29 Ağustos 2014 Cuma

250- KOCATEPE ZAFER YÜRÜYÜŞÜ- 14 GÖZLEMLERİM DUYGULARIM

KOCATEPE ZAFER YÜRÜYÜŞÜ-14
GÖZLEMLERİM VE DUYGULARIM

Türküye Cumhuriyeti Devletinin özgür bir bireyi olarak, bir grup arkadaşımla birlikte, 26 AĞUSTOS KOCATEPE “ZAFER YÜRÜYÜŞÜ”NE KATILMAK ve Türk BÜYÜK Taarruzu’nun 92. Yılını kutlamak üzere; BUCA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNİN ÜYELERİYLE BİRLİKTE Afyon’un ŞUHUT ilçesine gitmek üzere yola çıktık…

Amacımız; Zafer yürüyüşüne katılarak, 92 yıl önce Başkomutan, Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanlarının çıktığı BÜYÜK TAARRUZ’UN BAŞLANGIÇ KARARGÂHI Kocatepe’ye, aynı yolu yürüyerek çıkmak ve o havayı teneffüs etmekti…

Ben, ruhumda büyüttüğüm ve yücelttiğim Tarihi ve Kutsal bir görevi yerine getirmek istiyordum. Çünkü benim için; KOCATEPE DE, SARIKAMIŞ gibi, SAKARYA gibi ÇANAKKALE gibi Milletimin Kutsal Mekânlarından birisi idi.

Türk Yurdunun uğradığı; haksız, ahlaksız, anlamsız ve acımasız bir İşgal eylemine karşı Türk Milletinin birleşerek, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde başlattığı Kurtuluş Savaşı’nda, Emperyalistlere karşı vurduğu en güçlü yumruğun atıldığı yerde olacaktım.
Ve Üstelik Bu kez Torunum ATA ile birlikte olacaktım…
Önceki KOCATEPE öykülerini benden dinleyen ATA, hevesle bu yürüyüşe katılmak istiyordu…

Biliyordum ki; Büyük Taarruzla kazanılan ZAFER, Türk’ün Emperyalizme karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinin, yılmaz ve sarsılmaz iradesinin, işgale ve paylaşılma, parçalanma girişimine baş kaldırısının, en çetin direnişi en güçlü yumruğudur.

Bu Zafer, Türk Milletinin yüceliğinin, haksızlığa ve dayatmalara boyun eğmeyen kişiliğinin ve Yurtseverliğinin bir göstergesidir...

Türk Kurtuluş Savaşında; Paşalar, Subaylar, Erler hatta Kadınlarımız ve Milisler, özetle tüm Halkımız, Bağımsızlık için seve seve canlarını vermişlerdir.
Ve Zaferi kazanmışlardır.
Türklüğü kurtarmışlardır, Türk Devletinin de KURULUŞ yolunu açmışlardır.
Ve yine biliyordum ki: Gerçek Zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu HEDEFTİR.
Bu hedef; Çağdaş Uygarlık düzeyini yakalamak hatta üstüne çıkmaktır. Bizim görevimiz ise; bize bırakılan Onurlu -Hedefe- Mirasa sahip çıkmaktır.

Biliyoruz ki; 26 Ağustos 1922 de KOCATEPE’DE başlatılan BÜYÜK TAARRUZ SONUCUNDA KAZANILAN 30 AĞUSTOS ZAFERİ; TÜRK’ÜN TÜRKLÜĞÜN VE TÜRKİYE’NİN DÜNYAYA MÜHRÜNÜ VURMASIDIR…   

Yazar Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi; ”Neyimiz varsa, Bağımsız bir devlet kurmuşsak, şerefli insanlar olarak dolaşıyorsak, Yurdumuzu; Batının, Vicdanımızı ve kafamızı Doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, hatta nefes alıyorsak, hepsini her şeyi; 30 Ağustos Zaferine borçluyuz.”  

Tüm olumsuzluklara karşın, coşkusunu yitirmemeye çalıştığımız bir bayram yaşıyoruz… Bu coşku; 30 AĞUSTOS ZAFERİ GALİBİYETİNİN SEVİNCİNDEN DAHA ÇOK; BU ZAFERİN DÜNYA BARIŞINA SAĞLADIĞI KATKIDAN ÖTÜRÜDÜR…

Günümüzde bile; DÜNYA BANKASI, ULUSLAR ARASI PARA FONU VE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TUTUM VE DAVRANIŞLARI; Osmanlı’yı, Türk ve Türklüğü bitiren SEVR BARIŞ ANTLAŞMASININ hükümleriyle örtüşmektedir…
Yani Türkiye ufaltılarak; SİYASİ, EKONOMİK VE ASKERİ bakımdan bağımlı hale getirilmek istenmektedir…

Mustafa Kemal PAŞA’NIN başlattığı, Milli Mücadelenin genel amacı; “Milletçe harekete geçerek, Ülkeyi işgalden kurtarmak ve Bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmaktır.”   
Milli Mücadelenin ideolojisi; Milli Birlik ve Beraberliği sağlayarak, Milli Bağımsızlık ve Milli Egemenliği elde etmektir… 
Milli Bağımsızlık işgalcileri, Milli Egemenlik de; Saltanatı yenmekle mümkündü. Bunları gerçekleştirebilmek için de öncelikle Milli birlik ve beraberliği sağlamak gerekmekteydi.   

Yolda önce; Büyük TAARRUZ Şehitliğini ziyaret ettik…  

Akşam ŞUHUT’A ulaştık…   
Mustafa Kemal Paşa ve Büyük Taarruz Komuta Heyeti’nin son gecesini geçirdikleri bu belde de beklediğimiz coşkuyu bulamadık…

Orman Bakanı, İlçede idi…
Şehirdeki tüm düzenleme; Orman Bakanına göre yapılmıştı…
2009 hatta 2013’te ki coşkudan eser yoktu…
Şuhut’taki etkinlikleri uzaktan izledik…
Resmi programa uymadık, her nedense, Şuhut’taki hava bize boğucu gelmişti Bir an önce yürüyerek KOCATEPE’YE çıkmak istiyorduk…
Gece 23.00’te Zafer YÜRÜYÜŞÜ başlangıç noktasına ulaştık. Burada da resmi töreni beklemeden yürüyüşe başladık (resmi yürüyüş saat 01 30 da başlayacaktı… 01. 30 da yürüyenleri Kocatepe etkinliğine yetişmeleri olanaklı değildi… Aslında Kocatepe resmi programında da görülecek bir şey yoktu ya…)
Hava güzeldi,  Ay henüz çıkmamıştı ancak yıldızların altında KOCATEPE’ YE yürümek bizim için bir ayin gibi idi…   
Hiç bilmediğimiz bir yolda; 92 yıl önceki sessizlik ve ulvi duygularla yürüdük…   
Torunumla bu ulvi yola çıkmak benim için ayrıca bir keyif ve onur kaynağı idi…
Övünçle söylemeliyim ki bu zorlu yürüyüşte, hiç zorlanmadan ve bize de güç vererek öncülük etti…
Yol iyi düzenlenmişti…
Aydınlatılmıştı…
Mola noktaları iyi seçilmişti…
İkramlar da iyi idi…
4 saatlik bir yürüyüş sonunda, Kocatepe eteğindeki son mola yerinde MEHMETÇİKLERİN İKRAM ETTİĞİ, “BÜYÜK TAARRUZ öncesi Mehmetçiklerimizin de yediği”,  MERCİMEK ÇORBASI VE ÜZÜM HOŞAFI    TÜM YORGUNLUĞUMUZU ALDI…
Burada daha fazla duramazdık, yeniden yola koyulduk, 1500 metrelik yolumuz kalmıştı…
Ben tüm benliğimle: Büyük Taarruz’un başlangıç anını yaşamak istiyordum.
Tam zamanında Kocatepe’ye ulaşmıştık…
Protokol da nerede ise bizimle birlikte geldi…
Bakan ve Vali’yi göremedim… Askeri Zevattan da kimler vardı öğrenemedim…
KOCATEPE’NİN ANLAMINA YARAŞIR BİR TÖREN DEĞİLDİ BU…
Üzüldüm…
Daha önce katıldığım ve çok da duygulandığım 2009 törenleri daha görkemli ve daha coşkuluydu…
Halk da bu ölçüde parçalanmamıştı…
Bezgin değildi…
Ve 2009 ve 2013 törenine katılanlar daha kalabalıktı…
İçim burkuldu…
Çanakkale TÖRENLERİNE katılan ANZAKLILARI bir anda anımsadım…
Binlerce kilometre öteden gelen bu kişileri hangi duygular kamçılıyordu…
Biz neden bu ölçüde duyarsızlaştık, bezginleştik…
Kocatepetepe’nin tün olumsuz koşullarını göze alarak gelenler de bezgindi…
Hava soğuktu, katılanlar gece koşullarında 13 km yürümenin yorgunluğunu taşıyordu…
Ama neden sessiz idi…
Coşkudan burada da eser yoktu…
Kocatepe Üniversitesinin hazırladığı göstermelik tören de hiçbir şey ifade etmiyordu… (Kocatepe törenlerinin bu biçimde yapılması Türk Milletine de Türk Silahlı Kuvvetlerine de bu Savaşta canını kanını verenlere de Atatürk'e de hakarettir… Mutlaka bu tören Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılmalıdır…
İzlediğimiz tören Türk Kurtuluş Savaşını taçlandıran, TÜRK BÜYÜK TAARRUZUNU ANIMSATAN ONURLANDIRAN bir tören değil, unutturan bir törene dönüştürülmüştür…)
Bilmeme ve istememe rağmen Büyük taarruzun başlangıç anını yaşayamadım…
Ben de torunumla yan yana oturdum…
Torunumun yorgunluktan dizime koyduğu başını okşayarak, 26 Ağustos 1922 şafağını düşündüm.
Mustafa Kemal Paşa’yı ve CEPHE’Yİ algılamaya çalıştım…
İnanıyorum ki; MUSTAFA KEMAL PAŞA O ANLARDA, ZAFERE İNANDIĞI KADAR, MİLLETİNİN BİRLİK VE BERABERLİĞİNE DE İNANIYORDU…
MİLLETİ İÇİN AYDINLIK GÜNLERİ YAKALAYACAĞINI BİLİYORDU…
VE AYDINLIK GÜNLERİN İLELEBET YAŞATILACAĞINA EMİNDİ…
Hüzünlendim…
Nazım Hikmet’in KURTULUŞ DESTANINDA DİLE GETİRDİĞİ; KOCATEPE’YE İLİŞKİN DİZELER KULAKLARIMDA bu kez ÇINLAMADI…

Her nedense Hilmi YAĞCIOĞLU’NUN ATATÜRK’TEN SON MEKTUP ŞİİRİNDE Kİ DİZELERİ BEYNİMDE DOLANIP DURDU:

“Siz beni hala anlayamadınız.
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da…
Hep tutturmuş ‘Yıl 1919 Mayıs’ın 19’u diyorsunuz.
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor; övüyorsunuz.
Mustafa Kemal’i anlamak, bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil.

Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler.
Siz bana; neler yaptınız ondan haber verin.
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?
Mustafa Kemal’i anlamak, yerinde saymak değil.
Mustafa Kemal’in ülküsü, sadece söz değil.”


Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN bu ülkeye ve bu millete kazandırdıklarını düşündüm…
Şimdi ne durumda olduğumuzu anımsadım…
Ve kazandırdıklarımızı yitirmemizin acısını YÜREĞİMDE duydum…
VE KENDİ KENDİME BİR ŞEYLER MIRILDANDIĞIMI HİSSETTİM: 
“Vatan tehlikededir…
Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez…
Ya istiklal, ya ölüm…
Hiçbir güç, Türkiye’nin Birlik ve Bütünlüğü ile oynayamaz…
Türk Ordusu var ve güçlü oldukça Türk Milleti sonsuza dek yaşayacaktır.
Güçlü Ordusunu arkasına alan “Devlet Adamları”, “Diğer Devletler” tarafından; “Deliğe Süpürülme” korkusundan da, “KULLANILMA” zilletinden de kurtulmuş olurlar…
Zihnim durmuyor, bu kez de Süleyman ALPAYDIN’NIN YIKIN HEYKELLERİMİ DİZELERİ KAFAMA GELDİ OTURDU…

“Özlediyseniz fesi peçeyi,
Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi,
Hala medet umuyorsanız;
Şıhtan şeyhten dervişten
Şifa buluyorsanız,
Muskadan üfürükçüden
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi.

Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek,
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek,
Diyorsanız ki okumasın;
Kadınımız kızımız,
Budur bizim alın yazımız…

Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi.

Fazla geldiyse size,
Hürriyet cumhuriyet,
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın sultanın,
Hala önemini anlayamadıysanız, Millet olmanın,
Kul olun, Ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin Şeyhülislamın.
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi,

RAHAT BIRAKIN BENİ…”

Evet, güneş artık doğuyor ben de Kocatepe’deki Atatürk Anıtı’nın yanına gidiyorum ve Aziz Atatürk’ün baktığı YÖN’E bakıyorum.
“Türk Ulusu buralara nereden gelmişse; bizler de Türklük dünyasının dört bir yanından; Alaşehir, Balıkesir, Edirne; Erzurum ve Sivas kongrelerinden ve Amasya Genelgesinin ruhundan geldik…
Bizler de; karanlıklar, ihanetler ve satılmışlıklar içersinden; karanlığı yırtarak, KOCATEPE’YE GELDİK.    
Evet; bizler, TEK ULUS; TEK BAYRAK; TEK DİL; Çağdaşlık ve ULUSAL EGEMENLİK andımızı dünyaya ve AYMAZLARA anlatmak için buraya; TÜRK ULUSUNUN ONUR TEPESİNE geldik Atam… Ama ne yazık ki EMANETİNE SAHİP VE layık olamadık ATAM…” dedim, içimden.    
Ve,
Bize bu ülkeyi, bu Milleti ve bu Devleti kazandıran BAŞTA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE ARKADAŞLARINI, MEHMETÇİKLERİ, EMEĞİ GEÇEN HERKESİ MİNNET VE ŞÜKRANLA YAD ETTİM.   


Ahmet AVCI
27 AĞUSTOS 2014











13 Ağustos 2014 Çarşamba

249-MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YAPTIKLARI VE BUGÜN YIKILANLAR…

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YAPTIKLARI
VE
BUGÜN YIKILANLAR…

Mustafa Kemal Atatürk’ü birkaç cümle ile anlatmak, elbette mümkün değil…
Yaptıklarını birkaç maddede sıralamak da öyle…
Askeri Birliklerde verdiğim konferanslarda ve Üniversitede ders verdiğim dönemde kendimce “MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YAPTIKLARI”NI  daha iyi anlatabilmek için maddeler halinde sıralamıştım…
Bakalım bugün hangi noktadayız…

1.      ATATÜRK; YARI SÖMÜRGE DURUMUNDAKİ ÜLKEYİ İŞGALDEN KURTARMIŞ VE TAM BAĞIMSIZ BİR DEVLET KURMUŞTU…
Beynimizi ve vicdanımızı; Arap’ın, Ülkemizi; Emperyalistlerin işgalinden kurtararak, Yarı Sömürge durumundaki ve etrafı düşmanlarla çevrili bir devleti bağımsızlaştırmış ve çevresi dost ülkelerle çevrili bir Cumhuriyet devleti kurmuştur. Böylece sömürgecilikten yeni kurtulmuş ya da kurtulmakta olan ülkelerle birlikte tüm dünyaya örnek olmuştu.

ŞİMDİ NE HALE GETİRİLDİK…

2.      ATATÜRK “ULUS BİRLİĞİNİ” SAĞLAMIŞTI…
Bir devletin sınırları içinde yaşayanları Ulus haline getirmeye çalışmıştır. İmparatorluktaki Türklere de Türklük bilincini yerleştirmeye çalışmıştır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu içinde bir değil birçok halk yaşamaktaydı.

YA ŞİMDİ NE YAPILIYOR…

3.      ATATÜRK “HUKUK BİRLİĞİNİ” SAĞLAMIŞTI…
Osmanlı İmparatorluğunda; en geniş döneminden Birinci Dünya savaşı öncesindeki en dar dönemine değin, hiçbir zaman “HUKUK BİRLİĞİ” sağlanamamıştır.
Cumhuriyet öncesi düzende; “Çok Hukuklu” sistem geçerli idi. Ayrıca “yargı yeri çokluğu” da vardı: Şeri’iye, nizamiye, ticaret, konsolosluk ve cemaat mahkemeleri vb.
Çok hukuklu sistem; Ülke insanlarını hukuken kümeleştiren ve bölen, din ve mezhep farklılıklarını pekiştiren bir sistemdi.
Şeriatta her mezhebin içtihadı farklı idi. Yani Hukuku da farklı idi.
“Hukuk Birliği” sağlanamadığı içindir ki, Osmanlı Devletinin hem bölgeleri, hem yurttaşları devlete bağlı değildiler. Ülkede yaşayan insanlar, kendi dinlerine göre, özel kanunlara bağlı idiler.
Mustafa Kemal; bunlara da 1926 yılında yeni yasaları kabul ettirerek hukuk karmaşasına son vermiş, hukuk devrimini gerçekleştirmiş ve Türkiye’de “Hukuk Birliği”ni sağlamıştır.
 “Herkese aynı kanunlar uygulanır. Türkiye’de suç işleyen kimse, Türk Kanunlarına göre yargılanır.”
Bugün Ülkemizde yaşayan Ermeni, Rum ve Yahudi yurttaşlarımız, Müslüman Türk’ün sahip olduğu hukuka sahiptir. Aralarında hiçbir fark yoktur.
Ülkemizde böylece kadın erkek eşitliği de sağlamıştır.
Cumhurbaşkanı ile sıradan bir yurttaş hukuk bakımından eşittir.
Eşitlik; Anayasal bir haktır.

ŞİMDİ HUKUK VE ADALET VAR MI?

4.      ATATÜRK “ÇAĞ DEĞİŞTİRMİŞTİR ORTA ÇAĞI KAPATMIŞTIR…”
Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşını kazanıp, Devrimi başlatıncaya değin Ortaçağın içinde yaşıyorduk.
Atatürk, Devrimi ile “dini, bütün yaşama egemen olmaktan” çıkartıp, ”aklı egemen” kılmıştır. Böylece Türkiye’de de Çağ değişimi başlamıştır. Ortaçağ son bulmuştur.
Dinin insan yaşamı ve devlet yaşamı üzerindeki etkisi kaldırılmıştır.
Toplumsal yaşamda Feodalite yıkılmıştır.
Para ekonomisi getirilerek, sanayi kurulmaya başlanmış ve tarım ekonomisinin yerini para ekonomisi almıştır.

BUGÜN ORTA ÇAĞ’A YÖNELMEDİĞİMİZİ SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?

5.      ATATÜRK “DEVLET YÖNETİMİNDE TANRISAL İRADE YERİNE HALKIN İRADESİNİ GEÇERLİ KILMIŞTIR… PADİŞAHLIĞI YIKMIŞ, HİLAFETİ KALDIRMIŞTIR…”
Atatürk bu tanrısal irade yerine Ulus İradesini, Ulusal Egemenlik ilkesini koymuştur. “Egemenlik Ulusundur” diyerek, Tanrısal irade yerine halk ve ulus egemenliğini koymuştur.
 Bu irade beyanı Göksel İradenin yanı sıra; ağalık, beylik, şeyhlik, dedelik ve de Padişahlık iradesini silip atmaktadır.
“Tanrı Hakları” sistemi yıkılıp yerine “İnsan Hakları” sistemine dayanan yeni devlet ve toplum düzeni getirilmiştir.
Padişahın mülkü olan “toprak ve “tebaası” olan halk kavramları da değişti.
Toprak; “Vatan” oldu. Tebaa-Halk; “Millet” kavramı ile bütünleşti.

BUGÜN NEREYE YÖNELDİĞİMİZİ ANLAMAYAN VAR MI?

6.                  ATATÜRK TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU İLE EĞİTİM BİRLİĞİNİ VE EĞİTİMİN MİLLİLİĞİNİ SAĞLAMIŞ VE EĞİTİMİN SORUMLULUĞUNU DEVLETE VERMİŞTİR.
Osmanlı da Devlet; eğitim ve öğretimi düzenlemediği gibi denetimini de yapamamıştır. Osmanlıda eğitim nerede ise tümüyle dinsel esaslara dayanmaktaydı ve eğitim dini kurumlarca yürütülmekteydi. En yaygın eğitim kurumu olan, Medreselerin eğitim dili de Arapça idi.
Tanzimat’tan sonra Osmanlı çağdaş okullar açmaya çalıştı ise de dini eğitim veren okulların egemenliğini kıramadı. Her dini topluluk kendi okullarını açmıştı. Ve özellikle azınlıkların açtığı okullar; bölücü ve yıkıcı faaliyetlerin de yuvası idiler.

YA BUGÜN EĞİTİMİN BİRLİĞİNDEN VE MİLLİLİĞİNDEN SÖZ EDİLEBİLİR Mİ?

 Kuşkusuz; Atatürk’ün yaptıklarını bu altı başlık altında özetlenen konulara sığdırılamaz.
O bir doktrin adamı değildir. O ideoloji yobazlığından sıyrılmış, gerçekçi düşünce ve yöntemlerle ideolojinin amacı olan; ”Mutlu kılma-kalkındırma” yolunu göstermiş ve zaman ölçüsünde başarıya ulaştırdığı yapıtlarını Türk Gençliğinin koruyuculuğunda Türk Ulusuna emanet etmiştir.
Atatürk; Doktrinlerin katı kalıpları ve dogmaları yerine aklı egemen kılmıştır. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” özdeyişi ile maddi ve manevi yaşamda aklı yol gösterici olarak ortaya koymuştur.
Mustafa Kemal ATATÜRK, yaptıkları ile bir DEVRİM gerçekleştirmiştir.
Bu sonuca Dünya TÜRK MUCİZESİ derken; biz buna TÜRK DEVRİMİ ya da ATATÜRK DEVRİMİ DİYORUZ…
Bu devrimle, Türk Milleti, çağdaş uygarlık hedefine yönelmiş, Çağdaş Dünya’nın da saygın üyesi olmuştur…
Ve Türkiye bu DEVRİMLE; Tüm MAZLUM, SÖMÜRGE VE YARI SÖMÜRGE DURUMUNDAKİ MİLLETLERE DE KURTULUŞ VE ÇAĞDAŞLAŞMA YOLUNU GÖSTERMİŞTİR...


Ne yazık ki; Atatürk’ten sonra özellikle de içinde bulunduğumuz dönemde; KARŞI DEVRİM ATILIMLARI, hoyratça sergilenmiş, ATATÜRK’ÜN TÜRK MİLLETTİ İÇİN YAPTIKLARI VE YARATTIKLARI BİRER BİRER YOK EDİLMİŞTİR…

BUGÜN, NERELERE SAVRULDUĞUMUZU, ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE, ÜLKEMİZİ VE MİLLETİMİZİ HANGİ BADİRELERİN BEKLEDİĞİNİ GÖRMEZ VE TEHLİKENİN FARKINA VARMAZSAK, TARİH DE GELECEK NESİLLER DE BİZİ LANETLEYECEKTİR…

Ahmet AVCI
13 AĞUSTOS 2014

İZMİR

Blog Arşivi

Katkıda bulunanlar