18 Ekim 2010 Pazartesi

38- YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE!

 Bugün "19 EKİM". Bu tarih, sizlere bir şey hatırlatıyor mu?
"Unutmak"  duygusu ne yazık ki genlerimize işlemiş...
"19 Ekim" Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Bölücü Terör örgütünce, teslim alınışının, ünlü "HABUR KEPAZELİĞİNİN" BİRİNCİ YIL DÖNÜMÜ...
Bir yılda nereden nereye geldiğimiz de gün gibi açık...
         Geçtiğimiz yıl, bu olay sonrasında kaleme aldığım "YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE" KONULU yazımı HOŞGÖRÜNÜZE  sığınarak paylaşmak istiyorum...
Saygılarımla.

Ahmet AVCI



                              YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE!

         

Yüreğim yanıyor dostlar!
         
Ya devlet vardır, ya da yoktur…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne; “bu zilleti yaşatmaya” kimsenin hakkı da yoktur.

“Kürt Açılımı” adı altında başlatılan, ABD’NİN Türkiye’yi teslim alma ve yıkma projesinin uygulamasını ne yazık ki; 19 Ekim 2009 günü içimiz kan ağlayarak gördük…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin güvenlik güçleri, dolaysıyla devlet, terörle mücadeleyi kayıp mı etti?   

           Açılıma bu nedenle mi razı olduk? Şimdi galip kuvvetlerin temsilcilerini mi karşılıyoruz?

Sınırın iki tarafında da binlerce insandan oluşan büyük karşılama grupları.  İçlerinde, TBMM 'nin resmi plakalı aracını kullanan vekiller. Arkalarında, önlerinde yüzlerce araçlık konvoylar. Zılgıt çekenler, el sallayanlar…

           Ne oluyordu? Cepheden dönen ulusal kahramanları, gazileri mi karşılıyordu bu insanlar?

          Bunlar devletine, milletine hatta kendi soyundan gelen insanlara, bebeklere kurşun sıkanlar değil mi?     

          Biz; ABD’NİN dış ülkelerde ki çıkarları için, devletimizi jandarma olarak kullanmak istediği kaygısını taşırken, Ülkemizi bölmek, parçalamak için hazırlandığını ve bunun için de yine içimizdeki işbirlikçileri kullandığını ne yazık ki ancak anlayabildik.

Sınır ötesi harekât kararlarının neden geciktirildiğini, Askerimizin başına çuval geçirilmesine neden ses çıkartılmadığını şimdi daha iyi anlıyoruz…

İktidar Partisi, ABD ve AB’ye verdiği sözleri birer, birer yerine getirmeye başlamıştır. Ve bu sözlerin Sevr Antlaşması Hükümleri ile örtüştüğünü de ancak anlayabildiğimizi itiraf edelim.

Ermeni Sorunu, Kıbrıs sorunu ve Ege Sorunundaki gelişmeleri de dikkatle izleyelim.

Bu parti gerçek seçmeninin taleplerini, daha doğrusu, seçilmeden önce verdiği sözleri yerine getirmektedir.

Bu iktidar, göreve geldiğinde; Kürt terörünün ne noktada olduğunu elbette hatırlıyoruz. Lideri hapiste, örgüt dağılmış, dağlarda bile barınma olanağı kalmamış, ülkemizdeki tabanını tamamen yitirmiş, güvenlik kuvvetlerimiz duruma tamamen hâkim, bölge halkı da rahata kavuşmuş, Ülkemiz de huzur içinde idi.

Ya bugün?

Şehitler ölmez, Vatan bölünmez derken; terörle hiçbir yere varılmaz derken geldiğimiz noktaya bakar mısınız?

Şehitler öldüğü ile kalmıştır, vatan da bölünmektedir.  Terör de amacına ulaşmıştır.

Kürt terörü, Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletini teslim almıştır…

Bu koca devlet; “İhtilal hazırlığı yaptığı” iddiaları ile Bilim adamlarını, gazetecileri, generalleri, devlet adamlarını, sorgusuz sualsiz içeriye atarken ve yıllarca içeride tutarken, resmen isyan eden ve bundan da pişmanlık duymadığını göğsünü gere, gere beyan eden örgüt mensuplarının ayağına giderek, hukuku da hiçe sayarak, hukukumuza göre suç işleyerek, elçi gibi karşılayarak, bu örgütü muhatap alarak meşrulaştırmıştır.

ATATÜRK’ÜN Cumhuriyeti korusunlar diye SAVCI’ ların başına CUMHURİYET sözcüğünü getirdiğini biliyoruz.
Savcıların karşılama için inceleme başlattıklarını ifade etmeleri yetmez.
Başkaca hiçbir suç yoksa bile Toplantı ve Gösteri yürüyüşleri hakkındaki 2911 sayılı kanuna göre birçok suç var.

Ve bütün bunlara göz yumduğu için öncelikle Valiler ile emirlerindeki Emniyet müdürleri hakkında işlem başlatmak gerekir.

Ama kim işlem yapacak? Sözde açılımı desteklemek için "Pişman değilim, önderliğin talimatı ile geldim" diyenlerin ifadelerini söylendiği şekliyle tutanağa geçmeyen, Adalet Bakanlığı memuru gibi işlem yapan savcılar mı?

Tutuklama kararı vermekten çekinen yargıçlar mı?

Biliyoruz ki; Cumhuriyeti koruma görevi yalnızca Cumhuriyet Savcılarının da değil,

Savcılar yanlış da olsa görevlerini yaptılar. Ya diğerleri…


          Habur Sınır Kapısı neresidir? Burada bir devlet otoritesi yok mudur?

          Kürt kökenli vatandaşlarımız bu ülkede esir midir ki birileri onlar adına özgürlük mücadelesi vermiş olsun?

          Hiçbir Türk, çatışmadan ve kan dökülmesinden yana değildir.

Ben bir Türk olarak onursuz yaşamayı içime sindiremiyorum.

          Vatandaş, isteğini devletine silahla dayatamaz. Devletine silah çekenin cezasını o devletin yasaları verir. Devlet gerekiyorsa af da eder. Ama kendisi uygun görüp, karar vererek. Tehditle ya da sömürgen talimatları ile değil.

Terör örgütünün koşulsuz silah bırakması dışında atılacak hiçbir adım devlet geleneği ile bağdaşmaz.
              
          Aziz ATATÜRK’ÜN bu millete kazandırdığı onuru yeniden kazanmalıyız…

          Teröristin gururunu kırmadan dağdan indirmeyi planlayanlar az da olsa Türk milletin ve Türk milleti adına görev yapanların gururunu düşünmelidirler.

           Milletinin onurunu ve gururunu düşünmeyenleri tarih affetmez.

          Ya devlet başa, ya kuzgun leşe…

Ahmet AVCI

          23 EKİM 2009
   




Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar