MENEMEN OLAYI VE KUBİLAY
İZMİR SESSİZ ÇIĞLIK ETKİNLİĞİNDE; yaptığım, “MEMEMEN OLAYI VE KUBİLAY”
konulu konuşmamın metni aşağıdadır…
Saygılarımla…
MENEMEN OLAYI VE KUBİLAY
Değerli yurtseverler, ATATÜRKÇÜLER,
Devrim şehidi KUBİLAY’I andığımız bu anda; Kubilay gibi DEVRİME kurban
verdiğimiz, KUMPAS mağdurları YURTSEVERLERİMİZİ selamlayarak, sözlerime
başlamak istiyorum…
23 ARALIK 1930 tarihinde; İzmir- MENEMEN’DE gericiler,
CUMHURİYET’E karşı, İRTİCAİ bir kalkışma başlatmışlardı…
Ulusal uyanış ve kurtuluşla gerçekleştirilen Laik
Cumhuriyet düzenine düşman TARİKAT ŞEYHLERİ,
84 yıl önce, çağdaş bir ulus için
yüz karası sayılacak bir eylemde bulunmuş, Cumhuriyeti korumakla ve onu yaşatıp
yükseltecek kuşakları yetiştirmekle görevli yedek-subay öğretmen Mustafa Fehmi
Kubilay'ı Menemen’de şehit etmişlerdi.
Gazi Mustafa Kemal’in başında bulunduğu Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, kalkışmayı anında
bastırmış, gericilere de gereken cezayı vermişti…
84 yıl önce
gerçekleşen, bu menfur olayın sorumlularının günümüzdeki uzantıları da boş
durmamaktadırlar…
Cumhuriyetimiz bugün de tehdit ve tehlike altındadır…
23 Aralık 1930
sabahı; isyancılar, Menemen’de toplandılar. Müftü Camisinde sabah
namazı kılındıktan sonra; Derviş Mehmet, camide toplanan
kalabalığa; “Ankara Hükümeti’ni düşürüp, ikinci Abdülhamit’in oğlu Selim’i
Halifeliğe getireceğini, Menemen’in yetmiş iki bin Müslüman Arap tarafından
kuşatıldığını” bildirdi ve halkın yeşil bayrak altında toplanmasını
istedi.
Halkın
da katılmasıyla olay, kısa sürede ayaklanmaya dönüştü. Asiler yeşil bayrak
altında HÜKUMET KONAĞINA yürüdüler.
Olayı
öğrenen İlçe Jandarma komutanı Yüzbaşı Fahri, hemen olay yerine gitmiş, ancak
gericileri yatıştıramayınca, 43. P. Alay ve Garnizon komutanlığından
yardım istemiştir.
Menemen Garnizon Komutanlığı; karışıklık çıktığını öğrenince, kalabalığı
dağıtmak üzere, askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan Asteğmen Mustafa
Fehmi Kubilay komutasındaki birliği görevlendirmiştir.
Mustafa Fehmi Kubilay, olayı bastırmak için birliği ile birlikte asilerin
üzerine yürümüş, ikazla dağılmayan topluluğu korkutarak dağıtmak amacıyla;
manevra fişeği taşıyan askerlerine havaya ateş emrini vermiştir.
Asiler
dağılmamışlar, manevra fişeklerinin etki etmediğini anlayınca da; “Kendilerine
kâfir mermilerinin zarar vermeyeceğini” söyleyerek askerlere saldırmışlardır.
İsyancılar, Kubilay'ı önce yaralamışlar, sonra
da Kubilay'ın yaralı olarak sığındığı caminin musalla taşında
başını kesip, yeşil bayrağın tepesine takarak bir süre Menemen
sokaklarında dolaştırmışlardır.
Bu sırada
kendilerine engel olmak isteyen Şevki ve Hasan adlı iki bekçiyi de
öldürmüşlerdir.
Olay yerine gelen
yeni askeri birlikler; isyancıları dağıtmış; bu arada kendisini MEHDİ ilan eden
yobaz Derviş Mehmet ve iki adamını öldürmüşlerdir.
İsyancıların,
istedikleri Şeriattır. Karşı çıktıkları ise Laik Cumhuriyettir, Atatürk
İlkeleri ve Atatürk Devrimidir.
Laik Demokratik
Türkiye Cumhuriyetini yıkmaktır amaçları.
Bu ülkeyi kurtaran ve devleti bağımsızlaştıran Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı
idi.
Mustafa Kemal, duruma bizzat el koydu ve:
“Olayla ilişkisi olan herkesin şiddetle cezalandırılmasını...
Verilecek idam cezalarının hemen uygulanmasını...
Olayın “siyasal kaynaklarının” araştırılmasını...
Olayın oluşmasına katkıda bulunan “basına karşı sert önlemlerin
alınmasını...
Olaya destek veren Menemenlilerin, hatta seyirci kalanların bile başka
yerlere göç ettirilmesini istedi (ancak son isteğinden daha sonra vazgeçti)”.
General
Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan; Sıkıyönetim Harp Divanı 2200 sanığı
“sorguladı”. 105 kişiyi de “YARGILADI”.
Bu sanıklardan kimileri beraat etti. Kimileri değişik cezalar aldı.
37 kişiye idam; (bunlardan beşine yaşlılıktan ötürü 15–24 yıl hapis, birine
TBMM kararı ile iki yıl hapis verildi, idamlıklardan ikisi de eceli ile öldü.)
13 kişiye üç yıl adi hapis, 10 kişiye bir yıl hapis, 7 kişiye 15 yıl ağır
hapis,1 kişiye şeyhlikten üç yıl hapis, 10 kişiye şeyhlikten üç yıl hapis, 27
kişiye beraat kararı verildi.
Açıkça
bilinmektedir ki; Şeyh Sait isyanı da Menemen olayı da Nakşibendî şeyhlerinin
eseridir.
Bu şeyhler; “Sade dindarlar” olmayıp, otorite sahibi, varlıklı ve eli silah
tutan kimselerdir.
Hedefleri; İslam Devleti kurmak, araçları da önce propaganda, sonra da
“CİHAT”TIR. Bu hedefe ulaşmak için başvurmayacakları yöntem, iş birliği
yapmayacakları kimse yoktur.
Propagandalarında işledikleri başlıca temalar; “DİN ELDEN GİDİYOR” söylemi ve
başta Abdülhamit olmak üzere Osmanlı Hanedanlığına övgü ve kadının yeni
statüsünü yerme, Cumhuriyet düşmanlığı, Mustafa Kemal Paşaya ve Cumhuriyetin
Bekçilerine küfürdür.
Şeyhler Siyasi
hedeflerini gerçekleştirmek faaliyetlerinde yalnız da değildirler. Siyasiler ve
bir takım aydınlar hatta bir takım bilim adamları arasında bilinçli ya da
bilinçsiz kışkırtıcıları ve destekleyicileri hep olmuştur.
Yaşar
Nuri Öztürk’ün de vurguladığı gibi:
İrtica,
tarihte hep Hıristiyan- Batı çıkarları doğrultusunda kullanılmış ve işletilmiştir.
Günümüzde daha çok “Siyasal İslam” unvanıyla Batı tarafından sahneye çıkartılan
İrtica, tarihi boyunca, itibarı, desteği, alkışı Müslümanlardan almış; ama
hizmeti bilerek ya da bilmeyerek bir biçimde Batı Emperyalizmine vermiştir.
Unutmayalım
ki; Kurtuluş Savaşımız temelde iki düşmana karşı verilmiştir: BİRİ
VATANSIZLAR, DİĞERİ DE İMANSIZLAR.
Gericilerin temel karakterleri İŞBİRLİKÇİ oluşlarıdır. Halkın manevi
duygularını sömürerek çıkar sağlarlar. Emirleri ve icazetleri Emperyalistlerden
alırlar. Dün söylediklerini bugün inkâr ederler.
Bugün de; 1919–1923 döneminin rövanşını almak isterler.
Tarikatlar; bilimin, akılcılığın, zihinsel özgürlüğün, kadın-erkek
eşitliğinin, demokrasinin, evrensel insan haklarının, kardeşliğin, dünya
barışının önündeki en büyük engeldir…
Tarikatlar, Cemaatler; kafalarındaki, düzeni kurabilmek
yolunda; son yaşadığımız süreçte de; Devletin tüm organlarına sızabilmiş,
yargı, polis ve idareyi nerede ise ele geçirmiştir…
Bugünkü uzantıları bile; -İç ve dış işbirlikçileriyle birlikte-
Cumhuriyetimizin Bekçisi Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Ulusalcı Komutanlarına
kurduğu kumpasla zindanlara attırmış ve Milli Ordumuzu; Disiplin ve Moralini
bozarak, görev yapamaz hale getirebilmiştir…
İşbirliği içinde olduğu, hatta suçlarına göz yumduğu yandaşlarını, çıkar
çatışması olduğunda, rahatlıkla satabileceğini, 17 ve 25 Aralık
operasyonlarında da ortaya koymuştur…
Basından öğrendiğimiz kadarıyla; Eski işbirlikçi ortak da; bu Cemaati;
“KARA PARA AKLAMA, FAİLİ MEÇHUL SİYASİ CİNAYETLERLE VE KİRALIK İHANET ŞEBEKESİ
olmakla” suçlayabilmektedir…
Özetle; biri karşısındakini, İHANETLE, diğeri de karşısındakini HIRSIZLIKLA
suçlamaktadır…
Dostlarım;
Hiçbir rejim,
kendisini yıkma amacı güden bir düşünce ve eyleme izin vermez.
Menemen
Olayının ardından, Menemen’de devrim şehidi iki bekçi ve Kubilay adına bir anıt
dikildi.
Anıtın üzerinde şöyle
bir yazı vardır: “İNANDILAR, DÖVÜŞTÜLER, ÖLDÜLER. BIRAKTIĞI EMANETİN
BEKÇİLERİYİZ.”
Bugün Menemen
Olayı’nın 84’üncü yıl dönümü. Yılanın başı aradan geçen bunca yıla karşın
ezilmedi.
Emin ÇÖLAŞAN’IN bir
yazısında belirttiği gibi: ”YILAN PUSUDA BEKLİYOR, BAZEN DE ÜLKEYİ YÖNETİYOR.”
Menemen
Olayı hazırlayıcılarının ölümle cezalandırılmaları Nakşibendîleri sindirmedi.
“Menemen Olayı
ve Kubilay” olarak tarihe geçen bu olayın izleri toplumsal bellekten hiç
silinmemiştir.
Menemen ve Kubilay Olayı,
asla unutulmaması ve unutturulmaması gereken bir vahşettir.
Evet; aydınlık
ülkenin aydınlık insanları; “durumu” bilelim ve görevimizi yapalım Özellikle de
Atamızın Laiklik ilkesine sahip çıkalım.
Laikliğin bir yaşam
biçimi, insanca bir yaşam biçimi olduğunu, Türklerin Müslüman olmadan önce de
laik bir düzen içinde yaşadıklarını, başka ulusların ve Türklerin tarihinde;
dini kavramların, dini kişilerin, dini anlayışların egemen olduğu dönemlerde;
toplumların neler çektiği ne mücadelelerle karşı karşıya kaldığını, nice acılar
yaşadığını anımsayalım.
Bir simge
insanıdır Kubilay; inandığı devrim uğruna gerici yığınların üstüne yürümenin
unutulmaz örneğidir.
Kubilay bir anıt insan olarak kuşakların belleğinde kalacaktır.
Gericilerin Ortak
hedefi; Cumhuriyeti yıkarak “DİNE DAYALI” bir devlet kurmaktır.
Cumhuriyetin
“Egemenlik ulusundur, felsefesini yıkarak, “Egemenlik Allah'ındır”
felsefesini yerleştirmeye çalışmaktadırlar.
Allah; egemenlik
hakkını bizzat kullanamayacağına göre “Tarikat ehli” olanlar; egemenliği de
Allah adına, “SEÇİMSİZ VE DENETİMSİZ” olarak kullanacaklardır.
Şeyh Sait ayaklanması, Menemen olayı ve küçük benzerleri...
Atatürk böyle bir Türkiye’de yola
çıkmıştı.
Arkasında; tüm aymazlık, sapma ve ihanetlere karşın, ayakları
üzerinde durabilen bir CUMHURİYET bıraktı.
Ve bunu; Çağdaş bir eğitimi genelleştirerek ve Çağdışı başkaldırılara karşı
ödünsüz davranarak başardı.
Çözüm, yine eğitimi düzeltmekten ve yine çağdışı güçlerin cüretlerini
kırmaktan geçiyor.
Kubilaylar unutulmamalı.
Eğer unutulmasaydı... Maraş, Çorum, Sivas, Sincan olayları ve Danıştay
katliamı yaşanmazdı.
Bahriye Üçok, Muammer
Aksoy, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Mustafa
Özbilgin gibi Vatanseverler aramızda olurdu.
İrticanın hedefi olan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Ulusalcı Komutanları,
Ulusalcı aydınlarımız, yazarlarımız, siyasetçilerimiz düzenlenen kumpasla
zindanlara atılmazlardı…
Devrim şehitleri, KUBİLAY İLE BEKÇİLER; ŞEVKİ VE HASAN BEYLERİN
katledilişlerinin 84. Yıl dönümünde manevi hatıraları önünde saygıyla
eğiliyorum ve diyorum ki:
Menemen olayı ve Kubilay’ı anma günü tüm kendini bilenler için bir
fırsattır.
KUBİLAYLARI unutturmamanın fırsatıdır.
KARANLIK GÜÇLERİN CÜRETLERİNİ KIRMANIN FIRSATIDIR.
İRTİCA’YI tehdit ve tehlike olarak görmeyenler, DİN SÖMÜRÜSÜ İLE TİCARİ VE
SİYASİ RANT SAĞLAMAYA ÇALIŞANLAR, İSLAMİYET’E DE BU ÜLKEYE DE TÜRK MİLLETİNE DE
EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ YAPMAKTADIRLAR…
Ahmet AVCI
TESUD KONAK ŞUBESİ 2. BAŞKANI
20 ARALIK 2014
İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder