11 Şubat 2019 Pazartesi

317- MİLLİ MÜCADELE'DE GÜNEY CEPHESİ

MİLLİ MÜCADELE’DE GÜNEY CEPHESİ…

 Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devletinin yenilmesi sonrasında İmzalanan Mondros Mütarekesi hükümleri uyarınca Ülkemizde işgaller başlamış, işgallerle birlikte Türk Halkının direnişleri de ortaya çıkmıştı…
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa da bu direnişleri organize ederek, Türk Milli Mücadelesini başlatmıştı…
Amasya Genelgesi ile Milli Mücadelenin; GEREKÇESİ, YÖNTEMİ VE HEDEFLERİ ORTAYA konulmuş, Erzurum ve Sivas kongreleri ile de Mücadele Millete mal edilmiştir…
Milli Mücadele’de öncelikli hedef; Ermeni sorunu ve Batı Cephesi olmuştur…
Başlangıçta İngilizlerce İşgal edilip sonra da Fransızlara devredilen GÜNEY CEPHESİNDE (ADANA, MERSİN, OSMANİYE, MARAŞ, HATAY, ANTEP, URFA) başlayan Türk Fransız Savaşı, Kurtuluş Savaşının ikinci derecede bir Cephesidir.
Bu cephede büyük kuvvetler kullanılmamış ve askerlik bakımından fazla önemi olmayan çarpışmalar ile şehir çatışmaları biçiminde sürmüştür.
Çok dağınık ve ayrıntılı olaylara sahne olan Güney Cephesinde, savaşın süresi de kısadır.
Çarpışmalar, Ocak 1920’de başlamış ve bir yıl kadar sürdükten sonra,1921 yılı Mart ayının ilk yarısında son bulmuştur.
Oysa savaşa yol açan işgaller, Mondros Mütarekesi sonrasına rastlar ve hukuken savaşın bitimi ise, 20 Ekim 1921 (Ankara Antlaşması) dir.
Kendilerini Osmanlı Devletinin mirasçıları sayan üç büyük devletten ikisi, İngiltere ve İtalya, paylarını alırlarken, Türkiye ile yeni bir silahlı çatışmaya girişmemek için, son derece dikkatli davrandıkları halde; Fransa’nın bu davranışı basiretsiz bir siyasasının sonucudur.
Fransa’nın düştüğü yanlışlık, Suriye ile Anadolu’yu birbirine karıştırmasından ileri gelmekte idi.
Ayrıca Fransa Suriye Mandasını ve Kilikya’yı elde bulundurmak ve Anadolu’da kendisine tanınan ”Nüfuz ve menfaat Bölgesi”nden yararlanmak için çokça asker bulundurmak gerekeceğini de kestirememiştir.
İçinde bulunduğu Savaş sonrası güçlükleri nedeni ile tüm bu çıkarlarını sağlamaya yetecek bir kuvveti, bu bölgeye ayıramazdı.
Bunun için Araplara ve özellikle Türklere karşı, müttefik olarak Ermenileri seçti. Böylece, Ermeni hamiliğini de yüklenmiş, ancak tahrike çok elverişli olan Ermeni Halkı’nın başını derde sokmuş oluyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nda, Araplar, Türklere karşı ayaklandıkları halde, Fransızların yanlış tutumu, Arap-Türk işbirliğinin kurulmasına yol açmıştır.
Güneydeki savaş; Yalnız Fransızlarla-Türkler arasında geçmiş bir olay değildir. Üç Halkın kurtuluş mücadelesi iç içedir (Türkler, Araplar, Ermeniler)  ve bu dört yanlı kavgada, emperyalist devlet olarak, Fransa etken konumdadır.
Güney Cephesinde; Fransa’nın üç Tümenlik gücü vardı. Topçu, Uçak ve zırhlı otomobillerle takviyeli olan bu kuvvet, biri Fransız, ikisi Senegal, dokuzu Cezayir Alayı olmak üzere 12 Alayı bulunuyordu.
Fransız Birlikleri, Mersin’den Urfa’ya kadar olan, Türk Topraklarına ve Suriye’nin kuzey bölgelerine yayılmıştı.
Suriye’deki Arap kurtuluş hareketini de bastırmak zorunda olduklarından, Fransız Komutanlığı emrindeki gücün tümünü, Türklere karşı kullanamamıştır.
Buna karşılık, Türk cephesinde organize ettikleri, düzenli Ermeni kıtaları ve Ermeni milis güçleri, Fransa birliklerinin yanında çarpışıyorlardı.
Ermeni savaşçıların miktarı üç bin kadardı.
Güney Anadolu’da, Fransız işgaline ve Ermeni hareketine karşı Milli Mücadele lideri Mustafa Kemal’in ilk ilgisi, Sivas Kongresinden sonra, Sivas’ta yapılan Komutanlar toplantısında (16 Kasım 1919) alınan kararlarla başlamış ve bu bölgeye gönderilen üç subay, teşkilat kurmakla görevlendirilmişti: (1. Binbaşı Kemal; Doğan kod adı ile çalışmıştır.” General Kemal Doğan”. 2. Yüzbaşı Osman; Tufan kod adı ile çalışmıştır.” General Osman Tufan”. 3. Yüzbaşı Ratıp; Sinan Kod adı ile çalışmıştır.” Sinan Tekeli”.)
Güney Cephesi, Milis Kuvvetler kurularak, yavaş yavaş oluşturulmuş ve olaylar, 1920 yılı Ocak ayında ve aniden hızla gelişmiştir.
 Güneydeki savaşın ilk çatışması, 20 Ocak’ta Maraş’ta başladı ve sonra diğer yerlere sıçradı.
Güney’deki savaşın önemli çatışmaları şunlardır:
1. Maraş Muharebesi: 20 Ocak 1920- 10 Şubat 1920
2. Adana Muharebeleri: 21 Ocak 1920-20 Ekim 1921
3. Urfa Muharebesi: 9 Şubat 1920- 11 Nisan 1920
4. Antep Muharebeleri: 1 Nisan 1920 - 8 Şubat 1921
Maraş ve Urfa Muharebeleri, bu iki şehirdeki, işgal kuvvetlerine karşı yapılmış ve her iki muharebe de Fransızların ve Ermenilerin yenilerek çekilmesi ile sonuçlanmıştır.
Urfa bozgunundan sonra, Fransızlar bir daha Fırat’ın doğusuna geçmemişler ve Maraş’ı işgal için yeni bir girişimde bulunmamışlardır.
En zorlu çatışmalar, Antep’te olmuştur. Antep Savunması içeride ve dışarıda büyük yankılar uyandırmıştır.
Antep muharebelerinin son üç aylık dönemi, Urfa ve Maraş çatışmalarının aksine Antep’in Fransızlarca kuşatılması biçimindedir.
Antep halkının ve savaşçılarının, her tarafla bağlantılarının kesildiği, yiyecek ve cephane sıkıntısı çekildiği halde, gösterdiği direnme gücü, kahramanlık destanlarını andırmaktadır.
Adana Cephesi Komutanlığının emrindeki iki zayıf Tümenle, duruma etkili olamayışı, gittikçe açlığa sürüklenen halkın ve Kuvayı Milliyenin moralini bozmakta idi.
Sonunda; biri 6/7 Şubat 1921 gecesinde, diğeri de ertesi gece olmak üzere iki yarma hareketi ile savaşçılar Antep’ten çıkıp kurtuldular ve Antep Fransızlara teslim oldu.
Adana Bölgesinde cereyan eden başlıca çatışmalar şunlardır:
Pozantı Savaşı: Adana’yı işgal eden Fransızlar, Ortaçağda kurulan, Ermeni Krallığını yeniden oluşturmaya çalışınca, bölge halkı örgütlenmeye çalışmıştır. İstanbul’daki Adanalıların kurduğu Kilikyalılar Cemiyeti, merkezini Adana’ya taşıyarak, (İntibah (UYANIŞ) Cemiyeti ile birlikte bölgede Ulusal bir birlik oluşturarak, Toros Cephesini kurmuşlar ve Ermenilerle savaşmaya başlamışlardır.
Nisan 1920’de başlayan çatışmalarda; 18 Mayıs 1920 günü Pozantı’da kuşatılan 800 mevcutlu Fransız birliği on gün süren çatışmadan sonra, 28 Mayısta teslim alınmıştır. Bu olaydan sonra, Fransızların teklifi üzerine 28 / 29 Mayıs 1920’de başlayan 20 günlük bir mütareke (Ateşkes antlaşması) imzalanmıştı. Fakat Mütareke süresinde, Türklere karşı zulüm yapıldığından 18 Haziranda mütareke bozuldu.
Şar Kasabası 2 Temmuz 1920’de Ermenilerden kurtarılmıştır.
Haçin kasabası aylarca süren çatışma sonunda 17 Ekim 1920’de Ermenilerden kurtarılmış ancak Ermeniler çekilirken kasabayı yakmışlardır.
7-10 Mart 1921’de Osmaniye’de çatışmalar olmuş ve Fransızlar Adana’dan takviye alarak saldırdıklarından Türk Birlikleri geri çekilmişlerdir.
Bu çatışmalardan sonra cephede adeta bir Mütareke havası esmeye başladığından, öneli bir askeri harekât olmamıştır.
Fransız’lara karşı Suriye’de başlamış olan Arap Milli hareketi; Türk Güney Cephesinin yükünü oldukça hafifletmişti.
 Türk ve Arap birlikleri arasında kalan Fransızlar, Hem güney Anadolu’da hem Adana bölgesinde hem de Suriye’de savaşmak zorunda kalmışlardır.
 Türk- Arap işbirliğinin, Arap Milli liderlerine büyük umutlar verdiği yazışmalardan anlaşılmaktadır.
Ankara’ya yaptıkları teklifte; Suriye, Irak ve Türkiye’nin bağımsızlıklarını kurtararak, bir konfederasyon kurmalarından, ya da kararlaştırılacak bir formül üzerinde anlaşmaktan söz etmişlerdir.
Arap Milliyetçilerden Türklere yakın olanlar bulunduğu gibi Fransızlarla anlaşanlar da vardı.
Türklere yakın olan Arap örgütlerinin başlarında eski Osmanlı Subayları bulunmakta idi. Şam’da Şefik Bey, Halep’te Yarbay Emin Bey ve Kurmay Yarbay Nimet Bey gibi.
Türkler; Suriye’deki yandaş teşkilata, talimat vermek, teşkilatçılar göndermek, silah ve cephane vermek suretiyle yardım etmişlerdir.
Fransa, Ortadoğu’nun bu bölgesindeki çıkarlarını korumaya çalışırken, işin çıkmaza sürüklendiğini bir süre sonra görmeye başlamıştır.
 Kilikya ve birkaç Türk kenti uğruna Suriye Mandası tehlikeye düşebilirdi. Suriye’de rahat kalabilmek için Türklerle anlaşmaktan başka yol yoktu.
 Bu düşünceyle olsa gerek; 1920 yılı sonlarına doğru, İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiserliğine General Pelle ve İstanbul’daki Fransız Kuvvetleri komutanlığına da General Cahrpy atanmışlardır.
Sonunda, 16 Ocak 1921’de Fransa’da Birand kabinesi kuruldu.
Bundan sonra, Fransa’nın, Türkiye’ye karşı tutumunun değişmeye başladığı açıkça belli olacaktır.
 23 Şubat-12 Mart 1921’de Londra’da toplanan konferans, Türkiye ile Fransa’nın bir anlaşma yapmasına fırsat vermişti.
11 Mart’ta Birand ile Bekir Sami Beyin imzaladıkları bu anlaşma, hemen Fransa’nın Suriye Komutanlığına bildirilmiş ve cepheye mütareke havası hâkim olmuştur.
Ancak bu anlaşmayı Türk Hükümeti kabul etmedi.
Buna rağmen Güney Cephesinde Fransızların hareketsiz kalmaları nedeni ile sükûnet bozulmadı.
Türkiye de barış istemekte idi.
Fransa,1921 Haziranında barış için Franklin-BOUİLLON’U Ankara’ya gönderdi. Uzun görüşmelerden sonra, 20 Ekim 1921’de Ankara’da barış antlaşması imzalanmakla Kurtuluş Savaşının Güney Cephesi de kapanmış oldu.
Böylece; Mersin, ADANA, Osmaniye ve Antep illerimiz de Fransız işgalinden kurtarılmış oldu…
Ancak; Hatay Bölgesi Fransız işgalinde kaldı… Mustafa Kemal Paşa’nın yüreğinde yer eden Hatay yarası, yine Mustafa Kemal Paşa’nın çabalarıyla 1939 yılında Ana Vatana kavuşmuştur…
 Ankara antlaşmasıyla, Güney illerimiz Fransız işgalinden kurtarıldığı gibi, Batı Cephesinde daha da yoğunlaşma sağlanma sağlanmıştır…
 Fransızlardan araç gereç ve silah yardımı da sağlanmıştır…

Ahmet AVCI
21 ŞUBAT 2019



Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar