KOCATEPE ZAFER
YÜRÜYÜŞÜ-14
GÖZLEMLERİM VE
DUYGULARIM
Türküye Cumhuriyeti Devletinin özgür bir bireyi olarak, bir grup
arkadaşımla birlikte, 26 AĞUSTOS KOCATEPE “ZAFER YÜRÜYÜŞÜ”NE KATILMAK ve Türk
BÜYÜK Taarruzu’nun 92. Yılını kutlamak üzere; BUCA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNİN
ÜYELERİYLE BİRLİKTE Afyon’un ŞUHUT ilçesine gitmek üzere yola çıktık…
Amacımız; Zafer yürüyüşüne katılarak, 92 yıl önce Başkomutan, Genelkurmay
Başkanı ve Batı Cephesi Komutanlarının çıktığı BÜYÜK TAARRUZ’UN BAŞLANGIÇ
KARARGÂHI Kocatepe’ye, aynı yolu yürüyerek çıkmak ve o havayı teneffüs etmekti…
Ben, ruhumda büyüttüğüm ve yücelttiğim Tarihi ve Kutsal bir görevi yerine
getirmek istiyordum. Çünkü benim için; KOCATEPE DE, SARIKAMIŞ gibi, SAKARYA
gibi ÇANAKKALE gibi Milletimin Kutsal Mekânlarından birisi idi.
Türk Yurdunun uğradığı; haksız, ahlaksız, anlamsız ve acımasız bir İşgal
eylemine karşı Türk Milletinin birleşerek, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde
başlattığı Kurtuluş Savaşı’nda, Emperyalistlere karşı vurduğu en güçlü yumruğun
atıldığı yerde olacaktım.
Ve Üstelik Bu kez Torunum ATA ile birlikte olacaktım…
Önceki KOCATEPE öykülerini benden dinleyen ATA, hevesle bu yürüyüşe
katılmak istiyordu…
Biliyordum ki; Büyük Taarruzla kazanılan ZAFER, Türk’ün Emperyalizme karşı
yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinin, yılmaz ve sarsılmaz iradesinin, işgale ve
paylaşılma, parçalanma girişimine baş kaldırısının, en çetin direnişi en güçlü
yumruğudur.
Bu Zafer, Türk Milletinin yüceliğinin, haksızlığa ve dayatmalara boyun
eğmeyen kişiliğinin ve Yurtseverliğinin bir göstergesidir...
Türk Kurtuluş Savaşında; Paşalar, Subaylar, Erler hatta Kadınlarımız ve
Milisler, özetle tüm Halkımız, Bağımsızlık için seve seve canlarını
vermişlerdir.
Ve Zaferi kazanmışlardır.
Türklüğü kurtarmışlardır, Türk Devletinin de KURULUŞ yolunu açmışlardır.
Ve yine biliyordum ki: Gerçek Zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu
HEDEFTİR.
Bu hedef; Çağdaş Uygarlık düzeyini yakalamak hatta üstüne
çıkmaktır. Bizim görevimiz ise; bize bırakılan Onurlu -Hedefe- Mirasa sahip
çıkmaktır.
Biliyoruz ki; 26 Ağustos 1922 de KOCATEPE’DE başlatılan BÜYÜK TAARRUZ
SONUCUNDA KAZANILAN 30 AĞUSTOS ZAFERİ; TÜRK’ÜN TÜRKLÜĞÜN VE TÜRKİYE’NİN DÜNYAYA
MÜHRÜNÜ VURMASIDIR…
Yazar Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi; ”Neyimiz varsa, Bağımsız bir devlet
kurmuşsak, şerefli insanlar olarak dolaşıyorsak, Yurdumuzu; Batının,
Vicdanımızı ve kafamızı Doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim
diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, hatta nefes
alıyorsak, hepsini her şeyi; 30 Ağustos Zaferine borçluyuz.”
Tüm olumsuzluklara karşın, coşkusunu yitirmemeye çalıştığımız bir bayram
yaşıyoruz… Bu coşku; 30 AĞUSTOS ZAFERİ GALİBİYETİNİN SEVİNCİNDEN DAHA ÇOK; BU
ZAFERİN DÜNYA BARIŞINA SAĞLADIĞI KATKIDAN ÖTÜRÜDÜR…
Günümüzde bile; DÜNYA BANKASI, ULUSLAR ARASI PARA FONU VE AVRUPA
BİRLİĞİ’NİN TUTUM VE DAVRANIŞLARI; Osmanlı’yı, Türk ve Türklüğü bitiren SEVR
BARIŞ ANTLAŞMASININ hükümleriyle örtüşmektedir…
Yani Türkiye ufaltılarak; SİYASİ, EKONOMİK VE ASKERİ bakımdan bağımlı hale getirilmek
istenmektedir…
Mustafa Kemal PAŞA’NIN başlattığı, Milli Mücadelenin genel amacı; “Milletçe
harekete geçerek, Ülkeyi işgalden kurtarmak ve Bağımsız yeni bir Türk Devleti
kurmaktır.”
Milli Mücadelenin ideolojisi; Milli Birlik ve Beraberliği sağlayarak, Milli
Bağımsızlık ve Milli Egemenliği elde etmektir…
Milli Bağımsızlık işgalcileri, Milli Egemenlik de; Saltanatı yenmekle
mümkündü. Bunları gerçekleştirebilmek için de öncelikle Milli birlik ve
beraberliği sağlamak gerekmekteydi.
Yolda önce; Büyük TAARRUZ Şehitliğini ziyaret ettik…
Akşam ŞUHUT’A ulaştık…
Mustafa Kemal Paşa ve Büyük Taarruz Komuta Heyeti’nin son gecesini
geçirdikleri bu belde de beklediğimiz coşkuyu bulamadık…
Orman Bakanı, İlçede idi…
Şehirdeki tüm düzenleme; Orman Bakanına göre yapılmıştı…
2009 hatta 2013’te ki coşkudan eser yoktu…
Şuhut’taki etkinlikleri uzaktan izledik…
Resmi programa uymadık, her nedense, Şuhut’taki hava bize boğucu gelmişti
Bir an önce yürüyerek KOCATEPE’YE çıkmak istiyorduk…
Gece 23.00’te Zafer YÜRÜYÜŞÜ başlangıç noktasına ulaştık. Burada da resmi
töreni beklemeden yürüyüşe başladık (resmi yürüyüş saat 01 30 da başlayacaktı…
01. 30 da yürüyenleri Kocatepe etkinliğine yetişmeleri olanaklı değildi…
Aslında Kocatepe resmi programında da görülecek bir şey yoktu ya…)
Hava güzeldi, Ay henüz çıkmamıştı ancak yıldızların altında KOCATEPE’
YE yürümek bizim için bir ayin gibi idi…
Hiç bilmediğimiz bir yolda; 92 yıl önceki sessizlik ve ulvi duygularla
yürüdük…
Torunumla bu ulvi yola çıkmak benim için ayrıca bir keyif ve onur kaynağı
idi…
Övünçle söylemeliyim ki bu zorlu yürüyüşte, hiç zorlanmadan ve bize de güç
vererek öncülük etti…
Yol iyi düzenlenmişti…
Aydınlatılmıştı…
Mola noktaları iyi seçilmişti…
İkramlar da iyi idi…
4 saatlik bir yürüyüş sonunda, Kocatepe eteğindeki son mola yerinde
MEHMETÇİKLERİN İKRAM ETTİĞİ, “BÜYÜK TAARRUZ öncesi Mehmetçiklerimizin de
yediği”, MERCİMEK ÇORBASI VE ÜZÜM HOŞAFI TÜM
YORGUNLUĞUMUZU ALDI…
Burada daha fazla duramazdık, yeniden yola koyulduk, 1500 metrelik yolumuz
kalmıştı…
Ben tüm benliğimle: Büyük Taarruz’un başlangıç anını yaşamak istiyordum.
Tam zamanında Kocatepe’ye ulaşmıştık…
Protokol da nerede ise bizimle birlikte geldi…
Bakan ve Vali’yi göremedim… Askeri Zevattan da kimler vardı öğrenemedim…
KOCATEPE’NİN ANLAMINA YARAŞIR BİR TÖREN DEĞİLDİ BU…
Üzüldüm…
Daha önce katıldığım ve çok da duygulandığım 2009 törenleri daha görkemli
ve daha coşkuluydu…
Halk da bu ölçüde parçalanmamıştı…
Bezgin değildi…
Ve 2009 ve 2013 törenine katılanlar daha kalabalıktı…
İçim burkuldu…
Çanakkale TÖRENLERİNE katılan ANZAKLILARI bir anda anımsadım…
Binlerce kilometre öteden gelen bu kişileri hangi duygular kamçılıyordu…
Biz neden bu ölçüde duyarsızlaştık, bezginleştik…
Kocatepetepe’nin tün olumsuz koşullarını göze alarak gelenler de bezgindi…
Hava soğuktu, katılanlar gece koşullarında 13 km yürümenin yorgunluğunu
taşıyordu…
Ama neden sessiz idi…
Coşkudan burada da eser yoktu…
Kocatepe Üniversitesinin hazırladığı göstermelik tören de hiçbir şey ifade
etmiyordu… (Kocatepe törenlerinin bu biçimde yapılması Türk Milletine de Türk
Silahlı Kuvvetlerine de bu Savaşta canını kanını verenlere
de Atatürk'e de hakarettir… Mutlaka bu tören Türk Silahlı
Kuvvetleri tarafından yapılmalıdır…
İzlediğimiz tören Türk Kurtuluş Savaşını taçlandıran, TÜRK BÜYÜK TAARRUZUNU
ANIMSATAN ONURLANDIRAN bir tören değil, unutturan bir törene dönüştürülmüştür…)
Bilmeme ve istememe rağmen Büyük taarruzun başlangıç anını yaşayamadım…
Ben de torunumla yan yana oturdum…
Torunumun yorgunluktan dizime koyduğu başını okşayarak, 26 Ağustos 1922
şafağını düşündüm.
Mustafa Kemal Paşa’yı ve CEPHE’Yİ algılamaya çalıştım…
İnanıyorum ki; MUSTAFA KEMAL PAŞA O ANLARDA, ZAFERE İNANDIĞI KADAR,
MİLLETİNİN BİRLİK VE BERABERLİĞİNE DE İNANIYORDU…
MİLLETİ İÇİN AYDINLIK GÜNLERİ YAKALAYACAĞINI BİLİYORDU…
VE AYDINLIK GÜNLERİN İLELEBET YAŞATILACAĞINA EMİNDİ…
Hüzünlendim…
Nazım Hikmet’in KURTULUŞ DESTANINDA DİLE GETİRDİĞİ; KOCATEPE’YE İLİŞKİN
DİZELER KULAKLARIMDA bu kez ÇINLAMADI…
Her nedense Hilmi YAĞCIOĞLU’NUN ATATÜRK’TEN SON MEKTUP ŞİİRİNDE Kİ DİZELERİ
BEYNİMDE DOLANIP DURDU:
“Siz beni hala
anlayamadınız.
Ve anlayamayacaksınız
çağlarca da…
Hep tutturmuş ‘Yıl 1919
Mayıs’ın 19’u diyorsunuz.
Ve eskimiş sözlerle beni
övüyor; övüyorsunuz.
Mustafa Kemal’i anlamak,
bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü,
sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı
artık,
Bırakın rahat etsin
anılarda şehitler.
Siz bana; neler yaptınız
ondan haber verin.
Hakkından gelebildiniz
mi yokluğun, sefaletin?
Mustafa Kemal’i anlamak,
yerinde saymak değil.
Mustafa Kemal’in ülküsü,
sadece söz değil.”
Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN bu ülkeye ve bu millete kazandırdıklarını
düşündüm…
Şimdi ne durumda olduğumuzu anımsadım…
Ve kazandırdıklarımızı yitirmemizin acısını YÜREĞİMDE duydum…
VE KENDİ KENDİME BİR ŞEYLER MIRILDANDIĞIMI HİSSETTİM:
“Vatan tehlikededir…
Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez…
Ya istiklal, ya ölüm…
Hiçbir güç, Türkiye’nin Birlik ve Bütünlüğü ile oynayamaz…
Türk Ordusu var ve güçlü oldukça Türk Milleti sonsuza dek yaşayacaktır.
Güçlü Ordusunu arkasına alan “Devlet Adamları”, “Diğer Devletler”
tarafından; “Deliğe Süpürülme” korkusundan da, “KULLANILMA” zilletinden de
kurtulmuş olurlar…
Zihnim durmuyor, bu kez de Süleyman ALPAYDIN’NIN YIKIN HEYKELLERİMİ
DİZELERİ KAFAMA GELDİ OTURDU…
“Özlediyseniz fesi
peçeyi,
Aydınlığa yeğliyorsanız
kara geceyi,
Hala medet umuyorsanız;
Şıhtan şeyhten dervişten
Şifa buluyorsanız,
Muskadan üfürükçüden
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz
heykellerimi.
Eşit olmasın diyorsanız
kadınla erkek,
Kara çarşafa girsin
diyorsanız,
Yobazın gazabından
ürkerek,
Diyorsanız ki okumasın;
Kadınımız kızımız,
Budur bizim alın
yazımız…
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz
heykellerimi.
Fazla geldiyse size,
Hürriyet cumhuriyet,
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın sultanın,
Hala önemini
anlayamadıysanız, Millet olmanın,
Kul olun, Ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin
Şeyhülislamın.
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz
heykellerimi,
RAHAT BIRAKIN BENİ…”
Evet, güneş artık doğuyor ben de Kocatepe’deki Atatürk Anıtı’nın yanına
gidiyorum ve Aziz Atatürk’ün baktığı YÖN’E bakıyorum.
“Türk Ulusu buralara nereden gelmişse; bizler de Türklük dünyasının dört
bir yanından; Alaşehir, Balıkesir, Edirne; Erzurum ve Sivas kongrelerinden ve
Amasya Genelgesinin ruhundan geldik…
Bizler de; karanlıklar, ihanetler ve satılmışlıklar içersinden; karanlığı
yırtarak, KOCATEPE’YE GELDİK.
Evet; bizler, TEK ULUS; TEK BAYRAK; TEK DİL; Çağdaşlık ve ULUSAL EGEMENLİK
andımızı dünyaya ve AYMAZLARA anlatmak için buraya; TÜRK ULUSUNUN ONUR TEPESİNE
geldik Atam… Ama ne yazık ki EMANETİNE SAHİP VE layık olamadık ATAM…” dedim,
içimden.
Ve,
Bize bu ülkeyi, bu Milleti ve bu Devleti kazandıran BAŞTA MUSTAFA KEMAL
ATATÜRK VE ARKADAŞLARINI, MEHMETÇİKLERİ, EMEĞİ GEÇEN HERKESİ MİNNET VE ŞÜKRANLA
YAD ETTİM.
Ahmet AVCI
27 AĞUSTOS 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder