AHMET AVCI
İZMİR- 10 NİSAN 2012
SURİYE GERÇEĞİ VE TÜRKİYE
“HARP, HAYATİ VE ZARURİ OLMALIDIR.
MİLLETİN HAYATI, TEHLİKEYE GİRMEDİKÇE, SAVAŞ CİNAYETTİR.”
MUSTAFA
KEMAL ATATÜTK
Arap Baharı ile başlayan
gelişmeler sürecinde, Suriye gerçeği ve Türkiye’yi anlatmaya çalışacağım.
Tüm açıklılıkla ve kaygılarımla
belirtmeliyim ki; bugünlerde; ÜLKEMİZİN KADERİNİ BELİRLEYECEK BİR TARİH
YAZILMAKTADIR…
Ve ne yazık ki Türk Halkı da bu süreçte
olanları kayıtsızlıkla izlemektedir…
Halkımın duyarlı ve aydın Atatürkçülerine
hitap ederken bu gerçeğin altını özellikle çizmek istiyorum…
Bu konferans görevini
aldığımda, eski günlere dalıp gittim. Emekli bir asker olarak, bu günlerde
Suriye ile birlikte anılan; HATAY’A, Reyhanlı’ya, Altınözü’ne ve KİLİS’E
takılıp kaldım.
Urfa AKÇAKALE Hudut Bölük Komutanı
olarak, Suriye Sınırının 62 km’lik bölümünde, Antakya Hudut Tabur Komutanı
olarak da; 144 km’lik bölümünde sorumluluk almıştım…
Kilis İl Jandarma Komutanı olarak da tüm
il bölgesinde sorumluluk taşımıştım…
Suriye Hudut Makamları ile sürdürülen
görüşmelere de katılmıştım.
Geçmiş bilgi ve algılarıma da dayanarak, önce
Suriye’yi anlatmaya çalışacağım.
Suriye Arap Cumhuriyeti, 1 OCAK 1944 tarihinde
bağımsızlığını kazanmıştır. İlk Cumhurbaşkanı
Türk asıllı Sükri el-Kuvveti’dir.
Başkenti ŞAM olup, nüfusu 24 milyon kadardır.
Nüfusunun, % 88 Arap % 6 Kürt, % 2,8 Ermeni, % 1 Türk, % 1
Rum. Kalan nüfusu Süryaniler, Keldaniler, Nasturiler,
Çerkezler ve Yahudiler den oluşur.
Türkiye’nin güney komşusu olan, Suriye ile
sınırının uzunluğu 911 km’dir.
Bağımsızlık sonrası Suriye bir darbeler
ülkesi olmuş ve Ülke hep istikrarsızlık içinde bocalamıştır.
1967 Arap – İsrail Savası sırasında,
Suriye’nin Hava Kuvvetleri Komutanı ve Savunma Bakanı olan Nusayri asıllı
Hafız Esad, 23 Kasım 1970′te gerçekleştirdiği darbeyle yönetimi ele geçirmiştir.
Ülke 1970′ten buyana Hafız Esad ailesinin
yönetimi altındadır.
Dış problemleri: Filistin topraklarını
işgali altında tutan İsrail, 1967 savasında
Suriye’nin Golan tepelerini de işgal etmiştir. Suriye’nin İsrail’le bu işgalden
kaynaklanan bir Problemi bulunmaktadır. Suriye Golan
tepelerini İsrail’den geri istemektedir.
İç problemleri: Suriye’nin en önemli iç
sorunu ülkedeki İslâmi Cemaatlere yönelik baskıdan kaynaklanmaktadır.
BUGÜNKÜ SURİYE GERÇEĞİ:
2010 yılı Aralık ayında başlayan, 2011
yılında hız kazanan ve günümüze kadar süregelen, Arap ülkelerindeki gelişmelere
ARAP BAHARI denilmektedir.
18 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan
protestolar; Cezayir, Libya, Ürdün, Tunus, Moritanya, Umman, Yemen, Suudi
Arabistan, Mısır, Suriye, Filistin, Fas’ta devam etmiştir.
Demokratikleşme, İşsizlik,
ekonomik sıkıntılar, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü KISITLAMALARI,
usulsüzlükler ve kötü yaşam koşulları gibi pek çok sorunlar ileri sürülerek
başlatılan Protestolar, Tunus, Mısır ve Libya’da başarı sağlamıştır.
SURİYE OLAYLARI
1970 yılında iktidara
gelen Hafız Esad, 10 Haziran 2000’de ölünce; İktidar, Oğlu Beşar Esad'a geçmiştir.
Beşar Esad 12
yıldır iktidarda bulunmaktadır.
Ülke'de yaklaşık
40 yıldır uygulanan Olağanüstü Hal,
ancak Nisan 2011 sonlarında kaldırılmıştır.
OLAYLARIN GELİŞİMİ: Suriye’de Ayaklanma; 28 Ocak, 2011’de Ali AKLEH’İN Kendisini yakmasıyla başlamıştır.
Protestoların artması ve Yönetimin sert
önlemler almasıyla, kan akmaya başlamıştır. Nisan 2011’de de Türkiye’ye Mülteci
akını başlamıştır.
Türkiye, “SURİYE’DEKİ
GELİŞMELERİ, KENDİ İÇ SORUNU OLARAK, GÖRDÜĞÜNÜ AÇIKLAMIŞ, MUHALEFETİN
İSTEKLERİNİN DİKKATE ALINMASINI” Şam yönetiminden istemiştir. Sonuç alınamayınca da konu;
NATO ve Birleşmiş Milletler Gündemine taşınmıştır.
Esad Yönetimi, belli ölçüde reform
yapsa da muhalefeti ve onu destekleyenleri tatmin edememiştir.
Ve ülkede kan akmaya devam etmiştir.
Suriye Ordusundan kaçan askerler, ÖZGÜR Suriye Ordusu
(ÖSO) adıyla karşı bir ordu oluşturarak, Suriye Muhalefetinin yanında
yer almışlardır.
2 Mart 2012’de AB Devlet ve Hükümet başkanları, Suriye’de
muhaliflerin kurduğu “SURİYE ULUSAL KONSEYİ”Nİ (SUK) Suriyelilerin meşru temsilcisi olarak
tanımışlardır.
Türkiye, daha
gelişmelerin başlangıcında; tavrını ortaya koymuş; “MUHALEFET’İN İSTEKLERİNİN
KABULÜNÜ YA DA İKTİDARIN BIRAKILMASINI” istemiştir. Ülkemize sığınan
MÜLTECİLERE de yardım için kamplar kurmuştur.
TÜRK Dışişleri
Bakanlığı, olumsuz gelişmeler üzerine, Suriye'deki “Türk Büyükelçiliği’nin
22 Mart itibarıyla kapatılacağını” bildirmiştir.
Açıklamada,
Suriye'deki Türklere “YURDA DÖNMELERİ ÇAĞRISI” da yapılmıştır.
Dışişleri
açıklamasında, “Şam'daki Büyükelçilik hizmetlerinin 22 Mart 17.00'den itibaren
durdurulacağı, hizmetlerin Halep Konsolosluğu tarafından yürütüleceği” bildirilmiştir.
27 Mart’ta; Suriye, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği Özel
Temsilcisi Kofi Annan’ın barış planını kabul etti.
BM GÜVENLİK
KONSEYİ'NİN DE BİR AÇIKLAMAYLA DESTEK VERDİĞİ ALTI KADEMELİ PLANDA ŞU DETAYLAR
YER ALDI:
1.
Suriye yönetimi, "halkın meşru istek ve kaygılarına
yanıt vermek için başlatılacak olan ve Suriyelilerin liderlik edeceği kapsamlı
siyasi süreç” için Annan’la işbirliği içinde çalışmayı taahhüt etmektedir.
2.
Suriye, çatışmaları durdurmayı ve insanların yaşadığı
bölgelerde görülen askeri hareketliliği ve ağır silahların kullanılmasını
derhal durduracağını taahhüt eder. Bu adımlar atılırken Suriye, şiddeti
sonlandırmak için BM gözetimi altında Annan’la birlikte çalışacaktır. Annan,
muhalefetten de bütün çatışmaların sona erdirilmesi için benzer taahhütler
beklemektedir.
3.
Suriye insani yardımın iletilmesi ve yaralıların
boşaltılması için günlük iki saatlik “insani duraklamayı kabul etmekte ve
uygulamaktadır.”
4.
Suriye “rastgele tutuklanan kişilerin serbest bırakılma
hızını ve kapsamını” ve bu kişilerin tutulduğu yerlerin bir listesini sunmayı
taahhüt etmektedir.
5.
Suriye ülke genelinde gazeteciler için hareket özgürlüğünü
sağlamayı ve “ayrımcı olmayan bir vize politikası uygulamayı” taahhüt
etmektedir.
6.
Suriye “yasalarca garantilenen çerçevede toplanma özgürlüğü
ve barışçıl gösteri yapma hakkına saygı duyacağını” taahhüt etmektedir.
5 Nisan’da Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği Suriye Özel
Temsilcisi Kofi Annan'ın isteğiyle, gözlemler yapmak üzere Suriye'ye gönderilen
öncü heyetin (TÜRK TEMSİLCİSİ YOK) Şam'a vardığı açıklandı. Bu arada,
Suriye'nin Uluslararası Kızılhaç Komitesi'nin ülke çapında insani yardımlara
başlamasına izin verdiği bildirildi.
Birleşmiş
Milletler, ANNAN PLANI’NIN yürürlülüğe konulması için taraflara 10 NİSAN 2012
tarihine kadar süre verdi.
Suriye; ANNAN
planının uygulanmasının kabulü için: MUHALİFLERDEN, TÜRKİYE’DEN, SUUDİ
ARABİSTAN VE KATAR’DAN YAZILI GÜVENCE İSTEMİŞTİR. (basın)
Son alınan
haberlerden, çatışmaların sürdüğü, ANNAN PLANI’NIN işlerlik kazanmadığı,
TÜRKİYE’YE doğru Mülteci akını olduğu ve sığınmacılar sayısının 30 000 bini
bulduğu öğrenilmiştir.
SURİYE KARŞTLARI:
ABD(İSRAİL),
İngiltere ve Fransa; ne pahasına olursa olsun, Suriye’deki Rejimin yıkılmasını,
kendi güdümlerinde bir YÖNETİMİN oluşmasını istemektedirler.
Bu işlevi de KOMŞU Ülkelerin yerine
getirmesini beklemektedirler.
Ortadoğu;
Emperyalist Devletlerin hep hedefinde olmuştur. Özellikle de PETROL, toplumun
yaşamına girdikten sonra.
Winston Churchill, boşuna; ”BİR DAMLA
PETROL, BİR DAMLA KANDAN DAHA DEĞERLİDİR” dememiştir…
Batı, petrolü kan değerinde görürken,
bizimkiler de, PETROLE; “ARAP YAĞI” demişler, ellerini- ayaklarını yumuşatmak
ve tedavi etmek için kullanmışlardır…
“Arap, yağı çok bulunca, … sürermiş,” deyişi
acaba neden söylenmiştir?
TÜRKİYE:
Kim ne derse
desin, Türkiye, Suriye ile savaşın eşiğindedir.
Öncelikle şu soruların yanıtını
aramalıyız:
1.
Suriye devleti ile devletimiz arasında bir sorun var mıdır?
2.
Suriye Halkı ile halkımız arasında bir sorun var mıdır?
3.
Bu Ülke’den ya da Halkından bize yönelen bir tehdit var
mıdır?
4.
Bu savaşı Suriye mi, TÜRKİYE Mİ İSTİYOR?
İlk üç soruya duraksaman, hayır deriz…
Dördüncü sorunun yanıtını da hepimiz
biliyoruz: SAVAŞ HEVESLİSİ OLAN DEVLET TÜRKİYE’DİR.
PEKİ, BU SAVAŞ HEVESİ NEDEN?
ABD, İSRAİL ve AVRUPA BİRLİĞİ, BÜYÜK
ORTA DOĞU PROJESİ’NİN UYGULANMASINI İSTİYOR…
İsrail; kendisine tehdit olarak gördüğü
SURİYE YÖNETİMİNİN DEĞİŞMESİNİ İSTİYOR.
(Büyük Ortadoğu Projesi, ABD'nin Batı’da
Fas, Doğu’da Moğolistan, Kuzey’de Çeçenistan, Güney’de Yemen'e kadar uzanan bir
coğrafyada yer alan ülkelere YÖNELİK SİYASİ, HUKUKİ, BİLGİ/EĞİTİM, EKONOMİ,
SOSYAL VE GÜVENLİK boyutlarını içeren kapsamlı bir "İSLAM COĞRAFYASI"
DÖNÜŞÜM STRATEJİSİ olup, bu alanlarda uzun vadeli bir değişimi hedeflemektedir.
BU PROJE İLE BÖLGEDEKİ 22 ÜLKENİN SINIRLARI DEĞİŞECEKTİR)
BOP uyarınca; Suriye’deki Rejim ve
Yönetim değiştirilerek, ülkede DEMOKRATİKLEŞME geçerli kılınmış ve SURİYE
MUHALİFLERİ’NİN talepleri karşılanmış olacak.
Ortaya koyabildikleri gerekçe de:
ÜLKEDE DEMOKRASİ OLMAYIŞI VE DEMOKRATİKLEŞME TALEBİNDE BULUNAN MUHALİFLERE
ŞİDDET UYGULANMASI.
Suriye Muhalifleri kim?
Aralarında birlik bütünlük var mı?
Meşruiyetleri nereden geliyor?
Meşru olsa bile, konu bizi neden bu
kadar ilgilendiriyor ki?
Demokratik Yönetimin olmadığı tek ülke
SURİYE Mİ?
Suriye’deki Rejimi ve Yönetimi
değiştirme yönünde, Türkiye kadar istekli başka bir ülke var mı?
Suriye’de demokratik bir yönetim
olmadığı yeni mi ortaya çıktı?
Türkiye’deki iktidarın geçmişte çok
yakın dostluklar sergilediği, Suriye yönetimini yok saymasının nedenini biliyor
muyuz?
ABD’NİN bile müdahaleye temkinli
yaklaştığını, hatta Türkiye gibi hevesli bir Devleti frenlediğini biliyor muz?
Arap Birliği Üyesi ülkelerin de; BEŞAR ESAD’I
dışlamayan çözümler aradığını da görmüyor muyuz?
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ
ÜYELERİ OLAN, RUSYA VE ÇİN SURİYE MUDAHALESİNE VE YAPTIRIM UYGULANMASINA KARŞI.
HATTA KOMŞUMUZ OLAN VE GÜÇLÜ EKONOMİK
BAĞLARIMIZ bulunan İRAN DA KARŞI…
BMGK ve BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL
KURULU KARAR ALMADIKÇA MÜDAHALE OLMAYACAĞI DA AÇIKTIR…
Ülkemizin Kurtarıcısı ve Devletimizin
kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN ünlü bir deyişi vardır.
Atatürk diyor ki: “HARP HAYATİ
VE ZARURİ OLMALIDIR. MİLLETİN HAYATI, TEHLİKEYE GİRMEDİKÇE, SAVAŞ CİNAYETTİR.”
Tüm komşularıyla “sıfır sorun” söylemi
ile yola çıkıp, komşularımızla aramızdaki hiçbir sorunu çözemedikleri gibi, yığınla
yeni sorunlar yaratanlara, Mustafa Kemal Paşa’nın ölümü üzerine J. NEHRU’NUN
tutuklu bulunduğu cezaevinden kızı İNDRE GANDİ’YE yazdığı mektubu anımsatmak
gerek.
NEHRU, mektubunda diyor ki: ATATÜRK,
GÜNÜMÜZÜN EN BÜYÜK LİDERİDİR. HER TARAFI DÜŞMANLARLA ÇEVRİLİ, YIKIK BİR
İMPARATORLUKTAN, YEPYENİ BİR CUMHURİYET YARATTI. EN ÖNEMLİSİ; SINIRLARINDA
HİÇBİR DÜŞMAN ÜLKE BIRAKMADI. DOST DEVLETLERLE ÇEVRİLİ BİR TÜRKİYE BIRAKTI.”
Türkiye; “STRATEJİK DERİNLİK KONSEPTİ”
doğrultusunda, ORTADOĞU’DA Liderliğe soyunmuş, ABD’NİN uyarısı üzerine de geri
çekilmiş ve onun güdümünde olmayı sürdürmüştür.
Bu gelgitler yüzünden kişilikli bir dış
politika da oluşturulamamıştır.
Türkiye, Önce ESAD’I, ABD lehine yola
getirmeye kalkışmış, Esad, yanaşmayınca da; SÜNNİ (MÜSLÜMAN KARDEŞLER)
ağırlıklı muhalefete yardımcı olmaya çalışmıştır.
Paramparça olan muhalefetin içinde
Türkiye’nin destek verdiği grup ta dışlanmış durumdadır.
Türkiye’nin desteği ile kurulan; SURİYE
ULUSAL KONSEYİ’NİN DE Suriye sokaklarında karşılığının olmadığı basında
yazılmıştır. (Radikal- Fehmi TAŞKENT- 19-03-2012)
Türkiye, ABD’nin “İRAN’I KUŞATMA VE İSRAİLİ
DE RAHATLATMA” politikasının BİR PARÇASI OLAN ESAD’I devirme planını OBAMA’NIN (şimdilik)
hayır demesi üzerine yürürlüğe koyamamıştır.
ABD, “SURİYEYİ KOMŞULARI HALLETSİN”
demektedir.
ÇİN, RUSYA VE İRAN DA ESAD’DA DESTEĞİNİ
SÜRDÜRMEKTEDİR.
BM VE ARAP BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ KOFİ
ANNAN, SURİYE’DE; "ESAD REJİMİ İLE MUHALEFETİ EŞİT GÖREN” KARARI, BMGK’DEN
OY BİRLİĞİ İLE ÇIKARTMIŞTIR.
Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil El Arabî,
Arap Birliği’nin Beşar Esad’ın ‘ÇEKİLMESİNİ İSTEMEYECEĞİNİ’ resmen açıklamıştır.”
(hürriyet.com.tr- 26.03.2012)
TÜM BUNLAR, TÜRKİYENİN “ESAD’SIZ SURİYE
HAYALLERİNE” açıkça vurulan darbelerdir.
Türkiye, Esad rejimini yıkmaya yelteniyor,
ama ne “stratejik müttefiki”
ABD’den DESTEK bulabiliyor, ne de komşularından.
Arap Birliği de Türkiye’nin Suriye’ye yönelik
tutumunu bir “OYUN” olarak görmektedir.
BAŞLARINA YENİ BİR EFENDİ İSTEMEMEKTEDİRLER.
Petrol tedarikçimiz Rusya ve İran da
bizi mercek altına almış durumdadır. Füze Kalkanı’na kucak açılması, Esad Rejimi’nin
yıkılmasına açıkça taraf olunması, bu iki ülkeyi zaten Türkiye’ye karşı hasım
hale getirmiştir.
Dünyanın müstakbel emperyal devleti Çin
de 20-25 yıllık petrol gereksinimini garanti altına alabilmek için İran’la yakınlaşmıştır.
Emperyalizme karşı verdiği savaş sonucu
bağımsızlığını kazanan ilk devlet olan Türkiye’nin Emperyalist devletlerle
işbirliği yaparak, başka bağımsız devletlin iç işlerine; HAÇLI ZİHNİYETİNE
YARDIMCI OLARAK, karışması akıl alacak bir iş değildir.
“YURTTA BARIŞ; DÜNYADA BARIŞ” ilkesine
eksiksiz uyan ve uygulayan, Mustafa Kemal ATATÜRK, 21
Aralık 1937’de, yani ölümünden bir yıl önce, (FRANSIZ MANDASI) Suriye’nin Başbakanı Cemil Mardam’la yaptığı görüşmede,
Suriye’nin BAĞIMSIZLIĞI yolunda ASKER göndererek, yardım vaat etmiştir. Bakınız ATATÜRK ne
diyor: “Suriyelilerin
ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kâfi. Söz veriyorum: İcap ederse girerim ve
sonra yine çıkarım. Temenni ederim ki, buna mecbur olmayalım. Katiyen
bırakamam. Suriye’yi terk etmek istemiyorlar. Fakat terk edeceklerdir. Bir kere
tutununuz, ordu yapınız. Korkmayınız. Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmaz
iseniz her şey yaparlar.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, 30/120-122)
Bugün; Atatürk’ün tespit ve
temennisinin tam aksi bir niyet ve amaçla Türkiye, Suriye’ye girmek istiyor.
Emperyalist devletler, geçmişte, “ADAM
ETMEK, KENDİ KADERİNİ TAYİN ETMEK, İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİ ÖNLEMEK”
BAHANESİNİ İLERİ SÜREREK ASKERİ GÜÇ KULLANIRKEN NE YAZIK Kİ GÜNÜMÜZDE DE
“DEMOKRASİ GETİRMEK ve ÖZGÜRLEŞTİRMEK” BAHANESİ İLE ASKERİ GÜÇ KULLANMAKTADIR…
Bu “DEMOKRASİ GETİRME VE ÖZGÜRLEŞTİRME”
HAREKÂTININ NASIL BİR ŞEY OLDUĞUNU GÜNÜMÜZDE ÖZELLİKLE IRAK ÖRNEĞİNDE YAŞAYARAK
GÖRDÜK…
IRAKTA; DİKTACI DENİLEN YÖNETİM KADROSU
GİTTİ, AMA ÜLKE ÜÇE BÖLÜNDÜ. BİR MİLYONDAN FAZLA SİVİL ÖLDÜ. MİLYONCA KİŞİ
YERİNDEN YURDUNDAN OLDU… YÜZBİNLERCE IRAKLI KADININ IRZINA GEÇİLDİ. ÜLKENİN YER
ÜSTÜ VE YER ALTI KAYNAKLARINA EL KONULDU…
MISIR, TUNUS ve LİBYA’DA OLANLARI
ANLATMAYA GEREK YOK…
DEMOKRASİ GELDİ Mİ DİYE SORSAK,
ANLAŞILIR.
Aslında Emperyalistler için DEMOKRASİ
bir bahaneden ibarettir. Önemli olan kendisine bağlı VE ÇIKARLARINI KOLLAYACAK
bir yönetim oluşturmaktır.
Asıl olan, egemen emperyalist devletin
ÇIKARIDIR. BU ÇIKARI HANGİ YÖNETİM GÜVENCE ALTINA ALACAKSA EN İYİ YÖNETİM DE
REJİM DE ODUR…
Emperyalist güçler, her düzende kendine
yandaş bulur, ama yandaş olmak o devlete her zaman yarar sağlar mı o
kuşkuludur.
Suriye konusunda; ABD yanında hareket
eden Türkiye’ye, İRAN’IN bakışını burada vurgulamayı gerekli görüyorum:
İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış
Politika Komisyonu Başkanvekili Muhammed Kevseri İstanbul’da düzenlenen “Suriye’nin
Dostları” toplantısını değerlendirirken “TÜRKİYE EMPERYALİZMİN TAŞERONU OLDU” demiştir.
İran Meclisi Başkanı Ali Laricani, ise
kurulda İstanbul’da yapılan konferansın “İSRAİL’E YENİ BİR NEFES ALDIRMAK İÇİN YAPILDIĞINI” söylemiştir.
İran basını, “TÜRKİYE’YE ASLA GÜVEN OLMAZ. ÇÜNKÜ SÖZLERİNDE
DURMUYORLAR” diye yazmıştır…
Komşuları
tarafından “EMPERYALİZMİN TAŞERONU” olmakla
suçlanmak, komşuları açısından “ASLA
GÜVENİLMEZ BİR ÜLKE” olarak görülmek, komşuları tarafından “İSRAİL’İ KORUYAN BİR ÜLKE OLARAK” tanımlanmak,
ülkemize yakışmamaktadır.
Artık biliyoruz
ki: ABD, BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİNİ YÜRÜRLÜĞE KOYMUŞTUR.
Ne yazık ki bu
uygulamayı da taşeronlar eliyle yürütmeye çalışmaktadır.
Ülkemizi de İÇİNE
ALAN VE BİR BÖLME VE PARÇALAMA PROJESİ OLAN “BOP”UN EŞBAŞKANI DA BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN’DIR.
VE YİNE NE YAZIK
Kİ, BU PROJENİN DİĞER EŞBAŞKANLARININ DA KİMLER OLDUĞUNU BİLMİYORUZ.
ABD’NİN TEŞVİK
YA DA İZNİYLE SURİYE’YE YÖNELECEK BİR ASKERİ MÜDAHALE’NİN Türkiye’ye ne yarar
getireceğini bilemiyoruz. Ancak ülkemize vereceği zararları kestirmek hiç te
zor değil.
Suriye’ye
yönelik müdahaleden Türkiye’nin uzak durmasını gerektiren OLGULAR şöyle
sıralanabilir: (KARDRİ GÜRSEL-MİLLİYET)
1.
ABD’nin de
Türkiye’nin de Suriye’ye müdahale doğrultusunda bir planı yoktur. Çünkü rejim
yıkılsa da yerine konulabilecek alternatif oluşmamıştır. Suriye’de tutarlı ve
dünyaya güven veren bir muhalefet ortaya çıkmamıştır.
2. Sünnileri, rejimin katliamlarından korumak
için bir tampon bölge oluşturmak amacıyla Suriye’ye asker sokmak, bu ülkenin
din, mezhep ve ETNİK KİMLİK ekseninde fiilen bölünmesinden, diğer ifadeyle “Lübnanlaşmasından”
başka bir sonuç doğurmayacaktır. Kaldı ki o tampon bölgenin sınırlarının neye
göre çizileceği bilinmemektedir.
3. Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin kayıtlarındaki silah ve teçhizat, bu tür bir
asimetrik müdahaleyi mümkün olan en az sivil kaybıyla kotarmaya yetecek sayı ve
nitelikte değildir. Bu silah ve teçhizatın Batılı müttefiklerden müdahale
ortamında acilen tedariki, istismara açık bazı ahlaki sorunlar doğuracaktır.
4. Türkiye enerjide Suriye’nin stratejik
müttefikleri Rusya ve İran’a bağımlıdır. Doğal gaz
akışının, Suriye’ye bir müdahale gerçekleştiğinde Türkiye’ye karşı bir silah
olarak kullanılmayacağını kimse garanti edemez.
5. Kürt sorunu
Türkiye’nin “Aşil Topuğu”dur, açık yarasıdır. Türkiye’nin Suriye’deki
muhalefeti desteklemesinin sonucunda, Baas rejiminin de PKK’ya üstü örtülü destek vermeye
başladığı yolunda doğruluğundan kuşku duyulmayan haberler gelmektedir. Bir
müdahale söz konusu olursa yalnızca Baas unsurlarının değil, İran’ın da
Türkiye’nin açık yarasına parmak sokması beklenmektedir.
6. Suriye’ye asker sokmak, Ankara açısından “Kürt
sorununun” uluslar arası bir sorun haline gelmesi riskini de içermektedir.
7. Savaş parasız olmaz. Bir savaş elbette ki
Türkiye’nin bütçesine büyük yükler bindirecek. Baharda müdahale demek, en
azından turizm sezonunun başlamadan bitmesi demektir. PKK’nın da Türk turizm
endüstrisini tehdit ettiğini unutmayalım.
8. Türkiye, iktidar tarafından kutuplaştırılmış
ve manen bölünmüş bir ülkedir. Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Laik-İslamcı
ekseninde parçalanmış bir kamuoyundan, gereksiz bir savaşta birlik-beraberlikçi
reaksiyon göstermesini beklemek mümkün değildir. Tabii bu gereksiz savaş
muhalefeti daha da ezmenin, basını daha da susturmanın gerekçesi olmayacaksa...
9. Baharla birlikte İran’ın nükleer tesislerine bir İsrail saldırısının düzenlenme olasılığı
yüksektir. Bu olasılık, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinin paralelinde
gerçekleşirse, ortaya çıkacak “İRAN-SURİYE EKSENİNE KARŞI TÜRKİYE-İSRAİL İTTİFAKI” tablosu,
herhalde en çok İsrail karşıtı AKP yandaşlarını üzecektir.
10. Türkiye, Suriye’yle ilgili olarak “Bütün seçenekler masada”
diyor; bir müdahalenin ise bölge ülkeleri tarafından yapılmasını doğru buluyor.
Türkiye bir bölge ülkesi ama Arap değil. Gerekçe Sünni
kardeşleri kurtarmak bile olsa, Arap Suriye’ye Osmanlı mirasçısı Türkiye’nin
girmesi Sünni başkentlerde de tepkiyle karşılanacak ve Ankara’nın bölgeyle
ilgili Yeni Osmanlıcı emeller beslediği yolundaki şüpheleri fazlasıyla
artıracaktır.
Ayrıca; Generallerinin 1/4′ü tutuklanmış TÜRK SİLAHLI
KUVVETLERİ’NİN savaş azim ve iradesi darbe almıştır.
1984′ten beri Türk subayı vatan bölünmesin diye her türlü
fedakârlığı gösterdi. Şehit de oldu, Gazi de.
Ne yazık ki; Bölücü teröristlerin gizli tanıklığı ile
TERÖRİST oldu ve yargılanmakta.
Bir Genelkurmay Başkanı, terör ve çete kurucusu suçlamasıyla
yargılanmaktadır.
Suriye müdahalesine karşı; TORUMTAY refleksini
gösterebilecek, KOMUTAN var mıdır bilinmez ama; Suriye Savaşına girenlerin
benzer uygulama ile karşılaşma kuşkusu hep olacaktır.
Suriye’de başlayacak ULUSLAR ARASI çatışmada; Rusya, İRAN ve
hatta ÇİN’İN seyirci kalması beklenemez…
ABD donanması gibi, Rus Donanmasının da Suriye kıyılarında
devriye gezdiği sır değildir…
Ermenistan’ın “hak iddia ettiği
topraklarımıza saldırmayacağını” kim garanti edebilir!
Güney Kıbrıs’ın durup ve susup
bekleyeceğini mi sanıyorsunuz?
Ülkemizde ki BÖLÜCÜ KÜRTLERİN ÖZERKLİK
HATTA BAĞIMSIZLIK İLANINA KALKIŞMAYACAĞINI BEKLEYEBİLİR MİYİZ?
YA TOPLUMU DERİNDEN ETKİLEYECEK TERÖR VE
SABOTAJ BEKLENTİLERİ…
YARATILACAK EKONOMİK KARGAŞA VE ÇÖKÜNTÜNÜN
KORKUNÇLUĞU…
Biliyoruz ki:
Suriye
HALLEDİLDİKTEN SONRA; ABD; İsrail, Türkiye, Kürtler ve iç hainlerle işbirliği
yaparak, İran’ı vurmak isteyecektir.
Sonra da ABD,
İsrail, İran, Irak ve Suriye Kürtleri ve vatan hainlerimiz olan işbirlikçilerle
birlikte Türkiye Cumhuriyetini parçalamaya yönelecektir.
ABD ve
İşbirlikçilerinin, Milletleri uyandırmamak adına Atatürkçülüğü silmek istemeleri
boşuna değildir.
Türkiye’nin;
akılcı, gerçekçi ve tam bağımsız bir dış politikayla, devletimizi ve
milletimizi belalardan uzak tutmasını bekliyor ve diliyoruz…
Saygılarımla.
Erzincan Askeri lisesinde edebiyat öğretmenim Hüseyin AĞCA'NIN ben onurlandıran YORUMUNU aşağıda sunuyorum:
Muhterem
kardeşim,
10.04.2012
Bütün
meslek hayatımda vurguladığım ilkelerden biri de şu idi: Gençler size varsa
hocalık hakkımı helal etmemin birçok sebebi vardır. Bunların en başında olanı
şudur. Bilginiz, iz’an ve idrakiniz, Vatana hizmetteki gayretlerinizle BENİ
GEÇERSENİZ, İŞTE OZAMAN SİZE HOCALIK HAKKIMI HELAL DERİM.
YAZINIZI
GURURLA, GÖZYAŞLARIMLA OKUDUM.
KEŞKE, SİZİ
O ORTAMDA DİNLİYOR OLSAYDIM.
AYAĞA KALKAR
HAYKIRIRDIM. İşte ey Aziz Milletim. Artık rahat ölebilirim. Beni geçen bir
öğrencim daha karşınızda…
Kutluyor, yanaklarından
şefkatle öpüyor, hepinize Aziz Milletimin hizmetinde uzun ve sağlıklı ömürler
diliyorum.
Cepheyi terk
etmek yok.
Ağca
2 yorum:
Çok bilgilendirici ve açıklayıcı yazınızdan çok şey öğrendim. Görüş ve düşüncelerinize tamamen katılıyor, saygılar sunuyorum.
Dostum,
İlgi ve değerlendirmeniz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Yorum Gönder