10 Ocak 2015 Cumartesi

268- HAYIR MI, ŞER Mİ?-2

HAYIR MI, ŞER Mİ?

Dün akşam ailece EGE ÜNİVERSİTESİ’NİN düzenlediği YENİ YIL KONSERİNİ izledik…
Konser İçin Torunum İlayda zorladı; “Dede bizi ancak sen götürürsün (şoför olarak)” dedi…
Anlamıştım, ama kırar mıyım?
Konser davetiyeli idi ama numarasızdı…
Erkenden yerimizi aldık.
Salon iyi idi, konuklar da seçkindi…
ÖZGEN AKÇAGÜL& BLUE NOTE ORKESTRASI yerini aldı ve zamanında konser başladı…
Yerli ve yabancı şarkılardan, danslardan oluşan mükemmel bir şölen izledik…
Programdaki şarkılar bitince Rektör Yardımcısı sanatçılara Ege ormanında adlarına dikilen fidanların sertifikalarını verdi…
Konuklar, gitmek üzere ayağa kalkmışlardı ki; Özgen Bey; iki eser daha seslendireceklerini belirterek, kalmamızı istedi…
İzmir Marşı başladı…
Tüm salon ayağa kalkarak, eşlik etti…
Ve ardından ONUNCU YIL MARŞI…
ÇAĞDAŞ İZMİR’İN UYGAR İNSANLARI; coşkuyla iki eseri hep birlikte seslendirdiler…
Bir kez daha İZMİR’DE yaşamanın hazzını duydum…
Tüm Ülkemin İzmir gibi, tüm Milletimin de İZMİRLİ gibi olması için içimden dua ettim…
22. 30 da evimiz de idik…
Huzur ve mutluluk içimize sinmişti…
İnternet’i açmadım…
Televizyonu da açmadık…
Paris Teröristlerinin öldürülüşünü de merak etmiyordum,
Sabri UZUN’UN açıklamaların da…
Huzur içinde erkenden yattım…
Deliksiz uyumuşum…
Gerçek mi düş mü denir ya:
Eski askerlerin düşleri de askeri oluyor nedense…
Kendimi bir anda; KARA HARP OKULUNDAKİ sınıfımda buldum…
Ama emekli askerleriz…
Aramızda tanımadıklarım olsa da (sanırım korumalar), genellikle okul arkadaşlarım…
Sınıfımız da konuk da var…
Başbakan Erdoğan ve İstanbul Valisi…
Valiyi ilk kez görüyorum, yüzü de adı da bana yabancı…
Konuklar, kürsüde değil de en arka sırada ayaktalar.
Bizler de ayaktayız ve arka sıralara dönük ayakta duruyoruz…
Vali, Erdoğan’ı anlatıyor:
“Asrımızın lideri, büyük insan, cesur yürek, dünyanın örnek aldığı devlet adamı, yeni Türkiye’nin mimarı…”
Daha başka şeyler de söylüyor ama benim aklımda kalanlar bunlar…
Kimseden ses çıkmıyor…
Erdoğan da sessizce dinliyor…
Benim de kafama, CESARET konusu takılıyor…
Soru sormalıyım…
Acemi gazeteci gibi bu konuya kilitleniyorum…
Artık başka bir şey duymuyorum…
Valinin açıklamaları bitince soru faslına geçiliyor…
Elimi kaldırıyorum ve sorumu patlatıyorum:
“Erdoğan, bu cesaretini; vatanını milletini koruma-kollama yönünde mi kullanıyor, yoksa; yakın çevresini, partisini ve partililerini koruma-kollama yönünde ve ANAYASAYI, yasaları aşma yönünde mi kullanıyor?”
Vali şöyle bir baktı…
“Sen hangi ülkede yaşıyorsun?
Bu nasıl bir soru?
Otur yerine…”
Oturdum yerime…
Bilimsel ve gerçekçi yanıtı almıştım…
Sessizce gözden uzaklaştım…
Artık diğer soruları da dinlemedim, önemsemedim…
Arkadaşlarımın arasına karıştım…
Sorumun etkisini araştırmaya çalıştım…
Kimse oralı değildi…
Demek ki dikkati de çekmemişti: benim o “yürek isteyen” sorum.
Bir an önce kendimi dışarı atmaya çalışırken konuşmalar bitti,
Bir hareketlenme oldu.
Erdoğan çıkıyordu.
Ben de görünmemek için kendimi kenara atmaya çalıştım…
Erdoğan çıkarken, gözü bana takıldı…
Önümde durdu…
“Ben ne yapıyorsam, MİLLETİM için yapıyorum“
“Beni tanıyamamışsın”
“Ben diktatör olsam, bu soruyu soramazdın”
“Bizde basın hürdür” dedi…
Etrafıma baktım; korumalar işaret bekliyor…
Ben de; “Evet basın KANUNLAR ÖLÇÜSÜNDE ve egemenlerin izni kadar hürdür… Ben de sorumu bu hürriyete güvenerek ve ödeyeceğim bedeli göze alarak sordum…”(peh, peh, peh…) dedim…
Son sözlerim duyuldu mu anlamadım…
Kan ter içinde uyanmışım…
Düş mü kâbus mu diye bakınırken ve bir yerim açıkta mı kalmış diye aranırken, DEPREMLE sarsıldık…
Ve yataktan fırladım…
Dostlarım, siz söyleyin HAYIR MI ŞER Mİ?

Ahmet AVCI
10 OCAK 2015








Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar