DEVLETÇİLİK VE ATATÜRK’ÜN DEVLETÇİLİK İLKESİ!
Devletçilik; devletin ekonomik yaşama
doğrudan müdahalesi demektir.
DEVLETÇİLİK; ÖZEL SEKTÖRÜN, YATIRIM
YAPMADIĞI ALANLARDA, DEVLETİN DEVREYE GİRMESİDİR.
Devletçilik anlayışına göre devlet; ekonomik, sosyal ve kültürel
kalkınmanın temel faktörüdür.
DEVLETÇİLİK;
DEVLET, ÜLKE VE ULUS OLANAKLARININ, KULLANILMASINDA, İŞLETİLMESİNDE;
KALKINMADA, GELİŞMEDE VE ÇAĞDAŞLAŞMADA, DEVLETİN EKONOMİK İŞLEVİNE YÖN VEREN
İLKEDİR.
Toplumların ve özellikle de Türk
toplumunun geleneğinde, anlayışında kültüründe, beklentiler devlete yöneliktir.
“Devlet Baba” anlayışı buradan kaynaklanmıştır. Bunun böyle olması da doğaldır.
Devletin ortaya çıkışının, devlet
olmanın, devlet olarak yaşamanın nedeni ve gereği de budur.
Kişilerin, içinde yaşadıkları ülkeye,
ulusa ve topluma karşı görevleri vardır. Ancak bireyleri yönlendirmek, ulusun
olanaklarını, ülkenin varlıklarını; ulus yararına kullanmak, geliştirmek,
kalkınmayı gerçekleştirmek, ulusu tüm bireyleri ile mutlu kılmak, ülkeyi
kalkındırmak, devletin başlıca görevidir.
DEVLETÇİLİK
İLKESİ; HALKI; REFAHA, ÜLKEYİ; BAYINDIRLIĞA ERİŞTİRMEK VE ULUSUN GENEL
ÇIKARLARINI KORUMAKTIR.
Ulusu, bağımsız, güçlü, çağdaş kılmak,
ezilmekten, sömürülmekten, bağımlılıktan kurtarmak, devletin baş
yükümlülüğüdür.
Cumhuriyetçilik
ilkesi, toplumu demokratik, özgürlükçü, çoğulcu bir düzende; katılan toplum
haline dönüştürmek istemektedir.
Halkçılık
ilkesi; tüm işleyişte, halkın gerçekten etkin olmasını önermektedir.
Peki, bu nasıl olacaktır?
Halk aslında
yoksuldur. Emeği ile geçinmektedir. Güçlülere karşı, yönetenlere karşı nasıl
olacak ta, gerçekten yasaların verdiği haklarını, geçerli bir biçimde kullanabilecek
ve etkinlik kazanabilecektir?
Kalkınmanın veriminden, ulusal
gelirden, yaratılan değerlerden, devlet olanaklarının kişiler ve bölgeler arası
dağılımından nasıl yararlanacaktır?
Bu sorular
ve amaç edinilen çağdaşlaşma; Devletçilik ilkesini ortaya çıkarmıştır.
Öyle ise; ekonomi, Batı’da ki, anamalcı
(KAPİTALİST) düzenin özel girişimcilik sistemine bırakılamaz. Üstelik Türk
toplumu, her yönüyle geri kalmıştır.
İmparatorluk giderek zayıflayan, geri kalan, dışa bağımlı hale gelen,
borçları, kapitülasyonları, ülke içindeki demir yolu, limanı, ulaşımı,
haberleşme örgütü, madenleri, enerji kaynakları, vergileri ve her şeyi ile
sömürgeci, yayılmacı devletlerin, onların sanayicilerinin, bankerlerinin,
ticaret adamlarının eline geçen ekonomisiyle; güçsüzleşmiş ve sonunda tamamen
çökmüştür.
Bu çöküntünün üzerinde, bir Ulusal
Kurtuluş, bağımsızlık savaşı verilmiş, savaştan zaferle çıkılmış ve yeni
Türkiye Devleti; yanmış yıkılmış, çalışabilecek insanı kalmamış, bir ülke
olarak, yoksul bir ulusla, imparatorluktan kalan büyük bir borcu da ödemek
yükümlülüğü ile yola çıkmıştır.
Özetle;
Sermaye birikimi yok, sahipsiz ve bakımsız topraklar, ekonomik bakımdan
yetersiz ve bilgisiz bir halk ve ÜRETİM GÜCÜ nerede ise yok…
Devlet
elbette yoksullukla boğuşan ve SERMAYE BİRİKİMİ de olmayan bu ülkede her şeyi
özellikle de ağır sanayi yatırımlarını üstlenmek zorundadır…
Böylelikle
ÜRETİM ARTACAK, EKONOMİYE CANLILIK GELECEK ve özel sektörde SERMAYE BİRİKİMİ
İÇİN FIRSAT YARATILACAKTIR.
Hem ülke yeniden derlenip toparlanacak,
ulus yoksulluktan kurtarılacak, borçlar ödenecek, yabancıların elindeki
işletmeler satın alınacak; MİLLİLEŞTİRİLECEK, hem de amaç edinilen çağdaş
uygarlık düzeyine çıkılacaktır. Üstelik ülkede, özel girişimci, kapitalist bir
kitle de yoktur.
Devletçilik İlkesi bu ortamda; 1929’un
dünya ekonomik bunalımından sonra, eylemli ve zorunlu olarak ortaya
konulmuştur.
Devletçilikte; devlet, ekonomide,
sanayide, işletmecilikte, ulus yararına görev üstlenecek, ulusal ekonominin ana
kaynaklarını, bağımsızlığın gerektirdiği ana öğeleri yaratacak, kuracak,
bunları işletecek, yarattığı değerleri, gene halk yararına işlerde
değerlendirerek, kullanacak ve Atatürkçülüğün tüm İLKELERİNE işlerlik
kazandıracaktır.
Devletçilik ilkesi özel girişimciliği
reddetmez. Tüm üretim araçlarının elinde toplanmasını da ön görmez. Mülkiyet
hakkına saygılıdır. Ancak mülkiyet hakkının toplumun yararlarına aykırı biçimde
kullanılmasına izin vermez.
ATATÜRKÇÜ DEVLETÇİLİK anlayışı; KARMA
EKONOMİ sistemini benimser.
Karma ekonomi; ÖZEL SEKTÖRÜN YAPMADIĞI
YA DA YAPAMADIĞI YATIRIMLARIN, DEVLET TARAFINDAN YAPILMASIDIR.
Ne yazık
ki, Cumhuriyetin başlangıç yıllarında ülkemizin ve Devletimizin önünü açan, Tam
Bağımsız olmasını ve ekonomik olarak kalkınmasını sağlayan bu ilke; sonradan
uygulanmaz olmuş, o dönemde gerçekleştirilen tüm yatırmalar, elde edilen
kazanımlar özelleştirme adı altında elden çıkartılmış hatta yağmalanmıştır
Ekonominin
büyüdüğü bu son 10 yılda, kaç büyük sanayi tesisi kuruldu?
Sayabilir
misiniz?
Ya
kapananlar, yağmalananlar, ithalata yenik düşerek yok olup gidenler?
Devletçiliğin Sağladığı Yararlar:
- Türkiye Cumhuriyeti Devlet olarak yatırım yapmıştır.
- Devletçilik sayesinde Türkiye ilk kez, planlı ekonomiye geçmiştir.
- Teknik eleman noksanlığı giderilmeye çalışılmıştır.
- Bölgeler arası, ekonomik farklılıklar giderilmeye çalışılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder