19 Mayıs 2011 Perşembe

62-TORUNUM İLAYDA'NIN "19 MAYIS"LA İLGİLİ KONUŞMASI

“19 MAYIS” GÜNÜN ANLAM VE ÖNEMİ!
Sayın Okul Müdürüm, Değerli Öğretmenlerim, Sevgili Arkadaşlarım;
Bugün sizleri Samsun’dan Türkiye’nin vatansever insanlarını selamlayan Atatürk’ün taşıdığı duygularla selamlıyorum.
Bugün İzmir’e kadar elden ele gelecek olan Mustafa Kemal’in yaktığı kurtuluş meşalesinin 92. Yıldönümünü kutluyoruz.
Bugün Millet’imizin tarih sahnesine adını yazdırmak için tüm onur ve asaletiyle ortaya çıktığı gündür.
Bugün ayrıca yeni Türk devletinin Atatürk’ün rehberliğinde dünyanın çağdaş milletleri arasında yer edinmesinin de yıl dönümüdür.
İstanbul Hükümeti’nin 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirdiği Mustafa Kemal Paşa’ya verdiği görev Doğu Karadeniz Bölgesinde ki asayiş ve güvenliği sağlamak ve Erzurum da ki 9. Kolordunun askerlerinin terhis edilmesini, silahlarının teslim alınmasını sağlamaktı. Oysa Mustafa Kemal Paşanın amacı yurdumuzu işgalden kurtarmak ve yeni bir bağımsız devlet kurmaktı.
Karanlık bir dönemde yaşayan Osmanlı paramparçaydı. Ekonomisine el konulmuş, orduları dağıtılmış, iletişim tamamen ortadan kaldırılmıştı. Türkler öz yurdunda vatansız kalmıştı. Samsun’un genel görünümü böyleydi.
19 Mayıs gençlik; gençlik gelecek demektir. Atatürk Türk gencine ‘‘Sizler yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni hep takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar’’ demişti.
Muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda olan biz Türk gençlerine Atatürk çok değer vermiştir. Gözünü kırpmadan geleceği bize emanet eden Ata özgür bir geleceğe giden dikenli çalılarla kaplı yolu kendi rehberliği ile aydınlık bir yola dönüştürmüştür. Bizim en büyük görevimiz bu yolu yönümüzü değiştirmeden yalanlara ve aldatmalara kanmadan ilerlemektir.
Biz Atatürk’ün gençleri, yarının bekçileri yere sağlam adımlarla basmalı, umudumuzu kaybetmemeli, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı için elimizden geleni yapmalı, her sene yeniden Ata’ya verdiğimiz sözü hatırlamalı ve büyük bir gururla dile getirmeliyiz.
Gençliğin Ata’ya cevabında da söylediğimiz gibi bu vatan için canını verebilecek olan bizler, Sen’in yokluğunu bu vatanın her yerinde hissederken bize böyle bir günü hediye ettiğin için en içten dileklerimizle sana teşekkür ederiz ATAM…
                                                                                               İlayda Deniz Memiş
                                                                                                        8-A 587

18 Mayıs 2011 Çarşamba

61- SEÇİME GİDERKEN, ÜLKE BÖLÜNÜYOR, BÖLECEKLER!

SEÇİME GİDERKEN,
ÜLKE BÖLÜNÜYOR,
BÖLECEKLER!…

Öcalan, neye dayanarak hükümete 15 Haziran’a kadar süre vermiştir?
Öcalan’a seçim sonrası için, kim ve ne vaat etmiştir?
Öcalan, “İÇ SAVAŞ” tehdidi ile Türkiye Cumhuriyeti devletine meydan okumaktadır.
Kalkınan gelişen, ileri demokrasiye geçen, hayallerin gerçek olduğu ülkemizde bu da neyin nesi?
2002’den bugüne neler değişti…
Öcalan da bölücü siyaset yapan Kürt siyasetçiler de hep 15 Haziran ya da seçim sonrasını baz olarak almaktadırlar…
Bölücüleri, ülke düşmanlarını ve siyasi uzantılarını anladık da bölücüler doğrultusunda kalem oynatan sözde aydınları anlamakta zorlanıyoruz…
Türk Silahlı Kuvvetlerine bu düşmanlık neden?
TSK pusu kurmuş, öyle mi?
TSK’nın kendisine verilen “terörle mücadele” görevini nasıl yerine getirmesini isterdiniz?
Habur’da olduğu gibi törenle mi karşılanmalıydı teröristler? Hatta çadır mahkemesi mi kurulmalıydı?
Demokratik özerklik, iki bayrak,  iki dil taleplerinin önünde kimileri gibi saygı ile eğilmesini mi isterdiniz?
Kendinize gelin, Asker şehit verir, suçlu ilan edilir. Terörist öldürür suçlu ilan edilir…
Siz kimden yanasınız?
Bu Millete bu Vatana ve Türk Silahlı kuvvetlerine olan düşmanlığınız nereden kaynaklanıyor?
Pkk’nın eylem yapacağını önceden yazanlar bile eylem gerçekleştikten sonra yapılan eylemi TSK’ ya YÜKLEME uyanıklık ve hainliğini gösterebilmektedirler.
Mustafa Kemal Atatürk, “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir” diyerek, Türk Milleti tanımını yapmıştı. Anayasamız da “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne VATANDAŞLIK bağı ile bağlı olan herkes diyerek, tüm vatandaşları birinci sınıf saymıştır. Bu ülkede kim Kürt kökenlilere farklı işlem yapmıştır?
ABD’ye güvenerek hangi toplum bağımsızlık kazanabilmiştir. Hangi ülkeye DEMOKRASİ gelmiştir.
Terörist cenazelerini almak için devlete kafa tutalar, evlat acısını içinde duyanlar, evlatlarının terör örgütüne katılmasını neden önleyemediler? Evlatları sağ iken, neden terör örgütünün elinden almaya çalışmadılar? Ya da böyle bir şeye kalkışabilirler miydi?
Hükümetin terörist başı ve yandaşları ile görüşmeler ve pazarlıklar içinde olduğu iyice açığa çıkmıştır.
Milletten gizlenen bu görüşmelerin ülkemize nelere mal olacağını anlamak için artık kâhin olmaya da gerek kalmamıştır.
Toplum şimdiden ayrıştırılmıştır, bölünmüştür, öyle parçalanmıştır ki artık bir araya getirmek de son derece güçleşmiştir.
Öyle anlaşılıyor ki bölücü Kürtler, eşit hak değil İMTİYAZ istemektedirler…
Geçmişte yapılan analizlerde:
  1. Kürt isyanının bastırılması,
  2. Kürdistan denilen bölgesinin ülkeden ayrılması,
  3. Bugünkü durumun devam etmesi gibi üç seçenek ortaya konurken, bugün artık üçüncü seçenek yerini “egemenliğin paylaşılması” seçeneğine bırakmıştır.
Seçime giderken, oy verecek seçmenler olarak, kendimize gelmeli ve ülke gerçeklerini göz önüne almalıyız… Ve partileri yeniden incelemeliyiz…
BDP, planlarını ortaya koymuş ve terör kozunu da ileri sürerek, seçim sonrasına kilitlenmiştir. Demokratik Özerklik perdesi altında ülkemizi bölme çabasını fütursuzca ortaya koymaktadır.
AKP, yaptıklarını referans olarak ortaya koyup seçime asılmakta, BDP ve Terörist başı ile görüşmesini sürdürerek, seçim sonrasında yapacağı anayasa vadi ile asıl niyetini gizlemektedir.
Ülkenin bölünmeye gidişini önemsemediği gibi BOP ya da ABD’nin bölgedeki taşeronluğunu sürdürmektedir.
CHP, yeni bir yapılanma ve silkiniş içinde olsa da İKTİDAR olma umudunu yaratamamıştır. Ülkenin bölünmesi yolundaki gelişmelerde de kesin tavrını ortaya koyamamıştır.
MHP, Milliyetçi görüşleri savunan bu parti, seçimde; baraj altında bırakılmak için hedef seçilmiştir.
İP, Ergenekon tertibinin mağduru olup, en gerçekçi ve milliyetçi politikayı ortaya koysa da görüşlerini savunacak olanaklardan yoksun bırakılmıştır.
Seçim ne yazık ki ülkemizde yeni bir umut yaratma olgusunu ortaya koyamamıştır.
Toplumdaki yaygın kanı, ülkemiz aleyhindeki tüm gelişmelerin, ABD ve AB kaynaklı olduğu yönündedir.
Sevr Antlaşması yeni biçimiyle önümüze konmuştur. Ve bugün için bu Antlaşmayı yırtıp atacak bir Mustafa Kemal de ne yazık ki görünmüyor…
Artık iş Türk Milletine düşmüştür. Bu Millet atasına layık olduğunu ortaya koymalıdır…
Evet, ülke bölünüyor, bölecekler. Bu tehlike, içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal sorunların da önüne geçmiştir.
Seçim yaklaşırken oyumuzu vereceğimiz partiyi yeniden belirlemek gerekli diye düşünüyorum.
Saygılarımla… 18 MAYIS 2011
Ahmet AVCI

17 Mayıs 2011 Salı

60- AĞLASAM MI AĞLAMASAM MI? eski bir yazı...

          Ahmet AVCI                                                                     12 MART 2009


AĞLASAM MI AĞLAMASAM MI?


          Ülkemizi yöneten Siyasi Partinin Genel Başkanı, yine bir şiir okumuş, Elbistan Mitinginde:
“Söylesem mi, Söylemesem mi?” diye…
         
“Milletin sırtından doyan doyana,
          Bunu gören yürek nasıl dayana,
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
          Bilmem söylesem mi söylemesem mi?”

          Şiir merhum Âşık Mahzuni’ye ait. Adı da: Ağlasam mı?

Ağlasam mı?

Mevla’m gül diyerek iki göz vermiş,
Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı?
Dura dura bir sel oldum Erenler,
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı?
Yoksulun sırtından doyan doyana,
Bunu gören yürek nasıl dayana,
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
Bilmem söylesem mi söylemesem mi?
Mahzuni Şerifim dindir acını,
Bazı acılardan al ilacını,
Pir Sultanlar gibi darağacını
Bilmem boylasam mı boylamasam mı?

Milletin sırtından doyanların kimler olduğunu bu halk gayet iyi biliyor.
Devletin ve Milletin varlıklarının ve değerlerinin nasıl har vurulup harman savrulduğunu da…
         
Konu soğandan açılmışken, Antalya’nın eski defterdarı Merhum Abdullah Çağlayan’nın 1941’de yazdığı aşağıdaki dizeleri görmezden gelmek olur mu?

"Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler.
Hayâdan eser yoktur, beyhude bütün sözler.
Nafile inat etme hemen sallabaşını,
Uslu otur, hoş geçin, zıkkımlan maaşını”

Bu Hiciv den ötürü, Şair hakkında soruşturma açılmış, ama Cumhuriyet Savcılığı bu dizelerde bir suç unsuru bulunmadığı gerekçesi ile dava açmaya gerek görmemiş.
Ne yürekli Savcılarımız varmış bir zamanlar…

Namdar Rahmi Karatay, aşağıdaki dizeleri bugünlerde yazsaydı acaba başına neler gelirdi?

          “Pehpehlerle pohpohlarla çok itleri at yaptık,
Uçurduk da göklere alkıştan kanat yaptık.
Hiç yoktan başımıza koca saltanat yaptık,
Üstüne çul vursanız it onu kanat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.“


Konu şiir ve HİCİV olunca, Şair Eşrefi’ de unutmayalım.
1947’de doğan Şair Eşref, bir süre Kaymakamlık da yapmış ve taşlamalardan ötürü yönelen baskılardan kurtulmak için Mısır’a kaçmıştır.
Bakın ne diyor Şair:

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardeşimi,
Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki,
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı...

İzin verirseniz, konumuzu Tevfik Fikretin  ünlü ’’Hanı yağma’’ sın dan bir kıta ile bitirelim.

     “Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak,
Yarın, bakarsınız, söner bugün çatırdayan ocak,
Bugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı pür-nevâ sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin...”

Sürçü lisan ettikse affola…

Ahmet AVCI
23ahmetavci@gmail.com


Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar