Ahmet AVCI
26 ağustos 2013
KOCATEPE ZAFER YÜRÜYÜŞÜ
Coşkuyla kutlayamadığımız milli
bayramlarımızın özlemiyle; 26 AĞUSTOS KOCATEPE “ZAFER YÜRÜYÜŞÜ”NE KATILMAK ve
Türk BÜYÜK Taarruzu’nun 91. Yılını kutlamak üzere; MENEMEN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE
DERNEĞİNİN ÜYELERİYLE BİRLİKTE Afyon’un ŞUHUT ilçesine gitmek üzere yola çıktık…
Amacımız; Zafer yürüyüşüne katılarak,
91 yıl önce askerlerimizin çıktığı BÜYÜK TARRUZ’UN BAŞLANGIÇ KARARGÂHI
Kocatepe’ye, aynı yolu yürüyerek çıkmak ve o havayı teneffüs etmekti…
Ben, ruhumda büyüttüğüm ve
yücelttiğim Tarihi ve Kutsal bir görevi yerine getirmek istiyordum. Çünkü benim
için; KOCATEPE DE, SAKARYA gibi ÇANAKKALE gibi Milletimin Kutsal Mekânlarından
birisi idi.
Türk Yurdunun uğradığı;
haksız, ahlaksız, anlamsız ve acımasız bir İşgal eylemine karşı Türk Milletinin
birleşerek, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde başlattığı Kurtuluş Savaşı’nda,
Emperyalistlere karşı vurduğu en güçlü yumruğun atıldığı yerde olacaktım.
Biliyordum ki; Büyük
Taarruzla kazanılan ZAFER, Türk’ün Emperyalizme karşı yürüttüğü bağımsızlık
mücadelesinin, yılmaz ve sarsılmaz iradesinin, işgale ve paylaşılma, parçalanma
girişimine başkaldırısının, en çetin direnişi en güçlü yumruğudur.
Bu Zafer, Türk Milletinin
yüceliğinin, haksızlığa ve dayatmalara boyun eğmeyen kişiliğinin ve
Yurtseverliğinin bir göstergesidir...
Türk Kurtuluş Savaşında;
Paşalar, Subaylar, Erler hatta Kadınlarımız ve Milisler, özetle tüm Halkımız,
Bağımsızlık için seve seve canlarını vermişlerdir.
Ve Zaferi kazanmışlardır.
Türklüğü kurtarmışlardır, Türk Devletinin de KURULUŞ yolunu açmışlardır.
Ve yine biliyordum ki:
Gerçek Zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu HEDEFTİR.
Bu hedef; Çağdaş Uygarlık
düzeyini yakalamak hatta üstüne çıkmaktır.
Bizim görevimiz ise; Bize
bırakılan Onurlu -Hedefe- Miras’a sahip çıkmaktır.
Biliyoruz ki; 26 Ağustos 1922 de
KOCATEPE’DE başlatılan BÜYÜK TAARUZ SONUCUNDA KAZANILAN 30 AĞUSTOS ZAFERİ;
TÜRK’ÜN TÜRKLÜĞÜN VE TÜRKİYE’NİN DÜNYAYA MÜHRÜNÜ VURMASIDIR…
Yazar
Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi; ”Neyimiz varsa, Bağımsız bir devlet kurmuşsak,
şerefli insanlar olarak dolaşıyorsak, Yurdumuzu; Batının, Vicdanımızı ve
kafamızı Doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu
topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, hatta nefes alıyorsak, hepsini
her şeyi; 30 Ağustos Zaferine borçluyuz.
Tüm
olumsuzluklara karşın, coşkusunu yitirmemeye çalıştığımız bir bayram yaşıyoruz…
Bu coşku; 30 AĞUSTOS ZAFERİ
GALİBİYETİNİN SEVİNCİNDEN DAHA ÇOK; BU ZAFERİN DÜNYA BARIŞINA SAĞLADIĞI
KATKIDAN ÖTÜRÜDÜR…
Günümüzde bile; DÜNYA BANKASI, ULUSLAR
ARASI PARA FONU VE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TUTUM VE DAVRANIŞLARI; Osmanlı’yı, Türk
ve Türklüğü bitiren SEVR BARIŞ ANTLAŞMASININ hükümleriyle örtüşmektedir…
Yani Türkiye ufaltılarak; SİYASİ,
EKONOMİK VE ASKERİ bakımdan bağımlı hale getirilmek istenmektedir…
Günümüzde de tartışılan, hatta
saptırılan kimi gerçekleri anımsatmakta yarar umuyorum…
1.
Osmanlı
Devleti, 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na kendi iradesi dışında Almanya’nın
isteği ile girmiş ve bu savaşta Çanakkale dışında hiçbir varlık gösterememiş,
1918 yılında da yenilgiyi kabul ederek kayıtsız koşulsuz teslim olmuştur…
2.
Bu
savaş sonunda, Osmanlı; ülkesini, ülküsünü ve bağımsızlığını yitirerek,
vatansız kalmıştır… Osmanlı bu savaşta; nüfusunun yarısını, topraklarının da
üçte ikisini sınırlarının dışında bırakmıştır…
3.
30
EKİM 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes antlaşması uyarınca; ülkenin kalan kısmı
da İtilaf Devletlerince işgal edilmiştir… Mustafa Kemal PAŞA da bu aşamada işe
girişmiştir…
4.
Mustafa
Kemal Paşa’yı Samsuna, elbette Padişah Vahdettin göndermiştir. Ancak bu
görevlendirme; Milli mücadeleyi başlatmak için değil, o bölgedeki dizeni;
İNGİLİZLERİN İSTEDİĞİ BİÇİMDE sağlamak içindir…
5.
10
AĞUSTOS 1920’de imzalanan SEVR Antlaşması da; fiilen ortadan kalmış olan
Osmanlı Devletini hukuken bitirmiştir…
6.
Milli
Mücadele’yi başlatan Mustafa Kemal PAŞA ve ona inan, güvenen TÜRK ULUSU
KURTULUŞ SAVAŞI’NI KAZANARAK, bu yenilgi ve yok oluş belgesi olan Sevr
Antlaşmasını yırtmış, bir varoluş ve galibiyet belgesi olan LOZAN ANTLAŞMASINI
ortaya koymuştur…
7.
Mustafa
Kemal Paşa ve TBMM, ülkenin bir karış toprağını kimseye vermemiş ve bugün bizim
diyebildiğimiz her karış vatan toprağını işgalcilerin elinden, PADİŞAH’IN KARŞI
KOYMASINA RAĞMEN zorla almıştır…
Mustafa Kemal PAŞA’NIN başlattığı, Milli
Mücadelenin genel amacı; “Milletçe harekete geçerek, Ülkeyi işgalden kurtarmak
ve Bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmaktır.”
Milli Mücadelenin ideolojisi; Milli
Birlik ve Beraberliği sağlayarak, Milli Bağımsızlık ve Milli Egemenliği elde
etmektir…
Milli Bağımsızlık işgalcileri, Milli Egemenlik
de; Saltanatı yenmekle mümkündü. Bunları gerçekleştirebilmek için de öncelikle
Milli birlik ve beraberliği sağlamak gerekmekteydi.
Yolda önce; ÇİĞİLTEPE’ YE çıktık.
Verilen görevi zamanın da yerine getiremeyen Tümen Komutanı Albay Reşat Bey’i
andık… Şehitlerimizi yâd ettik…
Akşam ŞUHUT’A ulaştık…
Mustafa Kemal Paşa ve Büyük Taarruz
Komuta Heyeti’nin son gecesini geçirdikleri bu belde de beklediğimiz coşkuyu
bulamadık…
Kemal KILIÇDAROĞLU beldeye gelmek
üzere idi…
Orman Bakanı, İlçede idi… Ancak RABİA
işaretli pankartı, boyun bağı taşıyan el işareti yapan militanlarıyla birlikte…
İlçede koruma, polis ve militanlarıyla
birlikte neredeyse terör estirilmekteydi…
Atatürk Kültür evini zorlukla ziyaret
edebildik…
Şehirdeki tüm düzenleme; Orman
Bakanına göre yapılmıştı…
Yol sorduğumuz polisler bile yüzümüze
bakmıyordu. Yanıt verenler de biz buranın polisi değiliz diyorlardı…
Nerede ise, RABİA işareti taşımayan
bizler, militan ya da terörist gibi görünüyorduk…
“ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ” afişini
camında taşıyan otobüsümüz, zorlukla, şehri terk ederek; ÇAKIR ÖZÜ KÖYÜ ZAFER
YÜRÜYÜŞÜ BAŞLANGIÇ NOKTASINA ULAŞABİLDİ…
Şuhut çıkışından sonra; Jandarmanın
kılavuzluğunda rahatça, Çakırözü köyüne ulaştık…
Başlangıç noktasında da tören hazırlığı
vardı ama Bakan hala gelmemişti, ortalıkta yalnızca; ziyafet için yiyecek ve
içeceklerle, militan kılıklı yandaşlar vardı
Biz de töreni beklemeden yola
koyulduk…
Hava güzeldi, Ay ışığı yolu da gönlümüzü aydınlatmaktaydı,
bol yıldızlı bir gecede KOCATEPE’ YE yürümek bizim için bir ayin gibi idi…
Hiç bilmediğimiz bir yolda; 91 yıl
önceki sessizlik ve ulvi duygularla yürüdük…
Yol iyi düzenlenmişti…
Aydınlatılmıştı…
Mola noktaları iyi seçilmişti…
İkramlar da iyi idi…
4 saatlik bir yürüyüş sonunda, Kocatepe
Eteğindeki son mola yerinde MEHMETÇİKLERİN İKRAM ETTİĞİ, “BÜYÜK TAARRUZ öncesi
Mehmetçiklerimizin de yediği”, MERCİMEK
ÇORBASI VE ÜZÜM HOŞAFI TÜM
YORGUNLUĞUMUZU ALDI…
Burada daha fazla duramazdık, yeniden
yola koyulduk, 1500 metrelik yolumuz kalmıştı…
Ben tüm benliğimle: Büyük
Taarruz’un başlangıç anını yaşamak istiyordum.
Zirveye yaklaşmıştık ki;
tepede törenler başladı. Saygı duruşu ve İstiklal marşına YOLDA DURARAK
KATILDIK VE GELEN BİR RESMİ ARABA BİZLERİ “DURAN ADAM” GİBİ GÖRDÜ ve sanırım
şaşırdı…
Tepeye ulaştığımızda
Kocatepe Üniversitesi orkestrası Atatürk’ün Sevdiği Şarkıları çalıyordu…
Protokol bölümüne baktım…
Bakanı ve Kılıçdaroğlu’nu
göremedim…
Sordum Vali de yoktu…
Paşa da yoktu…
KOCATEPE’NİN ANLAMINA
YARAŞIR BİR TÖREN DEĞİLDİ BU…
Üzüldüm…
Daha önce katıldığım ve
çok da duygulandığım 2009 törenleri daha görkemli ve daha coşkuluydu…
Halk da bu ölçüde
parçalanmamıştı…
Bezgin değildi…
Ve 2009 törenine
katılanlar daha kalabalıktı…
26 Ağustos 1922 şafağını
düşündüm. Mustafa Kemal Paşa’yı ve CEPHE’Yİ algılamaya çalıştım…
İnanıyorum ki; MUSTAFA
KEMAL PAŞA O ANLARDA, ZAFERE İNANDIĞI KADAR, MİLLETİNİN BİRLİK VE
BERABERLİĞİNE DE İNANIYORDU… MİLLETİ İÇİN AYDINLIK GÜNLERİ YAKALAYACAĞINA
EMİNDİ… VE AYDINLIK GÜNLERİN İLELEBET YAŞATILACAĞINA EMİNDİ…
Hüzünlendim…
Nazım Hikmet’in KURTULUŞ
DESTANINDA DİLE GETİRDİĞİ; KOCATEPE’YE İLİŞKİN DİZELER DE KULAKLARIMDA
ÇINLAMADI…
Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN bu
ülkeye ve bu millete kazandırdıklarını düşündüm…
Şimdi ne durumda
olduğumuzu anımsadım…
Ve kazandırdıklarımızı
yitirmemizin acısını YÜREĞİMDE duydum…
VE KENDİ KENDİME BİR ŞEYLER
MIRILDANDIĞIMI HİSSETTİM:
“Vatan tehlikededir…
Ulusal sınırlar içinde
vatan bir bütündür, bölünemez…
Ya istiklal, ya ölüm…
Hiçbir güç, Türkiye’nin
Birlik ve Bütünlüğü ile oynayamaz…
Türk Ordusu var ve güçlü
oldukça Türk Milleti sonsuza dek yaşayacaktır.
Güçlü Ordusunu arkasına
alan “Devlet Adamları”, “Diğer Devletler” tarafından; “Deliğe Süpürülme”
korkusundan da, “KULLANILMA” zilletinden de kurtulmuş olurlar…”
Evet, güneş artık doğuyor
ben de Kocatepe’deki Atatürk Anıtı’nın yanına gidiyorum ve Aziz Atatürk’ün
baktığı YÖN’E bakıyorum.
“Türk Ulusu buralara
nereden gelmişse; bizler de Türklük dünyasının dört bir yanından; Alaşehir,
Balıkesir, Edirne; Erzurum ve Sivas kongrelerinden ve Amasya genelgesinin
ruhundan gelmedik mi?
Bizler de; karanlıklar,
ihanetler ve satılmışlıklar içerisinden; karanlığı yırtarak, KOCATEPE’YE
GELMEDİK mi?
Evet; bizler, TEK
ULUS; TEK BAYRAK; TEK DİL; Çağdaşlık ve ULUSAL EGEMENLİK andımızı dünyaya ve
AYMAZLARA anlatmak için buraya; TÜRK ULUSUNUN ONUR TEPESİNE geldik” dedim.
Bize bu ülkeyi,
bu Milleti ve bu Devleti kazandıran BAŞTA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE
ARKADAŞLARINI, MEHMETÇİKLERİ, EMEĞİ GEÇEN HERKESİ MİNNET VE ŞÜKRANLA YAD ETTİM.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder