4 Aralık 2012 Salı

123-TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ VERİLMESİ


Ahmet AVCI

TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ VERİLMESİ
5 ARALIK 1934


Türk kadınına; SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI VEREN YASANIN KABULÜNÜN 78’İNCİ YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN…

Atatürk diyor ki: “Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşur. Olabilir mi ki bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerini göz ardı edelim de kütlenin hepsi yükselme şerefine erişebilsin?
Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?
Şüphe yok yükselme ve ilerleme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme alanında birlikte yol alınmak gerektir.
Böyle olursa DEVRİM BAŞARILI OLUR.”


         KADINLARIMIZA “EŞİT YURTTAŞLIK HAKKI”NIN VERİLMESİ

Osmanlı’da erkek kul kadın da cariye idi. Ümmetçiliğin egemen olduğu Topluma da Reaya deniyordu…
Toplumda HUKUK BİRLİĞİ VE DÜZENİ olmadığından, kadın erkek arasında da eşitsizlikler vardı.
Kadınlara devlet yönetimine katılma hakkı tanınmamıştı…
Özel yaşamda da eşitsizlik büyüktü: Bir erkek dört kadınla evlenebilirdi. Boşanma hakkı da ilke olarak, yalnızca erkeklere tanınmıştı. Erkek, mahkeme kararı olmadan dileği anda karısını boşayabiliyordu.
Miras alanında kız çocuklarının payı erkek çocuklarının yarısı kadardı.
Mahkemelerde, o da belli davalarda, iki kadın tanık bir erkek tanık yerine geçerdi.
Kadının ekonomik yaşama atılması da mümkün olamayacak ölçüde zordu.
Kadınlara meslek yaşamı çok ender istisnalar dışında-ebelik gibi- tamamen kapatılmıştı.
Seçme ve seçilme hakkı düşünce bazında bile söz konusu değildi…
Atatürk Devrimiyle gerçekleşen Cumhuriyetle erkek KULLUKTAN, kadınlar da CARİYELİKTEN kurtularak, özgür yurttaşlar olmuşlardır…
Yeni Dönemde; Türk kadınının ekonomik, sosyal ve siyasal yaşama katılımlarının sağlanabilmesi için bir dizi değişiklik yapılmıştır…
1926 yılında TBMM’nce kabul edilen TÜRK MEDENİ KANUNU İLE erkelere ve kadınlarımıza önemli ölçüde YURTTAŞLIK HAKLARI verilmiştir…
Ancak, kadınlarımıza EŞİT YURTTAŞLIK HAKLARI SEÇME VE SEÇİLME HAKLARI VERİLEREK, sağlanacaktır…
Kadınlara, 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme hakkı verilmiştir.
1933 yılında çıkarılan Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 1934’te Anayasada yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını layık olduğu değere kavuşmuştur.
Gazi Mustafa Kemal; “Dünyada hiç bir milletin kadını Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim’, diyemez” sözüyle yücelttiği TÜRK KADININA; birçok Avrupa Devletinden önce bu hakları verişi anlamlıdır…
Bu yasa uyarınca, düzenlenen, 1935 yılındaki seçimde 17 Kadın Milletvekili TBMM'nin 5.Dönemine girmiştir.
Bu sayı, 1936 ara seçiminde 1 artarak, 18’e yükselmiştir.
Böylece, TBMM'nin o tarihteki 395 genel mevcuduna göre, kadınlarımız Yüzde 5 temsil oranına kavuşmuştur.
Ne yazık ki, bu oran 2007 yılına kadar aşılamamıştır.
2007’deki seçimi kazanan 48 Kadın Milletvekili ile kadınlarımızın 550 sandalyeli TBMM’deki temsil oranı Yüzde 7’ye ulaşmış; 22 Haziran 2011 seçiminde bu oran ikiye katlanarak, Yüzde 14’e yükselmiştir.
         22 Haziran 2011’de TBMM’nin 24.Dönemine seçilen 78 Kadın Milletvekilimizin Siyasal Partilere göre dağılımı şu şekildedir.
AKP’DEN: 45, CHP’DEN: 19, MEHP’DEN: 3 DTP’DEN: 11
Bu sayı yeterli midir? Elbette ki, değildir. 75 milyonluk Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınlarımız, TBMM’deki temsil oranının niçin Yüzde 50’nin altında kaldığını, sormalı ve sorgulamalıdırlar.
Çağdaş Ülkelerin kadınları bunu sorgulayarak ve de haklarını savunarak, bugün bizim önümüze geçmişlerdir.
Oysa kadınlara parlamenter olma hakkını kazandıran yasalar, onlarda bizden daha sonra (Fransa’da 1944, İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952, İsviçre’de ise 1971 yılında) kabul edilmiştir.
İşgalci Emperyalizme karşı, erleriyle omuz-omuza savaşan kadınlarımız, bugün Çağdaş Cumhuriyetimizin kendilerine sağladığı hak ve özgürlüklerden yeterince yararlanamamaktadır.
Daha acısı; Onlara yöneltilen şiddet, Ulusumuzun onurunu ve aydınlığını karartmaktadır.
Hak verilmez, alınır… Ve de, kullanılır.
Kadınları öteleyen (erkeklerin egemen olduğu) toplumda, yasa çıkarmak yetmez. Yasaları uygulayacak, çağdaş hukuk düzeninin sağlanması gerekir.
Eli öpülesi kadınlarımız bunu gerçekleştirmek için, bilinç ve inançla, hiç yılmaksızın mücadele etmelidirler.
Kadınlarımızın özgür, eşit yurttaş olabilmeleri, ancak ülke ve ulusun bağımsızlığı ve bütünlüğü ile olanaklıdır.
Ülke ve ulusun bağımsızlığının olmadığı yerde, kadın haklarından, eşit yurttaşlıktan söz edilemez.
Kadınlarımız, ikinci sınıf insan yerine konulmasına izin vermemelidir.
Kadınlarımız, Laik Cumhuriyet rejiminin kendisine sağladığı hak ve özgürlüğe -ÇAĞDAŞ UYGARLIK YOLUNDA-; sonuna kadar sahip çıkmalıdır…

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar