17 Ocak 2012 Salı

95- BİRAZ DA GÜLELİM VE BİR ANI!

BİRAZ DA GÜLELİM!


Ozan demiş ya; “bayram benim neyime, kan damlıyor yüreğime”.

Biz toplum olarak da gülmeyi pek sevmeyiz hatta bilmeyiz de.

Hoca Nasrettin bile; Tanrı, fakiri güldürmek için, ”önce eşeğini kaybeder sonra da buldururmuş” dememiş mi?

 Her ne ise işimiz FELSEFE değil.

 Bir rüyamı anlatacaktım, nereden nasıl başlayacağımı kestiremedim…

Eskiden duymuştum; “askerler emekli de olsalar SİVİL RÜYA GÖREMEZLERMİŞ”.

Bu sözü en çok da yüzbaşı iken emrinde çalıştığım ve benden 15 yıl önce emekli olan komutanım söylerdi.

Eski Komutanım dediysem, tabii ki eskimedi. Hala dostum, Öğretmenim ve Adam gibi ADAM. OSMAN TÜRKOĞUZ.

Mesleğimin dokuzuncu yılında tanımama karşın, Jandarmayı da jandarmacılığı da, Askerliği de, İnsanlığı da, Atatürk’ü de Atatürkçülüğü de ondan öğrendiğimi söyleyebilirim.

1977- 1979 yılları arasında Manisa ilinde yaşanan yoğun terörle mücadele ortamında, ( O İL JANDARMA ALAY KOMUTANI ALBAY, BEN İSE İL MERKEZ JANDARMA KOMUTANI YÜZBAŞI) Örneğin derdi ki:

- “Attığımız her adımda, ANKARA NE DER DİYE DÜŞÜNMELİYİZ!”

-“OLAYLARA ATATÜRK GİBİ BAKMALI VE ÖYLE DEĞERLENDİRMELİYİZ!”

-“JANDARMA OLARAK, GÖREVİMİZİ EN İYİ BİÇİMDE YAPMALIYIZ VE JANDARMANIN DA İTİBARINI KORUMALIYIZ!”

-“TERÖRLE MÜCADELEYE ASKER KAFASIYLA BAKMAMALIYIZ!”

-“DEMOKRASİLERDE ASKERİ YÖNETİME YER YOKTUR!”

-“Oğlum bir bölüğü yönetemeyen, bir sevgiliyi de yönetemez”.

(Daha başka sözleri de vardı ama onu burada yazmayayım. Merak eden olursa özel yanıt verebilirim.)

Rüyamı anlatacakken Komutanımı anlattım.

 İzninizle bir de anımı anlatayım: 1980 askeri müdahalesi olduğunda ben Artvin’de Komando Bölük Komutanı O da Zonguldak’ta il Jandarma Alay Komutanı idi.

12 Eylül Askeri Müdahalesinden hemen sonra; “SIKIYÖNETİM UYGULAMALARI” adlı kitabını bana yollamıştı.

Ben ise şaşırmıştım ve şöyle bir telgraf çekmiştim:

-”KOMUTANIM, SİZ ASKERİ YÖNETİMLERE KARŞI DEĞİL MİYDİNİZ, BU NE İŞ?

Yanıt ilginçti:

- “YÜZBAŞIM, SAVAŞA KARŞI OLMAK BAŞKA, SAVAŞ ÇIKINCA VERİLEN GÖREVİ YAPMAK BAŞKA… GÖZLERİNDEN ÖPERİM.”

Yıllar sonra, bu telgraflaşma konusu açıldığında ve ikimiz de emekli iken; Komutanım şimdi ne düşünüyorsunuz dediğimde de:

-“SAYIN AVCI, 12 EYLÜL GÜNÜ YAPILANLAR DOĞRU İDİ, AMA 13 EYLÜL GÜNÜ YANLIŞLAR DA BAŞLAMIŞTI.” demişti.

 Askerin anısı bitmez en iyisi ben rüyama döneyim:

“Askerler, emekli olsalar da sivil rüya göremezler”, sözünün doğru olduğunu emeklilikten sonra ben de yaşayarak gördüm. Hatta alıştım. Hala en gözde rüyalarım: DENETLEME, EV TAŞIMA, ATANMA, ÇATIŞMA, TERÖRİST KOVALAMA gibi her askerin çokça yaşadığı olgulara ilişkin idi.

Alıştım dediysem o kadar da değil, bu rüyalar beni hala etkiler, kimi zaman vücut kimyamı da bozar…

Efendim, birkaç gündür, kâbus gibi rüyalar görüyor ama anımsayamıyordum. Bu gece yakaladım, günlerce süren bu rüyamın esasını…

-“BİR YERDE ALAY KOMUTANIYIM, GÖREV DE YOĞUN, AMA BİR TERSLİK VAR. HİÇ BİR EVRAK BANA İMZA YA DA İNCELENMEK ÜZERE GETİRİLMİYOR. İŞLER YÜRÜYOR AMA NASIL YÜRÜDÜĞÜNÜ DE ANLAYAMIYORUM… SIKINTILAR İÇİNDEYİM KİMSEYE DE SORAMIYORUM…

ACABA DARBE OLDU DA BENİ Mİ HABERİM OLMADI!

NEYSEKİ BU ARADA BAKİ ARKADAŞIMA RASTLADIM, O DA PERSONELCİ YA DERT YANDIM… O, “YARDIMCINI ÇAĞIR, KARARGÂHINI TOPLA” GİBİ AKILLAR VERİRKEN, KARŞIDAN DEVREMİZİN EN AKILISI VE BAŞKANIMIZ MEVLÜT GÖRÜNMESİN Mİ?

İNANIN ÇOK RAHATLADIM NEDENSE. BİR DE ONA SORAYIM DEDİM…

MEVLÜT ARKADAŞIM, İKİMİZE DE ŞÖYLE BİR BAKTI VE:

- “YA ARKADAŞLAR SİZ HALA EMEKLİ OLMADINIZ MI?”

BEN KIZARDIM BOZARDIM VE KATILIRCASINA GÜLMEYE BAŞLADIM…

HALA DAHA GÜLÜYORUM…

ASLINDA GECE DE HER UYANIŞIMDA GÜLDÜM…

 Hayrolsun deyip saygılarımı sunuyorum…

Ahmet AVCI

17 OCAK 2012

13 Ocak 2012 Cuma

94- BİR KİTAP: 1984


BİR KİTAP

“1984”

Yazarı: George Orwell
Yayınevi: Can Yayınları
Çevirmen: Nuran Akgören
Basım Yeri / Tarihi: İstanbul / Mart 2001
Sayfa Sayısı: 256

KİTAP HAKKINDA
George Orwell, "1984" adlı eserinde despotizmin (zorbalık) egemen olduğu bir dünyayı anlatır.
Bu ütopyaya göre, dünya eşit güce sahip üç bloka ayrılmıştır.
Yönetenler tek egemen güçtür.
İnsanlar yöneticilerin korkusu ile sinmiş, özgürlükler kaldırılmış, ahlâki ve insani duygular yok edilmiş, düşünme ve düşündüğünü söyleme yasaklanmış, yaşam tüm güzelliklerini yitirmiştir.
Hiç kimse birbirine güvenememektedir.
Çoğu kişiler casustur. En yakınlarını yönetime gammazlama bir ödev haline getirilmiştir.
Bireylerin kişilikleri tamamen silinmiştir.
Orwell bu eserinde, gelecek üzerine korkularını dile getirmiştir.
İnsanları, modern dünyayı etkileyebilecek sorunlar üzerinde düşünmeye yöneltmek istemiştir.

“1984”
“1984”, Yazar George Orwell’in 1940’larda yazdığı ve kimilerine göre totaliter, kimilerine göre ise demokratik (!) bir toplumu canlandırdığı bir kurgu romandır. 

Ve tabi ki Sizin de kesinlikle ve kesinlikle bildiğiniz gibi, 70 yıllık bu eserin bugünkü uygulamalarla hiçbir ilgisi, benzerliği ve bağlantısı yoktur!
Okumuş olanların affına sığınarak Okumayanlar için kısacık bir özet:
 
Zamanın birinde büyük bir ülkede Büyük Abi’nin yönetiminde yeni ve ileri bir demokrasi kurulmuştur.
Abi dünyanın en büyük lideridir. Demokrasi Onun yönetiminde başarıdan başarıya koşmaktadır. Tarih her gün yeniden yazılmaktadır. Yazılan her şey zafer ve başarıdır. Çünkü asla ve asla başarısızlık söz konusu olmamaktadır. (Olsa bile, Bunlar söz konusu edilemez, sorgulanamaz, bunlardan şüphe duyulamaz. Bunun aksini iddia edenler sessizce ikna edilir.)
Bu ileri demokrasi yalnız dış düşmanlarına karşı değil, içerdeki inatçı ve uslanmaz muhaliflerine karşı da darbe üzerine darbe indirmektedir.
Kamu görevlisi Winston da dışarıya belli etmese de gizli ve onulmaz bir muhaliftir. Abi’ye ve Partiye gönülden biat etmemektedir. Durum, yetenekli kuşlar tarafından ilgili yerlere fısıldanır.
Tutuklanan Winston, Abi’nin ve ekibinin bütün şefkatli yaklaşımlarına rağmen ne muhalefetten vazgeçmekte ne de Abi’ye iltihak etmemektedir. Yani muhaliflik gibi büyük bir suç işlemeye devam etmektedir.
Öte yandan Abi çok akıllıdır. Kaz gelecek yerden tavuk esirgemez. O’na göre Winston harcanamayacak kadar değerli ve özel bir yemdir. O’nun direncinin kırılması pek çok münafık muhalifin de demokrasiye kazandırılması anlamına gelecektir. O halde Winston’ın kazanılması için ne gerekirse yapılmalıdır.
Yapılır da… 
Sorun; psikolojik tedavi, siyasi eğitim ve Tarafsız Yargı yoluyla halledilecektir. Winston rejimin kalesi olan Sevgi (Propaganda) Bakanlığının lüks, konforlu (fakat biraz nemli ve karanlık!) hücrelerinde ilgililerin şefkatli ellerine bırakılır.
Üzerinde kuduz farelerle yüz yüze getirilmek gibi masum ve insancıl deneylere varan uygulamalar yapılır. Bu uzun ve zahmetli tedavi, eğitim ve yargılamalardan sonra Sevgili İleri Demokrasimiz bu zor işin de üstesinden gelir.
Abi yine kazanmıştır.
Kitap bu mutlu gelişme ile sona eriyor.
İşte Sevgi Bakanlığı koridorlarındaki sahne ve son paragraf.
“(Winston) Afişteki dev boyutlu yüze baktı. O bıyığın altında kalan gülüşün nasıl bir gülüş olduğunu anlayabilmesi için kırk yıl geçmişti.
Yazık! Acı ve gereksiz bir anlayışsızlık!
Kırk yıl, o sevgi dolu yürekten uzak tutmuştu kendini. Boşu boşuna!
Cin kokulu iki gözyaşı damlası burnunun iki yanından aşağı süzüldü.
Neyse ki her şey yoluna girmişti sonunda.
Çatışma sona ermiş, kendisine karşı giriştiği savaşı kazanmıştı. Abi’yi çok seviyordu.”



12 Ocak 2012 Perşembe

93- SIRA KİMDE!

Ahmet AVCI

SIRA KİMDE!

Yaşadığımız süreçte, olanları, gelişmeleri hayret ve endişe ile izlesek de şaşırmıyoruz ve bu filmi daha önce de görmüştük diyebiliyoruz.
Son gelişmeleri isterseniz sıralayalım:
•    ABD’NİN KUZEY IRAK’TAN ÇEKİLMESİ.
•    BÖLÜCÜ TERÖRÜN TIRMANDIRILMASI.
•    TERÖRE KARŞI TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN BAŞARILI OPERASYONLARI.
•    KCK OPERASYONLARI.
•    ULUDERE’DE 35 YURTTAŞIN BOMBALAMA SONUCU ÖLMESİ.
•    12 EYLÜL ASKERİ MÜDAHELESİ LİDERLERİNE DAVA AÇILMASI.
•    26’NCI GENELKURMAY BAŞKANININ TERÖRİST SUÇLAMASIYLA TUTUKLANMASI
•    ANAMUHALEFET PARTİSİ LİDERİ HAKKINDA YARGIYI ETKİLEMEK SUÇLAMASIYLA FEZLEKE DÜZENLENMESİ…

Bu gelişmeler üzerine Hükümet sözcülerinin ve Siyasi parti sözcülerinin söylemleri, hata yazılı ve görsel basında dile getirilenler, dikkate alındığında bir KORKU İMPARATORLUĞU içinde olduğumuzu ve bu korkunun toplumun iliklerine dek işlediğini görmek mümkün.
İleri demokrasi denilen bu ortamda; ifade özgürlüğü ile etkileme ve hakaret iddiaların en yetkili mercilerce biri birine karıştırıldığını görmekteyiz.
Öyle anlaşılıyor ki; Kılıçtaroğlu ve Başbuğ üzerinden toplumun tümüne gözdağı verilmektedir; “AYAĞINIZI DENK ALIN, HER DURUMDA HERKESE DOKUNURUZ!”
Aşağıdaki öykü, ilginç geldi bana ve sizlerle paylaşmak istedim…
Saygılarımla…
 
HZ. ALİ VE MUAVİYE…

Halife Hz Ali’nin döneminde Muaviye, Arap İslam Devletinin Şam Valisidir ve Hz Ali ile sorunları vardır, daha doğrusu Halifelik Makamı’nın kendisinin hakkı olduğunu iddia etmektedir…
İşte bu dönemde;  Ali'nin memleketi Küfe’den bir Arap, kervanla Şam’a gelmiş.
Kervan konaklayınca, Kufelinin yanına biri yanaşmış: kervandaki bir deveyi göstererek, "Ver o dişi deveyi bana! O deve benimdir." demiş.
Tartışma büyümüş, Kufeli Arap, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir", demişse de anlaşamamışlar, iş Şam Valisi - Kadı Muaviye'ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış, Muaviye, Kufe'den gelen tüccar ile Şam'da deveye sahip çıkanı dinledikten sonra, kararını açıklamış:
"Bu dişi deve Şamlınındır!"
Sonra toplananlara dönmüş:
"Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?"
Hep birlikte bağırmışlar: "Şamlınındır!"
Kufeli şaşkın şaşkın, giden devesinin ardından bakakalırken, Muaviye, adamı yanına çağırmış:
"Ey Kufeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Kufe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki:
- Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!"

5 Ocak 2012 Perşembe

92- LAİKLİK ATATÜRK'ÜN LAİKLİK İLKESİ!

Ahmet AVCI           
            5 OCAK 2012

LAİKLİK,  ATATÜRK’ÜN LAİKLİK İLKESİ

 “Cumhuriyet’in iki büyük projesi vardı. Biri “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” diye söylenen “LAİKLİK”; diğeri, “Ne Mutlu Türküm Diyene” özdeyişinde ifadesini bulan “MİLLİ BİRLİK” idi.

Ülkemizin içinde bulunduğu bu olağan dışı ortamda; en çok gündemde olan konu, kuşkusuz LAİKLİK’TİR ve MİLLİ BİRLİKTİR.

Göz ardı edilen MİLLİ BİRLİK VE LAİKLİK uygulamasındaki farklılıklar yüzünden, Ülke kaosa sürüklenmekte, Toplum bölünme kaygıları taşımaktadır.

  LAİKLİK NEDİR NE DEĞİLDİR?

Laiklik; devletin dinin etkisinden, dinin de devletin etkisinden kurtarılması; bireylerin tanrılarıyla, kendi tanrılarıyla baş başa bırakılmasıdır. Toplumsal düzenin ve hukuk kurallarının dine değil de akla ve bilime dayandırılmasıdır. Halkın; mutluluğuna, refahına, insancına günlük yaşamına yönelik her yeniliğin yasaklanması anlayışına da son vermektir.

Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel özelliğidir. Devlet düzenini yansıtan Anayasa ve dolayısıyla Hukuk Düzeni, Laiklik İlkesine göre biçimlenmiştir.

Bu durum, Anayasa’nın başlangıç bölümünde ve birçok maddesinde ifade edilmiştir

10 Nisan 1928’de; “DEVLETİN DİNİ İSLAM’DIR” hükmü Anayasadan çıkartılmıştır. Bu önemli adımdan sonra da Laiklik ilkesi; 5 Şubat 1937 tarih ve 2115 sayılı Yasa ile Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri arasında yer almıştır. Laik devlet ilkesinin Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer verilmesine 1961 ve 1982 Anayasalarında devam edilmiş ve her iki Anayasa laiklik ilkesini sıkı bir korumaya almıştır.


Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar