TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI’NIN
– MİLLİ MÜCADELE- BAŞLATILMASI
19 MAYIS 1919
Türk Milli Mücadelesinin genel amacı;
“milletçe harekete geçerek, ülkeyi işgalden kurtarmak ve bağımsız yeni bir Türk
devleti kurmaktır.”
Milli Mücadelenin ideolojisi; MİLLİ BİRLİK
VE BERABERLİĞİ SAĞLAYARAK, MİLLİ BAĞIMSIZLIK VE MİLLİ EGEMENLİĞİ ELDE ETMEKTİR…
Milli Bağımsızlık; işgalcileri, Milli
Egemenlik de; Saltanatı yenmekle mümkündü. Bunları gerçekleştirebilmek için de
öncelikle MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİĞİ sağlamak gerekmekteydi.
Milli mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal’in
gerçekleşmesini gerekli gördüğü hedefler:
1. YURDUMUZU İŞGAL EDEN DEVLETLERİ YENEREK
YURTTAN KOVMAK.
2. ESKİMİŞ OLAN OSMANLI KURUMLARINI
YIKMAK.
3. YIKILMIŞ OLAN KURUMLARIN YERİNE
ÇAĞDAŞ KURUMLARI KOYMAK.
1 AĞUSTOS 1914 ‘de başlayıp 11 Kasım
1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı; 26 devletin katıldığı 4 yıl üç ay on
gün sürmüş ve beş kıtada etkili olmuştur.
Başlangıçta Avrupalı devletlerin bir iç
hesaplaşması olan bu savaş, sömürgelerin katkısı ile Afrika ve Asya’ya
yayılması ve Osmanlı Devleti’nin de savaşa katılması ile bir genel (DÜNYA)
savaş halini almıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, bu savaşı
başlatmamış ama istemeyerek de olsa bu savaşa katılmıştır.
Bu Savaşta; Zavallı Anadolu, beş cepheye,
durup dinlenmeden kan can pompaladı. O kadar ki dört yıl süren savaşın sonuna
doğru, yaşı kaç olursa olsun, kilosu 45’i geçen her genç cepheye sürülmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyıldan beri
hızla gerileyerek sonunda YARI SÖMÜRGE olmuş, sembolik bir İmparatorluğa
dönüşmüştür. Savaştan iyice tükenmiş olarak çıkmıştır.
Pantürkizm, Hazar Kıyılarında, Panislamizm
de Arap çöllerinde ölmüş, elde yalnızca; BİTKİN VE YORGUN ANADOLU KALMIŞTIR.
Türk Ulusu; Birinci Dünya Savaşının sona ermesi
ile Bağımsızlığını, Refahını, Ülkülerini ve Ülkesini yitirmiş ve korkunç bir
gelecekle baş başa kalmıştı. (vatanlarca toprağını, milyonlarca insanını
yitirmiş, Öz Vatanında vatansız kalmıştı.)
Osmanlı Devletine ve Türklere karşı,
Ortaçağın Haçlı anlayışıyla Yeni Çağın ürünü Emperyalizmi kaynaştıran acımasız
bir politika uygulanmıştır.
Mondros Ateşkes Antlaşması ile Birinci
Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, çok geçmeden, İtilaf
Devletlerinin, hatta Yunanistan ve Ermenilerin İşgaline uğramıştır.
Padişah; 8 Kasım 1918’de Rauf Beye şöyle
diyordu; “Ortada bir Millet var; KOYUN sürüsü, İdaresi için de bir çoban
gerekli, o da BENİM.” Böyle düşünen bir Padişahın; tek emeli, ”İNGİLİZLERİN
DESTEĞİNİ ALMAKTI.”
İngiltere Karadeniz Ordusu Komutanı General
MİLNE, Londra’ya şu mesajı yollamıştır: ”6. Mehmet, İNGİLİZLERİN TÜRKİYE’DE
İDAREYİ mümkün olduğu kadar süratle ellerine almasını istiyor.
Amiral Web’in mektubu: “Padişah bizi
buraya yerleştirmek istiyor.”
Damat Ferit, Amiral Calthorpea şöyle demiştir:
“Padişahın ve benim yegâne ümidimiz, Allah’tan sonra İngiltere’dir.”
Vahdettin, 30 Mart 1919’da Damat Ferit
aracılığıyla kendi el yazısı ile yazdığı bir tasarıyı İngiliz Yüksek Komiseri
Amiral Calthorpe’a ulaştırmıştır. Özeti şudur: “Osmanlı İmparatorluğu’nun
15 yıl süre ile İngiliz Sömürgesi olması”
OSMANLI HÜKÜMDARININ KURTULUŞ REÇETESİ
BUDUR.
Tam bağımsız Yeni Türk Devletinin ancak
topyekûn bir savaşla kurulabileceğine inanan tek kişi Mustafa Kemal idi. O’nun
dışında kurtuluş arayanlar, ”İTİLAF DEVLETLERİNE KARŞI DÜŞMANLIK ETMEDEN VE
PADİŞAH-HALİFEYE CANLA BAŞLA BAĞLI KALMAK ANLAYIŞI İLE“ kurtuluş arıyorlardı.
Oysa kurtuluşun başarılabilmesi için bu
iki gücün de yenilmesi zorunlu idi. İtilaf devletlerinin alt edilmesi ile
“MİLLİ BAĞIMSIZLIK” Padişah-Halifenin yenilmesiyle de “MİLLİ EGEMENLİK”
kazanılacaktı.
Milli Mücadeleyi başlatmak için; Ulusu bu
inanç etrafında toplamak ve yeni bir savaşa girişmek gerekiyordu. Milli Birlik
ve bütünlüğü sağlamak gerekiyordu.
Ülkedeki ve Toplumdaki felaketi görenler;
topyekûn bir savaşı düşünemedikleri için, ÜÇ TÜRLÜ kurtuluş düşüncesi ortaya
çıkmıştı.
Kurtuluş düşüncelerini; Mustafa Kemal,
Nutuk’ta; şöyle açıklıyordu:
“Birincisi: İngiltere’nin koruyuculuğunu
istemek.
İkincisi: Amerika’nın güdümünü istemek.
Bu iki karara varanlar, Osmanlı Devleti’nin
bir bütün olarak kalmasını düşünenlerdir. Osmanlı Ülkesinin ayrı ayrı devletler
arasında paylaşılmasından ise, bu ülkeyi bir bütün olarak, tek bir devletin
kanadı altında bulundurmayı yeğleyenlerdir.
Üçüncüsü: Bölgesel kurtuluş arayışlarıdır.
Örneğin: Bazı bölgeler, kendilerinin Osmanlı Devletinden koparılacağı görüşüne
karşı, ondan ayrılmamak yollarına başvuruyor. Bazı bölgeler de, Osmanlı
Devleti’nin ortadan kaldırılacağına, Osmanlı ülkesinin paylaşılacağına
olupbitti gözüyle bakarak, kendi başlarını kurtarmaya çalışıyorlar.”
Tüm bu karar ve kurtuluş çarelerini
yerinde bulmayan M. Kemal Paşa, Kendi kararını şöyle açıklıyordu:
“…Bu kararların dayandığı kanıtlar ve
mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı
devletinin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi bütünüyle
parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı Ata yurdu kalmıştı. Son olarak
bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun
bağımsızlığı, Padişah, Halife, Hükümet, bunların hepsi bir takım anlamsız
sözlerdi.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden
ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu.
O halde sağlam ve gerçek karar ne
olabilirdi?
Baylar, bu durum karşısında bir tek karar
vardı. O da ULUS EGEMENLİĞİNE DAYANAN, KAYITSIZ ŞARTSIZ, BAĞIMSIZ yeni bir Türk
devleti kurmak.
Öyleyse; “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.”
MİLLİ MÜCADELENİN BAŞLAMASI:
Ateşkes hükümlerinin işlemeye başlayarak
orduların terhisi, stratejik yerlerin yenen devletlerce ele geçirilmesi ve en
sonunda İzmir’in Yunanlılarca işgali, bu işgale karşı gösterilen tepkiler bu
tepkilere ve İŞGALE; Padişah ve Hükümetinin seyirci kalışı artık ihtilalin tüm
gerekli patlama koşullarını bir araya getirmiştir. Böylece hazırlık evresi
bitmiştir.
Şimdi eyleme geçilecek, ihtilal adım adım
gerçekleştirilecektir.
Türk ihtilalinin başlama tarihini Mustafa
Kemal Paşa’nın Anadolu’ya ayak basması ile başlatmak gelenek olmuştur. Aslında
Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında hazırlık evresi tam olarak kapanmamıştır.
İzmir’in işgali üzerinden daha dört gün geçmemişti ve söylenilen tepkiler daha
yaygınlaşmamıştır. Ancak Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı anında, ihtilalin
hazırlık ve eylem evreleri iç içe geçmiş durumdadır. Kısa bir süre sonra kesin
olarak başlayacaktır.
Bu nedenle, tarihi olayların bütünlüğünü
bozmamak için Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkış gününü eyleme geçişin de
başlangıcı olarak almakta bir sakınca yoktur. Zaten tarihi evreleri kesin
çizgilerle birbirinden ayırmak olanaksızdır.
İhtilal,
Savaş, Eski İmparatorluğun tasfiyesi, Eski rejimin yıkılışı ve yeni Devletin
kuruluşu.
Milli Mücadele başladığında; OSMANLI,
AVRUPA’NIN “ADI KONULMAMIŞ BİR SÖMÜRGESİ” DURUMUNDA İDİ.
19 MAYIS 1919’TA Samsun’a 9.Ordu Müfettişi
olarak çıkan, oradan da Amasya’ya geçen
ve Amasya Genelgesiyle; Milli Mücadelenin; amaçlarını, hedeflerini ve
gerekçesini ortaya koyan Mustafa Kemal Paşa, kısa sürede, Milleti ve Orduyu
örgütleyerek, Milli Mücadeleyi başlatmıştır…
Ve başarıya ulaştırmıştır…
Ülke işgalden kurtarılmış, yepyeni bir
devlet kurulmuştur…
KURTULUŞ SAVAŞI YALNIZCA İŞGALCİLERE KARŞI
DEĞİL, AYNI ZAMANDA EMPERYALİSTLERE (SÖMÜRGECİLERE) KARŞI DA BİR SAVAŞTI.
Milli Mücadele ile kurtuluş yolunu açmış
olan Türkiye, yalnızca bazı bölgelerine yerleşmek isteyen düşman kuvvetlerini
atmak için değil, aynı zamanda ihtilalin devamlılığını sağlamak ve kendisini
dünyaya yeni bir devlet olarak kabul ettirmek için de savaşmak zorunda idi. Bu
da savaşın ve ihtilalin birbirini tamamlayarak, birlikte yürütülmesi
zorunluluğu demektir.
“PADİŞAH VE HÜKÜMETİN İŞGALLER KARŞISINDAKİ TUTUMU; İHTİLALIN TEK HAKLI NEDENİ
SAYILMIŞTI: İhtilal başlangıçta yalnızca bu nedene dayanıyordu.
İHTİLAL YÖNETİMİ, VATANI KURTARMAK
SORUMLULUĞUNU VE BUNDAN ÖTÜRÜ DE SAVAŞMAK GÖREVİNİ YÜKLENMİŞTİ.
Sevr’den daha elverişli koşulları sağlasa
da barışçı ve uzlaşmacı bir siyaset gütmek ya da savaşta başarısızlığa uğramak,
önce İhtilal yönetiminin ve ardından da ülkenin yıkılmasına neden olabilirdi.
Öte yandan İhtilalın şu ya da bu biçimde
sona ermesi ise, Kurtuluş Savaşının, 1919–1920 yıllarının güçsüz
direnmelerinden ibaret kalması ve Sevr Antlaşmasının yürürlüğünü sağlardı.
Savaş ne kadar güç olursa olsun
kazanılabilir. Özellikle KURTULUŞ SAVAŞLARINI kazanmak şansı hiçbir zaman
kaybolmaz. ANCAK ŞU VAR Kİ; SAVAŞI KAZANMAK KURTULMAYA YETMİYOR. KURTULUŞ
SAVAŞI YAPAN ULUSLARIN, SAVAŞTAN SONRA ÇOK DAHA ZOR MÜCADELEYE HAZIR OLMALARI
GEREKİYOR.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, KURTULUŞ
SAVAŞLARINI ve BAĞIMSIZLIKLARINI kazanmış ulusların nasıl güçlükler içinde
bocaladıklarını görüyoruz.
BİZE GELİNCE; ESİR ULUSLARA KURTULUŞ YOLU
GÖSTEREN, EMPERYALİST DEVLETLERİ BİLE HAYRAN BIRAKAN BİR SAVAŞI KAZANDIKTAN
BUNCA YIL SONRA, NEREDE OLDUĞUMUZU, GERÇEKLERİ ARAŞTIRARAK DÜŞÜNMELİYİZ. 95 YIL
ÖNCE KURTULUŞ SAVAŞINI YAPTIĞIMIZ HALDE, KURTULUŞ MÜCADELESİNİ TAMAMLADIĞIMIZI
SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?
Kendimizi aldatmaya niyetimiz yoksa buna
“HAYIR” diye yanıt veririz.
BU VATAN NASIL KURTULDU? BU DEVLET NASIL
KURULDU? 95 YIL SONRA NEDEN BU SORU?
ÇÜNKÜ UNUTMUŞUZ, YA DA GEÇMİŞİMİZİ,
TARİHİMİZİ BİLMİYORUZ. BİLMEDİĞİMİZ İÇİN DE KORUYAMIYORUZ.
HEM DE GÖZ GÖRE GÖRE REJİMİN VE
CUMHURİYETİN YOK EDİLMEKTE OLDUĞUNU, ATATÜRK’ÜN VE ONUN ESERLERİNİN BİRER BİRER
YOK EDİLİDİLİŞİNİ İÇİMİZ YANARAK İZLİYORUZ…
Hatta ‘AÇILIMLARLA’ nerelere açıldığımızın
da ayırtına varamıyoruz…
Cumhuriyet’e ait ne varsa onları, Gazi
Mustafa Kemal’e ait tüm izleri, 1923 sonrasını anlatacak hangi tesis, hangi
fabrika, varsa ortadan kaldırıyoruz.
Hem ticari olarak satıyoruz, hem de
tabelalarını bile mezara gömüyoruz.
‘Kurtuluş Savaşı’ deyimi bile hafızalardan
silinmeye çalışılıyor… NEDEN?
Geçmişimizden kurtulmaya çalışıyoruz.
NEDEN?
Acaba bir tek soruyu sormamak için mi? “Bu
VATAN nasıl kurtuldu?”
Bu soruyu sorduğumuz gün, bugün satıp
kurtulduklarımızdan bu denli kolay vazgeçemeyeceğimiz için mi, Kemalist
Cumhuriyet’e ait ne varsa yok ediyoruz.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Demokratik
yaşama geçişimizden bugüne kadar, toplumun belleğinden yok etmeye çalıştılar
ama başaramadılar.
Artık yoruldular ya da bunun için enerji
harcamaya gerek yok, daha kolayı var, yarattığı eserleri ortadan kaldıralım.
Nasılsa dünyada özelleştirme diye bir furya var, bunun arkasına sığınalım,
kalkan olarak kullanalım; fırsat bu fırsat diyerek, ne soru sorduruyorlar ne
tepki gösterilmesine izin veriyorlar.
Yani ona ait ne varsa ortadan
kaldırıldığında, zaten O’nu kimse hatırlamaz olacak. Acaba gerçek düşünce bu
mu?
Bize bu Vatanı ve Devleti
kazandıranları şükranla analım ve eserlerine sahip çıkalım.
Ahmet AVCI
19 MAYIS 2014
KAYNAKLAR:
- Gazi Mustafa KEMAL: Nutuk
- Sabahattin SELEK: Anadolu İhtilali
- Turgut ÖZAKMAN: Şu Çılgın Türkler
- Lord KİNROS: Atatürk
- Ahmet AVCI: Notlar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder