27 Ağustos 2013 Salı

203- ZAFER YÜRÜYÜŞÜ VE KOCATEPE!

Ahmet AVCI
26 ağustos 2013

KOCATEPE ZAFER YÜRÜYÜŞÜ


Coşkuyla kutlayamadığımız milli bayramlarımızın özlemiyle; 26 AĞUSTOS KOCATEPE “ZAFER YÜRÜYÜŞÜ”NE KATILMAK ve Türk BÜYÜK Taarruzu’nun 91. Yılını kutlamak üzere; MENEMEN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNİN ÜYELERİYLE BİRLİKTE Afyon’un ŞUHUT ilçesine gitmek üzere yola çıktık…
Amacımız; Zafer yürüyüşüne katılarak, 91 yıl önce askerlerimizin çıktığı BÜYÜK TARRUZ’UN BAŞLANGIÇ KARARGÂHI Kocatepe’ye, aynı yolu yürüyerek çıkmak ve o havayı teneffüs etmekti…
Ben, ruhumda büyüttüğüm ve yücelttiğim Tarihi ve Kutsal bir görevi yerine getirmek istiyordum. Çünkü benim için; KOCATEPE DE, SAKARYA gibi ÇANAKKALE gibi Milletimin Kutsal Mekânlarından birisi idi.
Türk Yurdunun uğradığı; haksız, ahlaksız, anlamsız ve acımasız bir İşgal eylemine karşı Türk Milletinin birleşerek, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde başlattığı Kurtuluş Savaşı’nda, Emperyalistlere karşı vurduğu en güçlü yumruğun atıldığı yerde olacaktım.
Biliyordum ki; Büyük Taarruzla kazanılan ZAFER, Türk’ün Emperyalizme karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinin, yılmaz ve sarsılmaz iradesinin, işgale ve paylaşılma, parçalanma girişimine başkaldırısının, en çetin direnişi en güçlü yumruğudur.
Bu Zafer, Türk Milletinin yüceliğinin, haksızlığa ve dayatmalara boyun eğmeyen kişiliğinin ve Yurtseverliğinin bir göstergesidir...
Türk Kurtuluş Savaşında; Paşalar, Subaylar, Erler hatta Kadınlarımız ve Milisler, özetle tüm Halkımız, Bağımsızlık için seve seve canlarını vermişlerdir.
Ve Zaferi kazanmışlardır. Türklüğü kurtarmışlardır, Türk Devletinin de KURULUŞ yolunu açmışlardır.
Ve yine biliyordum ki: Gerçek Zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu HEDEFTİR.
Bu hedef; Çağdaş Uygarlık düzeyini yakalamak hatta üstüne çıkmaktır.
Bizim görevimiz ise; Bize bırakılan Onurlu -Hedefe- Miras’a sahip çıkmaktır.
Biliyoruz ki; 26 Ağustos 1922 de KOCATEPE’DE başlatılan BÜYÜK TAARUZ SONUCUNDA KAZANILAN 30 AĞUSTOS ZAFERİ; TÜRK’ÜN TÜRKLÜĞÜN VE TÜRKİYE’NİN DÜNYAYA MÜHRÜNÜ VURMASIDIR…
            Yazar Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi; ”Neyimiz varsa, Bağımsız bir devlet kurmuşsak, şerefli insanlar olarak dolaşıyorsak, Yurdumuzu; Batının, Vicdanımızı ve kafamızı Doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, hatta nefes alıyorsak, hepsini her şeyi; 30 Ağustos Zaferine borçluyuz.
            Tüm olumsuzluklara karşın, coşkusunu yitirmemeye çalıştığımız bir bayram yaşıyoruz…
Bu coşku; 30 AĞUSTOS ZAFERİ GALİBİYETİNİN SEVİNCİNDEN DAHA ÇOK; BU ZAFERİN DÜNYA BARIŞINA SAĞLADIĞI KATKIDAN ÖTÜRÜDÜR…
Günümüzde bile; DÜNYA BANKASI, ULUSLAR ARASI PARA FONU VE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TUTUM VE DAVRANIŞLARI; Osmanlı’yı, Türk ve Türklüğü bitiren SEVR BARIŞ ANTLAŞMASININ hükümleriyle örtüşmektedir…
Yani Türkiye ufaltılarak; SİYASİ, EKONOMİK VE ASKERİ bakımdan bağımlı hale getirilmek istenmektedir…
Günümüzde de tartışılan, hatta saptırılan kimi gerçekleri anımsatmakta yarar umuyorum…
1.    Osmanlı Devleti, 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na kendi iradesi dışında Almanya’nın isteği ile girmiş ve bu savaşta Çanakkale dışında hiçbir varlık gösterememiş, 1918 yılında da yenilgiyi kabul ederek kayıtsız koşulsuz teslim olmuştur…
2.    Bu savaş sonunda, Osmanlı; ülkesini, ülküsünü ve bağımsızlığını yitirerek, vatansız kalmıştır… Osmanlı bu savaşta; nüfusunun yarısını, topraklarının da üçte ikisini sınırlarının dışında bırakmıştır…
3.    30 EKİM 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes antlaşması uyarınca; ülkenin kalan kısmı da İtilaf Devletlerince işgal edilmiştir… Mustafa Kemal PAŞA da bu aşamada işe girişmiştir…
4.    Mustafa Kemal Paşa’yı Samsuna, elbette Padişah Vahdettin göndermiştir. Ancak bu görevlendirme; Milli mücadeleyi başlatmak için değil, o bölgedeki dizeni; İNGİLİZLERİN İSTEDİĞİ BİÇİMDE sağlamak içindir…
5.    10 AĞUSTOS 1920’de imzalanan SEVR Antlaşması da; fiilen ortadan kalmış olan Osmanlı Devletini hukuken bitirmiştir…
6.    Milli Mücadele’yi başlatan Mustafa Kemal PAŞA ve ona inan, güvenen TÜRK ULUSU KURTULUŞ SAVAŞI’NI KAZANARAK, bu yenilgi ve yok oluş belgesi olan Sevr Antlaşmasını yırtmış, bir varoluş ve galibiyet belgesi olan LOZAN ANTLAŞMASINI ortaya koymuştur…
7.    Mustafa Kemal Paşa ve TBMM, ülkenin bir karış toprağını kimseye vermemiş ve bugün bizim diyebildiğimiz her karış vatan toprağını işgalcilerin elinden, PADİŞAH’IN KARŞI KOYMASINA RAĞMEN zorla almıştır…

Mustafa Kemal PAŞA’NIN başlattığı, Milli Mücadelenin genel amacı; “Milletçe harekete geçerek, Ülkeyi işgalden kurtarmak ve Bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmaktır.”
            Milli Mücadelenin ideolojisi; Milli Birlik ve Beraberliği sağlayarak, Milli Bağımsızlık ve Milli Egemenliği elde etmektir…
 Milli Bağımsızlık işgalcileri, Milli Egemenlik de; Saltanatı yenmekle mümkündü. Bunları gerçekleştirebilmek için de öncelikle Milli birlik ve beraberliği sağlamak gerekmekteydi.

            Yolda önce; ÇİĞİLTEPE’ YE çıktık. Verilen görevi zamanın da yerine getiremeyen Tümen Komutanı Albay Reşat Bey’i andık… Şehitlerimizi yâd ettik…
            Akşam ŞUHUT’A ulaştık…
            Mustafa Kemal Paşa ve Büyük Taarruz Komuta Heyeti’nin son gecesini geçirdikleri bu belde de beklediğimiz coşkuyu bulamadık…
Kemal KILIÇDAROĞLU beldeye gelmek üzere idi…
Orman Bakanı, İlçede idi… Ancak RABİA işaretli pankartı, boyun bağı taşıyan el işareti yapan militanlarıyla birlikte…
İlçede koruma, polis ve militanlarıyla birlikte neredeyse terör estirilmekteydi…
Atatürk Kültür evini zorlukla ziyaret edebildik…
Şehirdeki tüm düzenleme; Orman Bakanına göre yapılmıştı…
Yol sorduğumuz polisler bile yüzümüze bakmıyordu. Yanıt verenler de biz buranın polisi değiliz diyorlardı…
Nerede ise, RABİA işareti taşımayan bizler, militan ya da terörist gibi görünüyorduk…
“ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ” afişini camında taşıyan otobüsümüz, zorlukla, şehri terk ederek; ÇAKIR ÖZÜ KÖYÜ ZAFER YÜRÜYÜŞÜ BAŞLANGIÇ NOKTASINA ULAŞABİLDİ…
Şuhut çıkışından sonra; Jandarmanın kılavuzluğunda rahatça, Çakırözü köyüne ulaştık…
Başlangıç noktasında da tören hazırlığı vardı ama Bakan hala gelmemişti, ortalıkta yalnızca; ziyafet için yiyecek ve içeceklerle, militan kılıklı yandaşlar vardı
Biz de töreni beklemeden yola koyulduk…
            Hava güzeldi,  Ay ışığı yolu da gönlümüzü aydınlatmaktaydı, bol yıldızlı bir gecede KOCATEPE’ YE yürümek bizim için bir ayin gibi idi…
            Hiç bilmediğimiz bir yolda; 91 yıl önceki sessizlik ve ulvi duygularla yürüdük…
            Yol iyi düzenlenmişti…
Aydınlatılmıştı…
Mola noktaları iyi seçilmişti… İkramlar da iyi idi…
4 saatlik bir yürüyüş sonunda, Kocatepe Eteğindeki son mola yerinde MEHMETÇİKLERİN İKRAM ETTİĞİ, “BÜYÜK TAARRUZ öncesi Mehmetçiklerimizin de yediği”,  MERCİMEK ÇORBASI VE ÜZÜM HOŞAFI       TÜM YORGUNLUĞUMUZU ALDI…
Burada daha fazla duramazdık, yeniden yola koyulduk, 1500 metrelik yolumuz kalmıştı…
Ben tüm benliğimle: Büyük Taarruz’un başlangıç anını yaşamak istiyordum.
Zirveye yaklaşmıştık ki; tepede törenler başladı. Saygı duruşu ve İstiklal marşına YOLDA DURARAK KATILDIK VE GELEN BİR RESMİ ARABA BİZLERİ “DURAN ADAM” GİBİ GÖRDÜ ve sanırım şaşırdı…
Tepeye ulaştığımızda Kocatepe Üniversitesi orkestrası Atatürk’ün Sevdiği Şarkıları çalıyordu…
Protokol bölümüne baktım…
Bakanı ve Kılıçdaroğlu’nu göremedim…
Sordum Vali de yoktu…
Paşa da yoktu…
KOCATEPE’NİN ANLAMINA YARAŞIR BİR TÖREN DEĞİLDİ BU…
Üzüldüm…
Daha önce katıldığım ve çok da duygulandığım 2009 törenleri daha görkemli ve daha coşkuluydu…
Halk da bu ölçüde parçalanmamıştı…
Bezgin değildi…
Ve 2009 törenine katılanlar daha kalabalıktı…
26 Ağustos 1922 şafağını düşündüm. Mustafa Kemal Paşa’yı ve CEPHE’Yİ algılamaya çalıştım…
İnanıyorum ki; MUSTAFA KEMAL PAŞA O ANLARDA, ZAFERE İNANDIĞI KADAR, MİLLETİNİN BİRLİK VE BERABERLİĞİNE DE İNANIYORDU… MİLLETİ İÇİN AYDINLIK GÜNLERİ YAKALAYACAĞINA EMİNDİ… VE AYDINLIK GÜNLERİN İLELEBET YAŞATILACAĞINA EMİNDİ…
Hüzünlendim…
Nazım Hikmet’in KURTULUŞ DESTANINDA DİLE GETİRDİĞİ; KOCATEPE’YE İLİŞKİN DİZELER DE KULAKLARIMDA ÇINLAMADI…
Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN bu ülkeye ve bu millete kazandırdıklarını düşündüm…
Şimdi ne durumda olduğumuzu anımsadım…
Ve kazandırdıklarımızı yitirmemizin acısını YÜREĞİMDE duydum…
VE KENDİ KENDİME BİR ŞEYLER MIRILDANDIĞIMI HİSSETTİM:
 “Vatan tehlikededir…
Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez…
Ya istiklal, ya ölüm…
Hiçbir güç, Türkiye’nin Birlik ve Bütünlüğü ile oynayamaz…
Türk Ordusu var ve güçlü oldukça Türk Milleti sonsuza dek yaşayacaktır.
Güçlü Ordusunu arkasına alan “Devlet Adamları”, “Diğer Devletler” tarafından; “Deliğe Süpürülme” korkusundan da, “KULLANILMA” zilletinden de kurtulmuş olurlar…”
Evet, güneş artık doğuyor ben de Kocatepe’deki Atatürk Anıtı’nın yanına gidiyorum ve Aziz Atatürk’ün baktığı YÖN’E bakıyorum.
“Türk Ulusu buralara nereden gelmişse; bizler de Türklük dünyasının dört bir yanından; Alaşehir, Balıkesir, Edirne; Erzurum ve Sivas kongrelerinden ve Amasya genelgesinin ruhundan gelmedik mi?
Bizler de; karanlıklar, ihanetler ve satılmışlıklar içerisinden; karanlığı yırtarak, KOCATEPE’YE GELMEDİK mi?
            Evet; bizler, TEK ULUS; TEK BAYRAK; TEK DİL; Çağdaşlık ve ULUSAL EGEMENLİK andımızı dünyaya ve AYMAZLARA anlatmak için buraya; TÜRK ULUSUNUN ONUR TEPESİNE geldik” dedim.
            Bize bu ülkeyi, bu Milleti ve bu Devleti kazandıran BAŞTA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE ARKADAŞLARINI, MEHMETÇİKLERİ, EMEĞİ GEÇEN HERKESİ MİNNET VE ŞÜKRANLA YAD ETTİM.
           












Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar