Ahmet AVCI
TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ
VERİLMESİ
5 ARALIK 1934
Türk kadınına; SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI VEREN
YASANIN KABULÜNÜN 78’İNCİ YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN…
Atatürk diyor ki: “Bir
toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşur. Olabilir mi
ki bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerini göz ardı edelim de kütlenin
hepsi yükselme şerefine erişebilsin?
Mümkün müdür ki bir
topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere
yükselebilsin?
Şüphe yok yükselme ve
ilerleme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak
ve gelişme alanında birlikte yol alınmak gerektir.
Böyle olursa DEVRİM BAŞARILI
OLUR.”
KADINLARIMIZA
“EŞİT YURTTAŞLIK HAKKI”NIN VERİLMESİ
Osmanlı’da erkek kul kadın da cariye idi. Ümmetçiliğin
egemen olduğu Topluma da Reaya deniyordu…
Toplumda HUKUK BİRLİĞİ VE DÜZENİ olmadığından,
kadın erkek arasında da eşitsizlikler vardı.
Kadınlara devlet yönetimine katılma hakkı
tanınmamıştı…
Özel yaşamda da eşitsizlik büyüktü: Bir erkek
dört kadınla evlenebilirdi. Boşanma hakkı da ilke olarak, yalnızca erkeklere
tanınmıştı. Erkek, mahkeme kararı olmadan dileği anda karısını boşayabiliyordu.
Miras alanında kız çocuklarının payı erkek
çocuklarının yarısı kadardı.
Mahkemelerde, o da belli davalarda, iki kadın
tanık bir erkek tanık yerine geçerdi.
Kadının ekonomik yaşama atılması da mümkün olamayacak
ölçüde zordu.
Kadınlara meslek yaşamı çok ender istisnalar
dışında-ebelik gibi- tamamen kapatılmıştı.
Seçme ve seçilme hakkı düşünce bazında bile söz
konusu değildi…
Atatürk Devrimiyle gerçekleşen Cumhuriyetle
erkek KULLUKTAN, kadınlar da CARİYELİKTEN kurtularak, özgür yurttaşlar
olmuşlardır…
Yeni Dönemde; Türk kadınının ekonomik, sosyal
ve siyasal yaşama katılımlarının sağlanabilmesi için bir dizi değişiklik
yapılmıştır…
1926 yılında TBMM’nce kabul edilen TÜRK
MEDENİ KANUNU İLE erkelere ve kadınlarımıza önemli ölçüde YURTTAŞLIK HAKLARI
verilmiştir…
Ancak, kadınlarımıza EŞİT YURTTAŞLIK HAKLARI
SEÇME VE SEÇİLME HAKLARI VERİLEREK, sağlanacaktır…
Kadınlara, 1930 yılında
belediye seçimlerinde seçme hakkı verilmiştir.
1933 yılında çıkarılan
Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 1934’te Anayasada yapılan
bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk
kadını layık olduğu değere kavuşmuştur.
Gazi Mustafa Kemal; “Dünyada hiç bir milletin kadını Ben Anadolu Kadınından
fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar
emek verdim’, diyemez” sözüyle yücelttiği TÜRK KADININA; birçok Avrupa
Devletinden önce bu hakları verişi anlamlıdır…
Bu yasa uyarınca, düzenlenen, 1935 yılındaki
seçimde 17 Kadın Milletvekili TBMM'nin 5.Dönemine girmiştir.
Bu sayı, 1936 ara seçiminde 1 artarak, 18’e yükselmiştir.
Böylece, TBMM'nin o tarihteki 395 genel
mevcuduna göre, kadınlarımız Yüzde 5 temsil oranına kavuşmuştur.
Ne yazık ki, bu oran 2007 yılına kadar
aşılamamıştır.
2007’deki seçimi kazanan 48 Kadın
Milletvekili ile kadınlarımızın 550 sandalyeli TBMM’deki temsil oranı Yüzde
7’ye ulaşmış; 22 Haziran 2011 seçiminde bu oran ikiye katlanarak, Yüzde 14’e
yükselmiştir.
22
Haziran 2011’de TBMM’nin 24.Dönemine seçilen 78 Kadın Milletvekilimizin Siyasal
Partilere göre dağılımı şu şekildedir.
AKP’DEN: 45, CHP’DEN:
19, MEHP’DEN: 3 DTP’DEN: 11
Bu sayı yeterli midir?
Elbette ki, değildir. 75 milyonluk Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan
kadınlarımız, TBMM’deki temsil oranının niçin Yüzde 50’nin altında kaldığını,
sormalı ve sorgulamalıdırlar.
Çağdaş Ülkelerin kadınları
bunu sorgulayarak ve de haklarını savunarak, bugün bizim önümüze geçmişlerdir.
Oysa kadınlara
parlamenter olma hakkını kazandıran yasalar, onlarda bizden daha sonra (Fransa’da
1944, İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952, İsviçre’de ise 1971 yılında) kabul
edilmiştir.
İşgalci Emperyalizme karşı, erleriyle omuz-omuza
savaşan kadınlarımız, bugün Çağdaş Cumhuriyetimizin kendilerine sağladığı hak
ve özgürlüklerden yeterince yararlanamamaktadır.
Daha acısı; Onlara yöneltilen şiddet,
Ulusumuzun onurunu ve aydınlığını karartmaktadır.
Hak verilmez, alınır… Ve de, kullanılır.
Kadınları öteleyen (erkeklerin egemen olduğu)
toplumda, yasa çıkarmak yetmez. Yasaları uygulayacak, çağdaş hukuk düzeninin
sağlanması gerekir.
Eli öpülesi kadınlarımız bunu gerçekleştirmek
için, bilinç ve inançla, hiç yılmaksızın mücadele etmelidirler.
Kadınlarımızın özgür, eşit
yurttaş olabilmeleri, ancak ülke ve ulusun bağımsızlığı ve bütünlüğü ile
olanaklıdır.
Ülke ve ulusun bağımsızlığının
olmadığı yerde, kadın haklarından, eşit yurttaşlıktan söz edilemez.
Kadınlarımız, ikinci sınıf insan yerine
konulmasına izin vermemelidir.
Kadınlarımız, Laik Cumhuriyet rejiminin
kendisine sağladığı hak ve özgürlüğe -ÇAĞDAŞ UYGARLIK YOLUNDA-; sonuna kadar
sahip çıkmalıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder