27 Ağustos 2010 Cuma

33- TÜRK BÜYÜK TAARRUZU- BİRİNCİ BÖLÜM


AHMET AVCI
İZMİR



MİLLİ MÜCADELEDE TÜRK BÜYÜK TAARRUZU 26 Ağustos 1922

Büyük Taarruza Hazırlık (BİRİNCİ BÖLÜM)

A. Türk Tarafı:


         1921 Yılı Türkiye için askeri ve siyasi mücadeleler bakımından başarılarla geçmişti. Daha Erzurum kongresi sırasında savaş stratejisini çizmiş olan Mustafa Kemal Paşa, Yunan Ordusuna karşı kesin sonuç alıcı taarruz gücüne erişmedikçe, yalnızca savunma muharebeleri yapılmıştı.
         Kurtuluş savaşının Milli örgütlenmesi; başlangıçta,
·         ”Kuvay-ı Milliye” dönemi, TBMM’nin açılmasından sonra da
·         “TBMM” dönemi olarak iki bölümde ele alınabileceği gibi;

Askeri ve strateji yönünden de üç evreye üç evreye ayrılır;
·         Oyalama
·         Stratejik savunma
·         Genel karşı taarruz
         Oyalama evresi; 19 Mayıs 1919’dan, 6 Ocak 1921’e kadar sürmüştü. Bu dönem aynı zamanda; Milli bilinçlenme, Milli siyasi örgütlenme ve yeni devletin kuruluş dönemi idi.
         Stratejik Savunma evresi; 6 Ocak 1921’den 13 Eylül 1921’e yani Sakarya Zaferine kadar sürdü. Bu evrede; Ordunun kuruluşu, güçlendirilmesi, iç güvenlik otoritesinin kurulması, iç kaynakların örgütlenmesi, dış kaynak sağlanması ve dış ilişkilerde anlaşmalar yapılması gerçekleşti.
         Her iki evreyi de gerçekleştiren Mustafa Kemal Paşa, stratejisinin kesin sonuca gidecek üçüncü evresine; “Kesin karşı taarruz” evresine gelmişti.
         Genel karşı taarruz evresi; 26 Ağustos 1922’de başlayacaktı.
         Yaşamı boyunca hiç başarısız olmamış, savaşlar içinde yetişmiş olan Mustafa Kemal Paşa; üstün askeri ve siyasi strateji zekâsına ve bilgisine, üstün seziş-inisiyatif yeteneklerine sahip bir komutandı.
          Kesin sonuç alıcı bir “imha” savaşına hazırlanmak için zamana ve ordunun en az 200 000 kişilik bir silahlı güce ihtiyacı vardı.
         Yüzlerce top ve makineli tüfek, bu silahlar için milyonlarca mermi ve binlerce ton tutan bu savaş malzemelerinin sağlanması ve cepheye taşınması, ayrıca ordunun subay ve komutan ihtiyacının karşılanması gerekiyordu. Silah ve cephanenin yanı sıra; yiyecek giyecek, hasta hane doktor ve ilaç ta gerekli idi.
         Sakarya Muharebesinden sonra, Yunan ordusunun hazırlık yapmasına fırsat vermeden taarruz yapılması istenmiş, ancak ordunun buna hazır olmayışı yüzünden vazgeçilmişti. Sonra da yağışların başlaması, nedeni ile ertelenmişti. Ancak her an taarruz yapılacakmış gibi hazırlık yapıldı.
         13 Eylül 1921’de Seferberlik ilan edildiğinden ordunun er ihtiyacı büyük ölçüde karşılanmıştı. Hazırlıklar sürerken; TBMM içinde Mustafa Kemal’e karşı olanlar yine saldırılara, halkın ve ordunun moralini bozucu eleştirilere başlamışlardı. Halk ise uzun savaş yılları boyunca varını yoğunu ortaya koymuştu ve perişan durumda idi.
         Başkomutan, kesin sonuca ve düşmanı vatan topraklarında yok edecek, başarıya ulaşmak için; Millet’i, TBMM’Nİ ve Ordu’yu savaşa hazırlamak ve “Türkiye’nin düşünen kafalarını tümüyle yeni bir inançla donatmak, tüm ulusa sağlam bir ruh vermek” gerektiğini biliyor ve bu yolda çalışıyordu.
         Bu hazırlık döneminde cephe sakin, ancak cephe gerisi çetin mücadeleler ve hazırlıkla geçti.
         Halk, Milli Mücadelenin başlangıcında; Padişah ve İstanbul Hükümetlerinin etkisinde kalmış, TBMM’nin otoritesine girmemek için bazı yerlerde direnmişti.
         Milli Mücadelenin gücü her geçen gün arttı. Birinci Dünya Savaşında perişan hale gelen bu halk, Sakarya Zaferinden sonra Mustafa Kemal’e büyük bir inançla bağlandı. Ordunun hazırlanması için varını yoğunu ortaya koydu.
        

                        Diplomatik hazırlıklar:

·        ABD; Amerika, artık Avrupa işlerine karışmayacaktır. Ayrıca Türkiye’nin iç işlerine karışmaktan ve Doğu Anadolu’nun Ermenilere verilmesine ilişkin isteklerinden de vazgeçmiştir. Türkiye ile yalnızca ticaret ve kültür alanlarında ilişki kurma kararı vererek, Türkiye’ye karşı dostça bir siyaset izlemeğe başlamıştır.
·        Sovyet Rusya; Ortak düşmanlara sahip olduğu Türkiye’yi, her bakımdan desteklemektedir. 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova anlaşması ile Doğu sınırı güvenceye alınmıştır.
·        Fransa; 20 Ekim 1921’de Ankara anlaşması imzalanarak, Güney sınırı güvenceye alınmış, Fransa'nın büyük ölçüde tarafsızlığı sağlanmış, İngiltere yalnız bırakılmıştır. Parasıyla ve hibe olarak çok miktarda silah, cephane, araç ve gereç alınmıştır. (40 bin askeri donatacak malzeme ve 10 uçak)
·        İtalya; İyi ilişkiler kurularak, İngiltere’den uzaklaştırılmıştır.
·        İngiltere; Yunanistan’ın yanında ve düşmanca bir tutum içindedir.
·        Bulgaristan; Yunanistan’la sorunu olduğundan, siyaseten Türkiye’yi desteklemektedir. Yunanistan askeri gücünün bir bölümünü Bulgaristan sınırına kaydırmak zorunda kalmıştır.

         Yunan ordusuna karşı yapılması gereken taarruz hazırlıkları ve diplomatik çalışmalar sürerken, Yunan işgal bölgesindeki gerilla çalışmaları, özellikle Demirci bölgesinde sürmekte, yunanlılar uğraştırılmakta idi.

         Trabzon yöresinde Pontus’çular ağır bir darbe yemiş olmalarına ve olaylar kısmen azalmış olmasına rağmen, Yunanistan Avrupa Kamuoyunu etkilemek için katliam propagandalarını sürdürüyordu. İngiltere ve ABD bu durumu fırsat bilip inceleme komisyonları gönderilmesini istiyorlardı.

         Merkez Ordusu komutanlığı, Pontus çetecilerine yataklık edenleri Erzurum yöresine tehcir ediyordu. Bölgenin Rum halkı Milli Mücadele için büyük tehlike oluşturmuş, gençleri Yunan Ordusunun Pontus Alayına gönüllü olarak katılmışlardı.
         Cephe gerisi güvenlik altına alınıp, diplomatik hazırlıklar tamamlanıp ve dış destek sağlanınca; Ordunun ihtiyacı olan malzeme, silah, cephane çeşitli yollardan sağlanarak, eğitim ve disiplin mükemmel düzeye getirildi.  Ordu içinde emir komuta zinciri sağlandı.

         Ordunun komuta heyeti; uzun savaş yıllarında yetişmiş, deneyimli komutanlardan oluşuyordu. Yeni katılanlarla ordunun mevcudu 200 bine ulaştı. Yiyecek, giyecek ve donatım yeterli düzeye getirildi.
         Birkaç meydan savaşı yapılaması olasılığı düşünülerek, hazırlıklar yapıldı.
         Türk Ordusu; vatan topraklarını kurtarmak için Başkomutanının emrini beklemeğe başladı.

            B. Yunan tarafı:

         Sakarya savaşından sonra, Yunanlılar, Afyon-Eskişehir çizgisinde kuvvetli bir savunma hattı oluşturdular. Bu mevzileri gören bir İngiliz kurmayı, ”Türkler bu mevzileri dört beş ayda işgal ederlerse, bir günde başardıklarını iddia edebilirler” demişti. Bu cepheyi böylesine güçlendiren Yunanlılar, öte yandan da İtalyanların boşalttığı Söke ve Kuşadası’nı 21 -30 Nisan 1922’de işgal ettiler.
         Bu davranışları ile Anadolu’da kalmaya kararlı olduklarını gösteriyorlardı. Ege Bölgesinin Rumlarını da silâhaltına alarak, birlikler oluşturuyorlardı.
         Türkiye’ye gözdağı vermek, Yunan halkının moralini yükseltmek ve Türklerce esir alınan,”Enosis" adlı geminin intikamını almak için 7 Haziran 1922’de, Samsun’u bombaladılar. 
         5 Haziran da yunan ordusunun başına, Lloyd George’un “bir çeşit deli “ dediği Hacı Anesti’nin getirilmesi ile Yunanlılar; Trakya ve Anadolu’da sivil halka karşı baskı ve katliama giriştiler.
         Sakarya yenilgisi, Yunanistan iç işlerinin karışıklığı, Ordusunun moralinin kötü oluşu, İngiltere’nin maddi yardımı kesmesi, Yunanistan’ın sonunda Anadolu’yu boşaltmak zorunda kalacağını gösteriyordu.
Yunanistan da Ege’den çekilmek zorunda kalırsa, arkasında sağlam bir güvence bırakmak istiyordu.
a) “Türk Yönetiminden kopartılan topraklar, tekrar Türk Yönetimine verilmemeli” diye düşünen Yunanistan, uygun bir barış hilesi ile Padişah’la anlaşıp, Anadolu Halkını Padişahın yanına çekip, Mustafa Kemal’i zayıflatarak, devrilmesini umuyordu.
Kimi hainler de bu doğrultuda İngiliz ve Yunanlılarla işbirliği yapıyorlardı. Batı Anadolu’da Kurulu; Anti Kemalist “Anadolu Cemiyeti” Batı Anadolu’da özerk bir Hükümet kurma çalışmalarına başlamışlardı. İşgal altındaki bölgede Padişah adına geçici bir hükümet kurularak, TBMM Hükümetine karşı mücadeleye çalışılıyordu.
İtilaf Devletlerinin 22 Mart tarihli barış önerisine Yunanlılar, olumlu yanıt vermişti. Türk tarafını oyalamak için, Yunanistan lehine sergilenen bu “barış oyunu”, Padişah yanlılarını Mustafa Kemal’e karşı harekete geçirmişti.
b) Anadolu’nun boşaltılması söz konusu olunca, Yunanistan; ”Anadolu Hıristiyanları, Türk’lerin insafına bırakılamaz” diyerek geride bir  “ELEN” devleti bırakmayı hedefledi. Bu devlet İzmir bölgesinde kurulacak, Sonra Marmara Bölgesine (BURSA) hatta Antalya’ya dek genişleyecekti.
c) Yunanistan’dan umudu kesen ve endişe duyan Anadolu Rumları da; İzmir bölgesinin, geniş bir özerklikle, Padişahlık egemenliğine bırakılması için,  Avrupalı diplomatlarla görüşmelere başladılar.
         Kemalistlerin İzmir’i ele geçirmesini önlemek için, ”Müdafaa-i Milliye Komitesi” kurdular. İzmir’deki Rum basını da bunları destekliyordu. İyonya gazetesi, “Bölgede Cumhuriyet ilan edileceğini, Papulas’ın da Cumhurbaşkanı olacağını yazıyordu.”
Yunan yönetimi bu hareketi bölücülük olarak görüyor ve engel olmaya çabalıyordu.
Komite, 6 Mart 1922’de İtilaf devletleri temsilcilerine başvurarak; ”Türklerin uygar olamadığını ileri sürmüş, Rumların uğradığı katliam ve baskılar nedeni ile Türk yönetimini kabul edemeyeceğini, Yunanlıların Küçük Asya’dan ayrılmalarının felaket getireceğini, hatırlatarak, İtilaf Devletlerinin himayesinde ve İzmir Metropolitinin gözetiminde İzmir’de Rumların gönüllü Alaylar oluşturacağını ve Rum halkının desteğini istediklerini” bildirdi. Rum halkı da bu talebe uyarak silahlanmaya başladı.
Papulas'ın yerine Yunan Orduları Baş Komutanı olan, Hacı Anesti döneminde İyonya devleti kurma çabaları hızlandı. Eğer Yunanlılar Anadolu’dan ayrılırken İyonya devleti kurulmuş olursa, Kemalistler buralara gelemeyecekler.  Ve sonra da Yunanistan buraları ilhak edebilecekti.
30 Temmuz 1922’de Yunanistan'ın onayı ile Stergiadis, İyonya devletini resmen ilan etti Osmanlı Devleti; 1 Ağustosta,  Ankara Hükümeti; 9 Ağustosta, İtilaf Devletleri de 15 Ağustosta protesto ederek bu oluşumu reddettiler.
İyonya Devletinin kuruluş bildirgesinde; Küçük Asya’nın yeniden Türklerin hâkimiyetine verilemeyeceği, yöredeki halkın din, dil, ırk ve din ayırımı gözetilmeksizin, eşit yaşayacağı ve Türklerin katliam yaptığı ileri sürülerek, bundan böyle İyonya yönetiminde, barış ve güvenliğin sağlanacağı ileri sürülmüştür.
Mustafa Kemal, bu “sözde devlet” oyununu ve bu oyunun TBMM’ndeki olumsuz etkilerini, bozarak etkisiz bırakmıştır.

29 Temmuz 1922’de Yunanistan İngiltere’ye bir nota vererek; Türkleri barışa zorlamak için, İstanbul’u işgal etmek zorunda olduklarını, bildirdiler ve iki Tümeni Anadolu’dan İstanbul’a göndermek için hazırlıklara başladılar.
Bunun üzerine, İstanbul’daki Türk gizli teşkilatı, Önemli yerlere top yerleştirirken, şehrin savunulması için de binlerce kişi hazırladı. Öte yandan, Fransa da karşı bir tutum izledi. Ve gerekirse kuvvetle karşı koyacağını bildirdi. İngiliz Generali Harrington ‘da, Lloyd George’nin politikasına aykırı olarak, Fransızlara katılmış ve Çatalca hattına birlik göndermiştir. İtalya da karşı çıkınca, Yunanlılar işgal girişiminden vazgeçtiler.
Yunanistan bu politikayı sürdürürken, halkın ve ordunun morali çok bozuktu. Sakarya’daki ağır yenilgi ve kayıpların açıklanması, çok kötü bir etki yaptı. Yunan askeri Anadolu’da boşu boşuna savaştığını düşünmeye başladı.
Ordu; kralcı ve Venizelosçu çekişmesi içinde eğitim ve disiplinini yitirmişti. Siyasi ve askeri çöküntünün yanı sıra, ekonomik bunalım da doruğa çıkmış ve dış yardım kapıları kapanmıştı. Yabancı devlet adamı ve askeri gözlemcilerin; ”Yunanlıların Anadolu’yu terk etmeleri gerektiği,” yolundaki uyarıları da artmıştı. Ancak Yunanlılar, ”Büyük Yunanistan’ı kurmak için ellerine geçirdiği fırsatı kaçırmak istemiyorlardı. Ordularının da yeterli güçte olduğu kanısında idiler.

 Büyük Taarruz Öncesi İtilaf Devletlerinin barış önerisi (aldatmacası): Paris Konferansı:  22 Mart 1922

Sakarya Savaşından sonra, artık Yunanlıların, Anadolu’da kalamayacakları, er geç çekileceği ya da yenilgiye uğrayacağı, tüm taraflarca düşünülmeye başlanmıştı.
Daha 1921 yılı başında; TBMM dış ilişkilere gereken önemi vererek, 16 Mart 1921’de Moskova Antlaşmasını, 20 Ekim 1921’de de Ankara Antlaşmasını imzalayarak, önemli gelişmeler sağlamıştı.
İngilizler Türkiye’ye karşı Diplomasi saldırısına hazırlanırken, Türkiye de Yusuf Kemal Bey’i Londra’ya göndermeye hazırlanıyordu. Türkiye ABD ile de ilişkilere özen gösteriyordu.
Yunanistan Başbakanı Gounaris, İngiltere’ye başvurarak, (Şubat 1922) Silah cephane ve destek kuvvetleri istemiş ve bunlar sağlanmazsa, Yunan ordusunun büyük sıkıntıya gireceğini belirtmişi. Curzon ise; Yunan ordusunun silahının yeterli olduğunu, Paris Konferansında Yunanistan'ı tatmin edecek, barış önerisi yapılacağı yanıtını verdi.
İngiltere Yunanistan'ı kurtarmak için, Fransa’yı da ikna ederek, barış projeleri gündeme getirmeye çalışıyordu.
İngiltere’yi asıl endişelendiren; muhtemel bir Türk Zaferi idi. İngiltere’nin üç bakımdan endişesi vardı:
  • Türkiye yakın zamanda Yunan ordusuna karşı başarılı bir taarruz yapabilirdi. Bu durumda barış koşullarını Türkiye belirlerdi.
  • Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile olan dostluğu nereye varacaktı. Türkiye de Sovyet mi olacaktı?
·         Türkiye ya, Irak’a saldırırsa? Musul ve Kerkük Misak-ı Milli sınırları içindedir ve İngiltere’nin hedefindedir…

Mart 1922’de Paris’te Fransız ve İngiliz temsilcileri bir araya gelerek, bir barış projesi hazırladılar. 22 Mart 1922.
Buna göre:
Yunan-Türk savaşına hemen son verilecek. Tarafların arasında en az 15 kilometrelik bir alan olacak. Mütareke süresince, taraflar güçlenmeye çalışmayacaklar. Savaş hali üç ay süre ile kalkacak. Taraflar ilk barış şartlarını kabul edinceye dek, bu süre kendiliğinden yenilenecek. Nihayet taraflar, bu şartları kabul eder ve hazırlanmakta olan, diğer hükümleri de önceden imzalarlarsa, Anadolu boşaltılıp Türklere geri verilecek.
         Bu projeden beklenen, Türk taarruzunu geciktirmek ve Yunanistan’a zaman kazandırmak, için hazırlandığı açıkça görülüyordu.
         Bu tasarıyı Yunanlılar hemen kabul ettiler.
         Türk tarafı Anadolu’nun boşaltılmasını içeren, bu tasarıyı ciddi olarak inceledi. Mustafa Kemal bir nota hazırladı. Hazırladığı yanıtı açıklamadan; İtilaf Devletleri 26 Mart’ta ikinci bir nota ile barış önerisinde bulundular. Buna göre:
·         İzmir bölgesi ve Trakya’da; Tekirdağ Türkiye’ye verilecek, Edirne, Kırklareli ve Babaeski Yunanistan’a bırakılacak.
·         Doğuda bir Ermeni Yurdu kurulacak.
·         Türkiye’de Askerlik zorunlu olmayacak. Ancak ordu mevcudu 55 binden 85 bine çıkartılacak.
·         Sevr anlaşmasının; mali, idari, adli hükümlerinin bazılarında Türkiye lehine bazı değişiklikler yapılacak. Ve anlaşma yapıldıktan sonra, İtilaf Devletleri de İstanbul’dan ayrılacaklar.

TBMM Hükümeti, bu öneriyi prensip olarak kabul etmekle birlikte, 5 Nisan 1922’de gönderdiği bir karşı öneri ile Yunan Ordusunun, ateşkes imzalanmasından sonra ilk onbeş gün içinde; Eskişehir, Kütahya ve Afyon’dan, dört ay içinde de İzmir dâhil tüm Anadolu’dan çekilmesini istedi.
İtilaf devletleri 15 Nisanda Türkiye’nin önerisini reddettiler. Böylece İtilaf Devletlerinin başlattığı barış önerisi ya da aldatmacası sonuçsuz kalmış oldu.
Mustafa Kemal, gerçek ve adil bir barışın; İtilaf Devletleri aracılığı ile değil, ancak kesin bir Türk zaferi ile sonuçlanacağına bir kez daha inandı ve bunu meclise ve Ulusa açıkladı.

*Devamı ikinci bölümde…


            KAYNAKLAR:
1.   Anadolu İhtilalı- Sabahattin SELEK
2.   Şu Çılgın Türkler- Turgut ÖZAKMAN
3.   Ahmet MUMCU- Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
4.   Harp Tarihi Yayınları- Genelkurmay Başkanlığı


Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar