17 Mayıs 2014 Cumartesi

242- TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI'NIN BAŞLATILMASI...

TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI’NIN
– MİLLİ MÜCADELE-  BAŞLATILMASI  19 MAYIS 1919

Türk Milli Mücadelesinin genel amacı; “milletçe harekete geçerek, ülkeyi işgalden kurtarmak ve bağımsız yeni bir Türk devleti kurmaktır.”
Milli Mücadelenin ideolojisi; MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİĞİ SAĞLAYARAK, MİLLİ BAĞIMSIZLIK VE MİLLİ EGEMENLİĞİ ELDE ETMEKTİR…
Milli Bağımsızlık; işgalcileri, Milli Egemenlik de; Saltanatı yenmekle mümkündü. Bunları gerçekleştirebilmek için de öncelikle MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİĞİ sağlamak gerekmekteydi.
Milli mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal’in gerçekleşmesini gerekli gördüğü hedefler:
1. YURDUMUZU İŞGAL EDEN DEVLETLERİ YENEREK YURTTAN KOVMAK.
2.  ESKİMİŞ OLAN OSMANLI KURUMLARINI YIKMAK.
3. YIKILMIŞ OLAN KURUMLARIN YERİNE ÇAĞDAŞ KURUMLARI KOYMAK.

1 AĞUSTOS 1914 ‘de başlayıp 11 Kasım 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı; 26 devletin katıldığı 4 yıl üç ay on gün sürmüş ve beş kıtada etkili olmuştur.
Başlangıçta Avrupalı devletlerin bir iç hesaplaşması olan bu savaş, sömürgelerin katkısı ile Afrika ve Asya’ya yayılması ve Osmanlı Devleti’nin de savaşa katılması ile bir genel (DÜNYA) savaş halini almıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, bu savaşı başlatmamış ama istemeyerek de olsa bu savaşa katılmıştır.
Bu Savaşta; Zavallı Anadolu, beş cepheye, durup dinlenmeden kan can pompaladı. O kadar ki dört yıl süren savaşın sonuna doğru, yaşı kaç olursa olsun, kilosu 45’i geçen her genç cepheye sürülmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyıldan beri hızla gerileyerek sonunda YARI SÖMÜRGE olmuş, sembolik bir İmparatorluğa dönüşmüştür. Savaştan iyice tükenmiş olarak çıkmıştır.
Pantürkizm, Hazar Kıyılarında, Panislamizm de Arap çöllerinde ölmüş, elde yalnızca; BİTKİN VE YORGUN ANADOLU KALMIŞTIR.
Türk Ulusu; Birinci Dünya Savaşının sona ermesi ile Bağımsızlığını, Refahını, Ülkülerini ve Ülkesini yitirmiş ve korkunç bir gelecekle baş başa kalmıştı. (vatanlarca toprağını, milyonlarca insanını yitirmiş, Öz Vatanında vatansız kalmıştı.)
Osmanlı Devletine ve Türklere karşı, Ortaçağın Haçlı anlayışıyla Yeni Çağın ürünü Emperyalizmi kaynaştıran acımasız bir politika uygulanmıştır.
Mondros Ateşkes Antlaşması ile Birinci Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, çok geçmeden, İtilaf Devletlerinin, hatta Yunanistan ve Ermenilerin İşgaline uğramıştır.

Padişah; 8 Kasım 1918’de Rauf Beye şöyle diyordu; “Ortada bir Millet var; KOYUN sürüsü, İdaresi için de bir çoban gerekli, o da BENİM.” Böyle düşünen bir Padişahın; tek emeli, ”İNGİLİZLERİN DESTEĞİNİ ALMAKTI.”
İngiltere Karadeniz Ordusu Komutanı General MİLNE, Londra’ya şu mesajı yollamıştır: ”6. Mehmet, İNGİLİZLERİN TÜRKİYE’DE İDAREYİ mümkün olduğu kadar süratle ellerine almasını istiyor.
Amiral Web’in mektubu: “Padişah bizi buraya yerleştirmek istiyor.”
Damat Ferit, Amiral Calthorpea şöyle demiştir: “Padişahın ve benim yegâne ümidimiz, Allah’tan sonra İngiltere’dir.”
Vahdettin, 30 Mart 1919’da Damat Ferit aracılığıyla kendi el yazısı ile yazdığı bir tasarıyı İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’a ulaştırmıştır. Özeti şudur: “Osmanlı İmparatorluğu’nun 15 yıl süre ile İngiliz Sömürgesi olması”
OSMANLI HÜKÜMDARININ KURTULUŞ REÇETESİ BUDUR.
Tam bağımsız Yeni Türk Devletinin ancak topyekûn bir savaşla kurulabileceğine inanan tek kişi Mustafa Kemal idi. O’nun dışında kurtuluş arayanlar, ”İTİLAF DEVLETLERİNE KARŞI DÜŞMANLIK ETMEDEN VE PADİŞAH-HALİFEYE CANLA BAŞLA BAĞLI KALMAK ANLAYIŞI İLE“ kurtuluş arıyorlardı.
Oysa kurtuluşun başarılabilmesi için bu iki gücün de yenilmesi zorunlu idi. İtilaf devletlerinin alt edilmesi ile “MİLLİ BAĞIMSIZLIK” Padişah-Halifenin yenilmesiyle de “MİLLİ EGEMENLİK” kazanılacaktı.
Milli Mücadeleyi başlatmak için; Ulusu bu inanç etrafında toplamak ve yeni bir savaşa girişmek gerekiyordu. Milli Birlik ve bütünlüğü sağlamak gerekiyordu.
Ülkedeki ve Toplumdaki felaketi görenler; topyekûn bir savaşı düşünemedikleri için, ÜÇ TÜRLÜ kurtuluş düşüncesi ortaya çıkmıştı.
Kurtuluş düşüncelerini; Mustafa Kemal, Nutuk’ta; şöyle açıklıyordu:
“Birincisi: İngiltere’nin koruyuculuğunu istemek.
İkincisi: Amerika’nın güdümünü istemek.
Bu iki karara varanlar, Osmanlı Devleti’nin bir bütün olarak kalmasını düşünenlerdir. Osmanlı Ülkesinin ayrı ayrı devletler arasında paylaşılmasından ise, bu ülkeyi bir bütün olarak, tek bir devletin kanadı altında bulundurmayı yeğleyenlerdir.
Üçüncüsü: Bölgesel kurtuluş arayışlarıdır. Örneğin: Bazı bölgeler, kendilerinin Osmanlı Devletinden koparılacağı görüşüne karşı, ondan ayrılmamak yollarına başvuruyor. Bazı bölgeler de, Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılacağına, Osmanlı ülkesinin paylaşılacağına olupbitti gözüyle bakarak, kendi başlarını kurtarmaya çalışıyorlar.”
Tüm bu karar ve kurtuluş çarelerini yerinde bulmayan M. Kemal Paşa, Kendi kararını şöyle açıklıyordu:
“…Bu kararların dayandığı kanıtlar ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı devletinin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi bütünüyle parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı Ata yurdu kalmıştı. Son olarak bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, Padişah, Halife, Hükümet, bunların hepsi bir takım anlamsız sözlerdi.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu.
O halde sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi?
Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ULUS EGEMENLİĞİNE DAYANAN, KAYITSIZ ŞARTSIZ, BAĞIMSIZ yeni bir Türk devleti kurmak.
Öyleyse; “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.”
MİLLİ MÜCADELENİN BAŞLAMASI:
Ateşkes hükümlerinin işlemeye başlayarak orduların terhisi, stratejik yerlerin yenen devletlerce ele geçirilmesi ve en sonunda İzmir’in Yunanlılarca işgali, bu işgale karşı gösterilen tepkiler bu tepkilere ve İŞGALE; Padişah ve Hükümetinin seyirci kalışı artık ihtilalin tüm gerekli patlama koşullarını bir araya getirmiştir. Böylece hazırlık evresi bitmiştir.
Şimdi eyleme geçilecek, ihtilal adım adım gerçekleştirilecektir.
Türk ihtilalinin başlama tarihini Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya ayak basması ile başlatmak gelenek olmuştur. Aslında Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında hazırlık evresi tam olarak kapanmamıştır. İzmir’in işgali üzerinden daha dört gün geçmemişti ve söylenilen tepkiler daha yaygınlaşmamıştır. Ancak Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı anında, ihtilalin hazırlık ve eylem evreleri iç içe geçmiş durumdadır. Kısa bir süre sonra kesin olarak başlayacaktır.
Bu nedenle, tarihi olayların bütünlüğünü bozmamak için Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkış gününü eyleme geçişin de başlangıcı olarak almakta bir sakınca yoktur. Zaten tarihi evreleri kesin çizgilerle birbirinden ayırmak olanaksızdır.   

          İhtilal, Savaş, Eski İmparatorluğun tasfiyesi, Eski rejimin yıkılışı ve yeni Devletin kuruluşu.
Milli Mücadele başladığında; OSMANLI, AVRUPA’NIN “ADI KONULMAMIŞ BİR SÖMÜRGESİ” DURUMUNDA İDİ.
19 MAYIS 1919’TA Samsun’a 9.Ordu Müfettişi olarak çıkan,  oradan da Amasya’ya geçen ve Amasya Genelgesiyle; Milli Mücadelenin; amaçlarını, hedeflerini ve gerekçesini ortaya koyan Mustafa Kemal Paşa, kısa sürede, Milleti ve Orduyu örgütleyerek, Milli Mücadeleyi başlatmıştır…
Ve başarıya ulaştırmıştır…
Ülke işgalden kurtarılmış, yepyeni bir devlet kurulmuştur…
KURTULUŞ SAVAŞI YALNIZCA İŞGALCİLERE KARŞI DEĞİL, AYNI ZAMANDA EMPERYALİSTLERE (SÖMÜRGECİLERE) KARŞI DA BİR SAVAŞTI.
Milli Mücadele ile kurtuluş yolunu açmış olan Türkiye, yalnızca bazı bölgelerine yerleşmek isteyen düşman kuvvetlerini atmak için değil, aynı zamanda ihtilalin devamlılığını sağlamak ve kendisini dünyaya yeni bir devlet olarak kabul ettirmek için de savaşmak zorunda idi. Bu da savaşın ve ihtilalin birbirini tamamlayarak, birlikte yürütülmesi zorunluluğu demektir.
            “PADİŞAH VE HÜKÜMETİN İŞGALLER KARŞISINDAKİ TUTUMU; İHTİLALIN TEK HAKLI NEDENİ SAYILMIŞTI:  İhtilal başlangıçta yalnızca bu nedene dayanıyordu.
İHTİLAL YÖNETİMİ, VATANI KURTARMAK SORUMLULUĞUNU VE BUNDAN ÖTÜRÜ DE SAVAŞMAK GÖREVİNİ YÜKLENMİŞTİ.
Sevr’den daha elverişli koşulları sağlasa da barışçı ve uzlaşmacı bir siyaset gütmek ya da savaşta başarısızlığa uğramak, önce İhtilal yönetiminin ve ardından da ülkenin yıkılmasına neden olabilirdi.
Öte yandan İhtilalın şu ya da bu biçimde sona ermesi ise, Kurtuluş Savaşının, 1919–1920 yıllarının güçsüz direnmelerinden ibaret kalması ve Sevr Antlaşmasının yürürlüğünü sağlardı.
Savaş ne kadar güç olursa olsun kazanılabilir. Özellikle KURTULUŞ SAVAŞLARINI kazanmak şansı hiçbir zaman kaybolmaz. ANCAK ŞU VAR Kİ; SAVAŞI KAZANMAK KURTULMAYA YETMİYOR. KURTULUŞ SAVAŞI YAPAN ULUSLARIN, SAVAŞTAN SONRA ÇOK DAHA ZOR MÜCADELEYE HAZIR OLMALARI GEREKİYOR.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, KURTULUŞ SAVAŞLARINI ve BAĞIMSIZLIKLARINI kazanmış ulusların nasıl güçlükler içinde bocaladıklarını görüyoruz.
BİZE GELİNCE; ESİR ULUSLARA KURTULUŞ YOLU GÖSTEREN, EMPERYALİST DEVLETLERİ BİLE HAYRAN BIRAKAN BİR SAVAŞI KAZANDIKTAN BUNCA YIL SONRA, NEREDE OLDUĞUMUZU, GERÇEKLERİ ARAŞTIRARAK DÜŞÜNMELİYİZ. 95 YIL ÖNCE KURTULUŞ SAVAŞINI YAPTIĞIMIZ HALDE, KURTULUŞ MÜCADELESİNİ TAMAMLADIĞIMIZI SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?
Kendimizi aldatmaya niyetimiz yoksa buna “HAYIR” diye yanıt veririz.       
BU VATAN NASIL KURTULDU? BU DEVLET NASIL KURULDU? 95 YIL SONRA NEDEN BU SORU?
ÇÜNKÜ UNUTMUŞUZ, YA DA GEÇMİŞİMİZİ, TARİHİMİZİ BİLMİYORUZ. BİLMEDİĞİMİZ İÇİN DE KORUYAMIYORUZ.
HEM DE GÖZ GÖRE GÖRE REJİMİN VE CUMHURİYETİN YOK EDİLMEKTE OLDUĞUNU, ATATÜRK’ÜN VE ONUN ESERLERİNİN BİRER BİRER YOK EDİLİDİLİŞİNİ İÇİMİZ YANARAK İZLİYORUZ…
Hatta ‘AÇILIMLARLA’ nerelere açıldığımızın da ayırtına varamıyoruz…
Cumhuriyet’e ait ne varsa onları, Gazi Mustafa Kemal’e ait tüm izleri, 1923 sonrasını anlatacak hangi tesis, hangi fabrika, varsa ortadan kaldırıyoruz.
Hem ticari olarak satıyoruz, hem de tabelalarını bile mezara gömüyoruz.
‘Kurtuluş Savaşı’ deyimi bile hafızalardan silinmeye çalışılıyor… NEDEN?
Geçmişimizden kurtulmaya çalışıyoruz. NEDEN?
Acaba bir tek soruyu sormamak için mi? “Bu VATAN nasıl kurtuldu?”
Bu soruyu sorduğumuz gün, bugün satıp kurtulduklarımızdan bu denli kolay vazgeçemeyeceğimiz için mi, Kemalist Cumhuriyet’e ait ne varsa yok ediyoruz.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Demokratik yaşama geçişimizden bugüne kadar, toplumun belleğinden yok etmeye çalıştılar ama başaramadılar.
Artık yoruldular ya da bunun için enerji harcamaya gerek yok, daha kolayı var, yarattığı eserleri ortadan kaldıralım. Nasılsa dünyada özelleştirme diye bir furya var, bunun arkasına sığınalım, kalkan olarak kullanalım; fırsat bu fırsat diyerek, ne soru sorduruyorlar ne tepki gösterilmesine izin veriyorlar.
Yani ona ait ne varsa ortadan kaldırıldığında, zaten O’nu kimse hatırlamaz olacak. Acaba gerçek düşünce bu mu?
 Bize bu Vatanı ve Devleti kazandıranları şükranla analım ve eserlerine sahip çıkalım.

Ahmet AVCI
19 MAYIS 2014

KAYNAKLAR:

  1. Gazi Mustafa KEMAL: Nutuk
  2. Sabahattin SELEK: Anadolu İhtilali
  3. Turgut ÖZAKMAN: Şu Çılgın Türkler
  4. Lord KİNROS: Atatürk
  5. Ahmet AVCI: Notlar

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar