27 Nisan 2013 Cumartesi

175- HANİ, PKK'YI ERGENEKON ÖRGÜTÜ YÖNETİYORDU!


HANİ; PKK’YI ERGENEKON, YÖNETİYORDU!

Türk ve Türklük düşmanları; bir yıl önce ekranlarda PKK'nın "Ergenekon'un bir uzantısı" olduğunu,"Ergenekon" adlı çatı örgütün PKK, DHKPC, Hizbullah gibi birbirinden farklı örgütleri yönetip yönlendirdiğini, kanlı eylemler yaptırdığını iddia ediyorlardı.

Ne ERGENEKONMUŞ ama; PKK ile TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ BARIŞ MASASINA DA OTURTMUŞ…

BU İDDİA SAHİPLERİ UTANÇ duyacaklarına; bugün, PKK'nın Kürt halkının siyasi temsilcisi olduğunu iddia edip, Öcalan canisini de Mustafa Kemal ATATÜRK ile mukayese ediyorlar...

Bunu yapanlara da yaptıranlara da yazıklar olsun…

26 Nisan 2013 Cuma

174- BABANI SANA ŞİKAYET EDİYORUM!


“BABANI SANA ŞİKÂYET EDİYORUM”
ERDAL AKYAZAN

Balyoz DAVASI, Silivri’de görüldü ve karara bağlandı.
Dosya, şimdi YARGITAYDA…
Gazete haberi gibi, oysa; soruşturma ve yargılama aşamalarında neler yaşandığını elbette, yaşayanlar bilir…
Hukuk deyip, geçebilir miyiz?
Bu davada; polis, savcı, yargıç, avukat, sanık, tanık, bilirkişi ve sanık yakınları var…
Ve TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ VAR…
Türk silahlı kuvvetleri personeli var, emekli ya da çalışan…
Az önce adını yukarıda verdiğim kitabı okuyup bitirdim…
“BABANI SANA ŞİKÂYET EDİYORUM”
Kitabı, özümseyerek ve altını çizerek hatta ders notu gibi okudum…
Yazar, tanımasam da meslektaşımdı…
Dava ve Karar Kamuoyunda çok tartışılmış ve kamu vicdanına sığmamıştı…
Özel Mahkemelerin kuruluşunun Anayasa’ya aykırı olduğu, uygulamaların da hukuka aykırı olduğu, güvendiğim hukukçularca dile getirilmişti…
Ayrıca; Hukuken de bu mahkemelerin varlığına son verilmişti.
Bu davada sanık olarak da yargılanan YAZAR; “ BU DAVANIN YARGILAMA DEĞİL, BİR HESAPLAŞMA OLDUĞUNU, KENDİSİNİN VE DİĞER YARGILANANLARIN,  hukuken haksızlığa uğratıldığını ve bunun da SAVCI VE YARGIÇLAR MARİFETİYLE yapıldığını kanıtlarıyla ortaya koymakta, savcı ve yargıç çocuklarını da göreve çağırmaktadır…”
Bu davayla ilgili çok yazı ve kitap okumuştum.  Özet olarak İDDİANAMEYİ de okumuştum…
Kitapta yazılanlar, benim de aklıma yattı…
Altını çizdiğim bazı satırları sizlerle de paylaşmak istiyorum:
·        “EĞER ORTADA BİR HAKSIZLIK VARSA VE BUNA KARŞI ÇIKILMIYORSA, BU BİZİ İNSAN YAPAN DEĞERLERİN NE KADAR YOZLAŞTIĞINI GÖSTERİR, ASLA HAKSIZLIK YAPANLARIN GÜCÜNÜ GÖSTERMEZ.”
·        “ADALET, ONURLU YAŞAMAK, KİMSEYE ZARAR VERMEMEK, HERKESİN HAKKINI TESLİM ETMEKTİR.” ULPİANUS- ROMALI YARGIÇ.
·        YARGILAMADA AMAÇ; ADLİ YOLLA, MADDİ GERÇEĞE
ULAŞMAK VE HUKUKİ SORUNU ÇÖZMEKTİR.”
·        “YARGIÇ, AKIL, YÜREK VE VİCDAN SAHİBİ OLMALIDIR.”
·        “BU DAVADA, BİLGİ YOK, DELİL YOK, İDDİA VAR.”
·        “İYİ İNSANLARIN, DOĞRU DAVRANMASI İÇİN YASAYA GEREK YOKTUR. KÖTÜ İNSANLAR İSE YASAYI ÇİĞNEMENİN ZATEN YOLUNU BULUR”
·        “BU DAVAYI HUKUKSUZLUĞUNA RAĞMEN REDDETMEDİM, ANCAK BİLİYORUM Kİ BABALARINIZ BANA ‘CEZA KESECEK’, AMA DAVAYI KAZANACAĞIM. SANIRIM FARKINDASINIZ, TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE DAVAYI KAZANMAK, BABABALARINIZA ‘CEZA KESİLMESİDİR’
·        BU DAVADA; BİR ULUSUN BİR PARÇASININ ÖBÜR PARÇASINA ARTIK NASIL DÜŞMAN GÖRÜLMEYE BAŞLADIĞINI HİSSETTİM. VE BUNUN NE BÜYÜK TEHLİKE OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜM. ÇOK AĞLADIM AMA TEK DAMLA GÖZYAŞI DÖKMEDİM.”
·        YAZAR; UĞUR MUMCU'DAN DA bir  alıntı yapmış: "BİR KİŞİYE YAPILAN HAKSIZLIK, BÜTÜN TOPLUMA VE İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ SUÇTUR. SUSMAYI YAŞAM BİÇİMİ HALİNE GETİRDİYSENİZ, ÜLKEDEKİ ADALETSİZLİKLER SİZİN SUSKUNLUĞUNUZDAN, EYLEMSİZLİĞİNDEN GÜÇ ALIR. GÖZLERİN VARSA GÖRECEKSİN. KULAKLARIN VARSA DUYACAKSIN. ELLERİN VARSA UZATACAKSIN." 

BU kitap için çok şey yazılabilir…
Ancak, ben okumanızı istiyorum…
Böylece; Hukukun ya da hukuksuzluğun ne olduğunu anlayabilirsiniz. HATTA, BALYOZ DAVASININ NE OLDUĞUNU DA…
Yazar, yalnızca bir sanık değil, iyi bir insan, iyi bir asker, iyi bir eş, iyi bir hukukçu, iyi bir aydın, iyi bir yurtsever…
Bu kitaptan kendi payıma ne çıkardım?
Öncelikle; bu davanın SAVCISI’NIN VE YARGICI’NIN YERİNDE OLMAK İSTEMEZDİM…
Hatta, ÇOCUKLARININ bile YERİNDE DE OLMAK İSTEMEZDİM…
Davanın; HUKUKİ BOYUTUNU TARTIŞMAK BANA DÜŞMEZ…
Ancak; ülke gerçeklerini izleyen bir yurttaş olarak, kendi adıma üzüldüğümü, yapılan hukuksuzlukları, haksızlıkları anımsadıkça; yaşam hevesimin kaçtığını belirtiyor ve bu kitabın; HUKUK FAKİLTESİ ÖĞRENCİLERİNE, GÖREVDEKİ SAVCI VE YARGIÇLARA TAVSİYE EDİLMESİNİ TÜRK HUKUKU adına diliyorum…

26 Nisan 2013
Ahmet AVCI

“Babanı Sana Şikâyet Ediyorum”- Erdal AKYAZAN
DESTEK YAYINEVİ- NİSAN 2013




173- TERÖRLE MÜCADELE!

MGK: TERÖR ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELEDE KARARLIYIZ!

HANGİ TERÖR ÖRGÜTÜ, ERGENEKON MU?

ADINI DA KEŞKE KOYSAYDINIZ...
PKK İLE MÜCADELEYİ BİTİRDİNİZ Mİ?
BÖLÜCÜ TERÖR BİTTİ Mİ?
“ANALAR AĞLAMASIN”I ANLADIK DA; “MİLLETİN ANASININ AĞLAMASINI” NASIL ÖNLEYECEĞİZ…
KANDİL TALİMATNAMESİNİ DİNLEYEREK Mİ BU KARARLARI ALDINIZ...
KANDİL, BAŞBAKANIMIZI, DİNLEMEYEREK, “SİLAHLI ÇEKİLME KARARI” ALMIŞ OLSA DA, SÜREÇ AKSAMAMIŞ, ÖYLE Mİ?
RAHATLADINIZ MI?

Karayılan’a göre AKP Hükümeti PKK’ya şu sözleri vermiştir:
(1)    Kürt halkına kimlik ve statü verilecektir; bu, anayasal güvence altına alınacaktır
(2)     PKK ile işbirliği yapılarak Güneydoğu Anadolu’da ve Türkiye - Irak – Suriye – İran Kürtleri arasında “Kürt milli dayanışma” konferanslarına izin, onay, destek verilecektir.
(3)     Apo başta olmak üzere teröristlerin tümü serbest bırakılacaktır.
(4)     Soruna yabancı devletlerin müdahil olması kabul edilebilir.

Merak bu ya: Büyük Kurulunuzun; bu taleplere ilişkin bir görüşünü de bir Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı olarak merak etmekteyim…

BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN MİLLİ GÜVENLİK KURULU; "TERÖRLE MÜCADELEDE KARARLIYIZ" KARARI ALMIŞ...
VATANA VE MİLLETE HAYIRLI OLSUN!

22 Nisan 2013 Pazartesi

172- EGEMENLİK VE MİLLİ EGEMENLİK!



EGEMENLİK VE ULUSAL EGEMENLİK

            Egemenlik kavramı çok tartışılan; içten ve dıştan tecavüze, tasalluta uğrayan, gerçek sahiplerinin de onlar adına egemenliği kullananların da pek önemsemediği bir olgudur.
            Egemenliğin kaybı, ulusları köle ve tutsak yapar, gözyaşına boğar.
 Egemenliğin kazanılması da; gözyaşı, alın teri, acı ve kanla mümkündür.
            Egemenlik: Egemen olma hali; bir devletin başka bir devletin boyunduruğu altında bulunmaması, kendi kendini yönetmesidir.
            Egemen Devlet: buyruk ve hüküm sahibi; buyruklarını yürüten, bağımlı olmayan, devlet demektir.
            Egemen Eşitlik: Uluslar arası uygulamalarda; diğer devletlerle eşit olabilmektir.
           Milli egemenlik: Devletin dış güçlerden BAĞIMSIZLIĞI ve yönetim erkinin ALLAH’A, dine ya da geleneğe değil, Millete dayalı OLMASIDIR. (yasama, yürütme ve yargı gibi tüm devlet organlarını ve güçlerini kapsar)
            Milli İrade: yargı denetiminde yapılan, periyodik, serbest ve adil seçimler sonunda oluşan, Meclis’te temsil edilen siyasal güçtür. (iktidar ve muhalefeti kapsar)
            İktidar: Mecliste oluşan, Milli İrade’nin temsiline göre belirlenen yönetimdir. (Hükümeti ve hükümetin Meclis’teki gücünü belirtir)
            Bilindiği gibi; Osmanlı Devletinde; egemenlik tümüyle Osmanlı ailesine aitti. Ailenin en yaşlı ya da yetkin üyesi kim ise; O, ‘Egemenlik Hakkı’nı ailesi adına sınırsız olarak kullanırdı.
            Osmanlı’da; özellikle Halifeliğin kabulünden (1517) sonra iktidar, Tanrısal iradeye dayatılmıştı.
            Devletin başı olan ve devletin kendisi sayılan Padişah; doğrudan doğruya tanrısal irade ile iktidara sahip bulunuyor ve devleti yönetiyordu.
            Egemenliğin kaynağı ve dayanağına dokunulmadan, yalnızca Padişahın yetkilerinin sınırlandırılması ya da egemenliğine ortak olunması çabaları, Osmanlı devletinin son dönemlerinde, görülmüş ise de; Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Birinci ve İkinci Meşrutiyetler, gibi düzenlemeler (AÇILIMLAR) ne devleti ne de Saltanatı kurtarabilmiştir.
            Birinci Dünya Savaşında yenilen Osmanlı Devleti, egemenliğini de Saltanatını da İtilaf Devletlerinin insafına bırakmıştır.

            Ancak; Türk Usunun Büyük Önderi Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi ile ‘VATANIN BÜTÜNLÜĞÜNÜ VE ULUSUN BAĞIMSIZLIĞINI, YİNE ULUS’UN AZİM VE KARARININ KURTARACAĞINI’ dünyaya duyurmuştur.
Bu karar; Erzurum ve Sivas Kongrelerinde pekiştirilmiş, TBMM’NİN 23 Nisan 1920’de açılmasıyla da Yeni Türk Devleti Ülküsü gerçekleşmiştir.
“Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur.” hükmü Yeni Türk Devletinin egemenlik hakkını; kaynağını halktan alan İnsan Hakları Esaslarına dayandırıyordu.
23 Nisan 1920’de; Egemenlik, İstanbul’dan Ankara’ya (Saltanattan, Ulus’a) geçmekle kalmıyor, Egemenliğin kaynağı ve yapısı da değişiyordu.
Dinsel ve geleneksel Osmanlı Egemenliğinin yerine ULUS EGEMENLİĞİ geçiyordu.
Osmanlı Devletinin karşısında; tüm siyasi ve hukuki yetkileri elinde toplayan TBMM, bir İhtilal Meclisi olarak, tarihi bir sorumluluk yükleniyordu.
Artık ‘ULUSAL EGEMENLİĞİN’  önünde ne zincirler ne de tahtlar ve taçlar durabilirdi.
Meclisin kurucusu Mustafa Kemal, bu olayı; “23 Nisan 1920, Türkiye Milli Tarihi’nin başlangıcı yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün bir husumet dünyasına karşı, ayaklanan Türkiye Halkının TBMM’Nİ vücuda getirmek, hususunda gösterdiği mucizeyi ifade eder” sözleriyle değerlendirerek, ‘MECLİSİ ULUSAL İRADENİN’ eseri olarak göstermiştir.
23 Nisan 1920’te Ankara’da Meclis açıldıktan sonra; adını koyan ilk kararında; TBMM deyimini kullanmıştır. TBMM,  ‘Türk Ulusunu temsil edecektir.’
Adının başındaki “TÜRKİYE” sözcüğü devlet yaşamında ilk kez kullanılmaktadır.
Osmanlı Anayasasında; Devlet; “Osmanlıdır”, Saltanat; “Osmanlıdır”, Ülke; “Osmanlıdır”, Uyruklar; “Osmanlıdır.
Oysa açılan yeni dönemde; “Türklük”, “Osmanlılık” ın üzerine çıkmaktadır.
Artık Türk Milliyetçiliği de filizlenmektedir.
Kurulan yeni devlet; temelini Türk Ulusu’na dayandırmaktadır. Bunun da bir DEVRİM olduğu görülmektedir.
Göksel İrade; yerini insan iradesine, beşeri İRADE’YE bırakmıştır. Egemenliği kullanma hakkı, fiilen halkın temsilcileri tarafından, halk adına kullanılmaya başlanmıştır.
Ulus Egemenliği ile Kurtuluş Savaşı kazanılmış, Emperyalizm ve Hıristiyanlık yenilmiş, Megalo İdea ortadan kaldırılmış, Sevr Antlaşması yok edilmiş, Batı Anadolu ve Trakya işgalden kurtarılmış, Doğu Sorunu çözülmüş, Saltanat ve Halifelik kaldırılmış, Lozan Antlaşması ile Birinci Dünya Savaşı hesapları ve yüzlerce yıllık sorunlar çözülmüş, Misak-ı Milli esasları yaşama geçirilmiş ve Yeni Türk Devleti Dünyaya tanıtılmıştır.
Mustafa Kemal’in hedeflediği DÜZENİ, yani “Milli Egemenlik ve Bağımsızlığa bağlı, aynı zamanda barışçı ve insancı, Milliyetçi, Laik, Halkçı, Demokratik Parlamenter Sistemi benimsemiş, Atatürkçü özde Devrimci, tüm Dünya Uluslarıyla her alanda işbirliğine açık, her türlü diktayı reddeden, Haklar, Hürriyetler ve Kalkınma düzenini” kurma çabasına girmiştir.
93 yıl önce bugün; egemenlik, hanedandan sökülüp alınarak, gerçek sahibine teslim edilmiştir.
Bu uygulama ile Türk Toplumunun, Ümmet’ten Ulus’a, ‘Kulluk’tan ‘Yurttaş’lığa geçişi sağlanmıştır.
Bu Devrimi gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk ve dava Arkadaşlarını şükranla yâd edelim ve bize kazandırdıklarının değerini bilelim.
VE BU BİLİNCİMİZİ KORUYARAK, BİZİ YENİDEN “ÜMMET”E VE “KUL” OLMAYA DÖNÜŞTÜRMEK İSTEYENLERİ, AÇILIMLARLA; EGEMENLİĞİMİZİ; BÖLÜCÜLERLE PAYLAŞTIRMAK İSTEYENLERİ, BOP VE KÜRESELLEŞME MASALLARIYLA BİZİ AB VE ABD’YE,  MAHKUM ETMEK İSTEYENLERİ DÜŞ KIRIKLIĞINA UĞRATALIM…

Ahmet AVCI
İZMİR
23 NİSAN 2013                       



20 Nisan 2013 Cumartesi

171- MHP İZMİR BAYRAK MİTİNGİ!


MHP’NİN İZMİR BAYRAK MİTİNGİ…

20 Nisan 2013 Cumartesi; İzmir’in en güzel BAHAR günlerinden…
İzmirli, GÜNDOĞDU MEYDANI’NI SAAT 15.00’TE DOLDURDU…
Alanda TÜRK BAYRAĞI ve MHP flamaları dalgalanıyordu…
2007’deki BAYRAK mitinglerini anımsatırcasına, her yer KIRMIZI BEYAZDI…
ANCAK, BİR COŞKU EKSİKLİĞİ VARDI…
MHP’Lİ DEĞİLİM,  ancak ben de eşimi dostumu alarak alana geldim…
Anlıyorum ki; alanda MHP’YE oy vermemiş, birçok İZMİRLİ var…
Heyecanla; DEVLET BAHÇELİ BEKLENİYOR…
BAHÇELİ, KONUŞMASINDA; UZUN SÜRE BAYRAKTAN VE BAYRAĞIN ANLAMINDAN ve KUTSİYETİNDEN SÖZ ETTİ…
MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNDE DURDU…
HÜKÜMET’E; MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNDEN ÇATTI… YÜKLENDİ…
PKK ile görüşmeleri; dile getirmesi VE YANLIŞLIĞI VURGULAMASI, ALAN’DA ÖFKE SELİ YARATTI…
Alanda yükselen; “ÖL DE ÖLELİM, VUR DE VURALAIM” sloganları üzerinden; HÜKÜMETİ VE PKK’YI UYARDI…
BİLDİK KONUŞMALARDI…
İZMİR’İ DALGALANDIRMASINI BEKLERDİM…
İZMİR’İN HASSASİYETLERİNE DOKUNMADI…
ERGENEKON VE BENZERİ DAVALARDAN SÖZ ETMEDİ…
YARGI YOLUYLA SÜRDÜRÜLEN İNFAZ VE ADALETSİZLİKLERİ DİLE GETİRMEDİ…
ASKER, AYDIN, GAZETECİ VE SİYASETÇİ KIYIMINI ANIMSATMADI…
MHP’LİLER ELBETTE MEMNUN VE MULUYDU AMA; sanırım sıradan İZMİRLİ ALANDAN BİRAZ BURUK AYRILDI…
Ahmet AVCI

170- İZMİR SESSİZ ÇIĞLIK- 20 NİSAN!


VARDİYA BİZDE
20 NİSAN 2013 SESSİZ ÇIĞLIK

ADALETSİZLİĞİ, Ergenekon ve benzeri davalardaki hukuksuzlukları dile getirmek ve haksız yere özgürlükleri elinden alınan Askerlerin, Aydınların ve Gazetecilerin yanında olduklarını vurgulamak isteyen duyarlı İzmirliler, hatta İstanbul ve Ankara’dan bu etkinlik için gelenler, İzmir- konak meydanında toplanarak; SESSİZ ÇIĞLIKLARINI ORTAYA KOYDULAR…
Şiirler okundu.
Mektuplar okundu.
Tutuklu yakınları konuştu.
Yazar NİHAT GENÇ’İN etkili ve duygulu konuşmaları, izleyicileri etkiledi ve duygulandırdı…
“Önce AYDINLAR, sonra GAZETECİLER ayağa kalkar, SONRA HALK ARKADAN GELİR” VURGULAMASI UZUN SÜRE ALKIŞLANDI…
Benim de alandan derlediğim sessiz düşünceler aşağıdadır:
“ADALET DAĞITMASI GEREKEN TÜRK YARGISI, ADALETSİZLİĞİN VE ZULMÜN BİR PARÇASI OLMUŞTUR…”
            “YARGININ GÖREVİ YALNIZCA; ADALET DAĞITMAK DA DEĞİLDİR…
            “İKTİDARIN İDARİ VE MALİ UYGULAMALARINI DENETLEMEK,  YASAMANIN ÇIKARDIĞI KANUNLARIN ANAYASAYA UYGUNLUĞUNU DENETLEMEK GİBİ GÖREVLERİ DE VARDIR…
            KAMUOYUNUN GÖZÜ ÖNÜNDE OLAN ERGENEKON VE BENZERİ DAVALARIN YÜRÜTÜLMESİ, BALYOZ DAVASI KARARLARI DİKKATE ALINDIĞINDA, YARGININ NE HALE GELDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR…
            DENETİM GÖREVİNİ NASIL YAPTIĞI DA BİZLERDEN UZAKTIR…”
            “TÜRK HALKI, ARTIK; “ADALETİN, MÜLKÜN TEMELİ OLMADIĞI”NI ANLAMIŞTIR.”
            “TÜRK HALKI, ARTIK; KARARLARIN “TÜRK MİLLETİ ADINA” VERİLMEDİĞİNİ ANLAMIŞTIR…”
            “VE ARTIK BİLİYORUZ Ki: “ERGENEKON TERTİBİ”, BİR AKP, CEMAAT VE ABD, TERTİBİDİR…”
            “HEDEF; KOMUTANLAR ŞAHSINDA VE TÜRK MİLLETİ NEZDİNDE; TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİ YIPRATMAK, MADDİ VE MANEVİ GÜCÜNÜ KIRMAKTIR…”
“Basından öğreniyoruz ki:
            PLANLI TATBİKATLAR, İPTAL EDİLMEKTEDİR…
            DIŞ GÜÇLER, YENİ DURUMA GÖRE PLANLARINI YENİLEMİŞLERDİR…”
            “PKK İLE GÖRÜŞMELERİ, ÇÖZÜM SÜRECİ OLARAK DAYATILAN;  CANİ ÖCALAN VE PKK’LILARA AF VE ÖZERK BÖLGE UYGULAMASINI, EGE, KARADENİZ VE AKDENİZ’DEKİ HAK VE ÇIKARLARIMIZIN SAVUNULAMAYIŞINI, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’NİN TASFİYESİ SONUCUNA BAĞLAYANLARIN SAYISI GÜN GEÇTİKÇE ARTMAKTADIR…”
            TÜRK MİLLETİ, ÜLKENİN BÖLÜNMESİNE VE MİLLETİN PARÇALANMASINA İZİN VERMEYECEKTİR…

Ahmet AVCI
            20 NİSAN 2013










15 Nisan 2013 Pazartesi

169-PKK ARTIK, TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLMİŞ!

PKK ARTIK, TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLMİŞ!

50 bin can kaybının sorumlusu kim şimdi...

Şehitler boşuna mı verildi...Gaziler ne hissediyor acaba?Vatan bölünmekten kurtuldu mu!Terör bitti mi!Barış geldi mi!Analar artık ağlamayacak mı?Milletin anasının ağlamasını kim önleyecek?Yapılacak bir iş daha var: Terörle mücadeleden sağ kurtulan tüm güvenlik görevlileri de yargılanmalı... Ergenekon, balyoz, 12 Eylül, 28 şubat yargılamalarına bir de pkk'yı ortadan kaldırmaya kalkışanlar davası eklenmeli...

14 Nisan 2013 Pazar

168- TÜRK OLMAK!


TÜRK OLMAK


Türkiye'nin ABD Seattle Fahri Konsolosu olan Sayın Ufuk Gökçen'in "Türk olmak nasıl bir duygudur?" konulu yazısı...
Belki tekrar, ancak; günümüzde anımsanması gerekli bir saptama…
-------------------------------------------------------------------------------------
TÜRK OLMAK...
Aslında çok şeydir, Türk olmak.
Türk olmak, Osmanlı'nın borcunu ödemektir.
Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.

TÜRK OLMAK;
Kıbrıs'ta,
Hocalı'da,
Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp
karşılığında yapmadığın soykırımla suçlanmaktır.

TÜRK OLMAK;
Faşist olmaktır,
Vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında...

Demokrat ve çağdaş olmaktır vatanına, milletine, tarihine sövüldüğünde...

Türk olmak, lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır.

Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır,
Ataların birçok asır önce Viyana’yı kuşattığı için hoş görülmemektir
Sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığı için.

TÜRK OLMAK;
Selanik'te Pontus Anıtı'nın,
Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve
Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.
Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir.
Üç kıtadan dönüp,
Bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir.
Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır.

TÜRK OLMAK;
Arabaya koşulan ilk atın vatanında,
İlk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta,
Yazının bulunduğu,
Paranın icat edildiği
Her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta,
Kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.

TÜRK OLMAK;
Truva'dan bu yana,
Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda,
Bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen,
Bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.
Doğu Roma'yı da, Batı Roma'yı da yıkıp,
Yeni Roma olan AB'ye girmeye çalışmaktır, Türk olmak.

TÜRK OLMAK;
- Mostar'da köprüdür,
- Kerkük'te kaledir,
- İstanbul'da Kızkulesi'dir,
- Anadolu'da buğdaydır,
- Çukurova'da pamuktur,
- Ege'de tütün,
- Karadeniz'de fındık,
- Trakya'da ayçiçeğidir.

TÜRK OLMAK;
- Çanakkale'de ölmektir.
- Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir,
- Onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır.
- Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlısından helallik almaktır.
- Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir.
- Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır.
- Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.

TÜRK OLMAK;
- Harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip,
- Tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.

TÜRK OLMAK;
- Askere davul-zurna ile uğurlanmaktır,
- Belki de dönmeyeceğini bilerek.

TÜRK OLMAK;
- Annenin, şehit oğlunun ardından; 'Bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim.' demesidir.
- Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken 'Vatan sağ olsun!' demesidir.

TÜRK OLMAK;
Her hükümetin
- Enkaz devraldığı, ama
- Ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.

TÜRK OLMAK;
- Ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir.
- Ayni nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır.
- Göz hakkına, diş kirasına saygıdır.

TÜRK OLMAK;
- Evindeki bir kap aşın yarısını Tanrı misafirine vermektir.
- Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.

TÜRK OLMAK;
- Milli maçta ağlamaktır.
- Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a âşık olmaktır.

TÜRK OLMAK;
- Aşkını ölesiye sevmektir.
- Aşkı için ölmektir,
- öldürmektir.
- Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir.
- En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir.
- Eşkıyaya türkü yakmaktır, Türk olmak.

TÜRK OLMAK;
- Yunus'u bilmektir,
- Âşık Veysel'i sevmektir.
- Mevlana’yı, Hacı Bektaş-i Veli'yi ve Hoca Yesevî'yi, tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır.

TÜRK OLMAK;
- Saz çaldığında,
- Ney üflendiğinde,
- Kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında,
- Yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir,
- Bir de Yemen Türküsü'nde...
- Hayatın sana verdiklerine 'Nasip',
- Vermediklerine 'Kısmet' demektir.
- Her işin 'Hayırlısına' inanmaktır ve
- Ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.

TÜRK OLMAK;
- Asya'da "Batılı",
- Avrupa'da "Doğulu" diye tepki görmektir.
- Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaratılanı Yaradan'dan ötürü sevmektir.
- Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir.

TÜRK OLMAK;
- En zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak,
- En dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek TEVEKKÜL GÖSTERMEKTİR.

TÜRK OLMAK;
- Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek,
- Her çıkan başak için şükretmektir.

TÜRK OLMAK;
MEDENİYETLER MEZARLIĞI ANADOLU'DA DİK DURABİLMEKTİR!

ZOR İŞTİR TÜRK OLMAK, ZOR....................................

YİNE DE ..........
 NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!

10 Nisan 2013 Çarşamba

167- URFA'NIN KURTULUŞU!


 MİLLİ MÜCADELE’DE
URFA’NIN ŞANLI MÜCADELESİ VE KURTULUŞU
                                      11 NİSAN 19120

Osmanlı Devleti’nin Birinci dünya Savaşı’nda yenilmesi ile Türk Tarihi yeni bir aşamaya girmiştir…
Osmanlı imparatorluğu, imzaladığı MONDROS Ateşkes Anlaşmasıyla, teslimiyeti de kabul etmişti…
Mondros Antlaşmasına dayanan İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan,  zaman yitirmeden ülkemizin kendilerince gerekli gördüğü yerlerini işgale başladılar…
Anadolu’daki işgal hareketleri, Birinci Dünya Savaşı’nın devamı niteliğinde idi…
Bu işgal hareketleri üzerine, Milli Mücadelede muharebe edilen cephelerden birisi de Güney Cephesidir.
Güney cephesi, Osmanlı devletinin Arap yarımadasında savaştığı; Kanal, cephesi, Filistin cephesi ve Irak cephesinin ortaya koyduğu sonuçlardan birisidir.
         Güney Doğu Anadolu bölgesi başlangıçta İngilizlerce işgal edilmiş, sonra da Fransızlara devredilmiştir…
         Mersin, Adana, Maraş Ve Antep böylece Fransızların işgali altına girmiştir…
Urfa Şehri de 24 MART 1919’da İngilizlerce işgal edilmiştir.
İşgal sırasında, İngilizler Türk yönetimine fazla müdahale etmemeleri nedeniyle önemli bir sorun çıkmamıştır…
15 Eylül 1919 Fransa- İngiltere arasında yapılan anlaşma sonucunda; İngilizler kenti boşaltmış, 30 Ekimde Fransızlar tarafından işgal edilmiştir.
Fransızlar, işgalde; Ermeni ve Müslüman sömürge askerlerini kullanmışlardır…
Anadolu Halkı, Maraş’ın işgaline büyük tepki göstermiştir.
Fransız yetkilileri, amaçları barışı sağlamak olduğunu vurgulayarak, halka şirin görünmeye çalışmışlardır…
Ancak çok geçmeden, Türk yönetimine yön vermeye başlamışlardır…
Silahlı Ermenilerin, halka karşı kışkırtıcı ve rencide edici tavırları tepki çekmiş ve şehirde savunma hazırlıkları başlamıştır…
Jandarma Komutanı Ali Rıza Bey, Belediye Başkanı Hacı Mustafa'nın önderliğinde kurulan, Urfa Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Fransızlara karşı mücadeleye girişmiştir…
Fransızların, çevredeki halka yönelik olarak bazı aşiretler üzerinde yoğunlaşan bölücülük faaliyetleri başarılı olamamıştır.
Yöre halkı birlik ve beraberlik içinde, Fransızlara karşı birlik olmuştur.
Ali Salip Bey, Müdafaa-i hukuk Cemiyetinin Başkanlığına getirilmiştir.
Ali Saip Bey, yöre halkını Fransızlara karşı milli bir ayaklanmaya çağırmıştır.
Fransızlara karşı yürütülecek, gerilla faaliyeti için, Siverek’te halkın katılımıyla 3000 kişilik bir güç oluşturulmuştur…
Bu birlik, Ali Saip Bey’in komutasında, 7 Şubat 1929’de KARAKÖPRÜ köyüne gelmiştir…
Buradan Fransızlara uyarıda bulunularak, şehri 24 saate terk etmesi istenmiştir. Fransızlar, “yetkililerden gelecek emri bekleyeceklerini” bildirmişlerdir.
8-9 Şubat gecesi şehre giren Türk Milli Kuvvetleri, Fransızları kuşatma altına almışlar ve şehirde çatışmalar başlamıştır…
Temsili Heyet Başkanı Mustafa Kemal’in Urfa için öngördüğü gerilla savaşı başarıyla uygulanmıştır…
Urfa Halkı, Osmanlı Hükümetinden yardım istemişse de Fransa ile savaş anlamı taşıyacağından kabul görmemiştir…
Urfa’da başlayan genel ayaklanmaya Suruç ve Akçakale halkı da katılmıştır.
Bu muharebelerde, savaşçıların düzenli birlik disiplininden uzak olması hem kuşatmayı uzatmış, hem de büyük kayıplar verilmesine yol açmıştır…
Urfalıların kararlı tutumu üzerine, Fransızlar, 8 Nisan 1920 de mütareke yapmak ve bazı şartlarla şehri terk etmek istediklerini bildirmişlerdir.
Buna göre:
·        Ermenilerin can güvenlikleri sağlanacak.
·        Urfa’da ölen Fransızların mezarlarına saygı duyulacak…
·        Esirler geri verilecek.
·        Urfa ileri gelenlerinden bir grup, gidecekleri yere kadar Fransızlara eşlik edeceklerdi.

Anlaşma üzerine: 11 Nisan 1920 sabahı, Fransızlar, şehri terk etmeye başladılar…
Böylece 5 ay on gün süren Fransız işgali sona ermişti.
Urfa halkı, Anadolu'nun diğer şehirleri gibi, hürriyet ve bağımsızlığına sahip çıkmış, gurur duyacağı haklı bir başarı elde etmişti…
Urfa'nın kurtuluşu, ülke içinde sevinçle karşılanmıştır…
Kurtuluş Savaşı'nda işgale karşı gösterdikleri kahramanlıkları dolayısıyla Urfa'ya TBMM tarafından 12 Haziran 1984 tarihinde ''Şanlı'' unvanı verilmesi teklifi kabul edilmiş, 22 Haziran 1984 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ''3020 sayılı Kanun''la Urfa ilinin adı ''Şanlıurfa'' olarak değiştirilmiştir.
URFA'NIN DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞUNUN 93. YIL DÖNÜMÜNÜ KUTLUYOR, DAHA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ AÇILMADAN, İŞGALCİLERE KARŞI BİRLEŞEREK VE DİRENEREK, TOPRAKLARIMIZI VATAN YAPAN, ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİN ANILARI ÖNÜNDE MİNNET VE ŞÜKRANLA EĞİLİYORUM…

11 NİSAN 2013
Ahmet AVCI



9 Nisan 2013 Salı

166- SİLİVRİ'DE CAMİ'YE GAZ BOMBASI!



SİLİVRİ’DE CAMİYE GAZ BOMBASI!

8 NİSAN günü sabah SİLİVRİ’DE BULUNMAK ÜZERE 7 NİSAN akşamı İzmir - Narlıdere’den bir grup ÖNCÜ KAHRAMANLA HAREKET ETTİK…
Yolculuğumuz gayet iyi geçti…
Sabah 07.00 de Silivri’de idik…
Otobüsümüz, cezaevine ancak, bir buçuk km yaklaşabildi…
Otoyol üzerinde indik ve yürüyüşe geçtik.
Otoyol çıkışında Jandarma’nın ilk kontrol noktası vardı, ikinci kontrol noktası da Kampus’a 150 m kala idi…
Kontrol noktalarında arama yapılmadı…
İlk izlenimler, Silivri’nin en kalabalık ve en görkemli gününü yaşayacağımız biçiminde idi…
Güvenlik önlemleri ve barikatlar da 18 ŞUBAT’TAN çok daha fazla idi.
Gösteri ve toplantı için ‘Silivri Yolcuları’na ayrılan alan; cezaevine giden tali yol üzerindeki 150 metrelik bölgeydi…
Şiddetli yağış, fırtına ve soğuğa rağmen ÖNCÜLER, çamurlu, ekili tarlara ve çadırlar bölgesine yöneldi.
Ortalık sakindi…
Silivri Yolcuları sükûnetle, çevreyi izlerken bir yandan da TÜRKİYE GENÇLİK BİRLİĞİ ELEMANLARININ SLOGANLARINI TEKRARLAMAKTAYDILAR…
VE ALANA AKIN AKIN KATILIM SÜRMEKTE İDİ…
BİR ANDA; bombalar patlamaya ve basınçlı su sıkılmaya başlandı…
Dikkatle gelişmeleri izlerken: KAMPÜS İÇİNDEKİ ÇİFT MİNARELİ CAMİNİN AVLUSUNDA BULUNANLARA YÖNELİK DE GAZ VE SU SIKILDIĞINI VE ONLARIN DA KAÇIŞTIĞINI GÖRDÜM…
CAMİNİN DE BOMBALANDIĞINI GÖREN HALK, CAMİYE VE KAMPÜSE YÖNELDİ… TABİİ GAZ VE SU YOĞUNLUĞU DA ARTTI…
SONRA KENDİLİĞİNDEN DURDU…
İÇERİDEN DE MAHKEMEYE ARA VERİLDİĞİNİ DUYDUK…
SÜKÛNET DEVAM EDERKEN, ARABALARLA, POLİS ÇELİK KUVVETİ VE ÖZEL HAREKÂT GRUPLARININ GELDİĞİ GÖRÜLDÜ…
BEN DE “SÖZDE BALYOZ PLANI”NIN CAMİ BOMBALAMA” BÖLÜMÜNÜ ANIMSADIM…
“HALKI, GALEYANA GETİRMEK İÇİN CAMİ BOMBALAMAYI PLANLADIKLARI” İDDİA EDİLENLER, şimdi SİLİVRİ ZİNDANLARINDA İDİLER…
Bakalım, şimdi “CAMİYİ BOMBALAYANLAR” hangi etkiyi sağlayacaklar?
Ve ne sonuçla karşılaşacaklar?
         Çevremde; Jandarma Bölgesine neden POLİS çağrıldığı tartışılmaya başlandı…
         Kimisi: “jandarma KENDİSİNE GÜVENEMEDİ, o nedenle polis çağırdı.” dedi.
         Kimisi: “Bakanlık, jandarma’ya güvenmedi ve polis görevlendirdi.” dedi…
         Benim gözlemim ise; polis oraya nasıl getirilmiş olursa olsun; “BÜYÜK TEPKİ UYANDIRACAĞI” idi…
         Dileğim de “yanlış bir şey yapmasa” idi…
         ÇOK GEÇMEDEN; yeniden su sıkma işi ve gaz bombalaması başladı…
         Bu kez yöntem değişmişti: ARTIK HEDEF GÖZETMEKSİZİN GAZ BOMBASI ATILIYOR VE SU SIKILIYORDU…
         ÇADIR BÖLGESİNDE VE ARAZİDE; 500X500 Metrelik alanda toplanmış göstericilerin üzerine gaz da su da geliyordu…
Bu açıkça kışkırtma idi…
Bunun üzerine tüm alandakiler, CEZAEVİNE yöneldiler… Ve ben KAMPÜSE ulaştığımda BARİKATLAR DA, TEL ÖRGÜLERDE YERLERDE İDİ…
ETRAFTA JANDARMA DA POLİS TE YOKTU…
NELER OLDU, NASIL OLDU DİYE BAKINIRKEN; BİR ANDA ÜZERİMİZE YENİDEN SU VE GAZ YOĞUN BİR BİÇİMDE ATILDI…
GAZ BOMBALARI TÜFEKLE ATILITORDU, SAĞIMIZA SOLUMUZA DÜŞMEKTE İDİ…
ÇEKİLME YÖNÜ BİLE GAZ BULUTU İLE KAPLI İDİ…
YERLERDE YUVARLANANLAR, YÜZLERİNE SU VE LİMON SIKANLAR ARASINDAN ARAZİYE ÇIKABİLDİM…
GÖZLERİM YAŞLANMIŞTI…
NEFES ALMAKTA ZORLANIYORDUM…
ÖFKELENMİŞTİM…
DEVLETİMİN; “SİLAHSIZ VE SALDIRISIZ GÖSTERİ HAKKI”NI KULLANAN HALKINA YAPTIĞI BU İNSAFSIZ SALDIRISI, İÇİMİ ACITMIŞTI…
ÇADIRLAR BÖLGESİNDE, OLUŞTURULAN TEDAVİ ÇADIRINA, DOKTOR VE SAĞLIK PERSONELİ ARANMASI BU YÖNETİMİN YÜZ KARASIDIR…
Ve öğrendik ki; bombalar, ABD yapımıdır…
Ve yine öğrendik, kahramanlar, atılan bombaların çoğunluğunun üzerine basarak, çamura gömmüş ve etkisiz hale getirmiş…
Silivri’ye gitmeden önce: bir yazı yayımlamıştım ve Jandarmaya öneride bulunmuştum:
“Amacımız, uyarı görevimizi yapmak ve Silivri zindanında yatanlara; “YANLARINDA OLDUĞUMUZU” BİLDİRMEK…
Hepsi bu…
Atatürk’ün GÖEKEMLİ JANDARMASI’NA DA DİYECEKLERİM OLACAK…
Ey jandarma;
TOPLUMSAL BİR GÖSTERİ İLE KARŞI KARŞIYASINIZ…
KARŞINIZDAKİLER, TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİL.
DÜŞMAN HİÇ DEĞİL…
KARŞINIZDAKİLER, DEMOKRATİK BİR HAKLARINI KULLANMAKTADIRLAR…
SİZLER, DEVLETİN EMRİNDESİNİZ AMA TÜRK MİLLETİNİN ASKERİ OLDUĞUNUZU UNUTAMAZSINIZ…
SİLİVRİ YOLCULARINA; ELİ SİLAHLI BİR TERÖRÖRGÜTÜ GİBİ DAVRANAMAZSINIZ… KARŞINIZDAKİLERİN, BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU, “SİZİN BURNUNUZU KANATACAĞINA, KENDİ CANINDAN OLAMAYA RAZIDIR…”
Silivri, Meydanın; TAHRİR MEYDANINA DÖNÜŞMESİNE İZİN DE VERMEYİN SEBEP DE OLMAYIN…
ÇADIR BÖLGESİ SORUMLUSU, HIDIR HOKKA İLE İŞBİRLİĞİ YAPARAK, GÜVENLİK ÖNLEMLERİNİ DÜZENLEMELİSİNİZ…
İNANIYORUM Kİ; HIDIR HOKKA, BU TOPLUMSAL OLAYDA MEVCUT GÜCÜNÜZE DENK ÖLÇÜDE SİZE YARDIMCI OLABİLECEKTİR…

HUZURLU VE VERİMLİ BİR SİLİVRİ YOLCULUĞU DİLİYORUM…”
Daha önce de,  jandarmaya; “İŞİNİZE POLİSİ KARIŞTIRMAYIN” demiştim…

DEVLETİN; barış getirme umuduyla; Diyarbakır MEYDANINDA BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ BAŞININ, TALİMATNAMESİNİN HUŞU İÇİNDE OKUNMASINI, TEŞVİK EDERKEN, HER TÜRLÜ YASA VE HUKUK DIŞI DESTEĞİ VERİRKEN, SİLİVRİ’DE TOPLANAN VE ELİNDE BAYRAK VE FLAMASINDAN BAŞKA SİLAHI OLMAYANLARA, TERÖRİST MUAMELESİ YAPMASINI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR…

TÜRKİYE GENÇLİK BİRLİĞİNİN ORTAYA KOYDUĞU, ENERJİK TUTUM HER TÜRLÜĞÜ ÖVGÜYE DEĞERDİR…
TGB, HEM SİLİVRİ YOLCULARINI MOTİVE ETMİŞ HEM DE BÜYÜK VE OLUMSUZ GELİŞMELERİN ÖNÜNÜ ALMIŞTIR…
GENÇLERİN KOL KOLA GİREREK, BARİKATLARIN ÖNÜNDE BARİKAT OLUŞTURMALARI, TÜM KÖTÜ GİDİŞİ ENGELLEMİTİR…
TGB, “DURUN” YERİNE; “YÜRÜYÜN” DESE, O TOPLULUĞU HİÇ BİR GÜÇ DURDURAMAZDI…
Kefenimiz, boynumuzda deyip, BİNLERCE KORUMA İLE GEZENLER, binlerce km. yol kat ederek, kendilerini SİLİVRİ’DE namluların önüne atanların;
“BURAYA;
HAKSIZLIĞA, ADALETSİZLİĞE KARŞI TÜRK HALKININ İRADESİNİ ORTAYA KOYMAK VE ADALET İSTEMEK,
YILLARDIR, SİLİVRİ’DE HAKSIZ YERE TUTUKLU OLANLARIN YANINDA OLDUĞUNU GÖSTEREREREK, VİCDANİ SORUMLULUĞUMUZU YERİNE GETİRMEK,
SİLİVRİ VE BENZERİ DAVALARIN; ADALETİN ARANDIĞI BİR YARGILAMA OLMADIĞINI VURGULAMAK,
SİLİVRİ VE BENZERİ DAVALARIN; BASKI, İNTİKAM, İŞKENCE VE ZULÜM ARACI YAPILDIĞINI,
SİLİVRİ VE BENZERİ DAVALARIN; YAKIN TARİHİMİZİN YENİDEN YAZILMASI AMACI TAŞIDIĞINI,
SİLİVRİ VE BENZERİ DAVALARIN; TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TÜM KURUMLARINI TASFİYE ETME VE TOPLUMU DÖNÜŞTÜRME AMACI TAŞIDIĞINI,
Vurgulamak, amacıyla geldiklerini, neden anlamak istemezler!
         Saygılarımla.
         9 NİSAN 2013

         Ahmet AVCI
         İZMİR














        


Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar