13 Aralık 2011 Salı

83- ATATÜRK İLKELERİ!- CUMHURİYETÇİLİK İLKESİ!

Ahmet AVCI
12 ARALIK 2011


ATATÜRK İLKELERİ NEDİR, NE DEĞİLDİR!


            Atatürk’ün, Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak için gerçekleştirdiği DEVRİM’E yön veren ilkelere; ”Atatürk ilkeleri” diyoruz. Bu ilkeler Atatürk tarafından, bir bütün olarak Devrimi yapıp yaşatmak için ortaya konulmuştur. Bu ilkeleri kökeninde; Akılcı ve bilimci düşünceyle Fransız Devrimi ile dünyaya saçılan evrensel nitelikli akımlar yatar.
            Türk Milliyetçiliğinin 19. Yüzyılda gelişmesi ve diğer düşüğüce akımlarının Atatürk tarafından Türk toplumunun özelliklerine uygun biçime büründürülmesi “Altı İlke”yi ortaya çıkarmıştır:
Altı Temel İlke; “Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, Devrimcilik”
Bütünleyici ilkeler: Milli Egemenlik, Tam Bağımsızlık, Özgürlükçülük, Akılcılık ve Bilimcilik, Çağdaşlık, Barışçılık.
            Ulusal Kurtuluş Savaşı; sömürüye, tutsaklığa, bağımlılığa, yayılmacılığa karşı verilmiş, geri kalmışlıktan kurtulup çağdaşlaşmaya yönelmeyi amaç edinen bir bağımsızlık hareketidir.
            Bu ulusal eylem, başlangıçta ülkeyi parçalamak, ele geçirmek, Anadolu’da yapay devletler kurmak, Türkleri Devlet yaşamından yoksun bırakmak amacıyla Anadolu topraklarına çıkan düşmanlara karşı başlatılmıştır.
            Ancak ulusal eylemin tek hedefi düşmanı yurttan kovmak değildir. Tek hedef bu olmadığı için de, düşman Anadolu’dan kovulduktan, savaştan galibiyetle çıkıldıktan sonra, gelişmenin, değişmenin, çağdaşlaşmanın gerekleri olan “Devrimin Atılımları” aşamasına gelinmiştir.
            Çağdaş olabilmek için; “Siyasi Bağımsızlık” ön koşuldur. Ancak, Tam Bağımsız ve Çağdaş olabilmek; Ekonomik Bağımsızlıkla gerçekleşir.
 Ulusal bağımsızlık Önderi Mustafa Kemal’in amaçladığı; Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak, Uluslar topluluğu ve Devletler topluluğu içinde saygın, güçlü, onurlu, kalkınmasını, gelişmesini, özgür ve bağımsız iradesi ve ulusal yönlendirmesiyle gerçekleştirecek bir Türk devleti yaratmaktır.
            Atatürk ilkeleri bir ideal midir? Yoksa bizi bir ideale götürecek araçlar mıdır? Atatürk’ün ortaya koyduğu araçlara, sahip olmayı ideal saymakla ideal hedefe varılabilir mi?
O; ”Size hiçbir doğma, hiçbir ayet miras bırakmadım. Size aklı ve pozitif bilimi miras bıraktım“ diyor.
            Atatürk’ün amacı: Türkiye’yi özgürlükçü bir ortamda, Tam Bağımsız bir Devlet olarak ve kendi kimliği ile çağdaş dünyadaki yerine oturtmaktır.
            Bu amaca ulaştıracak araç; Atatürk Devrimi, Atatürk İlkeleri ve yine onun yarattığı Atatürk Düzenidir.

            Atatürk ilkelerinin dayandığı esaslar (KÖKENLERİ)

            Her Devrimin üzerinde yükseldiği değerler vardır. Bunlar o devrime can verir. Belli bir düşünceye; dolaylı ya da dolaysız dayanmayan devrimin oluşması imkânsızdır.
            Yalnızca “eskiyi değiştirmek” amacına yönelik olup da bu iş yapıldıktan sonra toplumsal kurumların ne biçimde yenileneceğinin ilkeleri belirtilmezse o zaman yapılan Devrim değil kargaşadır.
            Atatürk’ün Devrimine esas olan İLKELER çok sağlam, tutarlı ve kalıcı niteliktedir. Bunun da nedeni bu İLKELERİN evrensel boyutlu olması ve insanlığın uzun bir tarih boyunca işlediği önemli temel düşüncelere dayanmasıdır.
            Tüm bu temeller üzerinde Atatürk, Ulusumuzun gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uyan ilkeleri oturtmuş ve onlara dayanarak da Devrimi gerçekleştirmiş ve yürütmüştür.
            Atatürk ilkeleri aşağıdaki esaslara dayanmıştır:

1.    Akılcı ve bilimci düşünce;
Türk Toplumuna akılcı ve bilimci düşünceyi sunan Atatürk’tür. Atatürk gerçek bir akılcı idi. İnsan aklının üstünlüğüne inanmıştı. Yaptıklarının ve gerçekleştirdiklerinin içinde akla ve bilime aykırı hiçbir şey yoktur.
**İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik; düşünebilmesidir. Düşünce ise akıldan doğar. Aklın her şeye egemen olabileceği anlaşılınca, bilime ulaşılmıştır.
**Akılcı ve bilimci düşünce; İnsanın çevresindeki olayları, gerçekleri aklın değişmez kuralları ve bilimin verileri ile açıklayıp değerlendirmesi için kullandığı yöntemdir.

2.  Büyük Fransız İhtilalı ile Dünya’ya saçılan evrensel nitelikli akımlar;
Fransız Devrimi; ayrıcalıklı toplum modeline son vermişti. Yasalar karşısında eşitlik getirmişti. Devrime göre; kişiler doğuştan özgür ve diğerlerine göre eşittir. Devletin görevi; bu özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Egemenlik ulusa aittir. İnsanların kişiliklerine bağlı vazgeçilemez özgürlükleri vardır. Kişi güvenliği sağlanmalıdır. Din ve devlet işleri biri birinden ayrılmalıdır. Devletler ulusa dayanmalıdır. Milliyetçilik temel ilke olmalıdır. (Bağımsızlık ve özgürlük, Milli egemenlik, Milli kültürün gelişmesi, Milli tarih bilinci, Vatan ve millet sevgisi, v.b)
Eşsiz sezgisi ile Fransız Devriminin insanlık için neler ifade ettiğini kavrayan Atatürk, pek çok ileri ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de yukarıda belirtilen ilkelerin yerleşmesi gereğine inanmıştı.
Laik, Milli, Millet egemenliğine dayanan bir devletin kurulmasında, Atatürk üzerinde Fransız Devriminin etkisi çok büyüktür. Ama kendisinin de belirttiği gibi, Fransız Devriminin saçtığı ilkeleri, Türk Ulusu kendi benliğine göre biçimlendirmiştir.

3.  Türkçülük Akımının Gelişmesi; (Türk Milliyetçiliği)
Atatürk’ün en belirgin özelliklerinden birisi, Milliyetçiliğidir. O yapmak istediği her işi ilk önce Türk Ulusunun çıkarları bakımından değerlendirmiştir. Tüm amacı Türklüğü yüceltmek ve yükseltmek olmuştur. Bu nedenle Türkçülük akımı Atatürk İlkelerinin açıklanması bakımından önemlidir. Atatürk İlkelerinin yerleşmesinde, gelişen Türkçülük akımının önemli etkisi vardır.
Bu ilkelerin kökenlerinde Türkçülük de yatmaktadır. Türk Milletine inanmak ve güvenmek ve Türk Milletini Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarma arzusu vardır.

         4. Atatürk Sentezi;
Akılcı ve bilimsel düşünce, Fransız Devriminin etkileri, Türkçülük (Türk Milliyetçiliği); bunlar Osmanlı Aydınlarınca da bilinmeyen konular değildir. Ancak Atatürk, bu akımlardan, ilkelerden Türk Ulusu için gerekli gördüğü ölçüde ve bilinçli ölçüde yararlanmıştır. Bunların hepsini kendi zekâsı, sezgisi ve deneyleri ile yoğurarak ortaya Türk Ulusu için yepyeni sayılabilecek ilkeler çıkarmıştır. Başka bir deyişle, Atatürk, yukarıda belirttiğimiz esasları, Türkiye’ye aynen getirmiş değildir. Onlara kendi damgasını silinmeyecek biçimde vurmuştur. Esinlendiği Evrensel Değerleri Türk Ulusunun bünyesine uydurmuştur.
            Öyle ise; Atatürk ilkelerinin temelinde O’nun birleştirme, sentez yapma gücü de vardır

            Atatürk İlkelerinin Niteliği;
Yukarıdaki açıklamalar, Atatürk İlkelerinin genel niteliğini de ortaya koymaktadır. Bu ilkeler, İnsanlığın yüz yıllarca süren mücadelesi sonunda beliren ve evrensel değerlerden çıkarlar.
Atatürk İlkelerini; ”Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, Devletçilik” olarak altı temel başlık altında toplamak gelenekleşmiştir.
Bunlar teker-teker incelendiğinde hiç birisinin doğrudan doğruya Atatürk tarafından “bulunmuş” ilkeler olmadığı görülecektir.
Modern ve demokratik cumhuriyetlerde bu ilkelerin hemen hepsi uygulanmaktadır. Bu bakımdan denilebilir ki dış yapısı bakımından Atatürk bu ilkeleri Özgün (Orijinal) değildir.  Ancak içyapıları bakımından Atatürk bu ilkeleri Türklerin özelliklerine ve ulusal koşullarına uygun biçime getirmişti.
Türklerin Milliyetçilik anlayışı ile İngilizlerin bu konudaki tutumları farklıdır. Türkiye Cumhuriyeti ile diğer cumhuriyetlerin uygulama biçimi farklıdır. Temelde aynı olmakla birlikte Laiklik batı Avrupa Ülkelerinde bizden farklı biçimde anlaşılıp uygulanmaktadır.
Bu ilkeler, insanlığın evrensel değerleri olsa da Türkiye’de kendi ulusumuzun ölçüleri ve ihtiyaçlarına uygun biçime getirilmişlerdir.
Atatürkçülüğe egemen olan asıl ilkeler; AKILCILIK, BİLİMSELLİK, AYDINLANMACILIK ve MİLLİYETÇİLİKTİR. Diğer ilkeler bu ikisinden çıkmıştır. Atatürkçülük akılcı bir Milliyetçilikle Türklerin çağdaş uygarlık düzeyine erişmesini sağlayacak yöntemleri bulmuştur.
Cumhuriyetçilik, Toplum gerçeklerine en uygun rejimdir. Akılcılıktan kaynaklanır.
Laiklik bilimsel bir kavramdır. Devletçilik de öyle. Halkçılık devletin doğrudan doğruya topluma eğilmesi demektir. Milliyetçilikten doğar. Devrimcilik, tüm bu yeniliklerin sürdürülmesinin aklın gereği olmasından kaynaklanmıştır. Demek ki bu altı ilkenin beşi, akılcılıktan ve Milliyetçilikten doğmuştur.

1.    CUMHURİYETÇİLİK İLKESİ:
Cumhuriyet; bir devlet yönetim biçimidir. Türkiye bakımından Cumhuriyet: Devlet yaşamında, devlet yönetiminde ve bu yönetimin işleyişinde; Türk Ulusunun iradesinin egemen olmasıdır.
 Bu sistemde; Devlet Başkanı dâhil, tüm yöneticiler, seçimle göreve gelecek, denetlenebilecek ve beli bir sürede seçim yenilenecektir.
Yani kişinin, yönetecekleri kendisinin seçmesidir. Yöneticiler seçilecek, denetlenebilecek ve belli sürede seçim yenilenecektir. Yönetimde söz hakkı; ulusun, günü ve geleceği için karar verme, yazgısını belirleme gücü de Ulusundur.  Başka bir deyişle; egemenliğin birden fazla iradeye bağlı olduğu yönetim ya da devlet biçimidir.
Ancak bu geniş anlayış demokrasi kavramı ile karışmaktadır. Dar ve teknik anlamı ile Cumhuriyet; yönetenleri özellikle Devlet Başkanlarının seçimle ve belli süre için belirlendiği yönetim biçimidir.
Monarşik olmayan devlet biçimini ve İrsi olmayan Devlet Başkanlığı sistemini hedefler.
Bu tanımın da eksikleri var:
            “Cumhuriyet” sıfatı taşıyan, devlet başkanının “monark” olmadığı, ”irsiyet” yoluyla bu makama gelmediği, ama seçimle ve belli bir süre için de belirlenmediği yönetimler gerçekten birer “Cumhuriyet” midir?
 Latin Amerika başta olmak üzere Üçüncü Dünya’da görülen diktatörlükleri ” Cumhuriyet” sayabilir miyiz?
            Ayrıca; demokrasi mutlaka, cumhuriyeti zorunlu kılar mı? İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, İspanya, Japonya vb. Demokratik –Anayasal- Monarşileri hesaba kattığımızda bu soruya hayır yanıtı uygun düşer.
            Cumhuriyet mutlaka Demokrasiyi içerir mi? Yukarıdaki dar ve teknik tanım açısından bu soruya da olumsuz yanıt vermek gerekir. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti’nin tek partili döneminde Devlet Başkanları (Cumhurbaşkanı) seçimle belli süre için bu makama geldiler, ama rejim demokratik değildi.
Eski Sosyalist ülkelerde de Devlet başkanları seçimle belirleniyordu. Ancak bu ülkelerde ne Burjuva ne de Sosyalist anlamda demokratikti. Bunlara bir de resmi adı “Cumhuriyet” ya da Cemahiriye olan ama Devlet Başkanlarının seçimle gelmediği “üçüncü Dünya Diktatörlük”lerini katalım.
            Anlaşılıyor ki “Cumhuriyet mutlaka demokrasiyi içerir” denemez. Yani; Cumhuriyetsiz Demokrasiler olduğu gibi Demokrasisiz Cumhuriyetler de vardır.
Cumhuriyetçiliğin temel dayanağı seçimdir. Cumhuriyet rejiminde Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur. Cumhuriyet; devlet başkanının belirli bir süre için, devleti yönetmesine izin verir. Cumhuriyet kuvvetler ayrılığını öngörür.
Anayasamıza göre, Cumhuriyetçilik; değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Demokrasi: Halkın halk tarafından, halk yararına yönetilmesidir. Demokrasi prensibinin, en çağdaş ve mantıklı uygulamasını sağlayan hükümet şekli; Cumhuriyettir.
            Demokrasi; toplum içinde türlü düşüncelerin, temsil edilmesine, vatandaşın, yöneticileri; bu düşünce akımları içinden, dilediğince seçebilmesine ve her zaman denetleyebilmesine dayanan bir rejimdir. Yani halkın kendisini dilediğince yönetebilmesidir.
            Demokrasi, biçim değil özdür. Her demokrasi cumhuriyet olmadığı gibi, her cumhuriyette demokrasi değildir.
Cumhuriyet, demokrasinin gelişmesi için en ideal devlet biçimidir.
Demokrasi mi? Cumhuriyet mi?
“Cumhuriyeti demokratlaştırmak gerekiyor, ama bunu Cumhuriyeti yok etmeden yapmalı”.
Türkiye’de; demokrasiyi yaratan cumhuriyettir. Ve Cumhuriyetin temel değerlerinden uzaklaşıldıkça, demokrasi de toplumsal barış da tehlikeye girmeye başlamıştır.
Cumhuriyet Demokrasinin ön koşuludur; ama demokrasi Cumhuriyetin ön koşulu değildir.
Demokrasi, toplumsal eşitsizliği azaltacak, çağdaşlığı hedefleyecek kurumlardan vazgeçebilir; ama Cumhuriyet vazgeçmez. Örneğin; Demokrasi; eğitimi de sağlığı da “kamusal hizmet” olmaktan çıkartabilir; ama Cumhuriyet çıkartamaz.
Hatta demokrasi; yurdun parçalanmasına göz yumabilir; ama Cumhuriyet göz yummaz.
Elbette amaç; ”Demokratik Cumhuriyettir”…Ama önce Cumhuriyet!
Mustafa Kemal döneminde iki kez çok partili yaşama geçiş denemesi yapılmamış, her ikisi de, gericilerin çıkardığı ayaklanmalarla sonuçlanmıştır.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kapatılmıştır.
Bu partiler daha çok demokrasi istedikleri, ya da Ülkeyi çağa taşıma savaşımını daha hızlandırmak istedikleri için değil, tam tersine “DEVRİM KARŞITI” bir “ODAĞA” dönüştükleri için; yani ülkeyi yeniden geri götürecek bir kavganın öncülüğüne soyundukları için kapatıldılar.
En demokratik ülkelerde de parti kapatılmaktadır.
Kapatılmanın gerekçesi önemlidir.
Demokrasiyi korumak için konulmuş kuralları; çiğneyenlere, göz yummak Demokratik olmaz AYMAZLIK olur, hatta Demokrasinin kendisine “HIYANET” olur.
            1921 Anayasası; ”Ulusun kayıtsız şartsız egemenliği” esasına dayanarak, daha kurtuluş savaşı döneminde Cumhuriyet rejimi doğrultusunda kesin bir adım atıldığını göstermektedir.
            1920–23 Yılları arasında; Türkiye Devletinin ana kuruluşu; bir demokratik Cumhuriyet karakterini taşıyordu. Bundan sonraki yıllarda, rejimin demokratik olma özelliğinden kaymalar oldu. Cumhuriyet ise süreklilik gösterdi.
            Tek partili dönem, daha sonraki askeri darbeler, ara rejimler; Cumhuriyet’i değil, Demokrasi’yi askıya aldılar.
            Türk Devrim sürecinde 29 Ekim 1923’ün (Cumhuriyetin kuruluşunun) özel bir yeri ve önemi vardır.
            1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmış, 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyet ilan olunmuştur. Saltanatın kaldırılması, 623 yıllık yönetim biçiminin, kişisel irade geleneğinin yasal olarak sona erdirilişi; Cumhuriyetin ilanı da, yeni yönetimi, Ulusal iradeye oturtma düşüncesinin yasallaştırılmasıdır.

            Cumhuriyet mi?
Demokrasi mi?
            Bu tartışma anlamsızdır. Asıl olan; Cumhuriyetimizin daha Demokratikleşmesidir.
            Cumhuriyetimizin özgün bir kuruluşu var. Bu cumhuriyet bir Kurtuluş Savaşı sonrası, bir İHTİLAL sonrası kurulmuştur.
Cumhuriyetimiz, yok edilmek istenen, bir Ulusun yeniden dirilişini simgeleyen, bir rejimdir.
Cumhuriyetçi anlayış, çağdaşlıkla eş anlamlı olarak değerlendirilmiş, devrimler bu anlayış içinde uygulanmıştır.
            Bu bağlamda belirtilmelidir ki, İran örneğinde olduğu gibi, bir ülke kendisini öyle tanımlayarak, ”Cumhuriyet” olamaz. Cumhuriyet çağdaşlık demektir.
Demokrasiyi kullanarak, ülkeyi bölmeyi, parçalamayı, hatta şeriatı getirmek, amaçlanabilir.
Cumhuriyeti, ”Numaralayarak”, Cumhuriyet’i kendisine özgü felsefesinden uzaklaştırılabilir.
Bölücülük ve ”Sevr”i yeniden gündeme getirmek, demokrasi adına yapılabilir.
Toplumsal dengesizlikleri körükleyen, aşırı denetimsiz küreselleşme, demokrasi kullanılarak savunabilir.
Ancak tüm bu saydıklarımıza, Cumhuriyet; gerçek cumhuriyetçi anlayış, tepkisiz yansız kalamaz.
Demokrasiyi kullanarak, Laik Cumhuriyet otoritesini yok etme girişimlerine direnme, Cumhuriyet adına direnme en doğal haktır.
Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ilericidir. İlericiliktir. Ortak üst kimliği oluşturan, Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşlığı; Ülkenin birliğinin, dirlik ve düzenliğinin güvencesidir.
Ortak kimliği, ”Irk” yaratmaz; Tarih ve Kültür yaratır. Cumhuriyetimizin felsefesi; birleştirici, bütünleştirici ve çağdaşlaştırıcıdır.
Onun içindir ki öncelikle; Cumhuriyet.

Cumhuriyetçiliğin sağladığı yararlar:
  1. Tüm vatandaşlar yönetime ortak olmuştur.
  2. Demokrasiye geçişin ortamı hazırlanmıştır.
  3. Türk toplumunun gelişmesi ve çağdaşlaşmasının yolu açılmıştır.


DEVAM EDECEK…


Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar