27 Ağustos 2010 Cuma

34- TÜRK BÜYÜK TAARRUZU - İKİNCİ BÖLÜM


Ahmet AVCI
ahmetavci3@gmail.com
İZMİR


BÜYÜK TAARRUZ VE ANADOLU İHTİLALİNİN ZAFERİ (26 Ağustos–9 Eylül 1922): (İKİNCİ BÖLÜM)

Türk Ordusu: Düşmanı imha ederek, Anadolu’yu Yunan işgalinden kurtarmak amacıyla saldırdı.
Yunan ordusu: Bulundukları bölgeleri savunarak, en azından ellerindeki Anadolu topraklarını korumayı amaçladı.
Sakarya Zaferinden sonra, yenilen Yunan Birlikleri, geriye çekilerek, önceden hazırlamış oldukları mevzilere yerleştiler. (Eskişehir, Kütahya ve Afyon’un doğusundaki mevziler). Ellerindeki bu mevzileri hızla takviye ederek, güçlendirmeğe başladılar. Amaçları yapılacak uzun ve zorlu bir savunma savaşına hazırlanmaktı.
Buna karşılık Türk Ulusu’nun kararı ise, düşmanı kesinlikle yurttan atmaktı. Bunu Yapabilmek için de Türk Ordusunun güçlendirilmesi ve taarruza hazırlanması gerekiyordu.

33- TÜRK BÜYÜK TAARRUZU- BİRİNCİ BÖLÜM


AHMET AVCI
İZMİR



MİLLİ MÜCADELEDE TÜRK BÜYÜK TAARRUZU 26 Ağustos 1922

Büyük Taarruza Hazırlık (BİRİNCİ BÖLÜM)

A. Türk Tarafı:


         1921 Yılı Türkiye için askeri ve siyasi mücadeleler bakımından başarılarla geçmişti. Daha Erzurum kongresi sırasında savaş stratejisini çizmiş olan Mustafa Kemal Paşa, Yunan Ordusuna karşı kesin sonuç alıcı taarruz gücüne erişmedikçe, yalnızca savunma muharebeleri yapılmıştı.
         Kurtuluş savaşının Milli örgütlenmesi; başlangıçta,
·         ”Kuvay-ı Milliye” dönemi, TBMM’nin açılmasından sonra da
·         “TBMM” dönemi olarak iki bölümde ele alınabileceği gibi;

Askeri ve strateji yönünden de üç evreye üç evreye ayrılır;
·         Oyalama
·         Stratejik savunma
·         Genel karşı taarruz
         Oyalama evresi; 19 Mayıs 1919’dan, 6 Ocak 1921’e kadar sürmüştü. Bu dönem aynı zamanda; Milli bilinçlenme, Milli siyasi örgütlenme ve yeni devletin kuruluş dönemi idi.
        

20 Ağustos 2010 Cuma

30- KORKU



Ahmet AVCI                                                      


KORKU…

Dostlarım, 

Korkmayalım,

Korku doğal olarak insani bir duygudur. Ama onun da yanlış değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi, söz konusu değil mi?

Günümüzde; “Korku İmparatorluğu” denilen olguya bir ölçüde biz yol açmıyor muyuz?

Unutmayalım ki en büyük korku, korkunun kendisidir.

Ülkemizde gerçekten karanlık eylemlerle kimi ideolojik hesaplaşmalar biri birine mi girmektedir?

Bilemiyoruz…

Ülkemizdeki hukuki gelişmeleri ya da hukuksuzlukları ne yazık ki içimiz sızlayarak, uzaktan izliyoruz…

Çünkü Savcıların elindeki bilgi ve belgeler bizde yok…

Yargısız infazlar, tutuklulukların tutsaklıklara dönüştürülmeleri, tutuklu aydınların “suçumuz nedir?” haykırışları yüreklerimizi dağlamaktadır…

Demokrasiye ve hukukun üstünlüğünü sağlayacak adalete inancımız ve güvenimiz tam, ama öte yandan;  ya, vicdanımız!

Demokrasinin ve Adaletin vicdanlarımızı karartmaması gerek.

Bu duygularla Tüm Yurtseverleri, Atatürkçüleri selamlarken, aşağıdaki yazıyı da okumanızı öneriyorum.

Saygılarımla.


KORKU ÜZERİNE BİR HİNT MASALI…

Bir Hint masalında; bir farenin kedi korkusu nedeniyle sürekli endişe içinde yasadığı anlatılmaktadır.
Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.
Ama Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar.
Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür.
Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar.
Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye olanak yok.
Onu tekrar eski haline getirir.
Ve der ki:
"Sana yardım edemem. Çünkü senin korkun, cisminin değil yüreğinin küçüklüğünden kaynaklanıyor."

İNSANLARIN DA ÇOĞU KÜÇÜK BİR YÜREK TAŞIDIĞI İÇİN KORKAR.

DÜŞÜNMEKTEN KORKAR, SORUMLULUK GETİRECEĞİ İÇİN.

KONUŞMAKTAN KORKAR, ELEŞTİRİLMEKTEN KORKTUĞU İÇİN.

YAŞLANMAKTAN KORKAR, GENÇLİĞİN KIYMETİNİ BİLMEDİĞİ İÇİN.

UNUTULMAKTAN KORKAR, DÜNYAYA İYİ BİR ŞEY VERMEDİĞİ İÇİN.

ÖLMEKTEN KORKAR, YAŞAMAYI BİLMEDİĞİ İÇİN."

Ve

SEVMEKTEN KORKAR, KAYBETMEKTEN KORKTUĞU İÇİN…

Ama bazıları da var ki doğarken CESUR DOĞAR.
SEVMEKTEN DE MÜCADELE ETMEKTEN DE KAYBETMEKTEN DE KORKMAZLAR.



29- KURTULUŞ SAVAŞI ASKER KAYIPLARI


Ahmet AVCI



                  
KURTULUŞ SAVAŞI ASKER KAYIPLARI

         Son günlerde yine bir kavram kargaşası ile karşı karşıyayız. Kürt açılımı adı ile başlayan, Demokratik açılım adı ile sürdürülen, ama içeriğinin ne olduğu her nedense kamuoyuna açıklanmayan bu açılım furyasında ne yazık ki sapla saman birine karıştırılmıştır.
         Asıl hedef Devletin Üniter yapısının korunması ve ülkedeki kardeş kavgasına son verilmesi olmalı iken, ortaya yeni sorunlar çıkarılmakta, toplum daha da bölünme yoluna girmektedir.
         Türkiye ve Türklük düşmanları her şeyi söyleyebilir ve hatta her şeyi isteyebilirler de ama devleti yönetenlerin asıl görevi birlik ve bütünlüğü sağlamak olmalıdır.
        
Kurtuluş Savaşını da Türk Milleti yapmıştır, Türkiye Cumhuriyeti Devletini de Türk Milleti kurmuştur. Bu tanım, bizzat Mustafa Kemal tarafından yapıldığı gibi bu devletin kuruluş felsefesinde de anlamını bulmuştur.
         “1071’de Türklere yardım etmeseydik Malazgirt’i kazanamazlardı” söylemi de “Cumhuriyet’i birlikte kurduk, ama sonradan bize ihanet edildi. İçinde bulunduğumuz çatışmanın en önemli nedeni budur. Bu nedenle, Anayasa değiştirilmeli ve Türkler ve Kürtler ortak kurucu unsur olarak metne girmelidir. Ayrıca Kürtlerin kimlikleri ve dilleri için anayasa güvence verilmelidir” safsatası da, hatta “bu devlet için beraber şehitler verdik iddiaları da” ne yazık ki gündemi işgal etmekte yurttaşların zihnini bulandırmaktadır.

         "Biz yardım etmeseydik Malazgirt meydan muharebesini kazanamazdınız!" yalan ve palavralık bir söylentidir. Bizans ordusunda, Tarkan adlı bir Türk komutasında bulunan Müslüman olmayan Gagavuz Türkleri; kendilerine benzeyen ve kendi dillerini konuşan büyük Selçuklu ordusunu gördüklerinde; çekinmeden Selçuklu saflarına katılarak, muharebenin erkenden bitmesini sağlamışlardır. Yoksa Alpaslan’ın uygulamış olduğu taktik ve Selçuklu ordusunun bilinçli kahramanlığı sayesinde, Bizans ordusu yenilmeye mahkûmdu.” Kaynak: prof. dr. Ali Sevim, Malazgirt meydan muharebesi.

         Temel olgu; Türk Milleti kavramıdır. Bu tanım ve kavram içinde kendilerine yer bulmayanların, bu ülkeye bir katkıları yoktur ve artık olmayacağı da bellidir.
Biz; bizlere yutturulmaya çalışılan, Kürt açılımı adı altındaki bölücülüğü göremezsek, Yugoslavya’nın başına gelen felakete uğramamız da kaçınılmaz olur.
Ünlü Yunan Filozofu Sokrat'ın dediğini uygulamış oluruz: ”Bir şey hem tek, hem de çift olamaz. Hiç bir zaman, karşıtlar yan yana bulunamaz. Tek, daima tektir; çift te daima çifttir.”
Yine bir Büyük İyonyalı’ya göre de: ”Zıtların toplamı ancak bir eder. Bir damla suda, hem hayat, hem de ölümcülük vardır. İkisi bir tamın parçalarıdır!”

         Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de bu devletin kurucu felsefesi olan Türk Milliyetçiliği de bu VATAN için çarpışanları, şehit olanları etnik kimliklerine göre ayırmamıştır.
Biz Çanakkale’de şehit olan Rum ve Ermeni askerlerimizi bile kardeşimiz bildik. Bu toprağın bağrına evlatlarımız olarak verdik.
         Lozan Antlaşmasıyla bu ülkede yaşayan tüm Müslümanları alt kimlikleriyle tanımlamayarak TÜRK dedik. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı dedik.

         Dileğimiz ve umudumuz bu anlayışın sürmesi ve sürdürülmesidir.
         Bozulacak kardeşlik bağları bu ülkeye de bu millete de zarar verecektir.

Bu kargaşa içerisinde etnik kimlik ayrıştırması yapılırken ne yazık ki şehitlerimizin de kemikleri sızlatılmaktadır. Ortalıkta hem gerçeğe uymayan sayılar dolaşmakta hem de etnik kimlik ayırımı yapılmaya çalışılmaktadır.

Kurtuluş savaşında verilen asker kayıpları ile ilgili sayılar; Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı kayıtları esas alınarak aşağıya çıkartılmıştır.
Ancak liste, Kurtuluş Savaşında düzenli Ordunun Batı Cephesinde verdiği kayıpları içermektedir. Adana, Mersin, Maraş, Antep, Urfa ve diğer yerlerde yerel direnişçilerin verdiği şehitler bu çizelgede yoktur.
Düzenli Ordunun subay ve erleri de yerel çeteler de etnik kimlik dürtüsüyle savaşa katılıp gazi ya da şehit olmamıştır.
Bu kişiler, Vatansız kalmak tehlikesini ortadan kaldırmak, Sevr Antlaşmasının dayattığı onursuzluktan kurtulmak için savaşmıştır.
Bu insanlar, Bağımsızlık ve özgürlük için savaşırlarken bir Ulus olmanın bilincini de yaşatmışlardır.
Tarihi gerçeklere aykırı, gerçek dışı iddialarda bulunmak, yorumlar yapmak, öyküler uydurmak yanlış ve tehlikelidir.

 TEK ULUS; TEK BAYRAK; TEK DİL; Çağdaşlık ve ULUSAL EGEMENLİK hakkımızdan vazgeçmemizi kim isteyebilir bizden!

Bilmeliyiz ki; Kurtuluş Savaşı bir Vatan yaratmak, Bir Millet oluşturmak için yapıldı; Ulusu cemaatlere, etnik gruplara ayırmak için değil.
30 AĞUSTOS ZAFER’İ; Türk’ün Türklüğün ve Türkiye’nin Dünyaya mührünü vurmasıdır.
Tüm olumsuzluklara karşın, coşkusunu yitirmeyen bir Bayram yaşıyoruz.
Bu coşku; 30 AĞUSTOS Zaferi galibiyetinin sevincinden çok; bu Zafer’in Dünya Barışına sağladığı katkıdan ötürüdür.
Ne yazık ki; Günümüzde bile, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve AB ve ABD’nin tutum ve istekleri Sevr Antlaşmasının hükümleri ile örtüşmektedir.
Yani Türkiye; ufaltılarak; siyasi, askeri ve ekonomik bakımdan bağımlı hale getirilmek istenmektedir.

Falih Rıfkı ATAY’IN belirttiği gibi:
“Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğu’nun (Arap’ın) pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyorsak, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz...”

Bu duygularla 30 Ağustos Zaferi’nin 87. yılını kutluyor; başta Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, tüm Şehitlerimizi ve Gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyor, saygı ile selamlıyorum.

        
        
Kaynak:
         Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı kayıtları:

Kurtuluş Savaşı Asker Kayıpları:

Şehit olanlar: 9 167 (Dokuz bin yüz altmış yedi)
Yaralıdan ölenler:  1 718
Yaralılar:       31 173
Hastalıktan ölenler:  22 543
Esir ve kayıp olanlar:  1 112

NOT: Yaralıdan ölenler de şehit sayılacağından
Toplam Şehit Asker sayısı: 10 885

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar