LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ ANLAM VE ÖNEMİ
24 TEMMUZ 1923
TARİHİNDE İmzalanan, LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASININ 91. YILI
dönümünü ONURLA VE KIVANÇLA KUTLUYORUZ…
1914 yılında başlayan Birinci
dünya savaşı, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile son
bulmuştur.
Bu savaştan Müttefikleriyle birlikte yenik
çıkan Osmanlı İmparatorluğu, milyonlarca insanını yitirdiği gibi vatanlarca da
toprağını kaybederek kapkara bir gelecekle baş başa kalmıştır.
Türk Ulusu; Birinci Dünya Savaşının sona
ermesi ile Bağımsızlığını, Refahını, Ülkülerini ve Ülkesini yitirmiştir.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa
öncülüğünde Başlayan Kurtuluş Savaşı, Türk Halkının ve Ordusunun tam desteği
ile sürmüş, önce; Doğu’da Ermeni işgali sonlandırılmış, Güney’de Fransızlar
Sınırlarımız dışına çıkartılarak Antlaşma yapılmış, sonra da akıllara durgunluk
veren fedakârlık ve başarılarla Yunan Ordusu önce durdurulmuş, sonra da Büyük
Taarruzla bozguna uğratılmıştır.
30 Ağustos 1922
tarihinde kazandığımız Büyük Zafer’in ardından kaçan düşmanı takip eden
Mehmetçik, 9 Eylül’de İzmir'e girmiş ve 18 Eylül gününe kadar
tüm Batı Anadolu’yu ve Marmara'nın güneyini Yunan işgalinden
kurtarmıştır.
11 Ekim
günü, İtilaf Devletleriyle Mudanya’da Mütareke (Ateşkes) imzalanmış, 1 Kasım’da
Saltanat kaldırılmıştır.
Saltanatın Kaldırılması ile Lozan
konferansına yalnız Türk temsilcisinin katılması sağlanmıştır.
İsmet Paşa Dış işleri bakanlığına
getirilmiş, Dr. Rıza Nur ve Hasan (SAKA) Beyler ikinci temsilci seçilmişlerdir.
Ayrıca 21 danışman, 2 basın danışmanı, 10 yazman ve çevirmen, genç Türk
Devletinin en becerikli ve bilgili aydınları arasından seçilmeye çalışılmıştı.
Lozan Anlaşması, Türkiye’nin Mondros ve Sevr
Antlaşması ile elinden alınmak istenen topraklarını ve bu topraklar üzerindeki;
Türk Ulusunun bağımsızlığını geri getirdi. Ve Milli sınırlar içerisinde yeni
bir Türk Devletinin doğuşunu sağladı.
Türk Devletinin, Uluslar arası alanda; bağımsız, tüm diğer devletlere eşit,
olduğu tanınmış ve Osmanlı Saltanatının sona erdiği kabul edilmiştir.
Türkiye; Almanya,
Avusturya ve Bulgaristan'a istediklerini kabul ettiren, Birinci
Dünya Savaşının galiplerini bağımsızlık savaşında yenerek, Misak-ı Milliyi ve
bağımsızlığını kabul ettirdi.
Sevr ile yok edilmek
istenen Türk varlığı “Türk Mucizesi” ile Lozan’da tüm dünyaya onaylatıldı. Sevr
Barışı ile “Doğu Sorununu” dilediği gibi çözmek isteyen İngiltere ve
Fransa, Türkiye'nin gücü karşısında,
bu sorunun Türkiye'nin istediği biçimde çözümlenmesini
kabul ettiler.
“Doğu Sorunu” ve
“Avrupa'nın Hasta Adamı” gibi sorunlar tarihe karıştı.
Türkiye, Emperyalizme karşı silahlı bağımsızlık savaşını kazandı. Bunu siyasal
alanda da kabul ettirdi.
Bu olay Mustafa Kemal’in dediği gibi; Tüm mazlum
uluslara, etki yaptı ve bağımsızlık inançlarını kamçıladı. Hindistan’dan
Arabistan’a, Kuzey Afrika’ya kadar yaptığı bu etki sömürgeciliğin sonunu
getirdi.
İngiliz İmparatorluğunun çökmesini hazırlayan en büyük etken Türkiye örneği
oldu.
Lozan’da Megalı-İdea çökerken, Kürdistan sorunu
söz konusu olmadı. Ermenistan yurdu işi Türkiye’nin karşısında tarihe karıştı.
Kuşkusuz Lozan’da çözülen sorunların beklide en önemlisi, Kapitülasyonların
kaldırılması oldu.
Lozan Barışı, Türk Devleti için büyük başarıdır.
Lozan Barışı, tüm umutlarını yitirmiş, savaşı en ağır koşullarda yürütmüş ve
kazanmış ulusumuzun dört yıl gibi kısa bir süre sonunda nasıl onurlu bir
anlaşma yaparak, tam bağımsızlığın kazanıldığını kanıtlamak gerçekten akıllara
durgunluk veren bir başarıdır.
Ancak yurt içinde; KURTULUŞ SAVAŞINI YAPILMAMIŞ SAYANLAR bulunduğu gibi, Lozan
BARIŞ ATNLAŞMASINI bir “ihanet” olarak görenler ve daha da ileri giderek;
SEVR’İN, Lozan’dan daha iyi olduğunu sürenler olmuştur.
Lozan Barışı pek çok konularda eleştirilmektedir. Özellikle RUM
Patrikhanesi’nin kaldırılmaması, Kıyılarımıza çok yakın Ege adalarının elden
çıkması gibi konularda, bu anlaşma ağır eleştirilere uğramıştır. Ancak bu
eleştirileri yapanlar, Lozan konferansına hangi koşullar altında gittiğimizi
hesaba katmamaktadırlar.
Ayrıca; Ege’deki ONİKİ Ada’nın 18 Ekim
1912 tarihli UŞİ Antlaşmasıyla İtalyanlara, Ege Kıyılarımızdaki; Sisam, Sakız
ve Midilli gibi Adaların da Balkan Savaşları Sonrasında; Yunanistan’a
bırakıldığını bilmezden ve görmezden gelmektedirler.
Emperyalizm’in uşaklığını yaşam
nedeni gören kimi haniler; Milli Mücadeleyi küçümsemek için, Kurtuluş Savaşı’nı
Türk-Yunan çatışması olarak vurgulamak isterler. Yunanistan’ın arkasındaki
devasa İngiliz desteğini görmek istemezler.
Hainliğin sınırı olamadığı için tarihi
gerçekleri de saptırmayı marifet sayarlar.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan
Mondros Mütarekesi; Osmanlının yıkım fermanı hükmündedir. Osmanlı bunu
imzalarken hiç gocunmadığı gibi, Ölüm fermanı olan, Sevr Anlaşmasını kabul
etmekte de bir sakınca görmemiştir.
Lozan görüşmelerinde; İtilaf devletleri, hala
kendilerini Birinci Dünya Savaşı galibi olarak görerek, Lozan’da Sevr’in biraz
düzeltilmiş biçimini Türklere kabul etmeye çalışmıştır.
Oysa 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya
Mütarekesi ile Mondros Mütarekesi geçersiz kılındığı gibi Sevr Antlaşmasını da
hükümsüz hale getirilmiştir.
Aklı Arap’ın ve dahi Yahudilerin
hurafelerine takılı kalanlar, hep Viyana’ya sefer yapmaktadırlar. 1683’ten
1922’ye kadar yaşadıklarımızdan habersizdirler.
Bu süreç içersinde, Osmanlının yıkılmasını hızlandırmış olan hainler bugün bile
baş tacı edilmektedir.
“Tarih
tekerrür eder” derler atalarımız… “Tecrübeyle sabittir…” diye de eklerler…
Evet!
Tarih tekerrür eder etmesine de, tarihten ders almayan milletlerin tarihi
tekerrür eder.
Geçmişi unutan, Toplumsal belleği
silinen, özellikle de “ulusal duygusu ve ulusal bilinci yok edilen” milletlerin
tarihi tekerrür eder…
Nedeni çok açık; ders almazsan, ders alıp önlem
almazsan, geçmişte yaşanan sorunların gelecekte de yaşanması kaçınılmaz olur…
İşte Türkiye'nin bugün yaşadıklarının arka planında tam da bu tür
bir “geçmişten ders almazlık durumu“ vardır. Türkiye “toplumsal bellek
kaybı” yaşamış gibidir.
Bugünün Türkiye'sinde, 1919 Türkiye'sindeki sorunların
yaşanmaya başlanmasını başka türlü açıklamak mümkün mü?
Yakın tarihte şöyle kısa bir göz atınca, her şey bir
yana, 1919’un işbirlikçileriyle 2014’ün işbirlikçileri arasındaki
benzerlik insanı “şaşırtacak” türdendir.
Sevr Antlaşması ile Osmanlının kabul ettiği perişan ve
aşağılayıcı durumu bir hatırlamalıyız. Anadolu’nun ortasında, İstanbul ile
bağlantısı olmayan kıraç bir Sömürge Beylik.
Sevr Antlaşmasına göre, (10 Ağustos 1920) Osmanlı
Meclisinden geçecek olan bütçe kanununu bile; İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan
oluşan bir komisyon uygulatmaya bilir!
Türk Ulusu son gücü ile savaşı kazanmıştır. Yeni bir
savaşta dayanacak hiçbir şeyimiz yoktu. Yurdun en verimli bölgeleri bile harabe
durumunda idi. Zaten Mudanya ateşkesinden hemen sonra ordularımızda büyük
ölçüde terhisler başlamıştı.
Çünkü “askerlerin yatabileceği
bir dam altı bile yoktu.”
Ordunun ekonomik hiçbir dayanağı
kalmamıştı. Lozan’da karşısına çıktığımız devletlerde bu durumu biliyorlardı ve
değerlendirmişlerdi.
Türk Lozan Kurulu, bugün eleştirilen tüm
konuları, Lozan’da büyük azimle savunmuş, fakat ancak bu kadarını
sağlayabilmiştir.
Yurdumuzun savaş sonu durumunu çok iyi
bilen Mustafa Kemal, Kapitülasyonların kaldırılması gibi, çok önemli sorunlarda
ödün vermemiş, diğer konularda ise bir an önce barışa erişmek için
fedakârlıklar yapmıştır. Bunu da o dönemin koşullarına göre çok doğal kabul
etmek gerekir.
Osmanlı’nın son 250 yıllık tarihinde, İkinci Viyana kuşatması (1683)’ndan
buyana; savaşta Mehmetçiğin kanı ve canı pahasına kazanılan zaferler,
konferans masalarında kaybedilmişti. Bu açıdan Lozan, Ulusumuzun ma’kus
talihini değiştiren stratejik bir dönüm noktasıdır.
Orada
imzalanan barış antlaşması, 29 Ekim 1923 günü kurulan Çağdaş Cumhuriyetimizin
uluslararası tapu senedidir…
Konferans dağılmadan önce İngiliz Baş
Delegesi Lord Curzon (Körzın) ile İsmet Paşa arasında geçen şu konuşma
anlayabilirlerse; günümüz devlet adamlarına da ders verecek önemdedir…
Curzon: “Tam Bağımsızlık diyerek her istediğimize karşı çıkıyorsun, yoksul bir
ülkesiniz ve Anadolu harap durumda, paraya ihtiyacınız var. Kabul etmediğiniz
tekliflerimizi şimdi cebime koyuyorum, yarın para için geldiğinizde,
cebimdekileri o zaman önünüze koyacağım.” (Lord Curzon’un bu ünlü
sözleri; devlet yönetiminde; Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşaların akıllarından
hiç çıkmamıştır.)
91 yıl
önce; Yüce Ulusumuza, Vatan ve Yepyeni bir Devlet kazandıran başta Mustafa
Kemal ATATÜRK ve dava Arkadaşlarına, Aziz Şehitlerimize, Kahraman Gazilerimize
ve bu sonucu taçlandıran Lozan Türk Temsil Kurulu Başkan İsmet İNÖNÜ ve Kurul
Üyelerine selam olsun!
Onları
saygı, minnet ve şükranla anıyorum.
Ahmet AVCI
İZMİR
24 TEMMUZ
2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder