SAKARYA
MEYDAN MUHAREBESİ:
23
AĞUSTOS- 13 EYLÜL 1921
“Hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır o satıh bütün vatandır. Vatanın her karış
toprağı vatandaşın kanı ile sulanmadıkça bırakılamaz” Mustafa Kemal Paşa
Birinci ve İkinci İNÖNÜ Muharebelerinden
sonra Yunanlılar, 10 Temmuz 1921’de YUNAN BÜYÜK TAARRUZUNU başlattılar. Zayıf
birliklerimizce tutulmakta olan Kütahya güneyine yüklenerek cephe boyunca
ilerlediler. 20 Temmuz’a kadar yürüttükleri saldırılarla birliklerimizi geri
çekilmeye zorladılar.
Cephe durumu ile yakından ilgilenen
Mustafa Kemal, birliklerimizin Sakarya Nehri (POLATLI BÖLGESİ) doğusuna
çekilmesini gerekli gördü. Böylece zaman kazanılacaktı. 21 Temmuz’da tekrar
saldırıyı sürdüren düşman; bu plan uygulanarak büyük fedakârlıklarla yavaşlatıldı
ve 25 Temmuz’da Sakarya Nehrinin karşı kıyısına geçildi.
Yunan
Ordusu’nun amacı; Türk Ordusunu imha ederek, TBMM’ne Sevr’i kabul ettirmek idi.
Türk
Ordusu düşmanla çarpışarak, geri çekilme planını uyguladı. İsmet Paşa, imha
olmamak için Sakarya Irmağının doğusuna çekildi.
Bu
Muharebeler sonucunda; Eskişehir, Kütahya, Afyon gibi büyük stratejik merkezler
elden çıktı. Birliklerimizin muharebe gücü azaldı. Yurtta büyük hayal kırıklığı
belirdi. TBMM’nde moral bozukluğu başladı. Sert tartışmalar oldu. Aslında
Yunanlılar, Türk Ordusunu büyük ateş ve silah üstünlüklerine rağmen, yok
edememişlerdi.
Ordumuz
Sakarya’nın doğusunda, güvende idi. Buna karşın muharebenin kaybedilmesi, cephe
gerisinde büyük bir felaket haberi gibi etki yapmıştı.
25
Temmuzdan sonraki günlerde TBMM içinde ve dışında MUHAREBENİN kaybedilmesi ile
ilgili birçok tartışmalar yapılmış, sorumlular aranmış, sonunda herkesin üzerinde
durduğu ve birleştiği çare bulunmuştur. O da olağanüstü tedbirlerin alınması
idi.
Bundan
sonraki Muharebeler Türk Ulusu için bir ölüm kalım çatışması olacağından, bu
ülkenin tüm gücü ile hazırlanması gerekli idi.
Alınması
düşünülen olağanüstü tedbirler, 25 Temmuz’da cepheye gidip gelen bir grup
milletvekili tarafından önerilmişti. Bu yoldaki uygulamanın da tek elden
yönetilmesi amaca uygun düşecekti. Herkesin üzerinde birleştiği tek kişi
Mustafa Kemal idi.
Mustafa
Kemal’e inananlar, bu ağır işin altından yalnız onun kalkabileceğini biliyorlardı.
Eğer o geniş yetkilerle donatılırsa düşmanı yenebilirdi.
Mustafa Kemal karşısında olanlar ise, bu yolla
oluşacak bir başarısızlık;“Onun otoritesinin kırılacağını” hesaplıyorlardı. Tüm
sorumluluğu yüklenen Başkan’ın bu kritik durumu kurtaramayacağını sanıyorlardı.
Böylece O’nun Ulus içindeki büyük ve sarsılmaz durumu zedelenecekti. Böylece
O’nun Ulusal Savaşın önderliğinden indirilmesi mümkün olabilecekti. Bu kötü niyetliler çoğunlukta değildiler
ancak havayı bulandırabiliyorlardı.
Mustafa
Kemal tüm bu hesapları bildiği halde sorumluluğu üzerine almakta duraksamadı.
TBMM onu “Başkomutan“ seçecekti. Ve yetkilerinin bir bölümünü de O’na
devredecekti.
5
Ağustos 1921’de Mustafa Kemal 144 sayılı yasa ile Başkomutan olarak atandı.
TBMM’nin “savaşı yönetmeye ilişkin tüm yetkilerine” sahip oldu.
8/9
Temmuz 1919 tarihinde Askerlikten istifa ederek Tüm makam ve mevkilerini hatta
Osmanlı Paşalık rütbesini de bırakarak bir fert olarak KURTULUŞ MÜCADELESİNİ
yürütmeyi sürdüren Mustafa Kemal; artık TBMM’nin kararı ile yeniden ASKER, PAŞA
VE BAŞKOMUTAN oluyordu.
Mustafa
Kemal Paşa’nın Başkomutanlığı sırasında vereceği kararlar, kanun gücünde
olacaktı.
Başkomutan
Sakarya’nın doğusunda bulunan orduyu güçlendirmek için tüm Ulusu fedakârlığa
çağırdı. Çünkü ordumuz her türlü donanımdan yoksundu. Yiğit askerlerimiz
ayaklarına çarık bile bulamıyordu. İşte bu nedenlerle, 7-8 Ağustos tarihlerinde
“Tekâlifi Milliye” ( Ulusal Yükümlülükler) emirleri çıkartıldı.
Tekâlif-i
Milliye Emirleri:
Amacı:
Ordunun gereksinimlerini karşılamaktı.
İçeriği:
Halkın, ordunun gereksinimlerinin karşılanması için ödeyeceği, parasal ve mal
ve hizmet karşılığı olan vergilerdir.
Bu
muharebede; Yunan ordusu, Türk ordusunu imha etmek ve Sevr’i TBMM’ne kabul
ettirmek için savaştı. Türk ordusu da, Bir alan halinde savunma yaparak,
düşmanı bölmek ve taarruz gücünü kırmak için mücadele etti.
Yunanlılar
14 Ağustos 1921 sabahı ilerlemeye başladılar ve 22 Ağustosta Türk mevzileri ile
temasa geçtiler. 100’ km. genişliğindeki Sakarya cephesinde asıl çarpışmalar 23
Ağustosta başladı. Savaş süresince pek bunalımlı ve kanlı günler oldu.
Düşman
birlikleri savunma çizgimizi birçok yerde aşmayı başardılar. Ancak büyük
fedakârlıklarla geriye atıldılar.
Başkomutanın
emriyle uygulanan yeni taktik kuralı ordunun savaş gücünü kamçıladı. Mustafa
Kemal Paşa şöyle diyordu: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır o satıh
bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile sulanmadıkça
bırakılamaz Küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana
karşı cephe kurarak çarpışmayı sürdürür. Yanlarındaki birliklerin çekilmek
zorunda olduğunu gören birlikler onlara bağlı olmaz. Bulundukları yerde sonuna
kadar düşmana karşı koyarlar.” Bu emir Sakarya savaşının kaderini
değiştirmiştir.
Başta
subaylar olmak üzere, Türk ordusunun tüm askerleri, Başkomutanın kurduğu bu
sistem içerisinde her adımda üstün direnme gücü ile düşman kuvvetlerini yok ederek,
yıpratarak parçalatarak, sonunda onları saldırıyı sürdürme yeteneğinden yoksun
duruma getirdi.
5 Eylül 1921 günü düşman çözüldü ve geri
çekildi. Takip ve saldırılar sonucunda 13 Eylül’de Sakarya’nın doğusunda hiçbir
düşman askeri kalmadı.
Türk
Ordusu da bu çok uzun savaşta yıprandığı için düşmanı daha fazla izleyerek yok
edemedi. Ancak düşman artık saldırı
gücünü tümüyle yitirmişti.
Bundan
sonra artık taarruz üstünlüğü Türklerdedir.
Yunanlılar
Türk Ordusunun; eylemine bağlı olmak zorunluluğuna düşmüşlerdi. Bu zorunluluk,
özellikle, bir istila ordusu için yenilgi ve çözülmenin başlangıcı olmuştur.
23
Ağustostan 13 Eylüle kadar süren Sakarya Meydan Muharebesi, yeni Türk Devletinin
genç tarihine, dünyada eşine ender rastlanan büyük bir zafer olarak geçmiştir.
TBMM, Sakarya Meydan Muharebesini
kazanan Başkomutanına 19 Eylül 1921’de“Gazi” unvanı ve “Mareşallik” rütbesini
vermiştir.
Sakarya
Zaferinin Değerlendirilmesi:
Sakarya
Zaferi, Türk ihtilalinin başarı bilançosunda, en ağır ve şanlı yeri almaktadır.
13
Eylül 1921’de TBMM’ne Türk zaferini bildiren, Başkomutan aynı gün “Genel
Seferberlik” ilan etti.
Türk
Ulusu’nun bu Muharebeyi kazanmasında en küçük Erinden, Başkomutanı’na kadar,
inançla yılmadan savaşması, Türk ulusunun varını yoğunu Ordusuna vermesi, Türk
kadınının sırtında silah cephane taşıması, geriye yarlı taşımakta gösterdiği
fedakârlık; etkili oldu.
Fevzi
ve İsmet Paşaların cephede, Refet Paşanın cephe gerisinde Ordunun
ihtiyaçlarının sağlanmasında hizmetleri oldu. Mustafa Kemal Paşa Muharebe
sırasında attan düştü ve kaburga kemikleri kırıldı.
Subaylar,
ölümü hiçe sayarak, askerin yanında oldular.
Yunanlılar;
“Büyük Yunanistan Ülküsü”, Türkler ise; ”Vatan Ülküsü” için dövüştüler.
1683’te;
Viyana önlerinde başlayan Türk bozgunu; Haçlı düşüncesinin ve gücünün Sakarya
önlerinde kırılması ile durduruldu.
Sakarya
savaşının kazanılması ile büyük tehlike ortadan kalmıştı. Ankara’nın boşaltılıp
Kayseri’ye taşınmak için başlatılan çalışmalar, birçok ailenin yollara düşmesi
tehlikenin boyutunu ortaya koymaktadır.
Türk
Ordusu bu savaşta çok subay kaybetti. Yedisi Tümen Komutanı olmak üzere şehit
sayısı: 3288 dir.
Yunanlılar
da 15 000 kayıp vermişlerdi.
Sakarya
Zaferi, Ulusun ve Ordunun sarsılmış olan moralini yükseltti. Ulusun Orduya olan
inancı ve Mustafa kemal Paşa’ya olan güveni, bir daha sarsılmayacak biçimde
yerleşti
Taarruz
üstünlüğü Türk Ordusuna geçti.
Ne
yazık ki; Padişah Vahdettin, Hala İngilizlerden medet ummakta ve Mustafa
Kemal’in neden yenilemediğini anlayamamıştır.
Sakarya
ZAFERİ’NİN 93’üncü yıl dönümünde; Bu zaferle, Ülkemizi işgalden kurtarıp
Bağımsız Devlet Kurma yolunda önemli adımı atan, başta Gazi Mustafa Kemal Paşa
ve silah arkadaşları olmak üzere tüm emeği geçenleri rahmet, minnet ve şükranla
anıyorum…
Ahmet AVCI
13 EYLÜL 2014
İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder