27 Şubat 2013 Çarşamba

145- MUSTAFA KEMAL ATATÜRK2Ü ANLAMAK VE ANLATMAK!


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü ANLAMAK VE ANLATMAK

       Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü ne yazık ki anlayamadık. Anlayamadığımız için de anlatamadık…
Anlayamadığımız ve anlatamadığımız için de onu TAMAMLAMAK şansımız da olmadı…
Mustafa Kemal gençliğinde, güzel giyinmeyi, iyi yaşamayı seven, içen, gezen, müziğe meraklı birisidir.
Ama iki temel özelliği de vardır:
·        Görevini bilmek ve iyi yapmak.
·        Çökme ve dağılma yolundaki vatanını kurtarma çabasına yoğunlaşmak.
1.    O’nun anlayışına göre İmparatorluğu yürütmek artık hayaldir.
2.   Bizden olmayan toplum ve bizim olmayan topraklar için Türk kanı dökmemeliyiz.
3.   Derlenip toparlanmalı, kendimizi kurtarmaya çalışmalı, maddi ve manevi kalkınmayı gerçekleştirmeliyiz…
Halinden memnun köleyi kimse özgürlüğüne kavuşturamaz.
Halkçılık; öncelikle halka, iyiyi, güzeli, doğruyu öğretmektir.
Bu da ancak, eğitimle mümkündür…
Halk, bilirse iyiyi ve doğruyu arayabilir…
Atatürk Devriminin iki temel taşı vardır:
·        Laiklik
·        Eğitim ve öğretim birliği
Laikliğe ne ölçüde önem verdiğimiz: ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN, “LAİKLİK KARŞITI EYLEMLERİN ODAĞI OLDUĞU HÜKME BAĞLANAN VE CEZALANDIRLAN” bir partiye ülke yönetimini bırakmamızdan bellidir…
ATATÜRK DEVRİMİNİN EN ÖNEMLİ HEDEFİ; EĞİTİM DÜZENLEMESİ İDİ…
HER TÜRK ÇOCUĞU, MÜSBET İLİMLER IŞIĞI VE DİSİPLİNİ ALTINDA YETİŞECEKTİ.
Bugün; Eğitim sistemimizin ve o sistemin yetiştirdiklerinin de durumu ortada…
Mustafa Kemal’in Milli Mücadeleyi birlikte yürüttüğü meclis, hiç te ilerici değildi.
İçki yasağını bir din kanunu olarak çıkartmıştır…
Mustafa Kemal,  MİLLİ MÜCADELEYİ başlatırken, üç hedef ortaya koymuştur:
·        İşgalcileri yurttan kovmak.
·        Ömrünü tamamlamış, imparatorluğu ortadan kaldırmak.
·        Yıkılan imparatorluk yerine yepyeni bir Türk devleti kurmak
Mustafa Kemal, bu mücadelede yalnızca düşmanla boğuşmamıştır…  Her şeye karşın, zafere kadar dişini sıkmıştır…
Zaferden sonra, İzmir’de kendisini ziyaret eden gazetecilere: “YUNANLILARI DRNİZE DÖKTÜK, ŞİMDİ ASIL DÜŞMANIN ÜZERİNE YÜRÜYECEĞİZ” demiştir.
Bu düşman, kara güç, kör inanç ve cehaletti…
Ancak, aynı gün, bir Medrese softası; TBMM’de zafer müjdesi veren Muhittin BAHA’YA: “YUNANLILARDAN KURTULDUK, BAKALIM MUSTAFA KEMAL’DEN NASIL KURTULACAĞIZ?” DİYEBİLMİŞTİR…
Mustafa Kemal ATATÜRK, kurduğu düzenle; kadınımızı cariyelikten erkeğimizi de kulluktan kölelikten kurtarmıştı…
Demokrasi adına bugün geldiğimiz noktada; KADINIMIZ YENİDEN KÖLELEŞME YOLUNDA, ERKEĞİMİZ DE KULLUK YOLUNDADIR…
DEMOKRASİ elbette, en ideal yönetim biçimidir… Ancak, DEMOKRASİ DÜZENİNİN DE OLMAZSA OLMAZLARI VARDIR:
·        TOPLUM VE FERDİN, YETERLİ EĞİTİMİ.
·        TOPLUM VE FERDİN, YETERLİ EKONOMİK REFAHA ULAŞMASI…
Toplum ve birey, yeterli düzeye gelmeden, DEMOKRASİ UYGULAMASI DA MÜMKÜN DEĞİLDİR…
Hiçbir yönetim, kendisini yok edecek özgürlüğü, hiç kimseye veremez…
Bu yönetim demokrasi olsa bile…
TÜRKLÜĞÜ YOK EDECEK, ÜLKEYİ BÖLECEK, MİLLETİ PARÇALAYACAK ÖZGÜRLÜĞÜ NASIL VERİRİZ?
BUNUN ADI BARIŞ OLUR MU?
·        1908 DEMOKRASİSİ, TÜM BALKANLARI YİTİRMEMİZE YOL AÇMIŞTIR…
·        1946 DEMOKRASİSİ, ATATÜRK DEVRİMLERİNİN YOK EDİLMESİNE NEDEN OLMUŞTUR…
·        ŞİMDİKİ DEMOKRASİ DE; TÜRKLÜĞÜ YOK ETMEYE, ÜLKE’Yİ BÖLÜNMEYE, MİLLETİ PARÇALANMAYA GÖTÜRMEKTEDİR…

Ahmet AVCI
İZMİR

        

19 Şubat 2013 Salı

144- SİLİVRİ'DE GÖRDÜKLERİM, YAŞADIKLARIM, DUYDUKLARIM VE DÜŞÜNDÜKLERİM!


SİLİVRİ DE;
GÖRDÜKLERİM, YAŞADIKLARIM, DUYDUKLARIM VE DÜŞÜNDÜKLERİM…

DOSTLARIM,
17 Şubat günü SAAT 21.00’DE; İZMİR’DEN, NARLIDERE VE URLA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ÜYELERİ OLARAK, ÖZEL BİR OTOBÜSLE SİLİVRİYE DOĞRU YOLA ÇIKTIK, 18 ŞUBAT SABAHI SAAT 08.00’DE SİLİVRİ CEZAEVİNE ULAŞTIK.
GÖRECEKLERİMİZİ GÖRDÜK, YAŞAYACAKLARIMIZI YAŞADIK, DUYACAKLARIMIZI DA DUYDUK.
AYNI GÜN SAAT 14. 30’DA DA DÖNÜŞ İÇİN YOLA KOYULDUK…
GECE 01. 00 DE İZMİR’E ULAŞTIK…
YORULMUŞTUK, ÖNCE İSTİRAHAT DEDİM.
SABAH 08 DE UYANDIM; SİLİVRİ’DE YAŞANANLAR, YOL BOYUNCA ve GECE UYKUDA HEP AKLIMDAN GEÇTİ. YAZACAKLARIMI KURDUM. BELKİ DE O NEDENLE RAHAT UYUYAMADIM…
BİLGİSAYARIMI AÇIP NELER OLDUĞUNA ŞÖYLE BİR BAKIP, YAZIMA BAŞLAYACAKTIM.
SAYFAMA ULAŞAN İKİ NOT GÖZÜME TAKILDI:
·        BİR DOSTUM; “SİLİVRİ’DE GÖRÜŞMEK ÜZERE” diye paylaştığım notu yanlış anladığı için endişelerini iletmiş…
·        Bir başka dostum da; 17 Şubat’ta sayfama düşen: "YARIN SİLİVRİ'DE TAM BİR KEŞMEKEŞ YAŞANACAK GİBİ GÖRÜNÜYOR" NOTUNA verdiğim yanıtı beğenmiş: “BİZİM SORUNUMUZ DEĞİL... BİZ ADALET VE ÖZGÜRLÜK İSTEMEYE GİDİYORUZ...”
Silivri cezaevi KAMPÜSÜ’NE ULAŞTIĞIMIZDA GÖZE ÇARPAN İLK BULGU: “OLAĞANÜSTÜ GÜVENLİK ÖNLEMLERİNİN” ALINMIŞ OLMASIYDI…
BUNA: “MAGİNO HATTI” benzetmesi yapan da “ÇİN SETTİ” benzetmesi yapan da oldu…
“BU, HALKTAN, YANİ BİZDEN KORKTUKLARININ GÖSTERGESİDİR” DİYENLER DE…
BENİM GÖZLEMİM; “SİLİVRİ YOLCULARI’NIN ÇOĞUNLUĞU, BU ÖNLEMLERİ, ÇOK GEREKSİZ VE ANLAMSIZ BULDUKLARI GİBİ, CİDDİYE DE ALMAMIŞLARDI… HATTA ÜZERLERİNE BİLE ALMADILAR… YALNIZCA ŞAŞKINDILAR…”
HAVANIN SOĞUKLUNA, BİR DE GÖRÜNTÜ VE ÖNLEMLERİN AĞIRLIĞI VE ÖLÇÜSÜZLÜĞÜ EKLENMİŞTİ…
SİLİVRİ’NİN KUTSAL BİR MEKÂNI OLARAK ALGILANAN, “ÇADIRLAR BÖLGESİNE” BİLE ANCAK ÇAMURLU ARAZİDEN GİTMEK MÜMKÜN OLDU…
ÇADIRLAR BÖLGESİNDEKİ “ORTAM SICAKLIĞI”, İKRAMLAR, SİLİVRİ YOLCULARININ İLK ŞAŞKINLIĞINI DAĞITMAYA YETTİ…
“BU GEREKSİZ ÖNLEMLERİN, KİMİN MARİFETİ OLABİLECEĞİ, SİLİVRİ ESİRLERİNE, SESİMİZİ VE DESTEĞİMİZİ NASIL ULAŞTIRABİLECEGİMİZİ” DÜŞÜNÜRKEN, MEGAFONDAN; SİLİVRİ BÖLGE VALİSİ OLARAK TANIMLANAN, HIDIR HOKKA’NIN SESİ DUYULDU:
“SÜKÛNETİNİZİ BOZMAYINIZ… TAHRİKLERE KAPILMAYINIZ, CUMHURİYET HALK PARTİ MİLLETVEKİLLERİ İÇERİDE… ONLARLA GÖRÜŞTÜM, BU ÖNLEMLERİN KALDIRILMASINI SAĞLAYACAKLARINI SÖYLEDİLER” dedi…
Gerçekten bir süre sonra da, POLİS ARMALI BARİKAT DEMİRLERİ HAREKET ETTİRİLDİ, YOL BELLİ ÖLÇÜDE AÇILDI, SU SIKICI İKİ ARAÇ YER DEĞİŞTİRDİ…
BİZİM “SİLİVRİ YOLCULARI” DA RAHATLADI VE AÇILAN BÖLGEYE DOĞRU HAREKETLENDİ…
YOLCULARIMIZIN BİRÇOĞUNUN ELİNDE; EĞER SİLAH SAYILMAZSA “TÜRK BAĞRAĞI“ VARDI.
YOLCULARIMIZIN NEREDE İSE TÜMÜ YAŞLI BAŞLI KİŞİLERDİ. ÇOĞUNLUĞU DA KADINDI…
ÖZÜRLÜLER DE VARDI… SAKATLAR VARDI… BASTONLA ZOR YÜRÜYENLER… HATTA YARDIMLA YÜRÜYEN, GÖRME ÖZÜRLÜNÜN BEN DE ELİNİ ÖPMEK İSTEDİM…
13 ARALIKTA DA GELDİĞİM İÇİN, KAMPÜSÜN ÖNCEKİ HALİNİ BİLİYORDUM, YENİ DÜZENLEMEYLE KAMPÜSÜN İÇİNDEKİ YOLA ANCAK 50 METRE KADAR DAHA GİRELEBİLECEKTİK…
ANCAK ÖNLEMLERİN KALKMASI, ÇADIR BÖLGESİNİ VE ANA YOLU RAHATLATMIŞTI…
O, 50 METRELİK ALANA SIKIŞAN SİLİVRİ YOLCULARI, HER ZAMANKİ SLOGANLARI TEKRARLARKEN: BİR ANDA İKİ YÖNDEN SU SIKILMAYA VE BİBER GAZI SIKILMAYA BAŞLANDI…
BU ADETA BİR TUZAKTI, PUSUYA DÜŞÜRMEKTİ…
BASINÇLI SUYUN, TEL ÖRGÜYE YAPIŞTIRDIĞI KIZIN FERYATLARINI DUYDUM.
PANİKLE İNSANLAR, BİRİBİRLERİNİ EZMEKTEYDİLER…
BEN DE BİR ÖLÇÜDE ISLANDIM… VE BİBER GAZINDAN NASİBİMİ ALDIM…
50 METRELİK ALANDAN SÜRÜKLENEREK ÇIKMIŞTIK. SU VE GAZ DA KESİLMİŞTİ…
YANIMDAKİ ARKADAŞ, LİMON VERDİ… ÖNCEDEN DE UYARILMIŞTIK LİMON İÇİN…
GÖZLERİM YANDI, YAŞLANDI, BOĞAZIM YANDI, NEFES ALMAKTA ZORLANDIM. BİR ANDA HOPA’DA ÖLDÜRÜLEN ÖĞRETMEN GÖZÜMÜN ÖNÜNE GELDİ…
ARKADAŞIN VERDİĞİ LİMONU ALMADIM…
ÖFKELENMİŞTİM… BELKİ DE ÖFKEMİN HAFİFLEMESİNİ İSTEMEDİM…
ESKİ BİR JANDARMA SUBAYI OLAN, YILLARCA TERÖRLE, TERÖRİSTLE UĞRAŞAN, SAYISIZ TOPLUM OLAYINDA GÖREV ALAN BEN, “ÇOK BASİT BİR DEMOKRATİK GÖSTERİDE TERÖRİST MUAMELESİ” GÖRÜYORDUM…
“EY CUMHURİYET JANDARMASI, SEN DE Mİ SİLİVRİ YARGILAMALARININ, SORUMSUZ, VİCDANSIZ, HUKUKSUZ, ADALETSİZ BİR PARÇASI OLDUN?” DİYE HAYKIRMAK İSTEDİM…
YAPILAN,”ORANTISIZ GÜÇ KULLANMAK” DEĞİL, DÜPEDÜZ İNSAFSİZLIKTI… KIŞKIRTMA İDİ… PROVAKE ETMEKTİ…
KARŞINIZDA, HAZIRLIKLI BİR GÜÇ OLSA, BIRAKIN BARİKATLARI, MAHKEMEYİ DE CEZAEVİNİ DE KORUYAMAZDINIZ…

Derlerdi ki; “SİLİVRİ CEZAEVİNİN İNFAZ YÖNETİMİ DE SİLİVRİ SORGULAMA VE YARGILAMALARINDAKİ, ADALETSİZLİĞİN, HUKUKSUZLUĞUN VE VİCDANSIZLIĞIN BİR PARÇASI OLMUŞTUR.” İnanamazdım…
Dün aynı sözün, “jandarma” için de söylendiğini kulaklarımla duydum. VE İNANIN duyduğum bu söz; YEDİĞİM BASINÇLI SU VE BİBER GAZINDAN DAHA AĞIR GELDİ…
      OYSA; JANDARMA’NIN YA DA BU DÜZENLEMEYİ İSTEYEN HER KİMSE ONUN; BU KADAR YORULMASINA HATTA ENDİŞELENMESİNE GEREK YOKTU…
İstedikleri düzeni, ÇADIR BÖLGESİ SORUMLUSU HIDIR HOKKA’YA BİLDİRSELERDİ…
O BU DÜZENİ RİCA İLE SAĞLARLARDI…
HATTA EN GENÇ RÜTBELİNİZİ BİLE TALİMATLANDIRSAYDINIZ HİÇ BİR SORUN YAŞANMAZDI…
      EY CUMHURİYET’İN JANDARMASI, SİZE BU AKLI KİM VERDİ BİLEMEM ELBET, AMA BİLİN Kİ; “”SİLİVRİ YOLCULARI” TÖRÖRİST DEĞİLDİR…
BÖLÜCÜ HİÇ DEĞİLDİR…
DOĞRUSU; BÖLÜCÜ TERÖRİSTLERE KARŞI BU ÖNLEMLERİN ALINDIĞINI DA GÖRMÜYORUZ YA…
HER NEYSE…
EY JANDARMA, SİZE ESKİ BİR JANDARMA MENSUBUNDAN TAVSİYE; “BİR DAHA İŞİNİZE POLİSİ KARIŞTIRMAYIN.”
“SİLİVRİ YOLCULARI” OLARAK, ELBETTE DURUŞMA SALONUNDA NELER YAŞANDIĞINI BİLEMİYORDUK…
SONRADAN ALDIĞIMIZ BİLGİYE GÖRE, DURUŞMA SALONUNA GİREN MUSTAFA BALBAY: İZLEYİCİLERE DÖNEREK: “AÇIK DURUŞMANIN NASIL OLDUĞUNU GÖRÜN”, “BURADA UZUN TUTUKLULUK DEĞİL, UZUN HUKUK HUKUKSUZLUK VAR” DİYE HAYKIRDIĞINI DUYDUK…
MAHKEME BAŞKANI, OTURUMU AÇTIKTAN SONRA, “DİNLENMESİNİ İSTEDİĞİNİZ TANIKLARI BİLDİRİN” DEMİŞ.
İSİMLER BİLDİRİLMİŞ, HATTA KİMİ TANIKLARIN HAZIR OLDUĞU VE HEMEN DİNLENİLMESİ İSTENMİŞ.
DURUŞMA SAVCISI TALEPLERİ REDDETMİŞ, SONRA HÂKİM DE RED TALEBİNE UYMUŞ…
KARAR İÇİN MAHKEME 11 MART GÜNÜNE ERTELENMİŞ…
ANLADIM DA; PEKİ 18 ŞUBATTA Kİ DURUŞMA NEDEN YAPILDI Kİ…
     
AMACIMIZ;
·        BURAYA GELEREK; HAKSIZLIĞA, ADALETSİZLİĞE KARŞI TÜRK HALKININ İRADESİNİ ORTAYA KOYMAK VE ADALET İSTEMEK.
·        YILLARDIR, SİLİVRİ’DE HAKSIZ YERE TUTUKLU OLANLARIN YANINDA OLDUĞUMUZU GÖSTEREREK, VİCDANİ SORUMLULUĞUMUZU YERİNE GETİRMEKTİ…

BİBER GAZININ ACISI CİĞERİME DEK İŞLESE DE; Silivri Cezaevinde yatanların “ÇEKTİKLERİNİ” BİR NEBZE DE OLSA, ANLAMAK, SIKINTILARINA ORTAK OLMAK ADINA, “BİR İBADETİ” YERİNE GETİRİR GİBİ, HUŞU İLE SAATLERCE BÖLGEDE YÜRÜDÜM, ÇEVERYİ GÖZLEMLEDİM VE KENDİMCE TUTUKLULARLA HAYALEN KONUŞTUM, dertlerini öğrenmeye çalıştım…
SOĞUK VE OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN, ORADA BULUNMAK, TUTUKLULARI GÖRMESEK DE ONLARIN YANINDA OLDUĞUMUZU “VİCDANEN” DE OLSA ORTAYA KOYMAK BİZLERİ RAHATLATTI…























Bir YURTTAŞ olarak;
·        SİLİVRİ VE BENZERİ DAVALARIN; ADALETİN ARANDIĞI BİR YARGILAMA OLMADIĞINI gördüm.
·        SİLİVRİ VE BENZERİ DAVALARIN; BASKI, İNTİKAM, İŞKENCE VE ZULÜM ARACI YAPILDIĞINI ANLADIM…
·        SİLİVRİ VE BENZERİ DAVALARIN; YAKIN TARİHİMİZİN YENİDEN YAZILMASI AMACI TAŞIDIĞINI FARK ETTİM.
·        SİLİVRİ VE BENZERİ DAVALARIN; TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TÜM KURUMLARINI TASFİYE ETME VE TOPLUMU DÖNÜŞTÜRME ARACI YAPILDIĞINI ALGILADIM.

Saygılarımla.
Ahmet AVCI


16 Şubat 2013 Cumartesi

143- İZMİR İKTİSAT KONGRESİ!


İZMİR İKTİSAT KONGRESİ- 17 Şubat 1923


17 ŞUBAT 1923’te toplanan İZMİR İKTİSAT KONGRESİ Ekonomik TAM BAĞIMSIZLIĞIMIZIN TEMELLERİNİ ATMIŞ OLSA DA ne yazık ki Devrim TARİHİMİZ’DE hak ettiği yeri bulamamıştır…

Osmanlı Devletinin ekonomisi, kuruluşundan yıkılışına kadar, tarıma dayalı idi…
Osmanlı, topraklarını genişletmesine karşın, Rönesans ve Reformu görmezden geldiği gibi SANAYİ DEVRİMİ’NE de uzak kaldı…
Devlet gücü zayıflayınca; GANİMET VE VERGİ KAYNAKLARI DA KURUDU…
Ekonomisinin gelişmesini KAPİTÜLASYONLARA BAĞLADI…
Böylece de EKONOMİK KALKINMANIN TEMELİ OLAN SERMAYE BİRİKİMİ GELİŞMEDİ, SANAYİLEŞME DE OLMADI.

1839 TARİHİNDEN SONRA siyaseten BATI’YA yönelen Osmanlı 1855 yılından itibaren de ekonomik olarak borçlanmaya başlamıştır. Yüksek faizle alınan borçlar, ekonomiyi geliştirme yolunda değil de verimsiz alanlarda kullanılınca işe yaramamıştır.
Osmanlı Devleti, 1876 yılında, aldığı borçların faizini bile ödeyemez hale gelmiştir. 1880’de de resmen iflasını açıklamıştır…

Alacaklı devletler, OSMANLI MALİYESİNİ denetim altına almak için “DÜYUN-İ UMUMİYE”Yi (genel borçlar yönetimi) kurdu.
Ekonomik bağımsızlığını yitiren Osmanlı’nın egemenliği de artık tartışmalıdır…

Osmanlı, Balkan Savaşlarıyla da, en bereketli topraklarını yitirmiş, ardından girdiği BİRİNCİ DÜNYA savaşı ile de tüm kaynaklarını tüketmiştir.

Milli Mücadele işte böylesine tükenmiş bir ülkede başlamıştır.
KURTULUŞ SAVAŞI’NIN BU OLUMSUZLUKLAR İÇİNDE, KAZANILMASI BİR MUCİZEDİR…
Kurtarılan yurt köşeleri yakılıp yıkılmıştır.
Anadolu hepten yoksullaşmıştır.
ÜLKE, baştan sona yeniden kurulmalıydı. Her alanda atılım gerekli idi…
Üretimin ve devlet gelirinin arttırılması zorunluydu.
Bunun için de ekonomik canlanmanın sağlanması şarttı.

Ancak; EKONOMİYE, HANGİ ÇEVRELERLE VE NASIL BİR GELİŞME SAĞLANACAKTI?
CUMHURİYET KURULMADAN BUNUN ARAYIŞINA GİRİLDİ…

17 ŞUBAT 1923 tarihinde İZMİR’DE İKTİSAT KONGRESİ toplanması kararı verildi…

İzninizle, Kongre öncesini bir görelim:

Kurtuluş Savaşı’nın Askeri aşaması 9 Eylül 1922’de ZAFERLE sonuçlanmış, Mudanya MÜTAREKESİ imzalanmış, Saltanat Kaldırılmış, Padişah Vahdettin Ülkeden kaçmış, İstanbul, TRAKYA Ve Boğazlar hala İşgal altında, Lozan Görüşmeleri devam etmekte…

14 Ocak 1923’te Mustafa Kemal kuracağı parti hakkında temaslar yapmak, yapılacak atılımlar konusunda aydınları yoklamak, İstanbul Basınının ileri gelenlerini aydınlatmak ve Orduyu denetlemek, halkın dertlerini yakından incelemek için uzun bir Yurt gezisine çıktı.

Tedavi için daha önce İzmir’e göndermiş olduğu Annesi Zübeyde Hanım, aynı gün İzmir’de öldü. Mustafa Kemal, Annesinin cenazesine gelemedi…

Mustafa Kemal’in yurt gezisine çıkışını fırsat bilen muhalifler; 15 Ocak’ta; Afyonkarahisar Mebusu Hoca şükrü imzasıyla ”Hilafet-i İslami’ye ve Büyük Millet Meclisi” adlı bir broşür yayımladılar. Hilafet kurumunun korunmasını istediler.
Ana fikir: ”Halife Meclisin, Meclis Halifenindir.”

Mustafa Kemal, verdiği yanıtta; ”Meclis’in Halife’ye değil, Millete ait olduğunu, Hilafetin dinle ilgisi olmadığını, kendisi öldürülmedikçe başladığı Devrim ve ilerlemenin durdurulamayacağını” açıkladı.

Yurt gezisini sürdüren Mustafa Kemal Paşa, 27 Ocak’ta İzmir’e gelmiş, 29 Ocak 1923 tarihinde de latife hanımla evlenmiştir.

Kararlaştırıldığı gibi 17 Şubat 1923 günü başlayan İZMİR İKTİSAT KONGRESİNE katılmıştır.

Tarihimizde; ekonomik sorunların çok ayrıntılı biçimde ve toplumdaki belli başlı kesimlerin temsilcileri tarafından tartışılıp görüşüldüğü ilk toplantı budur…
Her önemli işimizde olduğu gibi, bu konunun öncüsü de Mustafa Kemal Paşa olmuş ve KONGREYİ o açmıştır.
Bu Kongrede yaptığı konuşmada:
“SİYASAL ZAFERLER, NE KADAR BÜYÜK OLURSA OLSUNLAR, EKONOMK ZAFERLERLE TAÇLANDIRILMAZLARSA, MEYDANA GELEN ZAFERLER KALICI OLAMAZ, AZ ZAMANDA SÖNER”. “EKONOMİ DEMEK, HER ŞEY DEMEKTİR. YAŞAMAK İÇİN, MUTLU OLMAK İÇİN, İNSANLIĞIN VARLIĞI İÇİNE GEREKLİ İSE O DEMEKTİR…”
Mustafa Kemal, bu konuşmasında; ekonomik sistemin ilkelerini de ortaya koymuştur…
Siyasal bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlığı da hedef olarak ortaya koymuştur…
Kongreye seslenişi şöyle sürdürmüştür:
“GERÇEKTEN MEMLEKETİN VE ULUSUN İHTİYACINA UYAN EN ESASLI PROGRAM ÜZERİNDE BÜTÜN ULUSUN BİRLİK VE AHENK İÇİNDE ÇALIŞMASI GEREKLİDİR. YÜKSEK KURULUNUZ BU ESASLARIN EN DEĞERLİLERİNİ İNŞALLAH BULUP ORTAYA KOYACAKSINIZ. ARKADAŞLAR, BENCE YENİ DEVLETİMİZİN YENİ HÜKÜMETİMİZİN BÜTÜN ESASLARI EKONOMİK PROGRAMDAN ÇIKAILMALIDIR…”

Çiftçi, işçi, tacir ve sanayici temsilcilerinden 1135 kişinin katıldığı kongre Mustafa Kemal Paşa’nın yukarıdaki istek ve dilekleri doğrultusunda çalışmıştır.
Kongre’de ÜLKEN’NİN bütün ekonomik ve mali sorunları görüşülmüş, tartışılmış ama O’nun istediği program hazırlanamamıştır…

Kongrede her kesim, kendi dertlerinin çözümüne öncelik tanınmasını istiyordu…
Ülkemizde yetenekli ve bilgili uzman iktisatçılar henüz yetişmemişti.
Pek çok ekonomik kavram bilimsel açıdan tanınmıyordu.
Tüm bu nedenler, istenen programın yapılmasını engellemiştir…

Ama kongrede ilk kez, bütün ekonomik sorunların, dertlerin sıkıntıların konuşulup tartışılması çok yararlı olmuştur.
Ayrıca kongrede temel bir ilke de kabul edilmiştir. TAM SİYASAL BAĞIMSIZLIĞIN YENİDEN KURULDUĞU VE EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞIMIZINN LOZANDA TARTIŞILDIĞI SIRADA VARILAN BU İLKE KARARI ÖZELLİKLE GÜNCEL VE DİPLOMATİKTİR.
BU İLKE ŞUDUR: EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞIN HER KESİMİN MENSUPLARI TARAFINDAN TİTİZLİKLE KORUNACAĞINA AND İÇİLMİŞTİR. (MİSAK-I İKTİSADİ)
BÖYLECE “ULUSAL EKONOMİ İLKESİNE” gidiş gerçekleşme yoluna girmiştir.
Türkiye, İKTİSAT KONGRESİ’NDEN beş ay sonra LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI İMZALANDI.

BİLİNDİĞİ GİBİ, LOZAN DA TÜM KAPİTÜLASYONLAR KESİN BİÇİMDE KALDIRILMIŞ, YABANCI DEVLETLERİN YURDUMUZDAKİ HER TÜRLÜ AYRICALIĞI SONA ERMİŞTİ.
Böylece içilen AND’IN amacı gerçekleşmiş oluyordu: EKONOMİK BAĞIMSIZLIK TA KAZANILMIŞTI.

Ahmet AVCI
17 Şubat 2013


15 Şubat 2013 Cuma

142- DEĞERİ ÇOK FAZLA OLAN KADINLARA!

DEĞERİ ÇOK FAZLA OLAN BÜTÜN KADINLARA…


Bir konuşma sırasında adamın biri kadının birine sormuş:
''Nasıl bir erkek arıyorsun?''
Kadın bir süre sessiz kaldıktan sonra adamın gözlerinin içine bakarak sormuş: ''Gerçekten bilmek istiyor musun?''
Adam biraz isteksiz, ''Evet'' demiş. Ve kadın başlamış anlatmaya…
''Bugün ve bu yaşta bir kadın olarak, bir erkeğe onun benim için benim kendime yapabileceğimden fazla ne yapabileceğini soracak konumdayım.
Kendi masraflarımı karşılayabiliyorum; bir erkeğin ya da bir başka kadının yardımına gerek duymadan evimi idare ediyorum.
Böyle olunca, ''Sen masaya ne koyuyorsun?'' sorusunu sorma konumundayım.
Adam kadına bakmış. Paradan söz ettiğini düşünüyormuş.
Kadın hemen bu düşünceyi düzeltmiş: ''Sözünü ettiğim, para değil. Ondan öte bir şey istiyorum. Hayatın her alanında mükemmeliyeti arayan bir erkeğe ihtiyacım var.''
Adam arkasına yaslanıp kollarını kavuşturarak kadından biraz daha açıklama istemiş. Kadın başlamış anlatmaya:
''Kendini zihnen mükemmelleştirmeye çalışan birini istiyorum, çünkü sohbet ve zihnen uyarılma arıyorum. Basit bir adama ihtiyacım yok.
Ruhen mükemmelleşmeye çalışan birini arıyorum, çünkü dengesiz bir birleşmeye ihtiyacım yok.
İnananlarla inanmayanların bir araya gelmesi felakete yol açar.
Bir kadın olarak yaşadıklarımı anlayacak kadar duyarlı, ayağımı sağlam basmamı sağlayacak kadar güçlü bir erkek arıyorum.
Saygı duyabileceğim birini arıyorum. Ona boyun eğmem için onu saymam gerekir. Ben ona ne kadar dürüst ve açıksam, onun da bana dürüst ve açık olması gerekir.
Kendi işini, hayatını yürütemeyen adama boyun eğemem. Boyun eğme konusunda sorunum yok… Yeter ki buna değer biri olsun.
Tanrı kadını erkeğe eş ve yardımcı olarak yaratmış. Kendine yardım edemeyen adama ben yardım edemem.''
Kadın aklından geçenleri böyle döküverdikten sonra adama bakmış.
Adam yüzünde şaşkın bir ifadeyle oturakalmışmış:
''Çok fazla şey istiyorsun.'' demiş.
''Değerim çok fazla.'' diye yanıtlamış kadın.

141- İMRALI SÜRECİ!

ERDOĞAN, BEBEK KATİLİ İLE VE İMRALI’YA ZİYARET İLE NEDEN BU KADAR İLGİLİ BİLENİNİZ VAR MI?
İPLER, BİZİMKİLERDE Mİ, PKK’DA MI?
BARIŞ DENİLEN BU SÜREÇTE, NE SAĞLANACAK?
PKK SİLAH BIRAKACAK MI?
BUNUN GARANTİSİ NE OLACAK?
VE NEYİN KARŞILIĞINDA BIRAKACAK?
ÜLKEMİZ BLÜNECEK Mİ?
MİLLETİMİZ PARÇALANACAK MI?

140- MARAŞ KURTULUŞU

12 ŞUBAT 1920 TARİHİNDE; MARAŞLILAR, ÖRGÜTLENEREK; FRANSIZ ASKERLERİYLE BİRLİKTE FRANSIZ KIYAFETİ GİYMİŞ ERMENİLERİ MEMLKETLERİNDEN KOVDULAR... MARAŞI KURTARDILAR... UNUTMAYALIM Kİ; BU TARİHTE İSTANBUL HENÜZ İŞGAL EDİLMEMİŞTİ... TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ DE AÇILMAMIŞTI... MİLLİ ORDU DA KURULMAMIŞTI... AMA MARAŞLI TEHLİKEYİ GÖRMÜŞTÜ, NAMUS VE ŞEREFİNİ KORUMAK İÇİN SİLAHA SARILMIŞTI... KAHRAMANLIK PAYESİNİ DE HAK ETMİŞTİ... YA BUGÜN; MARAŞ BÖLGESİNE YERLEŞTİRİLEN PATRİOTLARIN NEYİ İŞARET ETTİĞİNİN FARKINDA MI!

139- SESSİZ ÇIĞLIK- İZMİR- 9 ŞUBAT


AHMET AVCI
  
SESSİZ ÇIĞLIK-9 ŞUBAT 2013- İZMİR

VARDİYA BİZDE- İZMİR GRUBUNUN DÜZENLEDİĞİ, “SESSİZ ÇIĞLIK” ETKİNLİĞİ SAAT 13.00’TE SEVİNÇ PASTANESİ ÖNÜNDE TOPLANAN İZMİRLİLERCE GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.

BİNİ AŞKIN İZMİRLİ, CHP MİLLETVEKİLİ KAMER GENÇ VE MUSA ÇAMLA BİRLİKTE BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYE BAŞKANININ AZİZ KOCAOĞLU’NUN KATILMASI COŞKUYU ARTTIRMIŞTIR…

CHP VE İP ÖRGÜTÜ, ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEK ŞUBELERİ, BALBAY'A ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ İLE LATİFE HANIM GRUBU DA HER HAFTA OLDUĞU GİBİ DESTEK VERMİŞLERDİR.

BUGÜNKÜ ETKİNLİĞE İLGİNİN ÖNCEKİLER GÖRE DAHA FAZLA OLDUĞU GÖRÜLMÜŞTÜR…

TAM İKİ YIL ÖNCE BUGÜNLERDE SİLİVRİ’DEKİ MAHKEMENİN KAPILARI KAPATILMIŞ VE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN EN SEÇKİN ASKERLERİ TUTSAK EDİLMİŞTİ.

AKIL ALMAZ KOMPLO VE İFTİRANIN ÜÇÜNCÜ YILINDA YALNIZCA TUTUKLU ASKERLERİN YAKINLARI DEĞİL AYDINI, HUKUKÇUSU, SENDİKACISI, SANATÇISI, GAZETECİ VE YAZARLARIYLA MİLLETİN HER KESİMİ "SESSİZ ÇIĞLIK"I HAK, ADALET HAYKIRIŞA DÖNÜŞTÜRMÜŞTÜR…

MİLLETVEKİLLERİ KAMER GENÇ, MUSA ÇAM VE AZİZ KOCAOĞLU BİRER KONUŞMA YAPARAK, YAŞANAN HUKUKSUZLARI VURGULADILAR, ESİRLERİN YAŞADIKLARI ADALETSİZLİKLERİ KINADILAR… VE DESTEKLERİNİN SÜRDÜĞÜNÜ BELİRTTİLER…

AYRICA TUTUKLU KORAMİRAL EŞİ FERİDE SANCAR İLE TUTUKLU KUR. ALBAY ABLASI FİLİZ TİMURLENK DE KONUŞMA YAPMIŞLAR, MEKTUPLARINI OKUDULAR.
 Tuğamiral Cem Çakmak’ın KIZI AŞAĞIDAKİ ŞİİRİ OKUDU:

Girdiler içeri, üzerlerinde kara cübbeleri
Kin ve nefret dolu gözbebekleri
Utanç içinde benlikleri
Biliyorlar masumdu hapsettikleri
Dizdiler önlerine askerleri
Korkuyoruz” diyemezdi ya devletin hâkimleri
Ayağa kaldırdılar vatanseverleri
Okudular adaletin kusacağı hükümleri
Mümkün olsa idamdı istekleri
Müebbet idi yetindikleri
Hukuk, adalet diye belirttikleri
Ortaçağın ta kendisiydi dirilttikleri
Babalık hakkıydı göz diktikleri
Çocukların gözyaşlarıydı sevindikleri
Bedelini bilmeden söyledikleri
Bir ulusun geleceği idi öldürdükleri
VARDİYA BİZDE İZMİR PALATFORMU’NUN AŞAĞIDAKİ BASIN AÇIKLAMASIYLA ETKİNLİK SON BULDU.

Değerli Basın mensupları ve Değerli Halkımız…

Bugün 9 Şubat 2013, sözde Balyoz Davasından yapılan tutuklamaların 2. yıl dönümü. İddiaların Kurgulanıp dizayn edilen dijital verilere ve sahte delillere dayandığı kamuoyu tarafından bilinen bu davanın amacı, Türk Silahlı Kuvvetlerinde iyi eğitim almış Yurtsever, aydın kimlikli muvazzaf ve emekli askerlerimizin tasfiye edilmek istenmesidir.
Yargılama ve karar süreçlerinde, adaletin var olduğu hiçbir zaman söylenemez.  Hukuksuzluklarla devam ettirilen mahkeme sürecinde delillerin incelenmesi gibi çok önemli basamakları atlanmıştır. Ve ilk karar açıklanmıştır.   Hayatlarını bu ülke için adamış güzide askerlerimiz darbeye teşebbüsle suçlanmışlardır. Bu suçlamaya dayanarak önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırılmış, ardından da bu cezaları teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesiyle 13 ila 20 yıl arasında değişen cezalara çevrilmiştir.
Cumhuriyetimizin, Yurdumuzun ve bağımsızlığımızın en büyük koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Yüksek Komuta kademeleri, kahraman askerleri, sözde darbe planları yapmakla suçlanarak itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Hukuk çiğnenerek kendi ülkelerinde esir alınmışlardır. Kahramanlarımız, yapılan operasyonların bilincinde olarak, her türlü hukuksuzluğa rağmen, dik duruşlarından ödün vermeden adalet arayışlarını sürdürmektedirler.
.Açıklanan gerekçeli karar hukukçular tarafından gerekçesiz, kanaate dayalı karar olduğu defalarca dile getirilmiştir. Gerekçeli karar hukuksuzluğun giderek artan boyutlarını ortaya koymaktadır. Yapılan haksızlıkların boyutu en yüksek makamlarca da dile getirilmeye başlamıştır. Çoook önceden kurgulanan oyunların vahameti ve ulaştığı nokta halkımız tarafından da kaygıyla izlenmektedir.
Suçsuz ve günahsız olduklarından asla şüphe duymadığımız bu değerli TSK mensupları kendileri çok zor şartlar altında olmalarının yanı sıra, aileleri ve yakınları da aynı mağduriyetten pay almaları kaçınılmaz olmuştur. Bugün burada düzenlenen “ Sessiz Çığlık “ basın açıklaması eylemi, öncelikle mağdur yakınlarının çığlıklarıdır.  Bu 2 yıldır biriken ancak hiç dinmeden yükselerek devam eden bir haykırıştır.
Bu haykırış artık halkımızın tümüne emanet edilmiştir. Ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullar ve hukuksuzluklar sona erene dek oynanan oyunlar halkımıza anlatılmaya devam edilecektir.
Kamuoyuna saygıyla arz olunur.

VARDİYA BİZDE PLATFORMU/İZMİR

138- TARİHİMİZİ BİLİYOR MUYUZ!


TARİHİMİZİ BİLİYOR MUYUZ?

Tarihimizi bilirsek, bu günümüzü anlarız, geleceğimize de yön verebiliriz…

Elimde; Falih Rıfkı Atay’ın “BATIŞ YILLARI” KİTABI VAR…
İbret dolu saptamaları, GÜNÜMÜZDE YAŞADIKLARIMIZLA O KADAR BENZİYOR Kİ…
Paylaşmak istedim…

Ahmet AVCI

***
“1911
İnsan Osmanlı İmparatorluğu’nun 1911 yılını ve biraz sonrasını bir kuş bakışı altına alabilse ürker…
İki eli ile gözlerini kapamak ister.
Kargaşa denen şeyin daha öğretici bir örneği bulunmaz…

Adriyatik kıyılarında ARNAVUTLUK, bütün MAKEDONYA, Akdeniz’de GİRİT, Kızıldeniz’de YEMEN, Suriye’de HAVRAN, bütün saltanat haritası yanardağ ağızlarının kızıl ışığı altında...
Orta ve Doğu Anadolu’yu sormayın.
Dağ başı devletsiz…

İktidar yine bir “fersudesi çıkmış” Hamid devri vezirinin maskesi ile İTTİHADCI nüfuzu altında.
Hükumetin başlıca işi gücü borç peşinde koşup, aybaşında aylık vermek!
İtalyanlar da Trablus meselesini çıkarmışlardır. Afrika’daki son Osmanlı topraklarını onlar alacaklar.
Rusya ile büyük devletler arasında  BOĞAZLAR ve ANADOLU’YU paylaşma davaları, Balkan devletleri arasında, TÜRKLERİ RUMELİ'DEN KOVMAK için birleşme ve anlaşma denemeleri…

İttihadcılar iyi niyetli. Henüz bir fikir yönleri yok, ama BÜYÜK VATANSEVERLİKLERİ var. Hiçbiri için yolsuzluk rivayeti bile duyulmaz. Vali ve Kaymakamları dürüst ve çalışkan.

Fakat karşılarında; RUM, ERMENİ, ULAH, BULGAR SUİKASTÇILARI ile el ele veren ARAPLAR, ARNAVUTLAR VE BÜTÜN GERİCİLER…
BU MUHALEFETİ SÜRÜKLEYENLER İÇİNDE, YENİ VE ESKİ HÜRRİYETÇİ TÜRKLER DE VAR.
Öyle bir düşmanlık havası ki; ha İTTİHADCI, HA MOSKOF!
HIRSTAN, KİNDEN, ÖÇTEN GÖZ GÖZÜ GÖRMEZ…
***
Daha dün sokaklarda resimlerini parçaladığımız BULGARİSTAN PRENSİ, ÇAR TACI İLE İSTANBUL'A PADİŞAHI ZİYARETE GELİR…
ARKASINDAN SIRBİSTAN KRALINI SELAMLARIZ…

HER İSTENİLENİ YAHUT ALINANI SONRADAN VERİR, VERİLMESİNİ DE TABİİ BULURUZ…(bu günümüze benzemiyor mu! a.a)
AMA BU YÜZDEN GÜÇLERİMİZİ TOPARLAYIP, UFUKTA BELİREN VATAN PARÇALANMA TEHLİKESİNİ ÖNLEMEYE ÇALIŞMAYIZ…
GİRİT’İ UZATIP DURURUZ…”

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar