22 Haziran 2010 Salı

25- AMASYA GENELGESİNİN ANLAM VE ÖNEMİ!

Ahmet AVCI
21 HAZİRAN 2010


25- KURTULUŞ SAVAŞIMIZDA (ANADOLU İHTİLALİ); AMASYA GENELGESİNİN ANLAM VE ÖNEMİ!




21/22 Haziran 1919 Tarihinde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları tarafından; Kurtuluş Savaşımızın; gerekçe ve hedeflerini ortaya koymak üzere; hazırlanan ve uygulamaya konulan; Amasya Genelgesini, 91 yıl sonra da olsa anmak ve günümüze ilişkin anlamlar çıkarmak, hepimizin görevidir diye düşünüyorum...

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, Güney Cephesinden İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, durumun korkunçluğunu görmüştü.
 Ancak İstanbul’da herkesin içinde bulunduğu kötümser ve karamsar ruh durumu O’nda yoktu.
Kendisi alınması düşünülen tüm önlemlerin hiçbir işe yaramayacağını zaman içinde anlamıştı. Ama O’na göre umutsuz durumdan kurtuluş çaresi vardı.
Ancak bu çareyi uygulama alanına koymak zordu: “Ulusal Egemenliğe dayanan Yeni Bir Türk Devleti kurmak; devleti halka indirmek ve Anadolu İnsanının yardımı ile düşmanı yutan kovmak.”
Kendisini bunu yapabilecek güçte görüyordu: 13 Kasım’da geldiği İstanbul’da Haydarpaşa’dan karşıya geçerken, limana demirlemiş yenen devletlerin gemilerine bakarak, durumun korkunçluğunu anlatan bir arkadaşına; “Geldikleri gibi giderler demişti.”
Bu sözü, o zaman söyleme gücünde ve inancında olan kimse yoktu denilebilir.
            Mustafa Kemal Paşa, Türk Ulusunun, yabancı işgali altında yaşayamayacağını biliyordu. Buna inanmıştı.
İstanbul’daki temaslarında, çizdiği planı gerçekleştirmekte yardımcı olacak arkadaşlarını arıyordu, onlarla konuşuyor, ancak kendi düşüncelerini tam bir açıklıkla dışa vurmuyordu.
İstanbul’un; yapmayı düşündüğü mücadele için hiç elverişli olmadığı açıktı. Anadolu’ya geçmek gerekti.
            İnandığı bazı arkadaşları, buyrukları altındaki birlikleri daha terhis etmemişler ve komuta yerlerinden ayrılmamışlardı. Özellikle Ankara’daki 20’nci Kolordunun yeni Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile Erzurum’daki 15’inci Kolordunun yeni komutanı Kazım Karabekir Paşa gibi arkadaşlarına büyük güveni vardı ve onların yardımları ile mücadelenin ilk adımlarını atabileceğini hesaplamıştı.
            Anadolu’da açıktan olmamakla birlikte, duyulan bazı kıpırdanmalar O’na umut veriyordu. Halkı yeni bir savaşa sürüklemekteki güçlüğü biliyordu.
            Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından beri süregelen felaketler, Anadolu İnsanını her bakımdan çökertmişti. Ülkenin ekonomik durumu her bakımdan bozulmuştu.
Doğal kaynaklar ve insan gücü bakımından Anadolu çürümüştü. Savaş istenmiyordu.
Halk Subayları sevmiyordu. Yalnızca bu nedenlerle; Ege Bölgesinin işgaline halk tepkisiz kalmıştı.
            Mustafa Kemal, tüm bunları hesaplamıştı ve yeni kurulacak devleti de halka indirmekle pek çok zorluğun giderilebileceğini anlıyordu.
            Halka köle olarak yaşamanın mümkün olmadığı anlatılırsa, Anadolu yeniden canlanabilirdi.
            Mustafa Kemal Anadolu’ya geçmek için çareler aramaya başladı. Bu sıralarda Karadeniz yörelerinde asayişsizlik yaygındı. Rum çeteleri her yeri yakıp yıkıyorlar, çevreye dehşet salıyorlardı. Bunların karşısında Türkler de boş durmuyorlar, onlar da örgütlenmeye çalışıyorlardı.
            Türklerin, Rumlar karşısında örgütlenmesi, İstanbul’daki işgal devletleri temsilcilerince iyi karşılanmadı.
            Bu durum düzeltilmeli idi. Samsun’a çıkartılan küçük bir İngiliz birliği, bu işe yeterli gelmedi. Güvenlik Türk Makamlarınca sağlanmalı idi. Bu nedenle Hükümete baskı yapıldı.
            Sonunda; Karadeniz ve çevresi bölgelerine, olağanüstü yetkilerle donatılmış bir Komutanın gönderilmesi kararlaştırıldı.
            Padişahın ve Hükümetin seçimi; Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali’nin önerisi doğrultusunda, Mustafa Kemal Paşa üzerinde birleşti.
O ünlü bir askerdi. Ordu üzerinde çok büyük bir otoritesi vardı. Ayrıca savaş sırasında siyasete bulaşmamış, İttihatçılarla da işbirliği yapmamıştı. Bu nedenle “Savaş Suçlusu“ da sayılmıyordu.
Padişah Vahdettin ile sık sık ilişki kurmuş, Veliahtlığı döneminde, O’nun la Almanya’ya bile gitmişti.
            Vahdettin, Mustafa Kemal’i tanıyor ve unun üstün niteliklerini biliyordu. Bundan ötürü, kendisini o zaman için büyük şeref sayılan “Fahri Yaveri
(Onursal emir subayı)“ yapmıştı.
            Mustafa Kemal, güvendiği birkaç arkadaşı dışında, yapmayı tasarladığı işleri kimseye açmamıştı.  Kendisinin Karadeniz Bölgesi görevini sevinçle karşıladı ve gerekli hizmetleri yapacağına herkesi inandırdı. Görevini iyi yapabilmek için geniş yetkiler istedi ve bu istekleri de karşılandı.
            Çeşitli uğraşlar sonucunda, Mustafa Kemal Paşa, Doğuda henüz terhis edilmemiş birliklerden oluşan 9. Ordu (Sora üçüncü Ordu) Müfettişliğine 30 Nisan 1919’da atandı.
Tamamen İngiliz isteklerinin yerine getirilmesi için verilen bu görevde, başarılı olabilmek için, Mustafa Kemal Paşa, ”KOMUTANLIK BÖLGESİNDEKİ SİVİL YÖNETİCİLERE DE EMİR VERME YETKİSİ” istemiş ve bu emir ona verilmiştir.
14 (15) Mayıs günü Mustafa Kemal Paşa, yeni görev yerine gitmeden önce Padişaha veda için gider. Bu veda da Padişahın ona söyledikleri ilginç ve önemlidir: ”Paşa, paşa şimdiye kadar Orduya çok büyük hizmet ettin, bunların hepsi bu kitaba girmiştir… Tarihe geçmiştir… Bunları unutun… Aşıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemli olabilir. Paşa Devleti kurtarabilirsin.”
      Mustafa Kemal’e göre; Padişah herhalde, İngilizlerin yakınmalarını önlemekle önemli bir rahatlık sağlayacağını ummaktadır.
 Mustafa Kemal’in yanıtı da anlamlıdır: “Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğim”.
Bu sözler, iki kişi arasında geçmiş konuşmalardır. Padişahın sözlerini, Mustafa Kemal gibi anlamak en doğrusudur.
Vahdettin’i savunmak isteyenler bunu; “Türklerin Ulusal Direnişi”ni, örgütlemek için, Mustafa Kemal’in özellikle gönderildiğini, kanıtlamak için kullanmışlardır. Ayrıca bu amaçla Padişahın O’na önemli miktarda altın verdiğini ve hatta özel bir ferman da verdiğini iddia etmişlerdir. Ne var ki, Padişah Vahdettin’in bundan sonraki davranışları bu yorumları yalanlıyor. Üstelik Padişah Vahdettin, 1922’de İstanbul’dan kaçtıktan sonra, Hicaz’da kendisini haklı göstermek için yayımladığı uzun bildiride böyle bir amaçtan söz etmediği gibi, Mustafa Kemal, Rauf ve Fethi Bey'in hareketlerini de eleştirmişti.
Buna karşılık Mustafa Kemal’i seçmiş olan, Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali’nin, Bakanlığın örtülü ödeneğinden az miktarda para verdiği gerçektir. Yine de bu para, Mustafa Kemal’in Anadolu yolculuklarında sürekli olarak parasızlık çekmesini önleyememiştir.

MUSTAFA KEMAL PAŞANIN SAMSUNA ÇIKMASI:

            16 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan hareket eden Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 günü saat 06.00’da Samsun’a çıkar. Samsun (CANİK) sancağında Mutasarrıf da Komutan da yoktur. Şehir 200 kişilik İngiliz askerinin işgali altındadır.
            Mustafa Kemal Paşanın Samsun’a Çıktığı tarihte Bütünüyle Anadolu perişandı. Uzun savaş yıllarının yarattığı felaketler yüzünden Anadolu’da devlet otoritesi kalmamıştı. Hükümetler Anadolu’yu unutmuştu. Bölgesel yönetimler beceriksizdi.
Bütün örgütler yıkılmış, particilik kavgaları en küçük kasabalara bile yayılmıştı. Halk ile yöneticiler arasındaki ilgi kaybolmuş, sivil idare aciz içinde, ekonomik hayat yıkılmış ve kâğıt paraya kimsenin güveni kalmamıştı.
Ekonomik hayatla birlikte sosyal hayat ta çökmüştü.
Erkeklerini yitiren ailelerin durumları daha da kötü idi. Açlık ve sefalet her geçen gün artıyordu.
Birinci dünya savaşının sonuna doğru artan asker kaçakları ve bunların yaptığı soygun ve saldırı olayları yüzünden mal, can ve ırz güvenliği azalmıştı.
Noksan Jandarma kadroları ile güvenlik sağlamak olanaksızdı.
Yine savaş sırasında; Rus işgali dolayısıyla içerilere göç olmuştu.
Yunan işgali üzerine de; Batı Anadolu’dan içerilere göç başlamış, bu da açlık ve sefaleti arttırmıştı. Samsun yöresinde tüm bunlara ek olarak, Rum çetelerinin korkusundan Türkler de çeteler kurmuşlardı.
Anadolu’da gezmek bile tehlikeli idi.

            Mustafa Kemal Samsuna çıktığı gün ki: Genel durum ve görünümü NUTUK’TA şöyle açıklar:
            “Osmanlı Devletinin de içinde bulunduğu topluluk Birinci Dünya savaşında yenilmiş, Osmanlı Ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük savaşın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu (bu) genel savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek yurttan kaçmışlar.
Padişah ve Halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça yollar aramakta. Damat Ferit Paşanın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız Padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş.
            Ordunun elinden silah ve cephanesi alınmış ve alınmakta.
            İtilaf Devletleri, Ateşkes anlaşması koşullarına uymayı gerekli görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana iline Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep’e İngilizler girmişler. Antalya ile Konya’da İtalyan birlikleri, Merzifon’la Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’e çıktı.”
            Mustafa kemal Paşa, 25 Mayıs 1919’da gittiği Havza’da; bir genelge hazırladı. Bunu 9.Ordu Müfettişi imzası ile Yurttaki tüm askeri ve sivil makamlara gönderdi.
Bu genelge ile Tüm askeri ve sivil yöneticilerden; bulundukları yerlerde İşgalleri protesto için gösteriler düzenlemelerini, ulusal dernekler kurup, halka felaketleri anlatmalarını ve bu etkinlikleri köylere kadar yaymalarını istedi.
Pek çok yerde bu genelgeye uyuldu büyük gösteriler yapıldı özellikle İstanbul’daki gösteri heyecanlı oldu.
İşgal kuvvetleri sert tepki gösterdiler. İngilizler, tutuklu bulunan 67 Türk devlet adamını Malta’ya sürdüler. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın geriye çağrılmasını istediler. (8 Haziran 1919)
            Bu tür davranışlar, protestolar, İzmir’in işgaline karşı gösterilen tepkilerle (İşgallere karşı ilk Askeri direnişi; Ayvalık’ta Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Alay 28 Mayıs’ta gösterdi. İlk sivil direnişi de 30 Mayıs’ta Ödemiş milisleri, 14-15 Haziran’da da Bergama milisleri gösterdiler.) birleşince O’nun umudunu daha da arttırmıştı.
            Havza’da halktan gördüğü yakın ilgi O’na güven veriyordu. Çizdiği stratejinin önderi olarak başta bulunabileceğini sezmişti. Zaten kendisinden başka kimse bu planı yürütemezdi.
            Havza’da Anadolu’da ki, dağınık birlikleri telgrafla talimat vererek kendisine bağladı. Askerlerin terhisini önlemeye çalıştı. Ve milis örgütlerin kurulmasını istedi ve yurdun her köşesinde işgallere karşı mitingler düzenletti. Yapılan işlerin bildirilmesini istedi. Gelen yanıtlara göre komutanları değerlendirdi. Aykırı bulduklarını görevden uzaklaştırdı. Halkla görüşmeler yaptı.
Çünkü “asker emirle halk ikna ile yönetilirdi.”
 Padişaha da işgallerin önlenmesi için telgraf çekti.
            Bir ay boyunca yaptığı çalışmalar, önemli zorluklara karşın, başarılı oldu. Halk ve Ordu karşı koyma düşüncesine alışmaya başlamıştı.
            Artık, bu durumdan yaralanılarak, bütün girişimlerin ulus adına yapıldığının halka anlatılması ve ulusun bu girişimlerin içine sokulması gerekiyordu.

Amasya genelgesi bu yoldaki ilk adım olacaktır.
             Çalışmalarından hoşnut olmayan İngilizlerin baskısı üzerine 8 Haziran’da Harbiye Nezareti Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırdı. Mustafa Kemal paşa o güne kadar, ”ORDU MÜFETTİŞİ” sıfatı ile tüm kişisel ağırlığını ortaya koyarak, hareket etmişti. Şimdi bu sıfat tehlikede idi. Bu nedenle giriştiği eylemi kişisel olmaktan çıkartıp, halka mal etmekte acele etmeliydi.
             Mustafa Kemal Harbiye nezaretini oyaladı, geri dönmedi ve 12 Haziran’da Havza’dan ayrılarak Amasya’ya geçti.        
            Milli Mücadelede İhtilal Planı: (Milli Bilinçlenme, Milli Örgütlenme, Kurtuluş savaşı)
            Mustafa Kemal’in ihtilal planını dört noktada özetlemek mümkündür.
  1. Anadolu’nun İstanbul ile olan fikri ve idari bağını kopartarak Anadolu’yu İstanbul’dan ayırmak.
  2. “Milli İstiklali Kurtarmak” Parolası ile Anadolu halkını bir örgüt etrafında birleştirerek İhtilal havasına sokmak.
  3. İhtilal için Ordunun desteğini sağlamak.
  4. Anadolu’daki Mülki idareyi, Valiler ve Mutasarrıflar eliyle İhtilal yönetimine bağlamak.

Türkiye’nin o günkü koşullarında bu planın açıkça ortaya konulması elbette düşünülemezdi. İşin başında bulunanlar bile, Mustafa Kemal’in Memleketi ihtilale sürüklediğini kesinlikle bilmemeliydiler. Bunu içindir ki Mustafa Kemal, hep Milli İstiklali, Vatanı ve Padişahı kurtarmaktan söz etmiş; Padişaha karşı yapılan herhangi bir hareketi, ”Padişahı kurtarma gerekçesine” dayamıştır.

Mustafa Kemal, İhtilalin koşullarının ne ölçüde hazır olduğunu düşünürken, durumu şöyle değerlendirmekte idi: Millet ve Ordu, Padişahın ihanetinden haberdar değil. Asırların kökleştirdiği dini ve ananevi bir bağ ile padişaha karşı itaatkâr ve sadık. Milleti ve Orduyu kurtuluş için bir fikir etrafında toplamak gerekiyor. Ancak Millet ve Ordu; asırların verdiği alışkanlık ile kendisinden önce hilafetin ve saltanatın kurtuluşunu düşünüyor. Padişahsız ve Halifesiz bir kurtuluş düşünemiyor. Başka türlü fikir ve karar sahipleri; Milletin ve Ordunun gözünde; derhal dinsiz, vatansız ve hain olur.
Halkı ve Orduyu İhtilale sürükleyebilmek için Mustafa Kemal’in elinde üç önemli koz vardı:
1.    Yurdun birçok bölgesinin özellikle de İzmir’in İşgali.
2.    Hükümetin acizliği, tepkisizliği ve düşmanla işbirliği içinde görünme  si.
3.    Taşıdığı sıfat ve yetkiler. (Ordu Müfettişliği ve Padişah Fahri Yaverliği)

İtilaf Devletlerinin Anadolu üzerindeki emelleri ve Mondros Mütarekesi gereğince bazı yerlerin işgali, Anadolu’nun birçok yerinde halkı endişeye sevk etmişti. Ancak İzmir’in işgali, o güne kadar sezilmemiş olan büyük tehlikeyi ortaya çıkarmıştır. İzmir’in başına gelen felaket her yerde beklenebilirdi.
İzmir’in işgali ile ortaya çıkan heyecanı besleyerek tüm yurda yaymak ve devamlı kılmak gerekiyordu. Mustafa Kemal bunu büyük koz olarak kullanacaktı.
İzmir’in işgali üzerine Hükümet istifa etmiş, Ancak Padişah yeni hükümeti kurma görevini Damat Ferit Paşaya vermişti. Halk Ferit Paşayı tanımıyordu. Bir vatan parçasının küçük bir devlet tarafından kolayca işgaline seyirci kalan ve halka sükûnet tavsiye eden bir hükümeti halkın gözünden düşürmek güç olmayacaktı.
Aslında altı aydır, İtilaf devletlerinin işgal ve kontrolünde bulunan İstanbul’da Hükümet edilemezdi. Padişah da aynı nedenle hür ve serbest değildi. Bu görüşü ileri sürerek, Milletin İstanbul’a karşı ümidini ve güvenini kırmak, ihtilal için Mustafa Kemal’in elinde kuvvetli bir kozdu.
Mustafa kemal Paşa "Yaveri Hazreti Şehriyari” idi. Bu saygıdeğer sıfata ilaveten, Ordu müfettişi unvanını taşıyordu. Samsun’dan itibaren Sivil ve askeri makamlara yazdığı yazılarda bu iki sıfatını da kullanmıştır. Ordu Müfettişi ve Padişahın Yaveri olarak tanınmak ve güven kazanmak zorunda idi. İlk etkiyi yaptıktan sonra, bu sıfatları kaybetse bile gerisi nasılsa gelirdi.
Mustafa Kemal’in bir şansı da; tüm Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’dan daha kıdemli Komutanın bulunmayışı idi. (yalnız Konya’da bulunan Yıldırım Kıtaatı Müfettişi Mersinli Cemal Paşa daha kıdemli idi. Fakat kısa bir süre sonra, İstanbul’a gitti ve Harbiye nazırı oldu)

İhtilalde Mustafa Kemal’in Kullandığı Metot;
1.    Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak,
2.    Olayların gelişmesinden yararlanarak, kamuoyunu hazırlamak.
3.    Aşama, aşama yürüyerek hedefe ulaşmaya çalışmak.
 Düşüncelerini ve tasarladığı planı uygulamak için ihtilalin, her aşamasını, zamanı geldikçe, ortaya koyacaktı.
Bu metot; olayları zorlamamak, ancak başarıyı da tümüyle rastlantılara bırakmamak, demekti.
Mustafa Kemal, yukarıda belirtildiği gibi, İhtilal hareketini, halka mal etmek ve İhtilali halk hareketi olarak göstermek istiyordu. Ancak başarıya ulaşmak için Ordunun desteğine de ihtiyacı vardı. Kendi deyimi ile ”ilk olmak üzere, tüm Ordu ile temasa geçmek lazımdı.”
Mustafa Kemal, 21 Mayıs 1919 tarihinden itibaren, Kolordu komutanları ile yaptığı yazışmalar şu amaçlara yönelikti:
1.    Birliklerin yerlerini ve güçlerini belirleyerek, ihtilal ve savunma bakımından gerekli gördüğü intikalleri ve takviyeleri yapmak.
2.    Değişik yönlerden gelmesi olası düşman işgal ve saldırılarına karşı alınması gerekli askeri önlemleri komutanlara telkin etmek.
3.    Komutanları, milis teşkilatı kurmaya teşvik etmek.
4.    Komutanları milli teşkilat fikrine hazırlamak.
5.    İhtilal fikrinin telkinini yapmak.

Mustafa Kemal’in telgraflarında, tüm bu konuların, ölçülü bir biçimde ifade edildiği, görülmektedir. Her düşünce, genel olarak temenni, tavsiye üslubu ile söylenmiş.
Komutanlara değer verildiği, düşüncelerinin sorulduğu, dostça, arkadaşça, davranıldığı kanaati, Mustafa Kemal Paşa karargâhında çıkan yazıların genel havasıdır.
Heyeti Temsiliye Reisi oluncaya kadar, Mustafa Kemal bu üsluba uymuştur.
İhtilalin Açıklanması:
Mustafa Kemal, İhtilal hazırlığı yapabilmek için geniş bir zamana, sahip olacağını umuyordu. Samsuna çıktıktan sonra; bir yandan, resmi görevinin gereğini yaparken bir yandan da halk teşekkülleri ve Ordu ile temas kurmaya çalışıyordu. Haziranın ilk haftası sonuna kadar; Samsun olayları, asayiş konusu gibi kendisine verilen görevler ağırlıklı idi.
Uzun süre Hükümetin dikkatini çekmeden ihtilal hazırlığı yapabilmeyi ummuştur. Ancak 8 Haziran 1919’da; Harbiye Nezaretince, İstanbul’a dönmesi bildirilince durum aniden değişecektir. Hükümetin davetini reddederek, şahsen zor durumda kalacağına göre, girişimi kişisel olmaktan çıkartıp, millete ve orduya mal etmek gerekiyordu.
Mustafa Kemal, hükümetin davetini açıkça reddetmeyerek, işi savsaklarken, havza’da emniyette olmadığını da hissetmiş ve karargâhını Amasya’ya nakletmeye karar vermişti.
           
            Mustafa Kemal Paşa Amasya’da:
                        Halk Mustafa Kemal paşa’yı Amasya’da coşkun bir heyecanla karşıladı.
             Amasya’da ihtilalin esaslarını belirleyerek, ilgililere duyurmak üzere, bir Genelge hazırlamaya koyuldu.
            14 Haziran’da “Müdafaa-i Hukuk” derneği kuruldu. 
            Bütün Müdafaa-i Hukuk teşekküllerini ve dolayısı ile halkı temsil edecek, genel bir kongre toplamaya karar vermişti.
            Kongrenin toplanacağı en uygun yer, Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri sayılan Sivas olmalıydı.
            Sivas ulaştırma olanakları bakımından, Doğu Anadolu ile Batı Anadolu arasında olduğu gibi, Kuzey ve Güney Anadolu arasında da en elverişli merkezdi.
            Yabancı güçlerin Sivas’a görülmemektedir. Ulaşım olanakları diğerlere göre daha iyi durumdadır.
            Bu karara vardıktan sonra; 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Rauf Bey, 3. Kolordu Komutanı Albay Refet Bey, Canik (Samsun) Mutasarrıfı Hamit Bey ve Karargâhı erkânı ile birlikte, Amasya’da toplandılar.
            Bu toplantıya katılanlar; İhtilal Komitesini oluşturmaktaydılar.
Komitenin başka üyeleri de vardı. Yalnız orada hazır değillerdi. Onlarla da telgrafla görüşülerek, kararlaştırılmak üzere olan esaslar hakkında düşünceleri alındı.
Amasya’da bulunmayan komite üyeleri; 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir ve Konya’daki, Yıldırım Kıtaatı Müfettişi Mersinli Cemal Paşa idi.
            Amasya’da buluşan bu dört subay, Mustafa Kemal tarafından 18 Haziran’da hazırlanmış, hatta Trakya’ya bildirilmiş bulunan metin üzerinde çalıştılar.
Rafet Bey imzalamakta biraz duraksama gösterdi ise de Ali Fuat Paşanın ikna etmesi üzerine imzaladı.
Böylece dört subayın imzası ve Konya’da bulunan Ordu müfettişi Cemal Paşa ile Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşanın da onaylamasından sonra telgrafla ilgililere 21/22 Haziran 1919 tarihinde duyuruldu.
Yeni Türk devletinin kuruluşu yolunda önemli bir adım olan ve Ali Fuat Paşanın “Mukaddes İttifak” dediği “İHTİLAL BİLDİRİSİ”; Amasya kararları ya da Amasya genelgesi olarak anılacaktır.
            Amasya kararları ve kararların yayımlanması, Anadolu İhtilalinin en önemli dönemeç noktasıdır.

            AMASYA GENELGESİ  (AMASYA KARARLARI): 21 /22 Haziran 1919

            Amasya Genelgesinin genel anlamı:

            Amasya Genelgesi: Türk milli mücadelesinin;
  • GEREKÇESİNİ, HEDEFLERİNİ ve YÖNTEMİNİ ortaya koyan,
  • İmparatorluk yerine Milli Devleti,
  • Ümmet yerine millet gerçeğini geçerli kılan;
 ilk belgedir.
 Bu genelge ile Ulusal Egemenlik ve Ulusal Bağımsızlık vurgulanmıştır.
Amasya kararlarıyla göksel irade, yere indirilmiş, Egemenlik halka verilmiştir.
Bağımsızlık hareketleri; bölgesellikten, yerellikten çıkartılmış, ulusal hareket haline getirilmiştir. Ulus Egemenliğine dayalı bir rejime Işık tutmuştur.

            AMASYA KARALARI:
1.    Vatanın bütünlüğü ve Ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
2.    İstanbul hükümeti üzerine düşen sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş olarak göstermektedir.
3.    Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
4.    Ulusun durumunu saptamak ve haklı sesini dünyaya duyurmak için, ulusal bir kurulun varlığı zorunludur.
5.    Anadolu’nun en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongre toplanacaktır.
Bu amaçla, tüm illerin ve her sancağın güvenilir ve yetenekli üç temsilci göndermesi gerekmektedir.
6.    Genelge kararları bir sır olarak saklanmalı ve kongreye gelecek temsilciler kimliklerini gizleyerek yolculuk yapmalıdırlar.
7.    Doğu illerini temsilen 10 Temmuzda Erzurum’da yapılacak kongrenin delegeleri de Sivas’taki kongreye katılacaklardır.
8.    Temsilciler, Müdafaa-i hukuk ve reddi ilhak dernekleri ile belediyeler tarafından seçilecektir.
9.    Askeri ve ulusal örgütler hiçbir biçimde kaldırılmayacaktır. Komuta hiçbir biçimde terk edilmeyecek ve başkalarına devredilmeyecektir.
10. Vatanın herhangi bir yerinde ki düşman işgalleri tüm orduyu ilgilendirecek ve duruma göre yurdun savunmasına hep birlikte girişilecektir. Silah ve cephane hiçbir nedenle elden çıkartılmayacaktır.
11. Bu kararların uygulanmasına; 9.Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey, 15. Kolordu K. Kazım Karabekir Paşa, 13.Kolordu K. Alb Cevdet, 3.Kolordu K.  Alb. Refet Bey, Canik Mutasarrıfı Hamit Bey, 2.Ordu Müfettişi Ferik Cemal Paşa (Korgeneral) 12.Kolordu K.  Alb.Selahattin Bey, 20. Kolordu K.  Ali Fuat Paşa, Bursa’da 17 Kolordu K.  Albay Bekir Sami Bey, Edirne’de Kolordu K.  Alb.Cafer Tayyar Bey ve diğer asker ve sivil kişilerce çalışılacaktır.

Bundan başka; Baş Vezir (Osmanlı Başbakanı) Müşir Ahmet İzzet Paşa (Mareşal), Nafıa Nazırı (Bayındırlık Bakanı)Ferit Bey ve Ayan üyelerinden Ahmet Rıza Bey gibi kişilerin de görüş ve düşünceleri alınacaktır.
12. Haberleşmeyi önlemeye yönelik engelleri kaldırmak için çaba harcanacaktır.

Mustafa Kemal Paşa, Amasya genelgesini hazırlayıp, Edirne’ye kadar tüm askeri ve sivil makamlara yayınca “Yetkilerini” aşmış oldu.
Onun yetki alanı 9.Ordu bölgesi idi. Orada bile yalnızca asayiş işleri ile uğraşacaktı. İki ay içinde bu resmi yetkilerini aşıp, ulusal bir eylemi hazırlamaya kalkışması, O’na bu görevi verenleri zor duruma soktu.
22 Haziran’da Harbiye Nazırlığı Mustafa Kemal’in Müfettişlik görevinden alınması isteğini Kazım Karabekir’e bildirmiş O da” tehlikeli olacağını” bildirmiştir.
Osmanlı Hükümetinin Mustafa Kemal’in taktiklerine gösterdiği tepki karmakarışıktı. 23 Haziran’da Osmanlı Bakanlar Kurulu bir karar alarak; ”Mustafa Kemal Paşa’nın azledilerek, hiçbir sıfatı kalmamış olduğundan, emirlerinin hiçbir resmi geçerliliğinin bulunmadığının gerekli illere bildirilmesi”, görevini Dâhiliye vekâletine vermiştir.
Aslında, O’ndan kurtulmak isteyen yalnızca Ali Kemal idi.  23 Haziran’da yerel yetkililere gönderdiği genelgede; Mustafa Kemal’in iyi bir asker olduğunu, ama politikayı hiç anlamadığını ileri sürdü. ‘Müslüman Halkı boş yere kırdırmaktan ve bu fırsattan yararlanarak, halkı haraca kesmekten başka bir iş görmeyen emirsiz, saygısız ve kanunsuz olarak kurulan bazı heyetler için çektiği telgraflarla’  Mustafa Kemal, Ege bölgesindeki Müslümanların çektiği acıları biraz daha arttırmıştı.’ ‘Kendisinin İstanbul’a getirilmesi, Harbiye Nezareti ile ilgili bir işti.’ Ancak Ali Kemal, Dâhiliye Nazırı olarak, yerel yöneticilere; ‘Kendisi ile hiçbir resmi işleme girmemeleri hükümet işleri ile ilgili hiçbir isteğini yerine getirmemeleri’  için emir veriyordu.
Ancak bu emri Anadolu’daki sivil yöneticilerin dinlemesi mümkün değildi. Çünkü Amasya karalarının uygulanması ile Komutanlar uğraşıyorlardı.
Aynı gün İngiliz yüksek komiseri Amiral Calthorpea, Lord Curzon’a şu raporu vermiştir: ”Mustafa Kemal’in Samsun’a varışından beri, kendisini Milliyetçi akımın merkezi haline getirdiği, Bir diğer tehlikeli kişinin de Rauf Bey Olduğu..” 
24 Haziran’da; Posta ve Telgraf Umum müdürü, Refik Halit, Telgrafhanelere; ”Mustafa Kemal’in azledildiğini bu nedenle, telgraflarının kabul edilmemesini” bildiren yazı göndermiştir.
25 Haziran günü : Mustafa Kemal’e bakanlar kurulunun kendisini görevden aldığı karar bildirildi.
26 Haziran günü: Mustafa Kemal, Amasya’dan Otomobille Tokat’a hareket etti. Geceyi Tokatta geçirdi. Şehrin ileri gelenleri ile toplantı yaptı, Milli Mücadelenin gerekliliğine Tokatlıları iknaya çalıştı.
 26 Haziran; Mustafa Kemal  “Kendisini Harbiye nezaretinin Padişah onayı ile atadığını “ bildirerek görevinden ayrılmadı.
Dâhiliye Nazırı Ali Kemal’in Anadolu’daki direnişi durdurma girişimi, onu Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa ile şiddetli bir kavganın içine çekti  ve 26 Haziranda ikisi birden istifa ettiler.
Ancak İstanbul’un telaşı ve korkusu artmıştı.
Mustafa Kemal ve arkadaşları,  Dâhiliye Nazırının düzenlemelerinden habersiz olarak kongre hazırlıkları için  Sivas’a yaklaşmışken, Vali, O’nun nasıl karşılanması gerektiğine ilişkin talimat istedi. İstanbul’dan gelen yanıtlar çelişkili idi. Yeni Dâhiliye Nazırı Reşit Akif Paşa, Sivas Valisine gönderdiği telgrafta, Mustafa Kemal’in “görevinden uzaklaştırılmış bir paşa” gibi karşılanması gerektiğini belirtti.
Mustafa Kemal, 27 Haziran’da Sivas’a geldi ve Sivas Valisi Reşit Paşa tarafından karşılandı. Sivas’ta bulunan Harput Valisi Ali Galip Beyi kolordu binasına çağırarak azarladı..
Sivil ve Askeri makamlara görevinin başında bulunduğunu bildiren telgraf çekti.
28 Haziranda; Mustafa Kemal Erzurum istikametine hareket etti.
Artık; Türk Halkı için, uzun ince bir yol başlamıştı. 21 HAZİRAN 2010

Ahmet AVCI

KAYNAKÇA:,
1.    ANADOLU İHTİLALİ: SABAHATTİN SELEK
2.    ŞU ÇILGIN TÜRKLER: TURGUT ÖZAKMAN.
3.    TÜRK DEVRİM TARİHİ NOTLARI: AHMET AVCI
  

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar