16 Mart 2011 Çarşamba

54- TÜRK DEVRİMİNDE ÖNEMLİ BİR AŞAMA!

Ahmet AVCI
3 MART 2011- İzmir


TÜRK DEVRİMİNDE ÖNEMLİ BİR AŞAMA

HİLAFETİN KALDIRILMASI – EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN BİRLEŞTİRİLMESİ

3 MART 1924 tarihi Türk Devrim tarihi bakımından önemli bir dönüm noktasıdır.
          Ulusal Kurtuluş Savaşı başarı ile sonuçlanmış, Saltanat kaldırılmış, Lozan Barış Antlaşması imzalanmış ve Cumhuriyet ilan edilmiştir.
          Osmanlı Devletinin kabul ettiği Mondros Mütarekesi ve Sevr Barış Antlaşması, tarihe karışmıştır. Böylece, 1919–1923 yılları arasında, elde edilen Askeri ve Siyasi alandaki bu başarılardan sonra Türk Devleti yeni bir döneme girmiştir. BU ARTIK BARIŞ DÖNEMİDİR.
          Türk Ulusunun bu yeni barış döneminde, Modern ve Çağdaş ölçülerde, KALKINMASI gerekiyordu. Bunun için de Türk Devleti; modern, çağdaş, laik bir yapıya kavuşmalıydı.
          Kurtuluş Savaşının kazanılması ve barışın sağlanması; Türk Ulusu’nun yeni bir devlet ve yaşama sistemine kavuşması ortamını hazırlamıştır.
          Bu dönem, Türk Ulusunun Modern ve Uygar bir ulus, Türk Devletinin de Modern,  çağdaş ve laik bir devlet olma dönemidir.
          Cumhuriyetin korunması, Öğretimin birleştirilmesi, Dinin siyasete alet edilmekten kurtarılması” gereklidir.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, 1 Mart 1924 günü TBMM’nin 5’inci Yasama Yılını açış konuşmasında, şu üç noktayı belirtmişti: “ 1 Mart 1924 şu üç noktayı belirtti: Cumhuriyetin korunması, Öğretimin birleştirilmesi, dinin siyasete alet edilmekten kurtarılması."
          Bu tarihi konuşma sonrasında; resmi ve anayasal organlar devreye girmiştir.
          Ertesi gün, Halk Fırkası Grubunda, bu üç esasta anlaşma sağlanmış ve parti disiplini devreye sokulmuştur.
          3 Mart günü Meclise üç önerge sunuldu. Önerge sahibi; Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşı idi.
          Hilafetin Kaldırılması,
          Öğretimin Birleştirilmesi,
          Şeriye, Evkaf ve Harbiye-i Umumiye vekâletlerinin kaldırılması,
          3 Mart 1924’te çıkartılan Yasalarla:
·        429 Sayılı kanunla, Şeri’ye ve Evkaf Vekâleti ile Vekâleti kaldırıldı. (Yerine Diyanet işleri Başkanlığı, Vakıflar genel Müdürlüğü kuruldu)
     Erkan-ı Harbiye Vekâleti kaldırıldı. (yerine Genel Kurmay Başkanlığı kuruldu)
·        430 sayılı Kanunla; Tevhid-i Tedrisat (öğrenim birliği) Kanunu kabul edildi.
·        431 Sayılı kanunla; Halifelik kaldırılarak, Osmanlı ailesinin erkek ve kadın tüm üyelerinin ve damatlarının dönmemek üzere yurt dışına çıkartılmalarına karar verildi. Padişahlık yapmış tüm kişilerin, taşınır ve taşınmaz tüm malları Millete kalmıştır. Aile üyelerinin ise, şahsi mallarını bir yıl içinde, elden çıkartmaları, aksi taktirde, hükümetin bu malları satarak, bedellerini kendilerine gönderileceği, karara bağlandı. Bu karar hemen uygulanacaktı. Ertesi gün Halife ve ailesi Yurt dışına çıkartıldı. Diğer Hanedan üyelerine de yurdu terk etmeleri için, on günlük süre tanındı. Böylece Halifelik kesin olarak tarihe karıştı. Şeriye ve Evkaf vekâleti kaldırıldı.

          *Hilafetin kaldırılması öncesinde; Mustafa Kemal’e Halifelik önerildi ancak reddetti.
          **Şeriye Vekâleti: Devletin tüm işlemlerinin dine uygun olup olmadığını denetliyordu.
          *** Evkaf Vekâleti: Dini nitelikli Vakıfların işlemlerini yürütüyordu.
          ****16–6- 1952’de Hanedanın kadın üyelerine, 15–5-1974’te de erkek üyelerine Yurda dönmek için izin verilmiştir.
          Hilafet’in kaldırılması konusundaki yazım için:
          Eğitim ve Öğretim birliğinin birleştirilmesi konusundaki yazım için:
Linkleri kullanılarak, Edebiyat Galerisi Sitesine bakılabilir…

Türk Devriminin amacı çağdaşlaşmak, çağdaşlaşmanın gereği de geleneksel toplum yapısını değiştirerek; açık, katılımcı, etkin, duyarlı, laik, bilinçli çağdaş bir toplumu oluşturmaktır. Bu yeni oluşumda, bu değişimde, geleneksel toplumun, direnç odakları en büyük engellerlerdir. Bu engeller, ortadan kaldırılmadıkça, yasalarla sağlandığı varsayılan haklar, söylemlerdeki aydınlık sözler, kâğıt üzerinde boşlukta kalır.
Bu yeni düzenlemelerle; Laiklik yolunda önemli adımlar atılmış ve Rejimin sağlam temeller üzerine oturtulması sağlanmıştır.
Bir toplumun kalkınabilmesi, sağlam bir toplumsal yapıya sahip olabilmesi, sıkı sıkıya eğitimine bağlıdır. Bu nedenle, özellikle devrimci rejimler, eğitim sistemine büyük önem verirler. Rejimin sürekliliği ve amacın gerçekleşmesi, kuşakların eğitilmesi ile olur.
Öncelikli Amaç:
·       Eğitim karmaşasına son vermek, eğitimde birliği sağlamak.
·       Eğitimi devlet denetimine almak.
Öğretim ve eğitim milli ve laik bir eksene oturtuldu, eğitimde kültür ve ülkü birliği çerçevesinde, Cumhuriyetçi nesiller yetiştirme yolu açıldı.
Ve eğitimde artık; yanlış inançlara, batıl düşüncelere, taassuba ve irticaya yer verilmeyecektir.
Eğitim Birliği Yasasının gerekçesi; bir toplumun ulus olmasını tek başına sağlayabilir niteliktedir.
Gerekçenin ana ekseni; ”Bir ülkede, iki çeşit eğitim, iki çeşit insan yaratır. Bu da Ulusal Birliğin sağlanmasına en büyük engeldir”.
Mustafa Kemal, 22 Eylül 1924’te öğretmenlere hitap ederken; “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için başarı için en hakiki yol gösterici, ilimdir, fendir. İlmin, fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.” diyerek tutulacak yolu göstermiştir.
Milli Eğitimin hedefi: “Çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, öncelikle, Türkiye’nin Bağımsızlığına ve kendi benliğine, Milli Geleneklerine, düşman olan unsurlarla mücadele etme lüzumu öğretilmelidir.” olarak belirlenmiştir.
Ne yazık ki, ülkemizde, “Eğitim Birliği Yasası”nı tam uygulayamadık. Birçok alanda olduğu gibi eğitimde de geriye gittik.
İzninizle Bu konuda, Sayın Emre Kongar’a sözü bırakalım:
“Biliyoruz ki; eğitimin amacı, bağımsız düşünme yeteneğine sahip, kendisini ve çevresini irdeleyici bir görüşle algılayan gençler yetiştirmektir.
Bunu başaran ülkeler gelişiyor, kalkınıyor, bunu başaramayanlar geri kalıyor.
Bu tür eğitimin ilkeleri belli:
Ezbere değil, anlamaya dayalı, sorgulayıcı, araştırıcı bir eğitimdir.
Böyle bir eğitim, kalkınmanın ve gelişmenin birinci aracıdır.
Türkiye’deki eğitimde temel sorunun: Çocuklarımızı ve gençlerimizi, ezbere dayalı, dogmatik bir yöntemle yetiştirmemizdir.
Her ülke temel eğitiminde iki dal vardır.
·       Genel eğitim.
·       Meslek eğitimi.
Genel eğitimde amaç: öğrenciye o ülkenin vatandaşlık bilincini vermek, çağdaş dünyayı algılamasına yardımcı olmak ve yüksek öğrenim için gerekli olan sorgulayıcı ve araştırıcı yaklaşımı kazandırmaktır.
Meslek eğitimde amaç: o eğitim hangi mesleğe yönelik ise, yukarıdaki amaçlara ek olarak, o mesleğin temel ilkelerini ve uygulamalı becerilerini öğretmektir.
Meslek eğitimi açısından ise, din eğitimi, ayrı bir nitelik taşır:
Dine dayalı mesleklerin eğitiminde kaçınılmaz olarak, öğrenciye “Dini Formasyon” verilir.
Bu bakımdan, “Dini Eğitim”, yalnız meslek eğitiminden değil, öteki meslek eğitim programlarından da ayrılır.
Çünkü “Dini Formasyon”, dinlerin nitelikleri gereği, kaçınılmaz olarak, “Dini Dogmalara” dayalıdır.
Yani bu eğitimi alan kişi; toplumu, dünyayı ve evreni, dinsel dogmalar açısından algılayacak biçimde yetiştirilir.
Sürekli değişen dünyada, değişmez dogmalara dayalı eğitim alan kişi,  çevresi ile aldığı eğitim arasında pek çok çelişki yaşar.
Semavi dinler bu çelişkiyi, yani içinde yaşadıkları gerçek dünyadaki değişmelere uyum sağlama sıkıntısını çok zor aşmışlar, bu uğurda pek çok kan ve gözyaşının dökülmesine neden olmuşlardır.
Ülkemizdeki pek çok sorunun temelinde, çocuklarımıza “Dini Formasyon” veren İmam Hatip okullarının, genel eğitimin yerine geçirilmesi isteği vardır.
“Dini Formasyon” almış, yani İslam Hukuku’na göre yetiştirilmiş bir kişi, bu hukukla çatışan Medeni Hukuk’u ya da Ceza Hukuku’nu nasıl benimseyecek ve uygulayacaktır?
Ya da dinin kendi mensuplarına tanıdığı ayrıcalıkları ve inananları için koyduğu kuralları, çağdaş Demokrasilerdeki “din, dil, ırk ayırımı olmaksızın bütün vatandaşlar eşittir” ilkesiyle nasıl bağdaştıracaktır?
Kuran kursları, kaçak kuran kursları, zorunlu din eğitimi ve İmam Hatip eğitimi uygulamaları ile “Din Eğitimi” ile “dinci eğitim” biri birine karıştırılmıştır.
Din eğitimi: çocuklarımızın “Kutsal Değerlerini” ve Dinlerini öğrenmelerine yönelik eğitimdir ve “gönüllülük” esasına göre yürütüldüğünde sorun da olmaz.
Sorun; “Din Eğitimi”nin, “dinci eğitim”e dönüştürülmesinde ve “dinci eğitim”in topluma “din eğitimi” adı altında, genel eğitime egemen olacak biçimde sunulmasındadır.
“Dinci eğitim”, yöntem olarak dogmatiktir, yani bilimsel yönteme, sorgulayıcı ve araştırıcı yaklaşıma karşıdır. Din dogmalarının; bilimsel olarak incelenmesi gereken gerçekler ve dünya görüşleri yerine öğretilmesine yönelik ezberciliktir.
Bu çağda; çocuklarımızın, “Din Eğitimi” almalarında bir sakınca yoktur ama “dinci eğitimle” yetiştirilmeleri, (Laik ve demokratik rejimin temellerini sarsacağı gibi) tüm toplum olarak, dünyadan geri kalmamıza yol açar.
Bugün, İmam Hatip okullarının da, kuran kurslarının da bir parçası olduğu Türkiye’deki eğitim sistemi, Demokrasiye ve çağdaş bilime uygun gençler yetiştirmemektedir.
Bu sistemle; bir yanda dogmatik eğitim, öbür yanda az da olsa sorgulayıcı eğitim olarak, iki farklı yaklaşım, Türkiye’yi ciddi bir kültür bölünmesine götürmekte, gelecekteki daha keskin çatışmaların tohumlarını atmaktadır.
Bu uygulama, toplumdaki kültür bölünmesine yol açtığı gibi, Türkiye’nin gelişme ve ilerlemesini de engellemektedir.”
Ülkemizde; bugün yaşanan gelişmeleri ve uygulamaları gördükçe, Eğitim ve Öğretimi birleştirme çabalarının ne kadar yerinde olduğunu görüyor ve anlıyoruz…
İmam Hatip Liselerini, genel ve temel eğitim kurumu haline getirme çabaları ve bu okulları bir siyasal görüşün arka bahçesi olarak kullanma düşüncesi ne yazık ki gözler önündedir.
İmam Cumhurbaşkanı, İmam Başbakan, İmam General, İmam Yargıç, İmam Vali, İmam Doktor çıkartma hevesleri tüm toplumda kendini hissettirmektedir.
Ülkemizde iki türlü insan yetiştiğini görmek için fazla uyanık olmak da gerekmemektedir.
Toplumdaki ayrışmayı gördükçe; farklı eğitim alanların Rejimin Temel İlkelerini ne ölçüde benimsediklerini ve Cumhuriyetimizi kuran Aziz Atamıza ne ölçüde bağlı olduklarını da sorgulamak gerekir diye düşünmekteyim…
DİN ADAMLARI İLE GÖNÜL GÖNÜLE OLAN DIŞ DESTEKLİ BİR HAREKETİN, ULUSAL VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ PARÇALAMAYA YÖNELİK BİR EYLEM İÇERSİNDE olduğunu, yüreğimiz sızlasa da söylemek zorundayız…
Anayasamızın 174’üncü maddesinin güvencesi altında bulunan; “Eğitim Birliği Yasası” çağdaşlaşmaya engeldir diyenlere de söylenecek söz yoktur.





Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar