28 Ocak 2013 Pazartesi

136-MİSAKI MİLLİ



                   
MİSAK-I MİLLİ (MİLLİ YEMİN) 28 OCAK 1920


         Osmanlı Meclisi Mebusan’ının 28 Ocak günlü gizli toplantısında onaylanan ve ‘Milli Yemin’ anlamına gelen “MİSAK-I MİLLİ”, Amasya Genelgesinden başlayarak, yürütülen çalışmaların ve oluşan bilincin son Osmanlı Meclisinde benimsenmesidir. (Misak-ı Milli 17 Şubat 1920’de basına ve yabancı devlet parlamentolarına bildirilmiştir.)        
         İşgaller karşısında yavaş yavaş ortaya konulan küçük ve düzensiz direnişleri birleştirmek ve bunun da üzerine ‘Ulusun İrade’sini koyarak, yepyeni bir devlet içinde tüm zorlukları yenmek isteyen Mustafa Kemal, özellikle vatanseverleri ortak kararlar almaya yönlendiriyordu.
         Amasya Genelgesi ile bu amacını açığa vuran ve Milli Mücadelenin amacını, gerekçesini ve yöntemini ortaya koyan lider Mustafa Kemal PAŞA, Erzurum Kongresi’nde (23 Temmuz–7 Ağustos 1919) Doğu illerindeki direniş örgütlerini birleştirmiş, Sivas Kongresi (4–11 Eylül 1919) ile bu birleşme tüm vatana yayılmıştır.
         İstanbul Hükümeti çıkardığı tüm engellere karşın Sivas Kongresinde alınan kararların uygulamasını önleyememiş ve Damat Ferit bir süre için sahneden çekilmiştir.
         Misak-ı Milli, daha Erzurum ve Sivas Kongreleri sırasında hazırlanmaya başlanmış, Mustafa Kemal tarafından, Meclis-i Mebusan’a katılacak tüm milletvekillerine dolaylı ya da doğrudan anlatılmış ve ulus adına bu “Ant” için, Kuvay-ı Milliyeci her meclis üyesi seferber olmuş ve sonunda gerçekleşmiştir.
         Misak-ı Milli: Özetle şöyle demektedir. “Osmanlı Meclisi Mebusanı üyeleri barışa kavuşmak için şu koşulları ileri sürerler:”
1.       Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros ateşkes anlaşmasının çizdiği sınırlar içinde; ”Din, ırk ve asılca birlik oluşturan (yani Türkler) vatandaşların oturduğu yerler hiçbir biçimde yurttan kopartılamaz.
2.       Osmanlı Saltanatının ve Halifeliğin merkezi İstanbul’un güvenlik içinde bulunması koşulu ile boğazlar açılabilir.
3.       Daha önce bizden ayrılan Batı Trakya’da ve Ateşkes sınırları dışında tutulmak istenen Kars, Ardahan ve Batum’da halkoyuna başvurulmalıdır.
4.       Osmanlı Devletinde ki Arapların, çoğunlukta olduğu yerlerde de halkoyuna başvurulmalıdır.
5.       Bağımsızlığımızı sınırlayacak, siyasal, ekonomik, hiçbir anlaşma kabul edilemez.
         Bunlar yapılamaz ise barış yapmak imkânsızdır.
Misak-ı Milli Parlamento kararıdır.
Mondros Ateşkes Antlaşmasından bu yana on beş ay geçmiş, Osmanlı devleti hala barış dönemine geçememişti. Bu konuda gerekli çabalar, İtilaf devletlerince gösterilmediği gibi ülke çeşitli biçimde işgal diliyordu.
İşte Mondros ateşkes anlaşmasından sonra Padişahça dağıtılan (12.12.1918) Meclisi Mebusan yeniden oluşmuş, toplanmış ve barışın hangi esaslar üzerinden yapılması gerektiğini bir karar olarak saptamıştır.
         Aslında Meclisi Mebusan’ın Yeniden açılması ÜÇÜNCÜ MEŞRUTİYETİN DE ilanıdır.
         Kısaca Misak-ı Millinin anlamı; TÜRKLERİN ANAVATANI PARÇALANAMAZ.
         31 Ocak’ta Meclis, Başkanlığa, İstanbul Milletvekili Reşat Hikmet’i, ikinci Başkanlığa da; Erzurum Milletvekili Celalettin Arif Bey’i seçmiştir.
‘Misak-ı Milli’yi onaylamasına rağmen; Osmanlı Meclisi Anadolu hareketini benimsediğini açıklamamıştır, açıklayamazdı da çünkü Osmanlı Devletinde Egemenlik Padişah’ındı ve Parlamento onun altında idi. Bu nedenle ‘Misak-ı Milli’, yeni bir hareketin öncüsü olmak iddiasında değildi.
Amaç; Osmanlı Devletinin ve onun padişahının kurtulmasıdır. Bununla birlikte Misak-ı Milli’de Anadolu hareketinin temellerinden olan “Kesin bağımsızlık” vardır. İtilaf devletlerinin isteklerinin reddi gibi, egemenliği sınırlayıcı hiçbir hüküm tanımamak gibi, hükümler vardır.
        
MİSAK-I MİLLİNİN ANLAMI:
         Osmanlı Meclisi için; Vatanın, Devletin ve Padişahın kurtarılmasıdır.
         Ankara için; Türk Milletinin haklarını savunmaktır.
         Görüldüğü gibi, Misak-ı Milli ile Anadolu’daki İhtilalcıların çok daha önceleri ileri sürdükleri düşünceler tekrarlanmaktadır.
         Osmanlı Meclisinin bu düşünceleri kabul etmesi, Anadolu’nun gerçek bir zaferidir.
Böylece Osmanlı Devletinin yok olduğu bir kez daha doğrulanmaktadır.
         Misak-ı Milli öngörülen hedeflerin nasıl gerçekleşeceği hakkında bir işaret bulunmamaktadır. Bu iş böylece tamamen Anadolu’ya bırakılmıştır.
Bu da Mustafa Kemal’in ikinci zaferdir. Çünkü yok olan Osmanlı Devletinin yaşar görünen hükümeti de tam anlamı ile geçerliliğini yitirmiştir.
         İşgal devletleri, Misak-ı Milliyi hoş karşılamadılar. Toplanmasına ve çalışmasına karşı çıkmadıkları Meclis-i Mebusan’dan istediklerinin tam tersi sesler yükseliyordu. Buna dayanmak, işgalci devletler için çok güçtü.
Önce ‘Misak-ı Milli’yi geri aldırtmağa çalıştılar. Mümkün olmadığı anlaşılınca yeni arayışlara yöneldiler.
15 Mart 1920’de İstanbul’da tanınmış 150 sivil ve asker Türk Aydınını tutukladılar.
Aynı gün, İtilaf Devletleri Generallerinin, Türkiye’deki Genel durumla ilgili olarak verdikleri gizli rapor: “…Bütün siyasi güç, Milliyetçi Liderlerdedir. Halkın çoğunluğu savaşlardan yorgundur. Bununla birlikte, vatanlarını korumak için, müthiş bir biçimde savaşacaklardır. Türk ordu birlikleri Milliyetçilerle birleşmişlerdir.”

MİSAK-I MİLLİ’NİN UYGULANMASI:
Misak-ı Milli kararını Osmanlı Meclisi almıştır ama bu KARAR, TBMM ve Cumhuriyet Hükümetleri tarafından uygulanabilmiş ve yaşama geçirilebilmiştir.
Misak-ı Milli’de ortaya konulan asıl olgu; Devletin Bağımsızlığı ve Osmanlı Devleti’nin Sınırlarıdır.
Ülkeyi işgalden kurtarmayı ve bağımsız bir devleti kurmayı TBMM başarmıştır
Misak-ı Milli deyimi; en çok sınır konusunda karşımıza çıkmıştır.
Bugün bile Musul ve Kerkük, Misak-ı Milli’ye göre bizimdir diyoruz.
Batı Trakya’da söz hakkı istiyoruz.
Geçmişte; Hatay kavgası da Kars, Ardahan ve Artvin’in bizim olduğuna ilişkin hak iddiamız da Misak-ı Milli’ye dayandırılarak çözümlenmişti.

Ahmet AVCI
28 OCAK 2013

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar