KURTULUŞ SAVAŞINA GİDİŞ SÜRECİNDE; MUSTAFA
KEMAL PAŞA…
Birinci Dünya savaşını sona erdiren
Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte Osmanlı toprakları itilaf
İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerince işgal edilmeye başlanmıştı, sonrasında
bu işgale Yunanlılar ve Ermeniler de katılacaktır…
Mustafa Kemal Paşa, Savaşın Sonunda
Yıldırım Orduları Grup Komutanlığına atanmış, ancak; Mondros Ateşkes
Antlaşmasının, yanlış yorumlandığını vurgulaması ve İngilizlerin İskenderun
Limanını işgal etmesini engellemeye kalkışması üzerine görevden alınmıştı…
Mustafa Kemal Paşa, son gizli emirle,
Askerlerin terhis edilmesinin olabildiğince geciktirilmesini ve Silahların
İtilaf devletlerine teslim edilmeyip, Anadolu’da depolanmasını istemiştir…
Mustafa Kemal Paşa, çok önceden Osmanlı
Devletinin yaşama gücünü yitirdiğini anlamıştır. O’nun adı önceleri yalnızca
Ordu çevrelerinde bilinirken, Birinci Dünya Savaşı’nda üst üste gösterdiği
başarılarla tüm ulusta ve dünyadaki asker çevrelerinde tanınmıştı.
Çanakkale Boğazını dolayısı ile İstanbul’u
kurtaran, Rusları Bitlis önünde durduran, Suriye’de İngilizlere zor anlar
yaşatan ve onları bugünkü sınırlarda durdurmayı başaran, bu büyük Asker, ”TÜRK
KURTULUŞ SAVAŞI’NIN VE DEVRİMİN ÖNDERİ OLMA YOLUNDA” bilinçli bir hazırlığın
içerisinde idi.
Ülkedeki tüm olanaksızlıkların yanı sıra,
yurdun bütünüyle kurtulabileceğine inanan da yoktu.
Tam bağımsız Yeni Türk Devletinin ancak
topyekûn bir savaşla kurulabileceğine inanan tek kişi Mustafa Kemal idi. O’nun
dışında kurtuluş arayanlar, ”İTİLAF DEVLETLERİNE KARŞI DÜŞMANLIK ETMEDEN VE
PADİŞAH-HALİFEYE CANLA BAŞLA BAĞLI KALMAK ANLAYIŞI İLE“ kurtuluş arıyorlardı.
Oysa kurtuluşun başarılabilmesi için bu
iki gücün de yenilmesi zorunlu idi. İtilaf devletlerinin alt edilmesi ile
“MİLLİ BAĞIMSIZLIK” Padişah-Halifenin yenilmesiyle de “MİLLİ EGEMENLİK”
kazanılacaktı.
Milli Mücadeleyi başlatmak için; Ulusu bu
inanç etrafında toplamak ve yeni bir savaşa girişmek gerekiyordu. Milli Birlik
ve bütünlüğü sağlamak gerekiyordu.
Ülkedeki ve Toplumdaki felaketi görenler;
TOPYEKÛN BİR SAVAŞI düşünemedikleri için, ÜÇ TÜRLÜ kurtuluş düşüncesi ortaya
çıkmıştı.
Kurtuluş düşüncelerini; Mustafa Kemal,
Nutuk’ta; şöyle açıklıyordu:
“Birincisi: İngiltere’nin koruyuculuğunu
istemek.
İkincisi: Amerika’nın güdümünü istemek.
Bu iki karara varanlar, Osmanlı
Devleti’nin bir bütün olarak kalmasını düşünenlerdir. Osmanlı Ülkesinin ayrı
ayrı devletler arasında paylaşılmasından ise, bu ülkeyi bir bütün olarak, tek
bir devletin kanadı altında bulundurmayı yeğleyenlerdir.
Üçüncüsü: Bölgesel kurtuluş arayışlarıdır.
Örneğin: Bazı bölgeler, kendilerinin Osmanlı Devletinden koparılacağı görüşüne
karşı, ondan ayrılmamak yollarına başvuruyor. Bazı bölgeler de, Osmanlı
Devleti’nin ortadan kaldırılacağına, Osmanlı ülkesinin paylaşılacağına
olupbitti gözüyle bakarak, kendi başlarını kurtarmaya çalışıyorlar.”
Tüm bu karar ve kurtuluş çarelerini
yerinde bulmayan M. Kemal Paşa, Kendi kararını şöyle açıklıyordu:
“…Bu kararların dayandığı kanıtlar ve
mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı
devletinin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi bütünüyle
parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı Ata yurdu kalmıştı. Son olarak
bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun
bağımsızlığı, Padişah, Halife, Hükümet, bunların hepsi bir takım anlamsız
sözlerdi.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden
ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu.
O halde sağlam ve gerçek karar ne
olabilirdi?
Baylar, bu durum karşısında bir tek karar
vardı. O da ULUS EGEMENLİĞİNE DAYANAN, KAYITSIZ ŞARTSIZ, BAĞIMSIZ yeni bir Türk
devleti kurmak.
Bu kararın dayandığı en sağlam düşünüş ve
mantık şu idi: Temel ilke, Türk Ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak
yaşamasıdır. Bu da ancak TAM BAĞIMSIZ olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve
müreffeh (gönençli) olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar
insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan kendisini kurtaramaz.
Yabancı bir devletin koruyuculuğunu
istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği
açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş
olanların, isteyerek başlarına yabancı bir yönetici getirmeleri hiç
düşünülemez.
Oysa Türk’ün onuru ve yetenekleri çok
yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak olmaktansa yok olsun daha iyidir.
Öyleyse; “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.”
“İşte gerçek kurtuluşu isteyenlerin
parolası bu olacaktı.
Bir an için, bu kararın uygulanmasında
başarısızlığa uğranılacağını düşünelim. Ne olacaktı? Tutsaklık.
Peki, efendim, öteki kararlara uymakla da
sonuç bu olmayacak mıydı?
Şu ayırımla ki, bağımsızlığı için ölümü
göze alan ulus, insanlık onur ve şerefinin gereği olan her özveriye
başvurduğunu düşünerek avunur ve elbette, tutsaklık zincirini kendi eliyle
boynuna geçiren uyuşuk, onursuz bir ulusa oranla, dost ve düşman gözündeki yeri
(çok) başka olur.”
MUSTAFA KEMAL, SON DERCE PLANLI VE
PROĞRAMLI BİR BİÇİMDE İLERLEDİ.
Hedefi; ARKADAŞLARIYLA BİRLİKTE, TÜRK
ULUSU OLARAK KABUL ETTİKLERİ, ÜLKENİN MÜSLÜMAN VATANDAŞLARINI; YÜREKLENDİRMEK,
ÖRGÜTLEMEK VE ONLARA YOL GÖSTERMEKTİ. DİRENİŞLERİNİN BEL KEMİĞİ ORDUYDU, AMA
SİVİL YETKİLİLERİN İŞBİRLİĞİ VE HALKIN DESTEĞİ DE GEREKİYORDU. BU ÜÇ UNSURU
BİRDEN HAREKETE GEÇİREBİLMENİN DE AYRI AYRI ZORLUKLARI VARDI.
Mustafa Kemal Samsuna çıktığı gün ki:
Genel durum ve günümü NUTUK’TA şöyle açıklar:
“Osmanlı Devletinin de içinde bulunduğu
topluluk Birinci Dünya savaşında yenilmiş, Osmanlı Ordusu her yanda zedelenmiş,
koşulları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları
boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu (bu) genel savaşa
sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek yurttan kaçmışlar. Padişah ve
Halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini
umduğu alçakça yollar aramakta. Damat Ferit Paşanın başkanlığındaki hükümet,
güçsüz onursuz, korkak, yalnız Padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte
kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş.
Ordunun elinden silah ve cephanesi alınmış
ve alınmakta. İtilaf Devletleri, Ateşkes Antlaşması koşullarına uymayı
gerekli görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilaf donanmaları ve askerleri
İstanbul’da. Adana iline Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep’e İngilizler girmişler.
Antalya ile Konya’da İtalyan birlikleri, Merzifon’la Samsun’da İngiliz
askerleri bulunuyor. 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’e çıktı.”
Ahmet AVCI
Kaynaklar:
NUTUK: Gazi Mustafa
Kemal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder