18 Ocak 2011 Salı

47- MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI!

Ahmet AVCI
6 OCAK 2011

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI ANLAM VE ÖNEMİ


1 AĞUSTOS 1914‘de başlayıp 11 Kasım 1918’de sona eren, Birinci Dünya Savaşı; 26 devletin katılmasıyla 4 yıl üç ay on gün sürmüş ve beş kıtada etkili olmuştur.
Başlangıçta Avrupalı devletlerin bir iç hesaplaşması olan bu savaş, sömürgelerin katkısı ile Afrika ve Asya’ya yayılması ve Osmanlı Devleti’nin de savaşa katılması ile bir genel (DÜNYA) savaş halini almıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, bu savaşı başlatmamış ama istemeyerek de olsa bu savaşa katılmıştır.
Bu Savaşta; Zavallı Anadolu, beş cepheye, durup dinlenmeden kan can pompaladı. O kadar ki dört yıl süren savaşın sonuna doğru, yaşı kaç olursa olsun, kilosu 45’i geçen her genç cepheye sürülmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyıldan beri hızla gerileyerek sonunda yarı sömürge olmuş, sembolik bir İmparatorluğa dönüşmüştür. Savaştan iyice tükenmiş olarak çıkmıştır.
Pantürkizm, Hazar Kıyılarında, Panislamizm de Arap çöllerin-de ölmüş, elde yalnızca; bitkin ve yorgun Anadolu kalmıştır.
Türk Ulusu; Birinci Dünya Savaşının sona ermesi ile Bağımsızlığını, Refahını, Ülkülerini ve Ülkesini yitirmiş ve korkunç bir gelecekle baş başa kalmıştı. (vatanlarca toprağını, milyonlarca insanını yitirmiş, Öz Vatanında vatansız kalmıştı.)
Osmanlı Devletine ve Türklere karşı, Ortaçağın Haçlı anlayışıyla Yeni Çağın ürünü Emperyalizmi kaynaştıran acımasız bir politika uygulanmıştır.
OSMANLI DEVLETİNİ PARÇALAMA ANLAŞMALARI
Özellikle İNGİLİZLER, Ruslar ve Fransızlar arasında Daha Bi-rinci Dünya Savaşı çıkmadan önce; Osmanlı devletini gelecekteki bir fırsatta paylaşmak için görüşmeler, ön anlaşmalar yapılmıştı, savaş başlayınca bu ön anlaşmalar, yapılan birçok gizli görüşmeler ve tartışmalardan sonra kesinleşti.
Savaş sırasında bu paylaşma işine İtalyanlar da katıldılar.
Osmanlıyı parçalamak için yapılan antlaşmalar:
1. Londra Sözleşmesi: 26 Nisan 1915 (İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya)
2. Sykes- Picot Anlaşması: 3 OCAK 1916 (İngiltere, Fransa, Rusya)
3. St. Jean de Maurienne Anlaşması: 19/21 NİSAN 1917 (İngil-tere, Fransa, İtalya)
1916 yılının ilk aylarında kesinleşen bu gizli anlaşmalara göre; Savaş bitince dört devlet Osmanlı imparatorluğunu şöyle paylaşacaklardı:
1. RUSLAR; Doğu Trakya’nın (bugün bizim sınırlarımız içindeki) doğu yarısı (Midye enez hattının doğusu)nı alacak; İstanbul ile Marmara Denizinin Güneyi, Sakarya Irmağının Batısına kadar uzanan bir bölgeye erişen bölüm de onlara verilecekti. Doğu Ana dolunun büyük bir bölümü ile birlikte Doğu Karadeniz de veriliyordu. Yani Ruslar İstanbul’un ve Boğazların kesin hâkimi olacaklardı.
2. İngilizler, Ortadoğu’da bugünkü Ürdün bölgesini kapsayan kesim ile gene aşağı yukarı bugünkü Irak’ın büyük bölümünü oluşturan yerleri koruyuculukları altına alarak, hayat damarlarından en önemlisi olan Hindistan yolunu ve Petrol bölgele-rini bağlayacaklardı.
3. Fransızlar, Mersin’in doğusundan itibaren tüm Çukurova’yı ve Torsuların Kuzeyinden Sivas’a kadar İç Anadolu’nun Doğu Orta Bölgesin; Güneydoğu Anadolu’da bugünkü Elazığ, Diyar-bakır, Mardin kesimlerini ayrıca İskenderun’dan başlayarak Güneye, Lübnan’ı da içine alarak uzanan sahil şeridini alacaklardı. Bundan başka Suriye’nin tümü ile Kuzey Irak’ta bazı yerler bu devletin koruyuculuğuna bırakılacaktı.
4. İtalyanlar, Tüm Ege bölgesini, Silifke’ye kadar Akdeniz kesi-mini alacaklar, bu bölge Konya Kayseri çizgisine kadar erişe-cekti. Ege Bölgesinin kuzeyinde Bursa’ya kadar gelen kesimi de koruyuculuklarına alacaklardı.
Bu paylaşımdan geri kalan yerler Osmanlı İmparatorluğunun sayılacaktı. Görülüyor ki Türk anayurdunu yok etmek niyetinde idi-ler.
10 ŞUBAT 1917’de Bolşevik İhtilali nedeniyle Rusya savaştan çekilince; Rus payları üzerinde yeniden görüşmeler yapıldı. İtilaf devletleri, Marmara ve Boğazlar bölgesini paylaşamadıkları için ortak yönetime geçirmeğe kara verdiler. Doğu Anadolu’da ki Rus pa-yını da ikiye ayırmayı bu bölgenin güney yarısını Kürt Bölgesi ola-rak “özerkleştirmeyi”, diğer yarısının çoğunu ise 1918 yılında bağımsız bir devlet olarak kurulmuş Ermenistan’a vermeyi karalaştırdılar.
Birinci Dünya Savaşı sonunda yapılan antlaşmalar:
Bulgaristan ile NEULLİ (Nöyyi) : 29 Eylül 1918
Osmanlı Devleti ile MONDROS: 30 Ekim 1918
Avusturya Macaristan ile SAİNT-GERMAİN (Sen- Cermen): 3 Kasım 1918
Almanya ile: VERSAİLLES (VERSAY) : 11 Kasım 1918
OSMANLI DEVLETİNİN PARÇALANMAYA BAŞLANMASI
Birinci Dünya Savaşının bitişi ile Avrupa’daki dört İmparator-luktan ikisi çökmüş ve parçalamış, diğer ikisi de hem nitelik değiştirmiş hem de ufalmıştır. Avusturya-Macaristan imparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu çok eskiden kurulmuşlar ve sonunda ömürlerini tamamlamışlardı.
Avusturya-Macaristan imparatorluğu; çok ileri bir uygarlık ve yaşam düzeyine erişmiş olduğu halde, içinde çok ulus barındırdı-ğından, Milliyetçilik akımlarına dayanamamış ve savaşın bitişi ile birçok yeni devletlere ayrılmıştır.
Osmanlı devleti daha önce anlatılan nedenlerle; yani hem çok uluslu oluşu hem de tüm çabalara karşın, eski gücünü kazanamamış olduğundan savaş sonunda parçalamıştır.
Biçim değiştirenler ise Almanya ve Rusya’dır. Savaşı yitiren Almanya İmparatorluğu yok olmuş, yerine Cumhuriyet kurulmuştur.
İtilaf devletleri; Almanya ile ağır bir barış anlaşması yaparak, bu ülkenin pek çok toprağını almışlar; ayrıca ekonomik bakımdan da ağır koşullar uygulamışlardır.
İhtilalden sonra İtilaf devletlerinden ayrılan Rusya’da Çarlık rejimi yıkılmış, yerine Cumhuriyet kurulmuş ve bu devlet de bazı topraklar yitirmiştir.
Ancak ne Almanya ne Avusturya ne de Rusya; Osmanlı devle-tinin başına gelenler ölçüsünde bir felaketle karşılaştılar. Hem Almanya’nın hem de Avusturya’nın bazı toprakları ellerinden alınmış, ama anavatanlarının bu eksiklere karşın bütünlükleri bozulmamıştı Ekonomik koşullar ağır olsa da altından kalkılamaz gibi değildi.
Rusya ise bazı topraklarından kendi isteği ile çekilmiştir. Ve bunlar zaten Rusya’nın daha önce istila ettiği ve asıl anavatanla ilişiği olmayan yerlerdir.
Osmanlı devletinin parçalanması ise bunların hiçbirine ben-zememektedir.
Bu devletten;
”ANAVATAN” yalnızca Türklerin oturduğu yerler de istenmekte “parçalanma” tam anlamı ile gerçekleştirilmektedir. Geriye kalacak ülke parçasında ise hem siyasal hem de ekonomik bakımdan bir yarı sömürge kurulmaktadır.
Asker Kayıpları:
Milli Savunma Bakanlığı Kayıtlarına göre; Bu savaşta: Osmanlı Devleti; 167 916 şehit, 279 373 yaralı, 263 822 esir ve kayıp vermiş, 22 763 asker aldığı yaralardan ötürü sonradan ölmüş, 310 499 asker hastalıktan ölmüş, kayıp toplamı: 1 044 373 askerdir.
Mütareke (Mondros); Birinci dünya savaşının bitişi; ” Osman-lının yenilişi ve yıkılışı” ve Milli mücadelenin ve Yeni Türk devleti-nin başlangıcıdır.
Mondros Ateşkes Anlaşması ile Birinci Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, çok geçmeden, İtilaf devletlerinin, hatta Yunanistan ve Ermenilerin İşgaline uğramıştır.
MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI (MÜTAREKE)
Osmanlı Devleti, savaşı bırakma kararı verince, İtilaf devletlerine başvurdu. 24 EKİM 1918 günü Bahriye Nazırı Rauf Orbay başkanlığında, Hariciye Nezareti müsteşarı Reşat Hikmet Bey ve Kurmay Yarbay Sadullah Beyden oluşan bir delegasyon; Limni adasının Mondros Limanında ki bir savaş gemisinde silahları bırakmak için görüşmelere başladı.
İtilaf devletleri adına tek yetkili İngiliz Amirali Coltrope idi. 30 Ekim 1918 günü Mondros Mütarekesi imzalandı. (Padişah Delege olarak, Damat Ferit Paşa’yı göndermek istemişti ancak Hükümet karşı çıkmıştı.)
Osmanlı devleti Birinci Dünya savaşından, İmzaladığı mütareke ile mağlup olarak çıkmıştır.
İlk adımda orduları dağıtılmış, silahlar toplanmaya başlamış, Donanma gözaltına alınıp, ulaştırma ve haberleşme kurumlarına el konulmuştur. 337.000 asker terhis edilmiştir.
Mütarekeden hemen bir gün sonra Anadolu’da işgaller başlamıştır.
OSMANLI DEVLETİNİN EGEMENLİK HAKLARINI SINIRLAYAN HÜKÜMLER:
1. Boğazlar hemen açılacak.
2. İtilaf devletleri, güvenliklerini tehdit eden bir durumla kar-şılaşırlarsa istedikleri yerleri işgal edebileceklerdi. (mad-de,7)
3. Doğudaki altı ilde (Ermenistan’a bıkılması düşünülen böl-ge); [Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas] ka-rışıklık çıkarsa İtilaf devletleri oraları da işgal edebilecek-ler.
4. Ülkedeki tüm haberleşme faaliyetleri itilaf devletlerinin denetimi altına girecektir.
5. Kars Ardahan Batum’dan Türk askeri çekilerek terk edile-cektir.
ASKERİ HÜKÜMLER
Asayişi sağlamak için gerekli (50 bin) asker dışında Osmanlı orduları terhis edilecek.
1. Boğazlardaki müstahkem mevkiler işgal edilecek.
2. Tüm savaş gemilerine cephanelere toplara ve diğer silahlara el konulacak.
3. Osmanlı elindeki tüm esirler (Ermeniler dâhil) derhal salı-nacak.
4. Brest-litovks barışından sonra İran’a ve Kafkasya’ya giren Osmanlı birlikleri derhal geriye çağrılıp, dağıtılacak
5. Anadolu dışında bulunan diğer Osmanlı askerleri de karşılarındaki İtilaf devletleri komutanlarına teslim (terhis değil teslim) olacaklardır.
EKONOMİK HÜKÜMLER
1. Ülkenin tüm limanlarından itilaf devletleri yararlanacaklar.
2. Kömür ve petrol yatakları ile benzeri önemli kaynaklar; İti-laf Devletlerinin ihtiyaçlarına (Osmanlının ihtiyaçları karşılandıktan sonra) bedava tahsis edilecektir.
3. Demiryolları denetim altıda olacaktır.
Görüldüğü gibi, bir Ateşkes Anlaşmasından çok kayıtsız şartsız teslim belgesi olan Mondros mütarekesi Ülkenin paylaşılması için gereken tüm öğeleri taşımaktaydı.
MONDROS MÜTAREKESİNİN ÖNEMİ VE DEVLETİN ÇÖKÜŞÜ
Osmanlı devleti; Birinci Dünya savaşına 22 milyon nüfus ve 1.700.000 kilometre kare toprakla girmişti. Savaş sonunda toprağının bir milyon kilometre karesini, on milyondan fazlada nüfusunu sınırlarının dışında bırakmıştı.
Geriye türdeş olmayan, topluluktan ayrılmaya hazır unsurlar-dan ve Türk çoğunluğundan oluşmuş en çok 12 milyonluk bir top-luluk kalıyordu.
Yoksulluk, yorgunluk, imkânsızlık yanında, kalan bu nüfusu da etkileyen; verem, sıtma, frengi gibi önlenmesi zor bulaşıcı has-talıklar da yaygındı. Bunlar yanında Halk, moral yönünden çökmüş, milli şuur da zayıflamıştı.
Anadolu’da; Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalmıştı. Maddi kaynaklar tükenmişti.
İnsanların ihtiyacı olan malzemelerin Anadolu’ya taşınabilmesi ancak Konya-Bağdat demiryolu ve İstanbul’dan başlayan Haydarpaşa-Bağdat demiryolu üzerinden yapılabiliyordu. Haydar-paşa-Bağdat demiryolu üzerinde çalışabilecek 50 lokomotif kalmış-tı. Bu araçları çalıştırabilecek yakıtı bulmak da sorundu.
Ulaşım at, deve ve kağnılarla yapılıyordu. Kışın hayvanlar açlıktan kırılmaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında işgale uğramış Anadolu toprakları çok kötü durumda idi.
Avrupalılara göre Anadolu; dullar ve yetimler ülkesi gibi idi.
Savaş boyunca zor koşullarda savaşmış ordu, hep görevini yapmış ve bütün fedakârlıklarda bulunmuş, ancak savaşın ağırla-şan koşulları ordunun çözülmesine yol açmıştı.
Ordudaki firarlar, korkunç boyutlara ulaşmıştı.
1917’de 300 000 olan asker kaçağı 1918’de yarım milyona ulaşmıştı. Asker kaçakları çeteler oluşturmuş, işi soygunculuğa dökmüşlerdi.
Başkentte ki pahalılık on beş katına çıkmış, devlet borçları 10 milyon Osmanlı lirasına çıkmıştı.
Tüm yer altı ve yer üstü kaynakları yabancıların elinde idi. Sosyal ve ekonomik yaşamda etkileri büyük olan Limanlar, rıhtımlar, elektrik şebekeleri, gaz ve telefon hizmetleri, yabancıların elindeydi.
ORDUNUN DURUMU
Mütareke döneminde de en önemli kurum ordu idi. Ordu ye-nilmişti ancak, Milli mücadelenin başlaması yine ordu mensuplarınca sağlanacaktı.
Mondros Ateşkes maddelerine göre Ordu birliklerinin terhisi silah ve cephanenin İtilaf devletlerine devredilmesi, Kara, Hava ve Deniz kuvvetlerine ait araçların yine itilaf devletlerine verilmesi gerekiyordu. İtilaf devletlerinin bu isteklerine yer yer boyun eğil-miş, ancak ordu yine de şerefini kurtaracak faaliyetlerde bulunmuştu.
Osmanlı subayları; mağlubiyete, hastalılıklara, firarlara ve itilaf baskılarına karşın, Milli mücadelenin temellerini oluşturmuşlardır.
Daha mütareke imza edilmeden, ordu birliklerinin çoğu, Anadolu içlerine çekilmiş ve itilaf kontrolünden kurtarılmıştı.
Bu faaliyetler Harp okulundan mezun olduktan sonra, her tür-lü tecrübelerini isyan bölgelerinde ve cephelerde mücadele ederek kazanmış, fedakâr subay kadroları tarafından yapılmaktaydı.
Mütareke öncesinde ordunun mevcudu 400 000 kadardı. Elde kalmış bu birlikler, Suriye cephesinde, Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Nihat (Alınmış) Paşa, Irak cephesinde Ali İhsan (Sabis) Paşa, Doğu cephesinde; Yakup Şevki Paşa, Kazım Kara Bekir Paşa tarafından yönetilmekteydi.
Ordu terhis edilince, yapılacak mücadele “Halka dayanan” mücadele olacaktı. Osmanlı subaylarının çoğu, özellikle Balkanlarda; Çete (milis) savaşını öğrenmiş ve bu deneyimlerini “Milli Mü-cadele”de uygulamışlardır.
Mustafa Kemal Paşa Yıldırım orduları grup komutanı olarak, Mütareke koşullarına direnmiş ve İskenderun körfezine çıkacak, İngilizlerce ateş açılması emrini vermiştir. Adana, Mersin bölgesi halkını subayların öncülüğünde teşkilatlandırmıştır.
Doğu cephesinde; Yakup şevki paşa, silah ve cephaneyi halka dağıtmıştır. Ve böylece
“KUVAYI MİLLİYENİN” TEMELLERİ ATIL-MIŞTIR.
SUBAYLAR, HALKI ÇETE SAVAŞLARINA HAZIRLARKEN, MÜ-TAREKE HÜKÜMLERİNE DE USULÜNE UYGUN OLARAK DİRENMİŞ-LERDİR.

Medine’de bulunan Türk birliklerini komutanı Fahrettin (TÜRKKAN) Paşa mütarekenin imzalanmasından sonra üç ay daha İngiliz ve Arap baskılarına direnmiş, Medine’yi İngilizlere teslim etmemiştir. (mütareke metni ve Padişahın teslim ol emri İtilaf devletleri kanalıyla Fahrettin paşaya ulaştırılmıştır.)
Bu davranışlar; savaştan yılmış, Türk halkı ve dağınık ordu birliklerine yeni bir direnme gücü vermişti.
Mütareke döneminde en önemli olaylarda birisi; Savaş boyunca ülkeyi yöneten İttihat ve terakki partisinin kendisini fesih etmesi idi. Son kongre sürerken, 2–3 Kasım 1918 gecesi; İttihatçı liderlerden: Enver, Talat ve Cemal Paşalarla diğer ittihatçı arkadaş-ları bir Alman deniz altısı ile “YURTDIŞINA” ÇIKTILAR.
SONUÇ
Genel savaşın yenilgiye doğru gitmesi, Osmanlı düzenine yeni öğeler getiriyor ve değişik ortam hazırlıyordu. Başka ülkelerde İmparatorluk için dövüşmek, önemini ve değerini yitirmişti. Uzun yıllardan beri anlamı kalmamış olan uzak seferler, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte tam bir iflasa uğramıştı.
Her savaşta biraz daha daralan imparatorluk sınırları, şimdi bütün açıklığı ile her yönden Anadolu kapılarına yanaşıyordu. Böylece savaş başka bir anlam kazanıyordu. Artık ne için olduğu pek bilinmeden anavatandan uzakta dövüşmenin tatsızlığı ve güçlüğü, yerini memleket kaygısına bırakıyor ve savaş “milli” bir anlam ka-zanıyordu.
Bu gerçekte, yakında başlayacak olan milli mücadelenin ko-kusu tütmekte idi.
Çeşitli cephelerde yıllardır süren çetin bir savaşın yenilgiye doğru sürüklenmesi, yeni bir gelişmeyi de işaret ediyordu. Ancak bu işaretin olumlu bir duruma gelmesi kolay olmayacaktı.
Türk halkı, Birinci dünya savaşında, hiçbir savaşta olmadığı kadar, çok ezilmişti. Halk arasında hala seferberlik olarak anılan bu savaş, Osmanlı devletinin umumi bir “seferberlikle” giriştiği modern anlamda ki ilk savaştı. Bu nedenle savaşın her türlü kötü-lüğünü tüm halk çekmişti. Ve yine bu nedenle, ilk kez savaş bezginliği, savaşa karşı nefret pek yaygın, ortak bir yargı haline gel-mişti.
Enver paşa ve ekibi savaşın baş sorumlusu görüldüğü için tüm subaylar ittihatçı sayılıyor ve halk arasında tehlikeli bir subay düşmanlığı duygusu yeşeriyordu.
Subay demek savaş demekti.
Cephelerden yayılan bozgun havası, tabii gelişmeler dışında, ayrıca kaçaklarla Anadolu’nun içlerine kadar yayılmıştı. 300 bini aşan asker kaçağının önemli bir bölümü, tüm Anadolu’da eşkıyalık yaparak zaten sarsılmış olan devlet otoritesini hiçe indiriyordu. Anavatanın savunulması başlatılınca bunlarla da uğraşmak gerekecekti.
Görüldüğü gibi; Gelecek savaşın bulacağı ortam daha şimdi-den belli olmaya başlamıştı. Türk kurtuluş savaşına birinci dünya savaşının olumlu etki yaptığı gibi büyük bir kargaşa da bırakmıştı.
KAYNAKLAR:
Prof.Dr. Egün aybars- CUMHURİYET TARİHİ
Prof. Dr. Sina AKŞİN- TÜRKİYE TARİHİ
Prof.Dr. Ahmet MUMCU- ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar