağı bulunmayacaktı. Türkiye’de herhangi bir “tahkimat” yapılamayacak ve Türk Silahlı kuvvetleri, Müttefik komisyonların kontrolü altında bulanacaktı.
            8. Antlaşmanın uygulanmasına başlandıktan bir yıl sonra, Kürtler; Doğu Anadolu’da bağımsız bir kuruluş meydana getirmek isterlerse ve onların bu istekleri;
” Cem’iyyet-i Akvam” tarafından kabul edilip, Osmanlılara tavsiye edilirse, Osmanlılar bu tavsiyeyi yerine getireceklerdir.
            9. Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinin bulunduğu alanda, bir Ermenistan Devleti kurulacak, ”Bu devletin sınırlarının belirlenmesi, ABD Başkanının hakemliğine bırakılacaktır.”
            10. Hicaz bağımsız bir devlet olacak, Osmanlılar, Mısır üzerindeki tüm haklarından vaz geçecek, Suriye, Irak ve Filistin için,”Belirlenecek kararları” da kabul edecekti.
11. Oniki ada, İtalyanlara, Akdeniz’deki diğer adalar da Yunanlılara bırakılacaktır.
12. “İzmir şehri ile Tire, Ödemiş, Akhisar ve Bergama”yı da içine alan bölgedeki “Osmanlı Hâkimiyet”i Yunanistan’a bırakılacak, yalnız Osmanlı hâkimiyetine işaret olmak üzere İzmir Kalelerinden birine Türk Bayrağı çekilecektir.
Fakat “Mahalli Parlamento”, beş yıl sonra, çoğunluk kararı ile İzmir’in Yunanistan’a bağlanmasını, Cemi’yyet-i Akvam’dan isteyebileceği gibi aynı konu için referanduma da karar verebilecektir.
            13. Antalya ve Konya bölgeleri İtalyanların; Adana Sivas Ve Malatya ise Fransızların manda alanı olmuştu.
            14.   Savaşta zarar görenlere tazminat ödenecekti.

            Sevr Barışından birkaç gün sonra; İngiltere, Fransa ve İtalya aralarında ayrı bir anlaşma imzalayarak, Osmanlıya bırakılan toprak parçası üzerinde nüfuz bölgeleri kurdular. Her devlet kendi bölgesinde nüfuz sahibi olacaktı.       
            Böylece Anadolu’nun Güney yarısı ve Akdeniz bölgesi –Yunanistan’a bırakılan Ege kesimi dışında- Tüm Batı Anadolu İtalyanların;
            Silifke, Kayseri, Tokat, Mardin Çizgisini içine alan bölge Fransızların;
            Mardin doğusu da İngilizlerin nüfuz bölgesi oldu.

            SEVR BARIŞ ANLAŞMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ:

            Sevr barış hükümlerinin anlamı çok açıktır. Osmanlı Devletinin Doğu Trakya, Boğazlar ve hatta İstanbul üzerindeki egemenliği sona ermiştir. Ege bölgesinin yönetimi Yunanistan'a geçmiştir. Burası beş yıl sonra Yunanistan’ın olacaktır.
            Doğu Anadolu elden gitmiştir. Ayrıca elde kalan ufacık bölgenin büyük bölümü de İtilaf devletlerinin nüfuzuna girmişti.
            Osmanlı Devletinin artık Ordusu yoktur. Ekonomik denetimi yitirmiştir. Azınlıklar üzerinde Osmanlının hiçbir hakkı kalmamıştır.
Bu duruma düşen bir devlete artık var denemezdi.
            Eylemsel olarak Mondros ateşkesinden sonra yok olan Osmanlı Devleti bu anlaşma ile hukuken de ortadan kalkıyordu.
            Osmanlı Hükümdarının bu anlaşmayı nasıl kabul ettiği tam bir bilmecedir. Anadolu İhtilalini ve Yeni Türk devletini boğmak ve ödünlerle saltanat hakkını sürdürebilmek için bu anlaşmayı kabullenen Vahdettin’in devlet adamlığı niteliğinden ne kadar yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
            TBMM’NİN Sevr barışına tepkisi çok sert oldu. Bu barışı TBMM kabul etmiyordu. Bu anlaşmayı onaylayan tüm Osmanlı Devlet Adamları 19 Ağustos’ta TBMM’nce alınan kararla vatan haini ilan edildiler.
Ve vatandaşlık haklarından yoksun kılındılar.
Sevr; Yurttaki direnme bilincini biledi.
            Sevr’in yürürlüğe girmediğini de belirtmek gerekir. Çünkü Anayasaya göre Bu anlaşma mecliste onaylanmamıştır.
Çünkü Meclis 11 Nisan 1920’de Padişahça dağıtılmıştı. Bu yüzden Sevr hukuken de geçersizdir.
            Sevr Barışı Dünya Savaşından sonra işgal edilmeye başlanan Türk Yurdunun 1920 Yılı ortalarındaki durumunu tescil etmekten öte bir yenilik getirmemişti.
            Osmanlı Devletinin yalnızca adı kalmıştı bir de hiçbir gücü kalmayan Padişah ve Osmanlı Hükümeti, görüşmeler sırasında İtilaf Devletlerinin Ülkeyi parçalama, egemenliğini yok etme planlarında en küçük bir değişiklik bile yapamamıştır.
            Böylece pek çok batılı gözünde; altı yüz yıl önce başlayan;”Türk Sorunu” sona eriyordu.
Türkler yalnızca Avrupa’dan atılmamışlardı. Anadolu’daki varlıkları da sona ermiş sayılırdı.
96 YIL ÖNCE BUGÜN İMZALANAN VE Osmanlı Tarihine bir kara leke olarak geçen bu antlaşma; Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde sürdürülen Milli Mücadele sonucunda Tarihin çöp sepetine atılarak, Yeni Türkiye Cumhuriyetinin Tapu senedi olan Lozan Barış antlaşması yürürlüğe konulmuştur…
Lozan Antlaşması, yürürlüğe konulmuştur ama iç ve dış düşmanlar, Türk ve Türkiye düşmanları, SEVR hedeflerinden hiç vazgeçmemişlerdir…
Bugün; BÖLÜCÜ KÜRT FAALİYETİNİN, ERMENİSTAN TALEPLERİNİN, AB DAYATMALARININ VE BÜYÜK ORTADOĞU POROJSİNİN, SEVRLE örtüşmediğini kim söyleyebilir…
Bugün ülkemizde bile; “KURTULUŞ SAVAŞI YAPILMAMIŞTIR, SEVR ANLAŞMASI, LOZAN ANTLAŞMASINDAN DAHA İYİDİR” diyen aymaz ve hainler vardır…

            Ahmet AVCI
            10 AĞUSTOS 2016
            İzmir


https://www.facebook.com/notes/ahmet-avc%C4%B1/sevr-bari%C5%9Fi/1231790260204842

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar