28 Ekim 2011 Cuma

72- CUMHURİYETİMİZİN 88. YILI

Ahmet AVCI
İZMİR- 28 EKİM 2011

CUMHURİYETİMİZİN 88’İNCİ YILI


Birinci Dünya Savaşında yenik çıkan ve 30 EKİM 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması ile kayıtsız şartsız yenilgiyi kabul eden Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletleri ve Yandaşlarınca işgal edilmişti.
Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde Türk Milletinin yürüttüğü MİLLİ MÜCADELE ile Ülke işgalden kurtarılmış ve  LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI ile de büyük çabalarla kazandığı BAĞIMSIZLINI ilan etmişti.
1923 yılında “BAĞIMSIZ DEVLET- BAĞIMSIZ ULUS” İLKESİ TEMELİNDE OLUŞTURULAN devletimiz, Kurtuluş Savaşımızın her evresinde bağımsızlık hatta Tam Bağımsızlık ilkesini,  göz önünde bulundurmuştur...
 Devletimiz, her türlü ayrımcılığın  dışında kalmaya çalışarak, “Ulusal Bütünlüğü” sağlamıştır...
Açıkça; Türkiye CUMHURİYETİ’Nİ kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denilir deyimini kullanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti yeni sınırlarını belirlemiş, içeride ve dışarıda “BARIŞ” ilkesini benimsemiştir. Bu döneme kadar da Yurtta Barış DÜNYADA BARIŞ İLKESİ özenle yürütülmüştür.
Cumhuriyet’in kuruluşunda “ümmet” anlayışının yerine konulan “yurttaşlık” temeline dayanan “MİLLET” kavramıyla; Uluslaşma ve özgür bireylerin yetişmesi amaçlanmıştır. Devletin yaklaşımı ve eğitim esasları bu doğrultuda düzenlenmiş, kulluk ve itaat kültürünün yerine “özgür, düşünen” yurttaşlık hedeflenmiştir.
Atatürk’ün ortaya koyduğu “çağdaş uygarlık yolu”, bilimin öncülüğünde Aydınlanma kültürünün yolu olarak tanımlanmış, bu yola da ulusal kalkınmayla gidileceği açıklanmıştır.

Devletimizin kuruluşunda; ‘laiklik’ temel bir ilke olarak kabul edilmiş, ülke yönetiminde ve insanların yaşam biçimlerinde din kurallarının egemen olmaması esas alınmıştır. EĞİTİMİN de DİN ETKİSİNİN DIŞINDA bilim temelli yani “laik eğitim”  kural olarak uygulanmış, kız erkek ayrımı kaldırılmıştır.
Atatürk’ün Kurduğu düzende: 
                                                                                                                                   Esaretten kurtulmuştuk, Tam Bağımsızdık.
Tüm komşularımızla dosttuk.
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitle idik.
Kadınımız cariyelikten, erkeğimiz kölelikten kurtulmuştu.
Kadınımız ve erkeğimiz; eşit haklara sahip yurttaşlardı.
Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle öldürülemezdi.
Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamazdı.
Kimse, kimsenin dinine- imanına karışamayacaktı.
           Eğitim; milli, bilimsel, uygulamalı, karma ve laik olacaktı.    
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                      
Köylü; milletimizin efendisi idi.
Basın hürdü.
Hukuk; üstündü. Yargı bağımsız ve tarafsızdı.
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laiklik, Halkçılık, Devletçilik ve Devrimcilik temel ilkelerimizdi.
Atatürkçülük; rehberimizdi.
Dünyada; kendine yetebilen birkaç ülkeden biri idik.
Dış borç almıyorduk, hatta Osmanlı devletinin kalan borçlarını da ödüyorduk.
Yabancıların elindeki sanayi kuruluşlarını millileştirmiştik.
Devlet, sanayinin temellerini atmıştı.
Ülkemizi demir ağlarla örmüştük.
Çağdaş Dünya’da, kendi kimliğimizi koruyarak ve diğer uluslarla eşit biçimde yerimizi alacaktık.
Ya bugün, içimiz burkularak, kutlamaya çalıştığımız, daha doğrusu kutlayamadığımız; CUMHURİYETİMİZİN 88’İNCİ YIILINDA durumumuz, kuruluş dönemi ve yukarıda belirtmeye çalıştığım Cumhuriyet Felsefesi göz önüne alındığında içler acısıdır…
Günümüzde; ülkemiz dış güçlerin politik güdümünde, küresel Pazar ekonomisine bağımlı durumdadır. Bu ölçüde bağımlı duruma geliş, KURULUŞ ilkelerinin yürürlükten kaldırılışı demektir…
Bugün, ülkemiz etnik köken ayrımcılığı ile parçalanma yoluna sokulmuş, dindar olan ve olmayan ayrımcılığı ile de ulusal birliğimiz, bütünlüğümüz farklı bir tehditle karşı karşıya kalmıştır.
Açık biçimde siyasal iktidarın “bizden-sizden”, “bizimki-sizinki”, “yandaş-karşıt” ayrımcılığı yaşanmaktadır.
88 yıl sonra laiklik dinsizlikle eş anlamlı sayılmış, ülke yönetimine de, yaşam biçimlerine de din kurallarının egemen olması “doğal sonuç” olarak tanımlanmıştır.
Bugün, “çağdaş uygarlık yolu”, küresel güçlerin güdümünde gidilen piyasa kültürü olarak kabul edilmiş, “ULUSALCILIK” ırkçılık, “laik bilim” dinsizlik, “Aydınlanma” Batılılaşma olarak etiketlenip, “dindaşlık kültürü” yaşama geçirilmiştir.
88 yıl sonra “yeni Osmanlıcılık” olarak tanımlanan yönelişle “itaat kültürü” yeniden; “cemaatler ve tarikatlar” eliyle topluma egemen kılınmaktadır. Bu itaat kültürü, “içeride din temelli siyaseti”, iktidara taşıdığı gibi dış güçlerin de ülkeyi “güdümlemelerini” kolaylaştırmaktadır.
Dış güçler kendi plan ve çıkarları gereği bu yönelişi desteklemektedir.
 88 yıl sonra bugün ülkemiz, iç savaşa dönüşen terörle uğraştırılmış, gene dış güçlerin çıkarları için “dış” savaşlara sürüklenme tehlikesi altına sokulmuştur.
Komşularımızla, “sıfır sorun” hedefi ile çıkılan yoldan hiçbir sorun çözülemeden çepe çevre sorun yumağı ile dönülmüştür…
Dış Siyasetimiz; ABD ve AB’ye emanet edildiği gibi iç güvenlik de içinden çıkılamaz bir hal almıştır.
Ekonomimiz cari açık yüzünden bıçak sırtındadır. Ve KÜRESEL Kriz nedeniyle tüm kaynaklarımız erimektedir.
Acaba şimdi ne durumdayız?
Bu soruya içiniz burkulmadan yanıt verebilir misiniz?
Cumhuriyetin; 88 yıllık kazanımları, tükenmek üzere.
Bir Kurtuluş Savaşı verilerek, kurulan bu ülke, bu Cumhuriyet, bizlere emanet edilen Laik, Demokratik, Sosyal Hukuk Devleti, nasıl bu hale getirildi?
Hiç düşündünüz mü?
Bu sürüklenişin temelinde “BAĞIMSIZLIK”IN YİTİRİLİŞİNİN YATTIĞI UNUTULMAMALIDIR.
Atatürk Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinden nasıl sapıldığı, nasıl ayrı bir yola girildiği, başka temellerin atılmaya çalışıldığı gözler önündedir.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Sayın Erdal ATABEK’İN vurguladığı gibi:
“Önümüzde iki çıkmaz yol bulunmaktadır:
Birincisi; küreselleşmiş (EMPERYALİST) dış güçlerin, ekonomik çıkarları doğrultusunda oluşturulan, siyasal emellerinin payandası olmak.
İkincisi de; İktidarın, dışarıda “din” eksenli dış siyaset yürütmesi ve içeride “din” eksenli; eğitimi, yaşam biçimini ve sosyal kültürü dayatılmasıdır.”
Bu kaygılarla Cumhuriyetimizin 88’inci yılını kutluyor,  bu ülkeyi ve Tam bağımsız devleti, Cumhuriyetimizi bize kazandıran başta Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını, tüm şehit ve gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum…

Not: Öğrendim ki: Cumhuriyetimizin 88’inci yıl dönümü kutlamaları iptal edilmiş…
Gerekçe de VAN DEPREMİ.
Felakete uğrayan   halkımızın “hassasiyeti” göz önüne alınarak iptal kararına varıldığı söyleniyor…
Elbette acılı yurttaşlarımızın hassasiyeti göz önüne alınmalı; acaba; acılı yurttaşlarımızın hassasiyeti; acılarının giderilmesi, ihtiyaçlarının karşılanması, normal yaşama dönmesinin sağlanması mı? Yoksa “KİMSESİZLERİN DE KİMSESİ OLAN” CUMHURİYETİN YILDÖNÜMÜNÜN KUTLANMASI MI?
BİLİYORUZ Kİ herkesin kendine göre hassasiyeti var; Başbakanın yaşlı anasının ölümünde gösterilen hassasiyeti, 24 Mehmetçiğin Şehit oluşunda göstermeyen, gösteremeyen aymazlar,  acaba bu depremde ne yaptılar?
Bir öneri de benden; Kurban Bayramını da kutlamayalım, kurban kesecekler de kurbanlarını Depremde zarar görenlere bağışlasınlar.




Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar