26 Eylül 2010 Pazar

37-TÜRK DİL DEVRİMİNİN 78'İNCİ YILINDA- TÜRKÇEMİZ- DİL DEVRİMİMİZ!

AHMET AVCI
Fethiye 26 Eylül 2010

TÜRK DİL DEVRİMİNİN 78’İNCİ YILINDA -TÜRKÇEMİZ- DİL BAYRAMI!

“Unutmuşum ana demesini bile,
Öykünmüşüm türküsünü ellerin,
Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni,
Seslenir bana ovam, bağım.
Türkçem, benim ses bayrağım.”
Fazıl Hüsnü Dağlarca

Türk Dil Devrimi’nin ve Türk Dil Bayramı’nın 78’inci yılında Türkçemiz ne yazık ki buruk bir dönem geçirmektedir…
Bayram coşku demektir, bayram sevinç demektir. Oysa Türkçemiz, kültür emperyalizminin etkisiyle yabancı dil özentilerinin, öykücülerinin elinde perişan olmuş ve sahipsiz kalmıştır.
26 Eylül 1932 tarihinde; Türk Dilini de yabacı dillerin boyunduruğundan kurtarmak amacı ile Türk Dil Kurultayını açan Gazi Mustafa Kemal: “Ulus demek dil demektir” diyerek, ulusallığı dille bütünleştirmiştir…
1932 yılında Mustafa Kemal öncülüğünde kurulan “Türk Dili Tetkik Cemiyeti”, bir süre sonra “Türk Dili Araştırma Kurulu” adını, 1936 yılında da “Türk Dil Kurumu” adını almıştır…
Bir takım siyasi çalkantılardan sonra, Türk dil Kurumu, 1982 yılında kapatılmış “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” adı verilmiştir.
Günümüzde; geçen süreç ve ortaya konulan çabalar göz önüne alındığında; bireylerin ve toplumun, Türkçemize daha fazla sahip çıkması beklenirken, görüyoruz ki etki ve özentiyle kurumlara, işyerlerine, giyim kuşamlara, araçlara hatta çocuklarımıza yabancı adlar verilmektedir.
Dil, insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmış ve süregelmiş bir olgudur.
Bu süreçte insan ve iletişim birbirine koşut olarak gelişim göstermiştir.
Dil, kültürün en temel öğesi olarak insanlar arası iletişimde en etkin araç olarak kabul edilmektedir.
Dilin düşünceyi etkilemesi, kültürel değerleri nesilden nesile aktarması ve millete yön vermesi yaşamsal önemdedir. Bu nedenle de dilimizi bilinçli olarak öğrenmek, kullanmak, sevmek ve korumak zorundayız.
Dil sözdür. Söz özdür. Bizim özümüz; Türk dilidir. TÜRKÇEMİZDİR. Mustafa Kemal’in deyişi ile “Türk Dili Türk Toplumunun Kalbidir”. Özümüze yani Türkçemize sahip çıkmalıyız.
Geçmişte; aydınının ve yöneticilerinin sapkınlığına kurban edilen Türk Ulusu; Farsçanın, Arapçanın ve bu dillerin uyduruğu olan Osmanlıcanın, öldürücü pençesinde asırlarca parçalanmış ve dağıtılmıştır.
Türkler, onuncu yüzyıldan sonra, İslam uygarlığına büyük, köklü Asya kültürü katkısını beraberinde getirerek girmişlerdir.
Türk ulusunun İslamlaşma adı altında Bedevi Arap kültürüne esir edilmesi sonucu; okumuş yazmış üst tabakanın diline yüz yıllar boyu çokça, Arapça, Farsça sözcük girmiştir.
Zamanla Türk dili tanınmayacak hale gelmiş, Arap ve Fars diline ait söz ve dilbilgisi kurallarıyla boğulmuştur.
Özellikle Arap dilinin kutsal, tanrısal bir dil olduğu teması bağnaz din bilginlerince işlenmiş, bu bağlamda birçok uydurma hadislerle, bu kültürel cinayete İslam’ın Peygamberi Muhammed de ortak edilmek istenmiştir.
Peygambere mal edilen hadislerle cennet dilinin Arapça olduğu, Allah’ın son Kutsal Kitabı’nı Arap dilinde indirerek, Arap diline kutsiyet verdiği düşüncesi Türkler arasında yayılmaya çalışılmıştır. Başarılı da olunmuştur.
Dolayısıyla, İslamlaşma adı altında tam bir Arap ırkçılığı ve milliyetçiliği yapılmış ve bunun tabii bir yansıması olarak da Arap kültür emperyalizmi yaşanmıştır.
Oğuzların Afşar soyundan olan Karamanoğlu Mehmet Bey; 1273 yılında bir buyruk ile Türkçemizi hem devlet dili hem de konuşulan dil yapmış, bu ulusçu tutumu nedeni ile de Moğollarca oklanarak öldürülmüştür.
İranlı Ozan Firdevsi, ünlü yapıtı Şehname’yi yazıp bitirdiğinde; “Artık Pers ırkına ölüm yoktur; çünkü o, diline kavuşmuştur” demiştir. (Şehname, Türk Hakanı Gazneli Mahmud’a sunulmuştur.)
Günümüzde bile Şehnamesi ile Gülistan, Bostan ve Mesnevisi ile Pers dili ve Pers kültürü kültürümüzü ve dilimizi etkilemektedir.http://edebiyatgalerisi.net/wp-includes/js/tinymce/plugins/wordpress/img/trans.gif
Dilin düşünce ile bağlantısı göz önüne alındığında, dilde oluşabilecek kirlenme zaman içinde millî kültür yapısını da bozabilecektir.
Konfüçyüs’e “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, ilk işiniz ne olurdu?” diye sormuşlar. Büyük Filozof cevap olarak:
“Hiç şüphesiz, dili gözden geçirmekle işe başlardım.
Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz.
Düşünce iyi anlatılmazsa; yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz.
Ödevler gereği gibi yapılamazsa; töre ve kültür bozulur.
Töre ve kültür bozulursa; adalet yanlış yola sapar.
Adalet yoldan çıkarsa; şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez.
İşte bunun içindir ki; hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Dil, üzerinde yaşadığımız toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz bahçenin meyvelerini sadece toplarız.
Aslında dile, insanlığın en büyük buluşu olduğu için daha fazla ilgi göstermemiz gerektiği kanısındayız. Çünkü insanlarla, düşüncelerle, nesnelerle aramızdaki en önemli iletken dildir. İnsanları, düşünceleri, nesneleri, dilin aracılığıyla kavrarız. Dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz.
İşte dilin önemi burada ortaya çıkmaktadır.
Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız, sorusunun cevabı da buradadır.
Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir; yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletkendir.
Koca YUNUS ne güzel söylemiş:
“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı.
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz.
Kişi; bile sözün demini, demeye sözün kemini.
Bir cihan cehennemini, sekiz uçmağ ede bir söz.”
Türkçe; güzel, zengin, tarihi kimliği olan, yaşayan diller arasında yer alan bir dildir. En sınırlı değerlendirmelerde bile Türkçe, bugün 250 milyon insanın günlük yaşamında iletişim dili olarak kullanılmaktadır.
Türk dili birçok Arapça ve Farsça sözcüklerle doldurulmuş, dahası pek çok Arap ve Fars dilbilgisi / gramer kuralı Türk diline katılmış, Türk dili tanınmaz hale gelmiştir.
Bunu; 14. yüzyıl ozanlarından Âşık Paşa şöyle anlatmaktadır:
“Türk diline kimseler bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi bu dilleri
İnce yolu, ol ulu menzilleri…”
Osmanlıca nedir? “ Osmanlının aydın ve yönetici kesiminin konuştuğu; söyleneni de ne Türk’ün ne İranlının ve ne de Arap'ın anladığı “ bir kelime salatasıdır.

Kemalpaşa zade Sait Bey ne güzel söylemiş:
“Arapça isteyen Urban’a gitsin,
Acemce isteyen, İran’a gitsin,
Firengiler Firengistan’a gitsin,
Ki biz TÜRK’ÜZ bize TÜRKÇE gerek…”

Bakın, Ziya Gökalp; Ülke, inanç, Türkçe kavramlarını nasıl bağdaştırmış, 1918 yılında yayınlamış olduğu 'Yeni Hayat' adlı şiir kitabındaki “Vatan Şiiri” ile:
“Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duanın,
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur,
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın,
Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın. “

Küreselleşme masalı, “Türkçe, diğer dillerin boyunduruğundan kurtarılmalıdır” direktifini de sulandırmıştır.
Amacımız; Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN, dilde başlattığı devrimleri sürdürmek ve daha ileriye götürmek olmalıdır.
Türk Dilinin en büyük Ozanlarından Nazım Hikmet, Ferhat’ın Şirin’e Seslenişi” yapıtında:
“Konuştuğum dil kadar,
Türkçem kadar güzelsin”
Deyişiyle Türkçeye olan tutkusunu ortaya koymuştur…
Her şeye rağmen, Türkçe binlerce yıldır matematiksel yapısını, sözcük türetme yetenek ve kurallarını aynen korumuştur. Türkçenin bu olağanüstü yapısı Osmanlıcadaki Arapça, Farsça alıntılara karşın hâkim yapı olarak kalmış, onun içindir ki yirmi yıl içinde tekrar öz ve halk Türkçesine dönmek mümkün ve kolay olmuştur.
Türkçeye Arapça, Farsça karışması, İslam’ı bir bütün olarak görme gereğinden ve Türklerin kendi hevesleriyle olmuştur.
Şimdiki İngilizce etkisi ise kendiliğinden olmamış, 1953’te Türk Milli Eğitimine İngiliz ve Amerikan gizli teşkilatlarının el atması ve Türk Okullarında eğitim dilinin İngilizce yapılması, yani birçok derslerin Türk Hoca tarafından Türk öğrencisine İngilizce olarak anlatılmasının zorunlu kılınması hainliği ve garabeti ile meydana gelmiştir.
Bu en büyük, en sinsi ve en tehlikeli sömürgeleştirme oyunu hızla sürmektedir.
Kuşkusuz en az bir başka dili öğrenmenin hem bilim için, hem karşılaştırma sonucu kendi dilini de daha iyi kavramak bakamından yararlıdır. Her düzgün ülkede olduğu gibi yabancı dil, mesleğine yardımcı olacak kadar, ayrıca yabancı dil dersinde öğrenilmelidir.
Dilimize yönelen saldırıların temelinde, yabancı dille eğitim temel silah olarak yatar.
Anayasaya göre resmi dili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyetinin eğitim dili de Türkçedir.
Dil ana kültürün, Atatürk’ün anladığı ‘Tam Bağımsızlık’ duygusunun ve ‘Ulusal Benliğin’ temelidir.
Uluslar arası haysiyetimiz, onurumuz da; kendi dilimize verdiğimiz öneme bağlıdır.
Eğitimin amacı; kendi toplumuna uyabilen, önce kendi dilini ve mesleğini de bilen insan yetiştirmektir.
Sokak dili Türkçe, mühendislik dili Almanca, ekonomi ve yönetim bilimciliği dili İngilizce diye bir uygulama olamaz.
Dil bir bütündür. Türk dili ‘Türk Ulusunun’ temelidir. Atatürk onun için ömrünün son on yılını Türk diline vermiştir.
Eğitim dilini yabancı dil yapmak, Türk dilini Türkiye’de ikinci plana atmak demek olur.
Güzel Türkçemizin eski berraklığına kavuşması; aydınların, eğitimcilerin, genelde tüm yurttaşların şaşmaz gayretleriyle olacaktır.
Bugün bile Türk düşmanları: Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü yıkmanın tek yolu olarak Türk Alfabesini ve Atatürk’ün getirdiği kurumları ortadan kaldırmakta görmektedirler.
Neler yapmalıyız?
1. Türkiye Cumhuriyetinin tüm okullarında eğitim dili Türkçe olmalıdır.
2. İbadet dilimiz Türkçe olmalıdır. İbadetimizi Türkçe yaparsak, hem dilimizi hem de dinimizi korumuş oluruz. Ayrıca Türklüğün, bin yıllık, Atatürk’ün de yüz yıllık kendi dilinde ibadet etme rüyasını gerçekleştirmiş oluruz.
3. Yabancı dil ek olarak ve iyi biçimde öğretilmeli, ancak kesinlikle Türkçenin yerini almamalıdır. Türk Dilinin güzellik, zenginlik ve açıklığından kendi dilinde düşünebilme zevk, onur ve bağımsızlığından hiçbir Türk gencini mahrum bırakılmamalıdır.
4. Dildeki kirliliğin önlenebilmesi için Türkçemiz doğru kullanılmalı, yabancı sözcüklerden arındırılmalı, yazım kurallarına uyulmalı, yazılı anlatımlarda, Türk Dil Kurumunun en son hazırladığı “Türkçe Sözlük” ve “Yazım Kılavuzu” esas alınmalı, bilişim ve iletişim teknolojisi takip edilmelidir.
5. Yabancı sözcükler dilbilimin öngördüğü incelemeden geçirilmeden kullanılmamalıdır.
6. Bu sözcüklerin yerine Türkçe karşılığı olanların kullanılmasına özen gösterilmelidir.
7. Hazırlık sınıfı uygulaması başka ülkelerde yoktur. Ve bu uygulama savurganlıktır. Kamuoyu yabancı dil yalnız böyle öğrenilir diye aldatılmıştır. Bu doğru değildir. Hazırlık sınıfı uygulaması kaldırılmalıdır.
8. Hangi yabancı dillerin hangi mesleklerde yararlı ve gerekli olduğu, ne tarzda öğretilmesi gerektiği belirlenmeli ona göre eğitim verilmelidir.
9. İnsanlar, yalnız yabancı dil bilmeleri ile methedilmemeli, matematik, bilgisayar yazılım dilleri, ekonomi, felsefe, Türk lehçeleri, mühendislik, vb. bilgi ve yetenekleri için övülmelidir.
10. Hukukçularımız, yabancı dille eğitimin Anayasamıza aykırı olduğunu ortaya koymalıdırlar. Orta ve yüksek okulların tümünde yabancı dille eğitim yasaklanmalıdır. Hatta yabancı misyoner okullarında bile eğitim dili tümüyle Türkçe olmalıdır.
11. Belediyeler ve sorumlu kuruluşlar, işyeri ya da dükkânlara Türkçe isimler koyma teşvik etmeli, yarışmalar düzenlemeli, törenlerle ödüller dağıtmalıdır.
12. Basın yayın organlarının da adları Türkçe olmalıdır.
13. Giysilerin üzerindeki yazılar Türkçe olmalı ve milli duyguları yansıtmalıdır.

Osmanlı Devleti’nin son döneminde, elinden yalnız vatanı alınmamış, tarihi, milli sanatı, varlığı, hakları her şeyi inkâr edilmişti.
ATATÜRK sayesinde baş tacı edilen Türkçe, toparlanmış, kullanılma oranı % 15’ lerden % 85’ lere ulaşmıştı.
Osmanlı artıkları, bu kez de yabancı dillerin sözcüklerini güzel Türkçemizin başına musallat ettirmişlerdir.
Türkçemiz kirlendikçe; Türkiye Cumhuriyeti de her türlü saldırılara açık hale gelmiş, varlığını korumada zorluklara itilmiştir.
Unutmayalım ki;
Türkçemize güle güle dediğimiz gün; demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin bölünmezlik kavramı da, bizlere güle güle diyecektir.
13 Mayıs 1273’te; Türkçeyi baş tacı yapan Karamanoğlu Mehmet Bey’in ünlü buyruğunu baş tacı etmezsek, başka dilleri konuşan ulusların paspası olacağımızı da unutmamalıyız…
“Bugünden sonra; hiç kimse, sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya…”
Sonuç olarak;
Dili varsa Ulus ta vardır. Gerisi yalandır, dolandır.
Milliyetçi, kendi ulusal değerlerini her türlü değerlerden üstün tutan kişidir.
GÜNLÜK YAŞAMDA Türkçenin egemenliğinin sağlanması zorunludur.
Bilmeliyiz ki; dildeki kirlenme “Milli Birliğimizi ciddi ölçüde tehdit etmektedir
Düşünce ancak ve ancak “Anadil”in bahçesinde çiçek açar.
Atatürk’ün dediği gibi:
TÜRK DEMEK TÜRKÇE DEMEKTİR.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

DİL BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN…

Ahmet AVCI

Kaynakça:
1. Dr. Hüseyin Ağca: Türk Dili
2. Oktay SİNANOĞLU: BYE_BYE TÜRKÇE
3. E. Albay Osman TÜRKOĞUZ: Özgün dili olan toplumlar ulustur; gerisi boştur.
4. Prof. Dr. Bedia AKARSU: Atatürk Devrimi ve Yorumları
5. Mustafa Cemil KILIÇ: Laik Türkiye İçin Yükselen Alevilik
6. Ahmet AVCI: Türkçemize Sahip Çıkalım.

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar