22 Temmuz 2014 Salı

248- LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI'NIN ANLAM VE ÖNEMİ


 
             LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ ANLAM VE ÖNEMİ

            24 TEMMUZ 1923 TARİHİNDE    İmzalanan, LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ 91. YILI dönümünü ONURLA VE KIVANÇLA KUTLUYORUZ…
            1914 yılında başlayan Birinci dünya savaşı, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile son bulmuştur.
            Bu savaştan Müttefikleriyle birlikte yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, milyonlarca insanını yitirdiği gibi vatanlarca da toprağını kaybederek kapkara bir gelecekle baş başa kalmıştır.
            Türk Ulusu; Birinci Dünya Savaşının sona ermesi ile Bağımsızlığını, Refahını, Ülkülerini ve Ülkesini yitirmiştir.
            19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde Başlayan Kurtuluş Savaşı, Türk Halkının ve Ordusunun tam desteği ile sürmüş, önce; Doğu’da Ermeni işgali sonlandırılmış, Güney’de Fransızlar Sınırlarımız dışına çıkartılarak Antlaşma yapılmış, sonra da akıllara durgunluk veren fedakârlık ve başarılarla Yunan Ordusu önce durdurulmuş, sonra da Büyük Taarruzla bozguna uğratılmıştır.
30 Ağustos 1922 tarihinde kazandığımız Büyük Zafer’in ardından kaçan düşmanı takip eden Mehmetçik, 9 Eylül’de İzmir'e girmiş ve 18 Eylül gününe kadar tüm Batı Anadolu’yu ve Marmara'nın güneyini Yunan işgalinden kurtarmıştır.
11 Ekim günü, İtilaf Devletleriyle Mudanya’da Mütareke (Ateşkes) imzalanmış, 1 Kasım’da Saltanat kaldırılmıştır.
            Saltanatın Kaldırılması ile Lozan konferansına yalnız Türk temsilcisinin katılması sağlanmıştır.
            İsmet Paşa Dış işleri bakanlığına getirilmiş, Dr. Rıza Nur ve Hasan (SAKA) Beyler ikinci temsilci seçilmişlerdir. Ayrıca 21 danışman, 2 basın danışmanı, 10 yazman ve çevirmen, genç Türk Devletinin en becerikli ve bilgili aydınları arasından seçilmeye çalışılmıştı.
            Lozan Anlaşması, Türkiye’nin Mondros ve Sevr Antlaşması ile elinden alınmak istenen topraklarını ve bu topraklar üzerindeki; Türk Ulusunun bağımsızlığını geri getirdi. Ve Milli sınırlar içerisinde yeni bir Türk Devletinin doğuşunu sağladı.
        Türk Devletinin, Uluslar arası alanda; bağımsız, tüm diğer devletlere eşit, olduğu tanınmış ve Osmanlı Saltanatının sona erdiği kabul edilmiştir.
        Türkiye; Almanya, Avusturya ve Bulgaristan'a istediklerini kabul ettiren, Birinci Dünya Savaşının galiplerini bağımsızlık savaşında yenerek, Misak-ı Milliyi ve bağımsızlığını kabul ettirdi.
        Sevr ile yok edilmek istenen Türk varlığı “Türk Mucizesi” ile Lozan’da tüm dünyaya onaylatıldı. Sevr Barışı ile “Doğu Sorununu” dilediği gibi çözmek isteyen İngiltere ve Fransa, Türkiye'nin gücü karşısında, bu sorunun Türkiye'nin istediği biçimde çözümlenmesini kabul ettiler.
        “Doğu Sorunu” ve “Avrupa'nın Hasta Adamı” gibi sorunlar tarihe karıştı.
        Türkiye, Emperyalizme karşı silahlı bağımsızlık savaşını kazandı. Bunu siyasal alanda da kabul ettirdi.
            Bu olay Mustafa Kemal’in dediği gibi; Tüm mazlum uluslara, etki yaptı ve bağımsızlık inançlarını kamçıladı. Hindistan’dan Arabistan’a, Kuzey Afrika’ya kadar yaptığı bu etki sömürgeciliğin sonunu getirdi.
            İngiliz İmparatorluğunun çökmesini hazırlayan en büyük etken Türkiye örneği oldu.
            Lozan’da Megalı-İdea çökerken, Kürdistan sorunu söz konusu olmadı. Ermenistan yurdu işi Türkiye’nin karşısında tarihe karıştı.
      Kuşkusuz Lozan’da çözülen sorunların beklide en önemlisi, Kapitülasyonların kaldırılması oldu.
            Lozan Barışı, Türk Devleti için büyük başarıdır. Lozan Barışı, tüm umutlarını yitirmiş, savaşı en ağır koşullarda yürütmüş ve kazanmış ulusumuzun dört yıl gibi kısa bir süre sonunda nasıl onurlu bir anlaşma yaparak, tam bağımsızlığın kazanıldığını kanıtlamak gerçekten akıllara durgunluk veren bir başarıdır.
       Ancak yurt içinde; KURTULUŞ SAVAŞINI YAPILMAMIŞ SAYANLAR bulunduğu gibi, Lozan BARIŞ ATNLAŞMASINI bir “ihanet” olarak görenler ve daha da ileri giderek; SEVR’İN, Lozan’dan daha iyi olduğunu sürenler olmuştur.
      Lozan Barışı pek çok konularda eleştirilmektedir. Özellikle RUM Patrikhanesi’nin kaldırılmaması, Kıyılarımıza çok yakın Ege adalarının elden çıkması gibi konularda, bu anlaşma ağır eleştirilere uğramıştır. Ancak bu eleştirileri yapanlar, Lozan konferansına hangi koşullar altında gittiğimizi hesaba katmamaktadırlar.
            Ayrıca; Ege’deki ONİKİ Ada’nın 18 Ekim 1912 tarihli UŞİ Antlaşmasıyla İtalyanlara, Ege Kıyılarımızdaki; Sisam, Sakız ve Midilli gibi Adaların da Balkan Savaşları Sonrasında; Yunanistan’a bırakıldığını bilmezden ve görmezden gelmektedirler.
            Emperyalizm’in uşaklığını yaşam nedeni gören kimi haniler; Milli Mücadeleyi küçümsemek için, Kurtuluş Savaşı’nı Türk-Yunan çatışması olarak vurgulamak isterler. Yunanistan’ın arkasındaki devasa İngiliz desteğini görmek istemezler.
            Hainliğin sınırı olamadığı için tarihi gerçekleri de saptırmayı marifet sayarlar.
            Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Mondros Mütarekesi; Osmanlının yıkım fermanı hükmündedir. Osmanlı bunu imzalarken hiç gocunmadığı gibi, Ölüm fermanı olan, Sevr Anlaşmasını kabul etmekte de bir sakınca görmemiştir.
            Lozan görüşmelerinde; İtilaf devletleri, hala kendilerini Birinci Dünya Savaşı galibi olarak görerek, Lozan’da Sevr’in biraz düzeltilmiş biçimini Türklere kabul etmeye çalışmıştır.
            Oysa 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Mondros Mütarekesi geçersiz kılındığı gibi Sevr Antlaşmasını da hükümsüz hale getirilmiştir.
            Aklı Arap’ın ve dahi Yahudilerin hurafelerine takılı kalanlar, hep Viyana’ya sefer yapmaktadırlar. 1683’ten 1922’ye kadar yaşadıklarımızdan habersizdirler.
            Bu süreç içersinde, Osmanlının yıkılmasını hızlandırmış olan hainler bugün bile baş tacı edilmektedir.         
“Tarih tekerrür eder” derler atalarımız… “Tecrübeyle sabittir…” diye de eklerler…
Evet! Tarih tekerrür eder etmesine de, tarihten ders almayan milletlerin tarihi tekerrür eder.
            Geçmişi unutan,   Toplumsal belleği silinen, özellikle de “ulusal duygusu ve ulusal bilinci yok edilen” milletlerin tarihi tekerrür eder…
            Nedeni çok açık; ders almazsan, ders alıp önlem almazsan, geçmişte yaşanan sorunların gelecekte de yaşanması kaçınılmaz olur…
            İşte Türkiye'nin bugün yaşadıklarının arka planında tam da bu tür bir “geçmişten ders almazlık durumu“ vardır. Türkiye “toplumsal bellek kaybı” yaşamış gibidir.
            Bugünün Türkiye'sinde, 1919 Türkiye'sindeki sorunların yaşanmaya başlanmasını başka türlü açıklamak mümkün mü?
            Yakın tarihte şöyle kısa bir göz atınca, her şey bir yana, 1919’un işbirlikçileriyle 2014’ün işbirlikçileri arasındaki benzerlik  insanı “şaşırtacak” türdendir.
            Sevr Antlaşması ile Osmanlının kabul ettiği perişan ve aşağılayıcı durumu bir hatırlamalıyız. Anadolu’nun ortasında, İstanbul ile bağlantısı olmayan kıraç bir Sömürge Beylik.
            Sevr Antlaşmasına göre, (10 Ağustos 1920) Osmanlı Meclisinden geçecek olan bütçe kanununu bile; İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir komisyon uygulatmaya bilir!
            Türk Ulusu son gücü ile savaşı kazanmıştır. Yeni bir savaşta dayanacak hiçbir şeyimiz yoktu. Yurdun en verimli bölgeleri bile harabe durumunda idi. Zaten Mudanya ateşkesinden hemen sonra ordularımızda büyük ölçüde terhisler başlamıştı.
            Çünkü “askerlerin yatabileceği bir dam altı bile yoktu.”
            Ordunun ekonomik hiçbir dayanağı kalmamıştı. Lozan’da karşısına çıktığımız devletlerde bu durumu biliyorlardı ve değerlendirmişlerdi.
            Türk Lozan Kurulu, bugün eleştirilen tüm konuları, Lozan’da büyük azimle savunmuş, fakat ancak bu kadarını sağlayabilmiştir.
            Yurdumuzun savaş sonu durumunu çok iyi bilen Mustafa Kemal, Kapitülasyonların kaldırılması gibi, çok önemli sorunlarda ödün vermemiş, diğer konularda ise bir an önce barışa erişmek için fedakârlıklar yapmıştır. Bunu da o dönemin koşullarına göre çok doğal kabul etmek gerekir.
       Osmanlı’nın son 250 yıllık tarihinde, İkinci Viyana kuşatması (1683)’ndan buyana; savaşta Mehmetçiğin kanı ve canı pahasına kazanılan zaferler,  konferans masalarında kaybedilmişti. Bu açıdan Lozan, Ulusumuzun ma’kus talihini değiştiren stratejik bir dönüm noktasıdır.
Orada imzalanan barış antlaşması, 29 Ekim 1923 günü kurulan Çağdaş Cumhuriyetimizin uluslararası tapu senedidir…
            Konferans dağılmadan önce İngiliz Baş Delegesi Lord Curzon (Körzın) ile İsmet Paşa arasında geçen şu konuşma anlayabilirlerse; günümüz devlet adamlarına da ders verecek önemdedir…
            Curzon: “Tam Bağımsızlık diyerek her istediğimize karşı çıkıyorsun, yoksul bir ülkesiniz ve Anadolu harap durumda, paraya ihtiyacınız var. Kabul etmediğiniz tekliflerimizi şimdi cebime koyuyorum, yarın para için geldiğinizde, cebimdekileri o zaman önünüze koyacağım.”  (Lord Curzon’un bu ünlü sözleri; devlet yönetiminde; Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşaların akıllarından hiç çıkmamıştır.)
91 yıl önce; Yüce Ulusumuza, Vatan ve Yepyeni bir Devlet kazandıran başta Mustafa Kemal ATATÜRK ve dava Arkadaşlarına, Aziz Şehitlerimize, Kahraman Gazilerimize ve bu sonucu taçlandıran Lozan Türk Temsil Kurulu Başkan İsmet İNÖNÜ ve Kurul Üyelerine selam olsun!
Onları saygı, minnet ve şükranla anıyorum.

Ahmet AVCI
İZMİR
24 TEMMUZ 2014



Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar