7 Eylül 2010 Salı

36- İZMİR'İN KURTULUŞU!


Ahmet AVCI

İZMİR- 9 Eylül 1922

İZMİR’İN KURTULUŞU- 9 EYLÜL 1922


Sen “9 Eylül” dersin iki kelime,
Ben değişen yazgı anlarım,
Özgürlük anlarım, bağımsızlık.
Sen “İzmir” dersin iki hece,
Ben sevinçten ağlarım…
HALUK IŞIK


         Bugün İzmir’in kurtuluşunun 88’inci yılını kutluyoruz…
İzmir’in işgali de kurtuluşu da Ulusumuz için son derece önemli ve anlamlıdır…
İzmir’in İşgali ile Milli Mücadele başlamış, 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılması ile de nerede ise Milli Mücadele sona ermiştir…
9 EYLÜL tarihi İzmir ve İzmirli kadar Tüm Türkiye’yi ilgilendirmektedir…

İşgal ve Kurtuluş.
15 Mayıs’ta başlayan işgal, binlerce Türkün kanına, canına mal olmuştur.
9 Eylül ise; milyonların, Türk ulusunun onurunun ve namusunun kurtuluşu olmuştur…
Bu yalnızca bir kentin ve bir ülkenin değil; bir büyük ulusun tarihinin de kurtuluşudur…
Birinci Dünya Savaşından yenilgi ile çıkan Osmanlı İmparatorluğu; milyonlarca insanını, vatanlarca toprağını yitirmiş, karanlık bir gelecekle baş başa kalmıştı ve Emperyalistlerin dayattığı Mondros Mütarekesini 30 Ekim 1918’de imzalamıştı.
Emperyalist Devletler, Savaş içinde kendi aralarında imzaladıkları “gizli anlaşmalar” doğrultusunda, bu Mütarekenin 7’nci maddesine dayanarak ve haksız olarak, ülkemizi işgale başlamışlardı…
19 Ocak 1919’da Paris’te toplanan “Barış Konferansı”nda İngiltere ve Fransa, 2 MAYIS 1919 tarihinde İzmir ve çevresinin Yunanistan tarafından işgalini kararlaştırdılar…
İşgal öncesinde; Osmanlı yönetimi, işgal hazırlıklarını görmezden gelmiş, halkın ve yerel yönetimin, işgale direnişini önlemek için de İzmir Kolordu Komutanı ve Vali Vekili Nurettin Paşa’yı görevden almıştır…
Yeni Vali Kambur İzzet’in işgalden bir gün önce yaptığı açıklamada:
“…Bu dakikaya kadar, devletimizin çıkarlarına aykırı, Avrupa’ca hiçbir karar olmadığı gibi, zuhur edecek kararın aksi olacağına dair de bir emare mevcut değildir… Aksine memnuniyet verici birçok emare vardır. Bazı kötü niyetliler, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği yönünde söylentiler çıkarmışlardır. Tekzip olunur…” diyebilmiştir.
Bu haince açıklamayı, bugünlerdeki gelişmelere benzetmek yersiz olur mu bilemem…
Yeni Kolordu Komutanı, Ali Nadir Paşa da Birliklerine aşağıda ki emri göndermiştir:
“…İzmir, bugün öğleden sonra, itilaf devletleri birlikleri tarafından işgal edilecektir. Toplar ve diğer her türlü savaş malzemesi, bu birliklere teslim edilecektir…
Bu bölgedeki komutanlar, subaylar ve erler bu bölge dışında ve gerilerde toplananlar, Kolorduca verilecek emre göre hareket edeceklerdir.
Bu işgal sırasında kesinlikle karşı konulmayacak, işgale gelen itilaf müfrezelerine gereken kolaylıklar gösterilecektir…”
Bu Ali Nadir Paşa (haini), tek mermi attırmadan Selanik’i Yunanlılara teslim eden adamdır!
Kolaylık, evet gereken kolaylıklar gösterilecektir… Ne emir ama!
Mustafa Kemal, yıllar sonra Türk Gençlerine aşağıdaki biçimde boşuna mı seslendi sanıyorsunuz!
O Mustafa Kemal ki geçmişi biliyordu…
Günü yaşamıştı…
Gelecekteki ihaneti de görecek donanıma sahipti:
“… Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar, çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve Cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmedik bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış yurdun her köşesine düşman girmiş olabilir.
Bütün bu koşullardan daha kötü ve daha korkunç olmak üzere, ülkede iş başında bulunanlar, GAFLET, DALALET VE HATTA İHANET içinde bulunabilirler. Dahası, iktidardaki bu yöneticiler, kişisel çıkarlarını, işgalcilerin siyasi çıkarlarıyla birleştirmiş olabilirler. Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin evladı, işte bu ortam ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini korumaktır!
Acaba bugünü mü anlatıyor!
15 Mayıs 1919 tarihinde de işgal başladı…
“Zito Venizelos” bağrışmalarıyla İzmir Hükümet Konağına doğru ilerleyen işgalcilere karşı; daha kendisine bu görev verilmeden, vatansever Hasan Tahsin’in, “Olmaz, olamaz… Böyle kollarını sallaya sallaya giremezler ülkemize…” diyerek sıktığı ilk kurşun; üç yıl sürecek, Milli Mücadelemizin başlangıcının ilk kıvılcımını oluşturmuştur.
Bu ilk kurşun; atı üzerinde ve elinde Yunan bayrağı ile ilerlemek isteyen, İzmirli meyhaneci Yani’nin Teğmen oğlunun alnına isabet etmişti.
İlk kurşuna karşın; Ne yazık ki halk bezgin, sahipsiz ve tepkisizdi…
Bir gün sonra da; Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919 günü; kafasındaki “Tam Bağımsızlık” düşüncesiyle Samsun’a hareket edecektir…
Samsun, Havza, Amasya çalışmaları, sonrasında; Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yayımladığı; Milli Mücadelenin; amacını, gerekçesini ve yöntemini ortaya koyan “Amasya Genelgesi” ile Kurtuluş Savaşı fiilen ve hukuken de başlatılmış oldu…
Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Savaş Türkiye Halkına mal edilmiş, kurtuluştan sonra da yapılmış olan bir ulus tanımı bu zemine oturtulmuştur: ”ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINI YAPAN TÜRKİYE HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR!”
Milli örgütlenmeler tek çatı altında toplanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı ile de Milli Mücadele “Hukuki ve Meşru” zemine oturtulmuştur.
Ermeni sorunu çözülmüş, Düzenli Ordu kurulmuş, Birinci ve İkinci İnönü Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan İleri Harekâtı durdurulduğu gibi Yunan Ordusunun Taarruz gücü de yok edilmiştir.
Fransızlarla yapılan ANKARA Antlaşması ile Güney Anadolu’daki Fransız işgaline son verilmiştir…
 Ordunun, Halkın ve TBMM’nin bir “Genel Taarruza” hazırlanmasıyla da; 26 Ağustosta BÜYÜK TAARRUZ başlatılmıştır.
Ordumuzun kısa sürede elde ettiği başarı 30 AĞUSTOS BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ ZAFERİ ile taçlanmıştır.
Bozguna uğratılan Yunan Ordusunu Ege Denizine kadar kovalayan Ordumuz 9 Eylülde İZMİR’E girmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi geldikleri gibi gitmişlerdir.
Yunan Katamerini gazetesinin 18 Eylül tarihli sayısında; “FELAKET, İŞTE DENİZE DÖKÜLDÜK…” ifadesi başlıkta idi.
9 Eylül 1922 tarihi; yani İzmir’in Emperyalist işgalinden kurtuluşu, Türk Devrim Tarihi bakımdan son derece önemlidir ve anlamlıdır.
9 Eylül; yalnızca Emperyalistleri ülkemiz topraklarından atmamızın tarihi olmamış, aynı azmanda; modern Türk Tarihinin de başlangıcını oluşturmuştur.
9 Eylül, Türkiye Cumhuriyeti’nin KURULUŞ sürecinin de, Ümmet anlayışından uluslaşma, çağdaşlaşma anlayışına geçişin de Padişah Tebaalığından, kul, köle ve cariyeliğinden onurlu yurttaş olma projesinin de başlangıcıdır.
9 Eylül, Türkiye’nin çağdaşlaşma savaşımının, yanmış ve yıkılmış, tüm kurumlarıyla çağın gerisinde kalmış bir imparatorluğun enkazından modern bir ulus ve devlet yaratma çabasının da ilk harcıdır…
Bakın Usta yazar Rahmetli İlhan Selçuk, 2007 yılında İzmir’in kuruluşu için neler yazmış:
“Bugün 9 Eylül… İzmir'in kuruluşu! Ne var ki İzmir’in kurtuluşunu, Anadolu’nun parçalanmasını isteyen düşmanca hayallerin ortalığı sardığı bir zamanda kutluyoruz.
İzmir’in kurtuluşunu Anadolu'nun birliği, bütünlüğü, tümlüğü üzerine ışıyan bilinçle kutlamak gerek…
İzmir tek başına kurtulmadı…
Anadolu’nun kurtuluşuyla özdeştir İzmir’in kurtuluşu…
Karantina’da yürürken.. Kordonboyunda volta atarken.. Eşrefpaşa’da gezinirken.. Karşıyaka'yı adımlarken...
Bilmek gerekir ki ayaklarımızın altındaki toprak Anadolu'dur…
Ne İzmir Anadolusuz olabilir…
Ne Anadolu İzmirsiz…
Batı Anadolu’da Levanten bilinci…
Ne doğu Anadolu’da etnik bilinç…
Anadolu insanı, bin yıllık ortak bilincin hamurunda mayalanmış, Ulusal Kurtuluş savaşında bu gerçeğin eylemsel tescili tarihe yazılmıştır…
İzmir’in kurtuluşu, hiç kuşkusuz, Gazi Mustafa Kemal’in büyük dehasıyla daha baştan kavradığı gibi Anadolu kurtuluşunun Akdeniz’de köpüklenmesinden oluşmuştur…
İzmirliler yalnız İzmir’i değil, bütün Anadolu’yu, tüm Türkiye’yi kucaklayan ulusal bilincin neferleridir…
Türkiye’yi parçalama planlarının dış ve iç dünyada piyasaya sürüldüğü şu sıralarda 9 Eylül’ü kutlamanın özel bir anlamı var…
Yineleyerek yazıyı noktalıyorum:
İzmir Türkiye’dir…
Türkiye İzmir’dir…
Ne güzel anlatmış, İzmir’i ve İzmirliyi… Karanlıklara teslim olmayan İzmirliye bu niteleme az bile…
9 Eylül, kendi varlığı, bağımsızlığı ve özgürlüğü için yola çıkan Türk Ulusunun, Mustafa Kemal’in gösterdiği hedef doğrultusunda KURTULUŞLA taçlandırdığı bir tarihtir.
10 Eylül’de Konak meydanında toplanan halka Mustafa KEMAL, “Bu milletin zaferidir.” demiştir.
Türk halkının dünyaya örnek olan Kurtuluş Savaşı, dünyada geniş yankı uyandırıyordu:
İngiltere Başbakanı Lloyd George, şöyle diyordu:
“Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük dahi çağımızda, Türk milletine nasip oldu…”
Özgürlük savaşı veren diğer ülkeler de Türk Devrimini örnek alacaklardır.
Hindistan lideri Mahatma Gandi, 8 Eylül 1922’de düzenlediği basın toplantısında İzmir’in kurtuluşunu, aslında “dünyanın kurtuluşu” olarak anlatıyordu:
“Türkiye Orduları, bir devir kapatmış ve bir devir açmıştır. Şimdi mazlum ve esir devletler ve milletler, artık vazgeçilmez bir reçeteye sahiptirler. Mutsa Kemal’in Zaferi, dünya için bir hürriyet ve istiklal çağının sancağıdır…”
Pakistan lideri Muhammed Ali Cinnah da 11 Eylül 1922’de Londra’da şu açıklamayı yapmıştır:
“Ne bizi ne de her kıtada yaşamakta olan esir ve mazlum milletleri, bundan sonra tutamayacaksınız. Mustafa Kemal ve Türkler ki, kendileri için hazırlanan tabutu, istilacıların başlarına geçirmişlerdir. Şimdi, dünyada başına tabutlar geçirilecek başkaları da benzer sonuçlara hazırlanmalıdırlar…”
9 Eylül 1922’de İzmir kurtulmuştu…
Anadolu’da Yunan askeri de kalmamıştı, ancak İstanbul, Trakya ve Boğazlar hala işgal altında idi…
Bu işgaller de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve TBMM’nin üstün çabaları ile kaldırılacak ve İşgalden kurtarılan Ülkemizde yepyeni bir devlet kurulacaktır…
 Bu kurtuluş gününde; Kurtuluşu, İzmir'i ve İzmirliyi en güzel anlatan Ozan Haluk IŞIK'I ve anlamlı dizelerini anımsamamak olur mu:
Sen “9 Eylül” dersin iki kelime
Ben onurlu bir halk anlarım.
Rüzgârın çevirdiği sayfa anlarım.
Sen “İzmir” dersin iki hece
Ben saygıyla ayağa kalkarım…
Kurtuluşun yıldönümünde, emperyalizm yine boğazımızı sıkmaktadır.
Türk Devriminden, Mustafa Kemal’den rövanşı almak isteyenler, işbirlikçileriyle yine üstümüze gelmektedirler.
“Sevr”  hala karşımızdadır.
Ermeni Sorunu da Kürt Yurdu Sorunu da; başka sorunlar gibi, BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ adı altında Emperyalist ülkelerin bastırması ve yerli işbirlikçilerin yardımı ile Ulusumuza dayatılmaktadır.
Ama bilsinler ki;  bu ülkenin Hasan Tahsinleri tükenmez…
Mustafa Kemal, asla ölmez

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar