27 Temmuz 2013 Cumartesi

200- BİR DOSTUN,DOSTLUĞU VE DOSTLUK ÜZERİNE SERENAT!


BİR DOSTUN, DOSTLUĞU

VE

DOSTLUK ÜZERİNE SERENAT!

 
            22 Temmuz günü Sayın Osman TÜRKOĞUZ(*), telefonla aradı…

Hoş beşten sonra “FITIK AMELİYATI olacağını” söyledi.

Ne diyeceğimi bilemedim…

Telefonu kapatınca; düşündüm…

Komutanım, Öğretmenim, Dostum; gönlü ve zihni genç olsa da, 82 yaşında yaşam mücadelesi verecekti…

Şekeri de vardı… Daha önce de ciddi bir operasyon geçirmişti…

Ve geçmişte bir hastane serüveninde; CÜZDANINI YİTİRİNCE; cüzdanından yalnızca benim telefon numaram çıktığından bana ulaşılmıştı…

1977 yılında başlayan ilişkimiz; yoğunlaşarak; emir komuta bağından öteye geçerek kadim dostluğa dönüşmüştü…

 
Tekrar ben aradım; “HASTAHANENİN ADINI VE AMELİYAT SAATİNİ” SORDUM…

Söyledi, “ama gelmene gerek yok” dedi…

Eşini aradım, o da teşekkür ederek; gelmene gerek yok dedi…

Kararsız halde idim…

Doğrusu 55 km uzakta da olsam, konuklarım da olsa, gitmemek içime sinmiyordu…

 

23 Temmuz 2013 Salı

199- padişah'ı ÇAĞIR!



MİLLİ MÜCADELE’NİN ANKARA GÜNLERİNDE MUSTAFA KEMAL İLE PADİŞAH VAHDETTİN’İ KONU ALAN BİR ANI!

YAHYA GALİP (Dönemin Ankara Valisi)ANLATIYOR:

PADİŞAHI ÇAĞIR!

Ali Rıza Kabinesi henüz istifa etmişti.
Bir sabah beni, (Mustafa Kemal) Ankara Ziraat Okulundaki karargâhına çağırdı. Kapıdan girer girmez, canının bir şeye sıkıldığını anlamıştım. Ayakta emrini bekliyordum.
Bana şöyle dedi:
“- GİT, PADİŞAHI TELGRAFIN BAŞINA ÇAĞIR VE KENDİSİNE UYGUN BİR DİLLE ŞUNU ANLAT: DAMAT FERİT PAŞA’NIN YENİDEN İŞBAŞINA GEÇİRİLMESİNİ MİLLET KESİNLİKLE İSTEMİYOR. ORTADA DOLAŞAN SÖYLENTİLERİ DERHAL ÇÜRÜTSÜN VE BİZİ RAHATLATAN BİR YANIT VERSİN!”
Mahmut Bey’le Genelkurmay Başkan Yardımcısı Halis Bey’i yanıma alarak doğru TELGRAFHANEYE gittim. Makine başındaki askere, hemen SARAYI bulmasını söyledim. Birkaç dakika sonra SARAY karşımızdaydı.
‘- Burası Ankara… Padişahımızı istiyoruz’ dedim…
Cevap epeyce gecikti. Nihayet bir tıkırtı arasında bildirdiler:
‘- Başkâtip karşınızdadır, buyurunuz!’
‘- Hayır’ dedim, ‘Başkâtiple konuşmaya yetkili değilim. Şevketmeabı makine başına çağırınız!’
Bir süre sonra yine ses kesildi bu kez bizimle görüşmek isteyen Başyaverdi
Aynı cevabı verdim.
‘- Başyaverle de konuşmaya yetkim yok. Şevketmeabı makine başına çağırınız!’
Ne kadar bekledim bilmiyorum, bir süre sonra, telin öteki ucunda ‘Zatı akdesi Hazreti Padişahının karşımızda olduğu yanıtı geldi.
Şimdi Vahdettin soruyordu:
‘- Ne istiyorsunuz?’
Makine başındaki askere, hemen şu sözleri yazdırdım:
‘- Zati Şevketmeaplarından kulunuz olan Halk rica ediyorlar… Ali Rıza Paşa’nın istifasından sonra burada dolaşan, bazı söylentiler, halkı tedirgin etmektedir… Bu söylentileri yalanlayarak, Damat Ferit Paşa’nın bir daha Hükümetin başına getirilmeyeceğine dair güvence vermenizi istiyorlar… İsteğimiz bundan ibarettir…
Vahdettin’in verdiği cevap oldukça küstahtı:
‘- ANAYASANIN VERDİĞİ YETKİYLE KABİNE BAŞKANININ SEÇİM HUKUKU MUKADDESE-İ ŞAHANEM CÜMLESİNDENDİR… HERKES ÇOK İYİ BİLİR Kİ, KABİNE BAŞKANI, KENDİ ARKADAŞLARINI SEÇEREK, LİSTESİNİ SUNAR. BİZ DE ONLARIN GÖREVLERİNİ KABUL EDİP ONAYLADIKTAN SONRA, KABİNE RESMEN OLUŞUR. MEŞRUTİYETLE YÖNETİLEN BÜTÜN ÜLKELERDE OLDUĞU GİBİ, BİZDE DE KABİNEYİ KONTROL VE GEREKTİĞİNDE DÜŞÜRME YETKİSİ, DOĞRUDAN MİLLET MECLİSİNİNDİR. BU BÜYÜK MECLİS VARKEN, KABİNENİN ŞU VEYA BU KİŞİ TEŞKİL EDİLMESİ KONUSUNDA, HALKTAN VE ULUSTAN KİMSENİN KARŞI KOYMASINA VE GÖRÜŞ BİLDİRMESİNE YETKİ VE SELAHİYETİ OLAMAZ. KEYFİYET HALKA DUYURULA.’
Vahdettin, isteklerimize sadece itiraz etmekle kalmıyor, bize bir de ANAYASA dersi veriyordu. Bu küstahı cevapsız bırakamazdık Vahdettin’e durumu şöyle bildirdik…
‘-Kulunuz halk, tarif edilemez bir galeyan içindedir. Allah korusun her an büyük bir isyanın çıkmasından endişe edilmektedir. Efendimizin bilerek yaptıklarını Telgraf hane önünde toplanan halka duyurmak üzere, bize bir kaç dakika izin veriniz…’
Biraz sonra yeniden makinenin başına geçtik.
‘-Efendimiz, halkla temasımızın sonucunu duyuruyoruz.’:
“Kabine Başkanını seçmek ŞEVKETMEAB efendimizin hukuku mukaddese-i hükümranları cümlesinden olduğunu biliriz. Yalnız, kendileri de derhatır bulunurlar mı ki, PADİHA’I SEÇMEK HAKKI DA BİZİMDİR” buyruluyor…
Ve ekledim:
‘-Eğer söyleyecekleri başka bir husus varsa, onu da halka duyurur, cevabını da iletirim.’
Padişah, son dediklerimden sonra telaşlandı ve şu cevabı verdi:
‘- HALKA TARAFIMDAN, SELAMIMLA BİRLİKTE ŞUNU DUYURUNUZ: YARIN SABAH ERKENDEN MEBUSLAR MECLİSİ BAŞKANI CELALETTİN ARİF BEY’İ DAVET EDERK KENDİSİYLE GÖRÜŞECEĞİM… HERHALDE MİLLETİN ARZUSUNA UYGUN BİR HÜKÜMET İŞBAŞINA GETİRİLECEKTİR… BUNDAN DOLAYI İÇLERİ RAHAT OLSUN…’
Biz Padişahla böyle mücadele ederken, diğer hatlar üzerinden, Ankara’ya ayrıca soruyorlardı:
‘Vali nerede? İsyan edenler çok mu?’
Telgrafın başındakiler, bizden aldıkları emir üzerine, onları büsbütün merakta bırakacak cevaplar veriyorlardı:
‘- Sayılamaz ki… On bin… Kırk bin… Belki yüz bin kişi…’
‘- Aralarında asker var mı?’
‘- Elbette, olmaz mı? Bütün kıtalar, kumandanları ile birlikte geldiler, Mustafa Kemal Paşa’nın işaretini bekliyorlar!’
Bunları soranlar, kuşku yok ki İstanbul Hükümeti’nin adamları idi. Kendilerine açık cevap verilmediği için de, moralleri büsbütün bozuluyordu.
Görevini başarıyla tamamlamış olmanın sevinciyle arabama atladım ve Halis Bey’le Mahmut Bey’i de yanıma alarak, doğruca Mustafa kemal’in yanına döndüm.
Her zamanki odasındaydı. Halinden sabırsız olduğu görülüyordu.
Beni görünce:
‘-Ne yaptınız?’ diye sordu.
‘- Çok iyi, çok iyi’ dedim.
Olayları olduğu gibi anlattım. Bunun üzerine rahatladı ve kapısının eşiğinde yatıp, gündüzleri de nöbet tutan fedakâr emirerine seslendi:
‘-Oğlum, bizlere birer kahve yapsınlar!’(*)

NOT:
Bu anıyı ben de ilk kez okudum…
İlginç bulduğum için de paylaşıyorum…
Ali Rıza Hükümeti 3 MART 1920 tarihinde istifa ettiğine ve Salih Paşa Hükümeti de 8 MART’TA kurulduğuna göre görüşme bu tarihler arasında yapılmış olmalıdır…
Biliyoruz ki Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılı 7/8 Temmuz Gecesi Askerlikten ve tüm görevlerinden istifa etmiş Osmanlı Hükümetince de ORDUDAN ATILMA işlemi uygulanmıştır…
Milletin bir ferdi olarak, Erzurum Kongresini toplayan ve DOĞU ANADOLU BÖLGESİNİ ilgilendiren kararlar aldıran Mustafa Kemal, daha sonra SİVAS’A geçerek Sivas Kongresini toplamış Ve ülkemizin KADERİNİ İLGİLENDİREN kararlar aldırmıştır.
Bir süre Sivas’ta kalarak gelişmeleri izleyen Sivas Kongresi Temsili Heyeti Başkanı Mustafa Kemal, Temsili Heyeti ile birlikte de 27 ARALIK 1919’da Ankara’ya geçmiştir.
Ankara’nın ilk günlerinde Osmanlı yönetimiyle ilişkiler, önemli ölçüde yumuşamıştır…
Osmanlı Hükümeti; 29 Aralık 1919 tarihinde “Mustafa Kemal’in Madalya Ve Nişanlarını iade eden “ kararını almıştır.
6 Ocak 1920’de Mustafa Kemal, Erzurum’dan Osmanlı Meclisine MİLLETVEKİLİ seçilmiş, 12 Ocak’ta Osmanlı Meclisi Mebusan’ı açılmış, 12 Ocak’ta Sultanahmet meydanında 150 bin kişinin katıldığı miting yapılmış, 28 Ocak’ta Osmanlı Meclisi yaptığı gizli toplantıda MİSAK-I MİLLİ’Yİ kabul etmiştir…
4 Şubat’ta; 29 Aralık 1919 tarihli “Mustafa Kemal’in Madalya Ve Nişanlarını İade eden “Hükümet Kararı Padişah tarafından onaylanmıştır.
12 ŞUBAT’TA MARAŞ, Fransızlardan kurtarılmıştır…
15 Şubat 1920’de: Londra Konferansında, İstanbul’un Türklere bırakılması kararı verilmiştir…
16 Şubat 1920’de: Manyas ve Gönen çevresinde, İkinci Aznavur isyanı çıkmıştır.
Misak’ı Milli Kararını geri aldırmayan ve Milli uyanışı önleyemeyen Ali Rıza Hükümeti İtilaf Devletlerinin baskısı sonucu; 3 Mart 1920 tarihinde istifa etmiştir…
Ankara Valisi’nin Padişahla yaptığı telgraf görüşmesi bu istifa’nın hemen ertesinde olmalıdır…
23 TEMMUZ 2013
Ahmet AVCI

KAYNAKLAR:
1.    Niyazi Ahmet Banguoğlu, Nükte, fıkra ve çizgilerle Atatürk 2. Kitap, Nurgök matbaası 1954 İstanbul…
2.    Prof. Dr. Yurdakul YURDAKUL- Atatürk’ü mutlu eden ve üzen anılar…

20 Temmuz 2013 Cumartesi

198- montrö sözleşmesi!

MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ
20 TEMMUZ 1936

20 Temmuz 1936 tarihinde, İsviçre’nin Montreux (Montrö) kentinde imzalanarak, 20 Yıllık uzatmalarla, halen yürürlükte olan "MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ" TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN diplomasi zaferidir.

İstiklal Savaşımızdaki askeri zaferlerin ardından 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşmasında: “Boğazların savunması ve güvenliği sözleşmeyi imza eden devletlerle Milletler Cemiyetinin güvencesi altında olacak, Boğazların iki yakası asker ve silahtan arındırılacaktı. Boğazlardan geçişleri düzenlemek üzere bir uluslararası komisyon (kurul) oluşturulacaktı.” HÜKMÜ YER ALMAKTAYDI

Türkiye, Boğazlar üzerindeki egemenliğini sınırlayan bu şartları istenmeyerek de olsa Milletler Cemiyetine güvenerek kabul etmiştir. Çünkü Türkiye, Milletler Cemiyetinin Boğazlarda güvenliği sağlayacağına ve dünyada silahsızlanmayı gerçekleştireceğine inanıyordu. Fakat, Cemiyet bu konularda bekleneni verememiştir.

Dünyada yaşanan gelişmeler, Silahlanma ve işgaller, Milletler Cemiyeti’nin yetersizliği, Türkiye’nin Egemenlik haklarını ihlal eden bu olumsuz durumun düzeltilmesi ihtiyacını doğurmuştur…
Türkiye Lozan Boğazlar Antlaşması’nı imzalamış olan ülkelere birer nota verdi  (10 Nisan 1936).
Türkiye bu notasında Lozan Antlaşması’yla Boğazların güvenliği için verilen garantinin, Avrupa’daki gelişmeler karşısında işlemez hale geldiğini bildirdi. Bu nedenle Türkiye Boğazlarda güvenliğin, savunmanın ve egemenlik haklarının koruması bakımından Lozan Antlaşması’nda yer alan Boğazların silahtan ve askerden arındırılması hükmünün değişmesini ve Boğazlar Komisyonu’nun kaldırılmasını istedi. Lozan Antlaşması’nı imzalayan devletlerarasında İtalya dışında bütün taraf devletler bu notaya olumlu cevap verdiler.
Bunun üzerine Türkiye’nin değişiklik isteklerinin görüşülmesi amacıyla 22 Haziran 1936’da İşviçre’nin Montreux (Montrö) kentinde bir konferans düzenlendi.
Montreux (Montrö) Sözleşmesi adını alan yeni Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936’da imzalandı.
Bu sözleşme Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Japonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya arasında imzalanmıştır.
İtalya ilk zamanlar böyle bir sözleşmeyi kabul etmemiş ancak daha sonra 2 Mayıs 1938’de Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni imzalamıştır.
Böylece İtalya da Boğazlar üzerinde Türkiye’nin üstünlüğünü kabul etmiştir.

        "SÖZLEŞME" 20 Yıllık uzatmalarla günümüze kadar gelmiştir.
        Ancak, "2008 Pekin Olimpiyatları" sırasında, Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya'ya askeri müdahalesine sert tepki gösteren Rusya Federasyonu, Gürcistan'a misillemede bulunarak, büyük kayıplar verdirmiştir. Buna karşılık, Gürcistan’ın stratejik ortağı ABD, "MONTRÖ” engelini aşamadığından, gerekli yardımı sağlayamamıştır.
            Deniz Kuvvetleri Personelinin bilinçli ve VATANSEVER tavrının Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkının kullanılmasında ve korunmasında önemli rolünün olduğunu da burada vurgulayıp o kahramanları da şükranla anmalıyız…
Bu nedenle, Sözleşme’nin UZATILMAMASI için ABD'nin yoğun çaba harcayacağı değerlendirilmektedir.
           
Ahmet AVCI
            20 TEMMUZ 2013


14 Temmuz 2013 Pazar

197- FRANSIZ DEVRİMİ

FRANSIZ DEVRİMİ
Fransız Devrimi; İnsanlık Tarihinin en büyük TOPLUMSAL OLAYI VE DÖNÜŞÜMÜDÜR...
Osmanlı, başlangıçta Devrimi; AVRUPALILARIN BAŞINA İŞ AÇACAĞI DEĞERLENDİRİLMESİYLE MEMNUNİYETLE KARŞILAMIŞTIR…
ASLINI ANLAYINCA DA ŞİDDETLE KARŞI ÇIKMIŞTIR…

Osmanlı Yönetimi FRANSIZ DEVRİMİNİ doğru olarak  ve gerektiği gibi anlasa, algılasa ve ÖZGÜRLÜK, EŞİTLİK VE KARDEŞLİĞİ TOPLUMSAL YAŞAMA GEÇİRSEYDİ OSMANLI SON 150 YILINDA YAŞADIĞI SIKINTILARI YAŞAMAZDI...

13 Temmuz 2013 Cumartesi

196-BAŞIN SAĞ OLSUN HATAY!

BAŞIN SAĞ OLSUN HATAY!

Yıllar Önce ben de Hatay'da görev yaptım...
Hatay'ı da Hataylı'yı da çok sevdim...
Çok iyi dostlarım da oldu...
Anılarım da çok...
Ama hep şunu gözlemledim: Hataylı buruktu...
İhmal edildiği, ülkede ve devlette hak ettiği yeri bulamadığı inancındaydı...
Yıllarca VATANSIZ yaşayan HATAYLI’ DA VATAN SEVGİSİ HERKESTEN FARKLIYDI…
MARAŞ'A KAHRAMAN, URFA'YA ŞANLI ÜNVANI VERİLİRKEN, HATAYLI DA BEKLEMİŞTİ...
UNUTULDUĞUNU DÜŞÜNMÜŞTÜ...
HATTA; "BİZE DE YETİM HATAY DESELERDİ", SERZENİŞLERİNİ DUYMUŞTUM...
Hataylı son dönemde yine talihsizlikler yaşamakta…
Uğradığı haksızlıklar yetmezmiş gibi; ŞİMDİ DE DEVLETLE KARŞI KARŞIYA GETİRİLMEK İSTENMEKTEDİR…
Reyhanlı Katliamı unutulmadan, DEMOKRASİ ŞEHİTLERİ; ABDULLAH CÖMERT VE ALİ İSMAİL KORKMAZ’I SONSUZLUĞA UĞURLAYAN HATAYLILARI, ŞÜKRANLA SELAMLIYORUM…
HATAY VE HATAYLI'NIN ACISINI YÜREKTEN PAYLAŞIYORUM...
Ahmet AVCI


8 Temmuz 2013 Pazartesi

195- 'TAKSİM DİRENİŞİ'NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ!

‘TAKSİM DİRENİŞİ’NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Taksim Göstericileri; ANAYASAL DEMOKRATİK HAK VE İSTEKLERİNİ, DİLE GETİRMEK ÜZERE TOPLANMAKTADIRLAR…
Anayasal bir hak olan; “toplantı ve gösteri yürüyüş” hakkı suç sayılarak ve polis gücüyle engellenmektedir…
Göstericileri; DİNLEMEK VE ANLAMAK YERİNE; GÖTERİCİLER HAKARET EDİLEREK DIŞLANMATADIR…
Göstericiler, düşman ya da rejim karşıtı olarak tanımlanmakta ve o doğrultuda işlem yapılmaktadır…
Biber gazı, polis şiddeti ve TOMALAR ölçüsüzce kullanılmaktdır…
Devletin Valisi çelişkili açıklamalarıyla halk nezdinde güvenilirliğini yitirmiştir…
Gözaltına alınan kadınların; araçlarda ve polis merkezlerinde taciz edildikleri ve çırılçıplak soyulduklarına ilişkin iddialar ortalıkta dolaşmaktadır ve yetkililerden ortalığı yatıştırıcı ve inandırıcı açıklamalar gelmemektedir…
Göstericilere yönelik cadı avı sürdürülmektedir…
Polislerin kasklarının üzerine numara yazılmayışı, anlamlıdır…
Keyfi gözaltılar ve tutuklamalar endişe vericidir…
Geçmişte;  Kubilay’ın kafasını kesmişlerdi; 23 Aralık 1930...
Bugünkü uzantıları da meydanlarda, palalarla kadınları kovalamaktadırlar...
Türk Polisi; demokratik hak arayan kendi halkına acımasızca saldırırken, MURSİ LEHİNE GÖSTERİ YAPANLARA SELAM DURMAKTADIR…
Katiller, caniler her düzen de vardır...
Ama Demokratik bir hukuk devletinde, DEVLETİN GÜVENLİK GÜCÜ OLAN POLİSİN davranış biçimi tektir...
Hukuka uygun davranmak, suç ve suçluya (KİMLİĞİNE BAKMADAN) gerekli hukuki (yasal) işlemi yapmak...
Elbette polis; MİLİS HALİNE getirilmemişse...
Ve güvenlik 'PARTİZANLAR'A havale edilmemişse...
BURADA YARGIYA DA GÖREV DÜŞMEKTEDİR...
Yargı, BAĞIMSIZ VE TARAFSIZSA; ELBETTE GÖREVİNİ HUKUKA UYGUN VE ADİL BİÇİMDE YAPACAKTIR…
Öğrendik ki; PALALI KAHRAMAN, sırtını sıvazlayan polislerce, sonradan gözaltına alınsa da Yargıda serbest bırakılmıştır…
Bu uygulamanın; BENZER CANİLERİ CESARETLENDİRMEYECEĞİNİ KİM İDDİA EDEBİLİR…
Vicdan, adalet ve KAMU YARARI BUNUN NERESİNDE…
Eğer bu hukuksa; KİMİN VE NEYİN HUKUKU?
Halkın, polise güveni kalmamıştır…
Yargıya olan güven de yitirilirse, TOPLUMSAL BARIŞI SAĞLAMAK DA GİTTİKÇE ZORLAŞACAKTIR…
Ve ülke KAOSA sürüklenebilir…
İşte dış mihrakların beklediği de budur…
Toplumsal barışı sağlamak görevi de öncelikle iktidara düşmektedir…
Ahmet AVCI
8 TEMMUZ 2013




6 Temmuz 2013 Cumartesi

194- MISIR OLAYI'NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ!

‘MISIR OLAYI’NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Mısır’da; Ordu iktidara el koymuş ve Cumhurbaşkanı Mursi görevden uzaklaştırılmıştır…
Mursi yandaşları da, Müdahale eden orduya bir muhtıra vererek, demokrasiyi savunacaklarını ilan etmişlerdir…
Ülkede sıkıyönetim ilan edilmesine karşın, hala düzenin sağlandığı söylenemez, hatta kargaşa devam ettiği gibi kan akışı da sürmektedir…
Dünya devletleri; DEMOKRASİYİ önemsemeden; tavır belirlemek için; kazanan tarafın belirginleşmesini beklemektedirler…
Aceleci Arap devletleri yeni YÖNETİMİ tanısalar da; Bizimkiler, bugün Mursi’den yana tavır koymuşlardır.
Ancak, biliyoruz ki; ortalık durulunca; YENİ YÖNETİMİ bizimkilerin de KUTSAYACAKLARINA KUŞKU yoktur…
Mısırdaki gelişmeler; DARBE VE DEVRİM tartışmalarını da gündeme taşımıştır…
Kimi iktidarları da DARBE korkusu sarmıştır…
Oysa: çağdaş toplumlarda; "DARBELERİN ÖNÜNÜ almak" gibi bir kaygı olmamalıdır...
DEMOKRATİK, LAİK, SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİNİN TÜM KURUM VE KURALLARIN İŞLETİLDİĞİ TOPLUMDA ZATEN BÖYLE BİR ENDİŞEYE YER DE KALMAZ...
Ahmet AVCI
06 TEMMUZ 2013





5 Temmuz 2013 Cuma

193-ONUNCU YIL MARŞI!

ONUNCU YIL MARŞI…
ASABI BOZULANLARA…
YA DA BOZULMAYANLARA…
Onuncu Yıl Marşı, edebiyatımızın en değerli iki büyük ustası Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar tarafından yazılmış olup, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun onuncu yılında, yani 1933 senesinde müziğin duayeni Cemal Reşit Rey tarafından bestelenmiştir.
Her dinlediğimizde ellerimiz yorulana kadar alkışlarız, tempo tutarız, yüreğimiz büyük bir coşkuyla dolar.
Nesi var şu sözlerin ki, bir başbakan yardımcısını rahatsız ediyor?

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan,
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan,
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.

Türk’üz, Cumhuriyet’e göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız,
Türk’üz, bütün başlardan üstün olan başlarız,
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Türk’üz, Cumhuriyet’e göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını,
Bütünledik her yönden İstiklâl kavgasını,
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.

Türk’üz, Cumhuriyet’e göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Örnektir milletlere açtığımız yeni iz,
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz,
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülküye biz,
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.

Türk’üz, Cumhuriyet’e göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
***


Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar