17 Mart 2017 Cuma

308- İSTANBUL'UN RESMEN İŞGALİ...


KURTULUŞA GİDEN SÜREÇTE; MECLİSİ MEBUSAN’IN AÇILMASI, MİSAKI MİLLİ KARARININ ALINMASI
VE İSTANBUL’UN RESMEN İŞGALİ…

MECLİS-İ MEBUSANIN AÇILMASI:  12 OCAK 1920

                        MECLİS-İ MEBUSAN NEREDE TOPLANMALI?
                        Birinci konu; Amasya görüşmeleri sırasında karara bağlanmıştı:
Meclis İstanbul dışında toplanmalı idi. Çünkü İtilaf devletlerinin denetimi altında bulunan İstanbul’da Milli kararların alınması zordu.
            Ancak İstanbul Hükümeti bu karara uymadı.
Padişah ve hükümeti; Ulusun temsilcileri İstanbul dışında toplanırsa aralarında kopukluk belireceğini ileri sürüyorlardı.
            Gerçekte İstanbul Hükümeti, Başkent dışındaki bir parlamentonun hepten heyeti temsiliyenin etkisi altına gireceği endişesinde idi.
Sonuçta Mustafa Kemal Ankara’ya gelmeden önce; Sivas’ta yapılan Komutanlar toplantısında; Mustafa Kemal Paşa’nın tüm itirazlarına rağmen; Hükümetin isteğine uyulması kararlaştırıldı.
Oysa, Hükümet Anadolu’nun baskısına boyun eğebilirdi. İşin gerçeği; Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a geçemeyeceği için, onun karşısında olanlar daha rahat çalışacaklardı. Asıl neden bu idi.
Hala bir bölüm aydınlar, eylemin aslında tam anlamı ile İstanbul Hükümetine karşı olduğunun bilincine varamamışlardı.
 Mustafa Kemal, her zamanki derin iç sezisi ve ileriyi görürlüğü ile bu karara karşı koymadı. Olayların gelişmesini bekledi. Varılan kararın akla uygun olmadığını ve eninde sonunda kendi düşüncesinin doğruluğunun anlaşılacağını biliyordu. Böylece otoritesi daha da güçlenebilirdi.
 Ve artık, Meclisi Mebusan İstanbul’da toplanacaktı. Bu arada seçimler de yapılıyordu. Kısmen her yerde Müdafaa-i hukuk cemiyetinin üyeleri kazanıyordu. Mustafa Kemal’de Erzurum Milletvekili seçilmişti. (6 Ocak 1920)

            MECLİSİ MEBUSANDA NE GİBİ KARARLAR ALINMALI?
            Mustafa Kemal’in zihnini en çok bu kurcalıyordu. Kendisi İstanbul’a gidemezdi. Hükümet ona bir şey yapmasa bile, İngilizler mutlaka kendisini tutuklarlardı. Uzun tartışmalardan sonra alınan karada; Meclisi Mebusanda “MÜDAFAA-İ HUKUK” grubu oluşturulacak, İstanbul’a gitmediği halde Mustafa Kemal Meclis başkanı seçilecekti.
            Böylece Anadolu’daki hareketin Meclisi Mebusana egemen olduğu, herkese en çarpıcı biçimde anlatılış olacaktı. Böylece “Müdafaa-i hukuk“ grubunun öncülüğünde yurdun kurtarılması için gereken kararlar alınacaktı.
            İtilaf Devletleri, Meclisi Mebusanın toplanmasına başlangıçta karışmadılar. Oradan çıkacak kararlara göre davranmayı uygun buldular.

            MECLİS-İ MEBUSANIN AÇILMASI
            Tüm hazırlıklar tamamlanınca 12 Ocak 1920 tarihinde Osmanlı Meclisi toplandı. Bu önemli bir olaydı. İstanbul’daki Türkler coşmuştu. Ertesi gün 150 bin kişinin katıldığı bir miting yapıldı. 28 Ocak gününe kadar Mecliste Başkanlık seçimi yapılmamış ve MÜDAFAA-İ HUKUK GRUBU oluşturulmamıştır.
            Anlaşılıyor ki Mustafa Kemal adı ve onun mensubu olduğu dernek İstanbul’da pek hoş karşılanmıyordu.
(20 Ocak 1920 günü Albay İsmet Ankara’ya birinci kez gelmiş ve 20 gün kalmıştır. Genelkurmay Başkanı çağırınca da geri dönmüştür. 26/27 Ocak günü Gelibolu’daki Fransız AKBAŞ cephaneliği, Köprülülü Hamdi ve arkadaşları tarafından basılmış ve silah ve cephane Anadolu’ya kaçırılmıştır.)
28 Ocak günü yapılan toplantıda Mustafa Kemal’in başkanlığı önerilmiştir ama görüşülmemiştir.
            Aynı gün “Misk-ı Milli”  Kabul edildi. Bu çok önemli işe karşın, Mecliste hala Mustafa Kemal’e duyulan endişe  (Kuşku ya da güvensizlik de diyebiliriz) egemendi.
            Nitekim birkaç gün sonra MÜDAFAA-İ HUKUK GRUBU değil,”Felahı Vatan” grubu (vatanın kurtuluşu) oluşturuldu. Meclis Başkanlığına da Reşat Hikmet Bey seçildi.
            Meclis; Esasları Mustafa Kemal tarafından belirlenen MİSAK-I MİLLİYİ kabul ettikten sonra, artık Anadolu’daki direnişi anımsatan “Tehlikeli” deyimleri “unutmak” eğilimine girmişti. Mustafa Kemal’in de belirttiği gibi; ”Bazı çevrelere hoş görünmek” amacı ağır basmıştır.
Ancak daha sonra görüleceği gibi hiçbir işe yaramamıştı.

                        Misak-ı Milli ( MİLLİ   YEMİN ) 28  OCAK  1920

            Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın 28 Ocak günlü gizli toplantısında onaylanan ve milli yemin anlamına gelen “MİSAK-I MİLLİ”,Amasya genelgesinden başlayarak, yürütülen çalışmaların ve oluşan bilincin son Osmanlı Meclisinde benimsenmesidir. (Misak-ı Milli 17 Şubat 1920’de basına ve yabancı devlet parlamentolarına bildirilmiştir.)
            İşgaller karşısında yavaş yavaş ortaya konulan küçük ve düzensiz direnişleri birleştirmek ve bunun da üzerine Ulusun iradesini koyarak, yepyeni bir devlet içinde tüm zorlukları yenmek isteyen Mustafa Kemal, özellikle vatanseverleri ortak kararlar almaya yönlendiriyordu.
            Amasya Genelgesi ile bu amacını açığa vuran ve Milli Mücadelenin gerekçesini ve yöntemini ortaya koyan lider, Erzurum kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919)Doğu illerindeki direniş örgütlerini birleştirmiş, Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) ile bu birleşme tüm vatana yayılmıştır.
            İstanbul Hükümeti çıkardığı tüm engellere karşın Sivas Kongresinde alınan kararların uygulamasını önleyememiş ve Damat Ferit bir süre için sahneden çekilmiştir.
            Misak-ı Milli, daha Erzurum Kongreleri sırasında hazırlanmaya başlanmış, Mustafa Kemal tarafından, Meclis-i Mebusana katılacak tüm Milletvekillerine dolaylı ye da doğrudan anlatılmış, ve ulus adına bu “ant” için, Kuvayı Milliyeci her Meclis üyesi seferber olmuş ve sonunda gerçekleşmiştir.
            Misak-ı Milli: Özetle şöyle demektedir. “Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyeleri barışa kavuşmak için şu koşulları ileri sürerler:
-          Birinci Dünya savaşı sonunda imzalanan Mondros ateşkes anlaşmasının çizdiği sınırlar içinde; ”Din, ırk ve asılca birlik oluşturan (yani Türkler) vatandaşların oturduğu yerler hiçbir biçimde yurttan kopartılamaz.
-          Osmanlı saltanatının ve halifeliğin merkezi İstanbul’un güvenlik içinde bulunması koşulu ile boğazlar açılabilir.
-          Daha önce bizden ayrılan Batı Trakya’da ve ateşkes sınırları dışında tutulmak istenen Kars Ardahan ve Batum’da halkoyuna başvurulmalıdır.
-          Osmanlı devletinde ki Arapların, çoğunlukta olduğu yerlerde de halk oyuna başvurulmalıdır.
-          Bağımsızlığımızı sınırlayacak, Siyasal, ekonomik, hiçbir anlaşma kabul edilemez.
            Bunlar yapılamaz ise barış yapmak imkânsızdır.
Misak-ı Milli Parlamento kararıdır. Mondros ateşkes anlaşmasından bu yana on beş ay geçmiş, Osmanlı devleti hala barış dönemine geçememişti. Bu konuda gerekli çabalar, İtilaf devletlerince gösterilmediği gibi ülke çeşitli biçimde işgal diliyordu.
İşte Mondros ateşkes anlaşmasından sonra Padişahça dağıtılan (12/12/1918) Meclisi Mebusan yeniden oluşmuş, toplanmış ve barışın hangi esaslar üzerinden yapılması gerektiğini bir karar olarak saptamıştır.
            Aslında Meclis-i Mebusanın Yeniden açılması ÜÇÜNCÜ MEŞRUTİYETİN DE ilanıdır.
            Kısaca Misak-ı millinin anlamı; Türklerin anavatanı parçalanamaz.
            31 Ocak’ta Meclis, Başkanlığa, İstanbul Milletvekili Reşat Hikmet’i, ikinci Başkanlığa da; Erzurum Milletvekili Celalettin Arif Bey’i seçmiştir.
-Misak-ı Milliyi onaylamasına rağmen; Osmanlı Meclisi Anadolu hareketini benimsediğini açıklamamıştır, açıklayamazdı da çünkü Osmanlı devletinde egemenlik padişahındı ve Parlamento onun altında idi. Bu nedenle Misak-ı Milli, yeni bir hareketin öncüsü olmak iddiasında değildi.
Amaç; Osmanlı Devletinin ve onun padişahının kurtulmasıdır. Bununla birlikte Misak-ı Millide Anadolu hareketinin temellerinden olan “Kesin bağımsızlık” vardır. İtilaf Devletlerinin isteklerinin reddi, Egemenliği sınırlayıcı hiçbir hüküm tanımamak gibi.
            Misak-ı Millinin anlamı:
            Osmanlı Meclisi için; Vatanın, devletin ve padişahın kurtarılmasıdır.
            Ankara için; Türk milletinin haklarını savunmak.
            Görüldüğü gibi, Misak-ı Milli ile Anadolu’daki İhtilalcilerin çok daha önceleri ileri sürdükleri düşünceler tekrarlanmaktadır. Osmanlı Meclisinin bu düşünceleri kabul etmesi, Anadolu’nun gerçek bir zaferidir. Böylece Osmanlı devletinin yok olduğu bir kez daha doğrulanmaktadır.
            Misak-ı Milli öngörülen hedeflerin nasıl gerçekleşeceği hakkında bir işaret bulunmamaktadır. Bu iş böylece tamamen Anadolu’ya bırakılmıştır. Bu da Mustafa kemal’in ikinci zaferdir. Çünkü yok olan Osmanlı Devletinin yaşar görünen hükümeti de tam anlamı ile geçerliliğini yitirmiştir.
            İşgal devletleri, Misak-ı Milliyi hoş karşılamadılar. Toplanmasına ve çalışmasına karşı çıkmadıkları Meclis-i Mebusandan istediklerinin tam tersi sesler yükseliyordu. Buna dayanmak, işgalci devletler için çok güçtü.
Önce Misak-ı milliyi geri aldırtmağa çalıştılar. Mümkün olmadığı anlaşılınca yeni arayışlara yöneldiler.

Bu dönemde Meydana gelen önemli olaylar:

  1. 6 Ocak 1920: Mustafa Kemal’in Erzurum’dan Milletvekili seçilmesi.
  2. 10 Ocak 1920: İngiliz Generali Milne’in Raporu: “Koşulları ağır bir barış, Mustafa Kemal’i güçlendirir.”
  3. 12 Ocak 1920: İstanbul’da; son “Osmanlı Mebusan’ının açılması
  4. 13 Ocak 1920: Sultanahmet Meydanında 150 bin kişinin katıldığı mitingin yapılası.
  5. 20 Ocak 1920: Albay İsmetin Ankara’ya gelmesi.
  6. 21 Ocak 1920 Harbiye Nazırı Cevat Paşa’nın istifa etmesi.
  7. 26 /27 Ocak 1920: Gelibolu civarında Akbaş mevkiinde, Fransızlara ait. Silah ve cephane deposuna, Kuvayı Milliye kahramanlarından Köprülülü Hamdi ve arkadaşlarının baskını ve cephanenin Anadolu kıyısına nakledilmesi.
  8. 28 Ocak 1920 Osmanlı Meclisi Mebusan’ının gizli toplantısında “ Misak-ı Milliyi” kabul etmesi. ( Bu karar 17 Şubatta Basına ve yabancı devletlere bildirilecektir)
  9. 31 Ocak 1920. Meclis Başkanlığına, İstanbul Mebusu Reşat Hikmet Bey’in seçilmesi.
  10.  3 Şubat 1920: Fevzi (ÇAKMAK) Paşanın Harbiye Nazırlığına getirilişi.
  11.  4 Şubat 1920:  29 Aralık 1919 tarihli “Mustafa Kemal’in Madalya Ve Nişanlarını İade eden “ Hükümet kararının Padişah tarafından onaylanması  
  12. 8/9 Şubat 1920: Milli Kuvvetlerin Fransız işgalindeki, Urfa’yı kuşatması.
  13. 12 Şubat 1920: Maraş’tan Fransızların kovuluşu ve Kılıç Ali ve müfrezesinin Maraş’a gelişi.
  14. 15 Şubat 1920: Londra Konferansında, İstanbul’un Türklere bırakılması kararı verilmesi.
  15. 16 Şubat 1920: Manyas ve Gönen çevresinde, İkinci Aznavur isyanı
  16.  18 Şubat 1920 Akbaş Kahramanı Köprülülü Hamdi beyin Aznavur birlikleri tarafından şehit edilmesi. (Bazı kaynaklar, bu olayı 23 mart olarak göstermektedir)
  17. 3 Mart 1920: Ali Rıza Hükümetinin istifası.
  18. 8 Mart 1920 Salih Paşa Hükümetinin kuruluşu.
  19. 11 Mart 1920: Hint Müslüman Cemiyeti’nin, İtilaf Devletlerine; “İstanbul’da, İtilaf Kuvvetleri bulunmasından ve Müslümanlara karşı girişilen saldırılardan Hint Halkının üzüntü duyduğunu” bildiren yazı göndermesi.
 Aynı gün: Ankara’daki İngiliz Mümessili Withall’in maiyeti ile birlikte gizli olarak, İstanbul’a hareketi
20. 15 Mart 1920. İtilaf Devletlerinin, İstanbul’da tanınmış 150  sivil ve asker Türk Aydınını tutuklamaları…
Aynı gün, İtilaf Devletleri Generallerinin, Türkiye’deki Genel durumla ilgili olarak verdikleri gizli rapor: “…Bütün siyasi güç, Milliyetçi Liderlerdedir. Halkın çoğunluğu savaşlardan yorgundur. Bununla birlikte, vatanlarını korumak için, müthiş bir biçimde savaşacaklardır. Türk ordu birlikleri Milliyetçilerle birleşmişlerdir.”

İSTANBUL’UN RESMEN İŞGAL EDİLMESİ: 16 MART 1920

Sivas Kongresinde alınan karar uyarınca; 20 Ocak 1920 tarihinde toplanan Meclis-i Mebusan’nın Misakı MİLLİ Kararını alması, Anadolu’da Milli Mücadele doğrultusunda yürütülen faaliyetler İşgalcileri rahatsız etmiştir…
Seçimlerin yapılmasına ve Meclisin açılmasına itiraz etmeyen işgalciler, tavırlarını değiştirdiler.
Misak-ı Milli Kararını geri almayan,   Meclis-i Mebusan cezalandırılmalıydı.
Anadolu’ya da ders verilmeliydi…
 Gerçekten 16 Mart 1920 günü İstanbul İşgal Devletlerinin askerlerince resmen ele geçirildi.
Daha önce bu birlikler, genellikle gemilerde bulunuyorlar ve şehirde fazla gözükmüyorlardı.
Misak-ı Milli ve Akbaş baskını, İstanbul’un işgali için iyi bir vesile oldu.
İstanbul’da sıkıyönetim eden İngilizler, İşgalin esaslarını şöyle açıklıyorlardı:
1.    İşgal geçicidir.
2.    İtilaf devletlerinin amacı; saltanat ve Hilafetin gücünü kırmak değildir. Aksine arttırmaktır.
3.    Anadolu’da isyan çıkarsa ve Hristiyanlar katledilirse İstanbul Türklerden alınacaktır.
4.    Herkesin Saltanat Makamından gelecek emirlere uyması gerekir…

İşgal günü bazı Milletvekilleri tutuklandılar. Düşman askerleri her yere girdi. Şehzadebaşı Karakolundaki altı asker şehit edildi 15 asker yaralandı. Hatta harbiye Nazırı Fevzi(Çakmak) Paşa bile Makamından süngülü askerlerce dışarı çıkartıldı.
Aynı gün öğleden sonra, saat 17’de Padişah Vahdettin, Yıldız Sarayında, Meclisi Mebusan adına gelen heyetle görüştü. Ve onların,” Milletin Anadolu’da mücadeleye azimli olduğunu ve sonuna kadar, devam edeceğini” belirtmeleri üzerine, Vahdettin’in verdiği yanıt ilginçtir: “Bir Millet var, KOYUN SÜRÜSÜ. Bir çoban lazım, o da benim.”
 Tüm bu olaylar Meclisin toplanmasını imkânsız kılmıştı. 18 Mart 1920 günü son oturumunda, Meclis çalışmalarına ara verdi. Sonunda 11 Nisanda Padişah kararı ile fesh edildi.
            1877 yılında kurulan, 1878’de kapatılan, 1908’de tekrar kurularak kesintili bir biçimde çalışan, ömrü 12 yıl bile olmayan Osmanlı Parlamentosu tarihe karışmıştı.
            İstanbul’un işgali ve Meclis-i Mebusanın kapatılması Türk kamuoyu üzerinde derin bir şok etkisi yarattı.
İstanbul’dan ve oradaki yönetimden gerçekten ümit kesildi. Çok yerde mitingler yapıldı. Mustafa Kemal’in düşüncelerinin de doğru olduğu tüm yurtseverlerce kabul edildi.
            Mustafa Kemal’in tahminleri bir kez daha doğru çıkmıştı. Artık herkes onun etrafında toplanacaktı. İngilizler topladıkları Milletvekillerini, tehlikeli gördükleri başka kişilerle birlikte Malta Adasına sürerlerken, fırsatı bulanlar Ankara’ya kaçmayı düşündüler.
Bundan sonra İstanbul’dan Ankara’ya akın başladı. O güne kadar İstanbul’da kalıp ”bir şeyler yapmak” isteyenlerin artık tek umutları Ankara ve Mustafa Kemal oldu.
            İstanbul’un işgal edileceğini çoktan tahmin eden Mustafa Kemal, kısa bir süre için bıraktığı girişimini yeniden başlattı.
19 Mart 1920’de yayımladığı genelge ile dağılan Meclis-i Mebusan yerine; yeniden bir Meclis kurulması gerektiğini, bunun Ankara’da toplanmasının uygun olduğunu ve yeniden seçimlere gidilmesini istedi.
            İSTANBUL’UN İŞGALİ ÜZERİNE MUSTAFA KEMAL’İN ALDIĞI TEDBİRLER:
            -İstanbul’la muhabere kesilmiştir.
            -İngiliz Kuvvetlerinin Batı Anadolu’da, stratejik yerlerden çıkartılması ve silahsızlandırılması için emir verilmiştir.
            -İstanbul’da yapılan tutuklamalara karşılık olmak üzere Anadolu’da görevle dolaşan İtilaf subaylarının tutuklanmaları sağlanmıştır.
            -İstanbul’dan ve Adana’dan Anadolu’ya yapılacak düşman sevkiyatını önlemek için Geyve ve Ulukışla yöresinde demiryolu tahrip edilmiştir.
            -Anadolu’da mevcut resmi ve gayri resmi, tüm mali kuruluşların para ve kıymetli eşya miktarını tespit ettirerek İstanbul’a gönderilmesini yasaklatmıştı.
            Bundan sonra, Ulusal kurtuluş savaşı tüm hızıyla başlayacaktır. Artık son adım olarak ulusal devletin bir an önce kurulması gelmektedir.
            Tarihimizde yeni bir dönem açılıyordu.
             TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN AÇILMASI çalışması hızlandırılacaktır...
            İşgaldeki kara günleri yırtarak ülkemizi kurtaran ve Devletimizi kuranları rahmet ve minnetle anarken, bugün de Milletimizi uyanık olmaya çağırıyorum…

Ahmet AVCI
15 Mart 2017
İzmir



Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar